Uygur kadınlara Çinlilerle aynı yatakta uyuma işkencesi

(Getty)
(Getty)
TT

Uygur kadınlara Çinlilerle aynı yatakta uyuma işkencesi

(Getty)
(Getty)

Chris Benz
Eşleri tutuklama kamplarında tutulan kadınların, evlerinde onları takip için görevli hükümet personelleriyle birlikte yatmaya zorlandıkları açıklandı.
Çin Komünist Partisi’nden kaynakların Radio Free Asia’ya (RFA) aktardığına göre Çinli görevliler, düzenli şekilde Uygur azınlığı üyeleriyle birlikte uyuyor.
Bu takip eylemi, Çin’in batısındaki Sincan özerk bölgesinde Müslümanlara yönelik yapılan sistematik zulmün bir parçası olarak ortaya koyuluyor. İnsan hakları aktivistleri ve kuruluşları, çoğu erkek olan 1 milyondan fazla Uygurun, yerleri bilinmeyen kamplarda farklı gerekçelerle keyfi şekilde gözaltında tutulduğunu belirtti.
Söz konusu kişilerin, her geçen gün daha sert güvenlik uygulamalarına maruz kaldığını söyleyen insan hakları uzmanları, kontrol noktalarında arama, kimlik kartlarıyla arama ve yüz tanıma sistemi gibi önlemlerin de bu güvenlik uygulamaları kapsamında olduğunu belirtti. 
Geçen yılın başından bu yana Sincan bölgesindeki Uygur ailelerden, hükümet yetkililerini evlerine davet etmeleri, onlara yaşam koşulları ve görüşleri hakkında bilgi vermeleri isteniyor. Aynı şekilde Çin, çoğunluğu ülkenin en büyüğü sayılan Han etnik grubuna mensup bireylerden oluşan aynı bölgeye bir milyondan fazla casus yerleştirdi. Bu casuslar, “birlikte çalışmak ve aile olmak” olarak da bilinen bir program çerçevesinde her iki ayda bir Uygurların evlerinde kalmakla görevlendirildi.
Çin Komünist Partisi’nden (ÇKP) bir yetkilinin RFA’ya belirttiğine göre, hükümetin takip amacıyla ailelerin “akrabaları” olarak niteledikleri görevliler, ziyaretleri sırasında çalışıyor, ‘ev sahiplerinin’ evlerinde yemek yiyip sık sık aynı yatakta yatıyorlar. Yingisar bölgesinde 70 ila 80 aileyi denetleyen ve isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, gece gündüz ‘belirlenmiş’ bu akrabalarıyla birlikte kaldığını ifade etti. Yetkili, “Bir veya iki kişinin aynı yatakta uyuması normal. Hava soğuksa, üç kişi birlikte yatabilir” dedi.
Yetkili, casusları, ideolojileriyle Uygur ailelere yardım etmeye ve onlara yeni fikirler benimsetmeye çalıştığını, ailelerle birlikte yaşam hakkında konuştuklarını söylerken, “Birlikte geçirdikleri süre boyunca iki taraf arasında iyi duygular gelişir” dedi. Herhangi bir casusun, birlikte kaldığı bir kişiyi sömürmeye çalıştığına veya ona cinsel tacizde bulunduğuna ilişkin, şu ana kadar herhangi bir şey duymadığına dikkati çeken yetkili, “Kadınların, erkek akrabalarıyla birlikte aynı alanda bulunması normal bir hale geldi” şeklinde konuştu.
Hükümet, söz konusu programı ‘gönüllü’ olarak nitelendiriyor. Çinli Müslümanlar da herhangi bir hükümet girişimini reddetmelerinin, kendilerini potansiyel radikalizm yanlıları olarak damgalayabileceğini oldukça iyi biliyor. Sosyal medya aracılığıyla da düğünlere, cenazelere veya diğer etkinliklere katılan yeni ‘akrabaların’ görüntüleri paylaşılıyor.
Yingisar bölgesindeki Mahalle Komitesi Başkanı, RFA’ya yaptığı açıklamada, personellerin evlerde kaldıkları süre boyunca düzenli olarak Uygur kadınlarla yan yana uyuduklarını belirtti. Yetkili, personellerin geceleri ev sahiplerinden 1 metre uzakta durmasının kabul edilebilir olduğunu ve bu uygulamadan kimsenin şüphe duymadığını vurguladı.
Öte yandan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Uygur ailelerinin ziyaretleri reddetme seçeneğinin bulunmadığını açıklarken, yalnızca birincil hakları ihlal etmekle kalmayıp, bölgede nefreti de körükleyen bu uygulamanın, son derece ‘insafsız’ bir uygulama olduğuna da dikkati çekti. Çin’in bölgedeki faaliyetleri hususunda örgütte çalışan bir uzman olan Maya Wang, “Sincan’daki Müslüman aileler, kelimenin tam anlamıyla, evlerinde kendilerini takip eden devlet casuslarının gözetiminde yemek yiyorlar ve uyuyorlar” dedi.
Dünya Uygur Kongresi sözcüsü Peter Irwin de Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, programın Çin’in Müslümanlara yönelik uyguladığı baskı çerçevesinde son derece sapkın bir adım olduğunu belirtti. Irwin, “Temsil ettikleri şey, özel hayat ile kamusal hayat arasındaki çizginin tamamen yok edilmesi. Çinli erkek veya polislerin, Uygurların evlerinde bulunması yeni bir eylem değil. Bu durum, insanları en yakın şekilde kontrol altında tutma amacıyla ilgilidir” ifadelerini kullandı.
Peter Irwin, “Program, insanların kendilerini özgürce ifade edememesini sağlayarak Uygurların kimliğini ortadan kaldırmayı amaçlıyor” dedi. Yetkili kişilerin, resmi olarak belirli takip ziyaretleri sırasında Uygurlu ailelerin yataklarında uyuduklarının bilindiğine dikkati çeken Irwin, “Bu, geçmişte de oldu. Bu tür olayların raporları var” dedi.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Dünya Uygur Kongresi sözcüsü, “Başka bir ülkede veya dünyanın başka bir yerinde bu durum yaşansaydı, bunu delilik olarak düşünürdük. Fakat Çin’de, son iki veya üç yılda neler yaptıklarını düşündüğümüzde, durum tanıdık geliyor. Elbette insanlar takip ediliyor. İnsanların başkalarıyla birlikte bir yatakta uyudukları bir politikaya sahipler. Bu, daha önce hiç tanık olmadığımız çok sapkın bir adım” dedi.
Öte yandan Çin, ev ziyaretlerinin “etnik uyumu” hedeflediğini savunarak, personellerin ailelere Çince ve Komünist Parti’nin marşlarını öğretmekle, grup etkinliklerine katılmakla ve ev işlerine yardım etmekle sorumlu olduğunu iddia etti.
Çin hükümeti, Sincan’daki bu sert uygulamalarını, 2014 yılında radikal saldırıları sonrasında başlattığı “teröre karlı savaş” olarak nitelendiriyor. Başlangıçta tutuklama kamplarının varlığını kabul etmeyen hükümet, daha sonra bu kampları gönüllü “mesleki eğitim merkezleri" olarak nitelendirdi.
Bunun yanı sıra eski tutuklular, bu kamplardaki arkadaşlarının işkencelere, deneylere ve tecavüzlere maruz kaldığını iddia etti. Geçen hafta İngiltere, Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 22 ülkeyle birlikte Pekin’in Müslümanlara karşı zulmünü kınayarak, Çin’e ‘insan haklarına ve vatandaşlarının inanç özgürlüğüne saygı duyma’ çağrısında bulundu.



Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
TT

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, bugün yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıma kararının ‘kabul edilemez bir adım, uluslararası normların ihlali ve ülkenin bağımsızlığına açık bir saldırı’ olduğunu söyledi.

İsrail, cuma günü tek taraflı olarak ilan edilen Somaliland’ı ‘bağımsız egemen devlet’ olarak resmen tanıyan ilk ülke oldu.

Bu karar, bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirecek, Somali'nin uzun süredir devam eden ayrılıkçılığa karşı muhalefetini sınayacak ve Tel Aviv'e Afrika kıtasının en uzun deniz sınırına sahip ülkede, hassas Afrika Boynuzu bölgesinde bir dayanak noktası oluşturacak.

Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Mahmud, parlamentoda yaptığı konuşmada, ‘Ortadoğu’daki çatışmanın ülkemize taşınmasını’ reddettiğini belirterek “Birliği sağlamak için Somaliland ile diyalog konusunda kararlıyız” dedi. Şeyh Mahmud, ülkesinin, saldırıların başlatılabileceği askeri üslerin kurulmasını kabul etmeyeceğini vurguladı.

Arap Birliği'nin olağanüstü toplantısı

Öte yandan Somali'nin Kahire Büyükelçisi ve Arap Birliği (AL) Daimi Temsilcisi Ali Abdi Avari bugün, Tel Aviv’in Somaliland’ı tanımasına atıfla, İsrail'in Filistin halkını topraklarından zorla çıkarmak amacıyla Somali'deki ayrılıkçı bir oluşumu desteklediğini söyledi.

j6y
Hargeisa Savaş Anıtı önünde Somaliland bayrağı taşıyan bir genç (AFP)

Avari, Arap Birliği’nin acil toplantısında “Somali, Filistinlileri topraklarından çıkarmaya yönelik hiçbir girişime taraf olmayacak” dedi.

Bu planları engellemek ve İsrail'in aleni emellerine karşı durmak için çalışacaklarını belirten Avari, İsrail'in Somaliland'ı tanıma kararının ‘tüm Arap ulusal güvenliğini ve Kızıldeniz'deki seyrüseferi etkileyen doğrudan bir saldırı’ olduğunu vurguladı.

Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi (BMGK), İsrail'in Somaliland'ı bağımsız bir devlet olarak tanımasıyla ilgili olarak pazartesi günü acil bir toplantı düzenleyecek.

Avari, toplantı öncesinde, çoğu Müslüman olan 21 ülke dün geç saatlerde ortak bir bildiri yayınlayarak İsrail'in kararının ‘Afrika Boynuzu'ndaki barış ve güvenlik’ ile daha geniş kapsamda Kızıldeniz bölgesi üzerinde ‘ciddi yansımaları’ olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Somali'nin kuzeyinde bulunan ve çoğunluğu Müslümanlardan oluşan nüfusu birkaç milyonu bulan Somaliland, otuz yılı aşkın bir süredir fiilen bağımsız bir bölge.


Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
TT

Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bugün yaptığı açıklamada, Rusya'nın Tayvan'ın bağımsızlığına her şekilde karşı olduğunu ve adayı Çin'in ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü söyledi.

Rusya merkezli haber ajansı TASS’a konuşan Lavrov, Japonya’nın artan askeri eğilimlerine atıfla, Japonya'yı ‘askerileşme’ olarak nitelendirdiği eğilimini ‘dikkatlice düşünmeye’ çağırdı.

Öte yandan Lavrov, Ukrayna'da konuşlandırılan herhangi bir Avrupa askeri birliğinin Rusya ordusu için meşru hedef haline geleceğini vurguladı.

Lavrov ayrıca, kanıt sunmadan, Avrupalı politikacıları Kiev ile ilişkilerinde ‘açgözlü’ şekilde hareket etmekle ve Ukrayna halkının ve kendi ülkelerinin halklarının çıkarlarını göz ardı etmekle suçladı.


Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
TT

Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)

ABD'nin perşembe günü Nijerya'da DEAŞ’a karşı düzenlediği füze saldırılarının ayrıntıları ve terör örgütlerinin kalelerinin kuzeydoğuda yoğunlaşmasına rağmen ülkenin kuzeybatısında bulunan Sokoto şehrinin seçilme nedenleri hala belirsizliğini koruyor.

Bu gizem, ABD ve Nijerya'nın de hedefin DEAŞ olduğu konusunda anlaşmaya varmış olmalarına rağmen açıklamaları arasındaki tutarsızlığın yanında saldırılar sırasında kimlerin veya nelerin vurulduğu konusunda ayrıntıları açıklamamış olmaları nedeniyle daha da artıyor.

Bu gerçekleri açıklığa kavuşturmak amacıyla, Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Tinubu'nun Sözcüsü Daniel Bwala, dün Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada, ABD’nin perşembe günü Nijerya'da gerçekleştirdiği hava saldırılarının, ‘Lakurawa’ adlı yerel bir terör örgütü ve ‘otoyol soyguncusu’ çetelerle iş birliği yapmak üzere Sahel bölgesinden gelen DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Bwala, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“DEAŞ, Lakowara ve çetelere ekipman ve eğitim sağlayarak onlara yardım etmek için Sahel bölgesinden geçmenin bir yolunu buldu.”

Nijerya Enformasyon ve Kültür Bakanı Muhammed İdris, cuma akşamı yaptığı açıklamada saldırıların Sahel koridoru üzerinden Nijerya'ya sızmaya çalışan DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Lakowara Grubu

Nijerya gazetesi Premium Times tarafından yayınlanan bir haberde, Sokoto’nun terör örgütlerinden çok çete faaliyetleri ve haydutluktan şikayetçi olduğu belirtildi. Haberde, ABD tarafından düzenlenen hava saldırılarının, yerel liderlerin 2017 yılında haydutlukla mücadele çerçevesinde kurdukları Lakowara Grubu'nu hedef aldığına dikkat çekildi.

adre
ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 25 Aralık'ta belirsiz bir konumda bir askeri gemiden füze fırlatıldığını gösteren videodan alınan bir görüntü (Reuters)

Gazete, haberini New York'taki West Point Askeri Akademisi'ne bağlı bir araştırma ve akademik merkez olan West Point Terörle Mücadele Merkezi (CTC) tarafından 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya dayandırdı. Araştırma, Lakowara üyelerinin Mali'den geldiğini doğruladı. Çalışmada, yerel liderlerin gruba mali destek, sığır ve silah şeklinde lojistik destek sağlayarak grubun büyümesine katkıda bulundukları açıklandı. Aynı kaynak, o dönemde Nijerya polisinin silahlı grubu önemsiz göstererek, üyelerini hayvanları için su aramak üzere göç etmiş ‘şiddet kullanmayan çobanlar’ olarak tanımladığını belirtti. Ancak grup, kısa sürede bölgede kendi kanunlarını uygulamaya başladı ve borçlarını ödemeyi reddeden yerel bir lideri öldürdü.

Lakowara, Müslümanların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bu ülkede, alkol tüketimini ve müzik dinlemeyi yasakladı, yerel çobanlara vergi uyguladı ve ardından Nijer sınırındaki ordu mevzilerine silahlı saldırılar düzenleyerek Nijer ve Nijerya’nın 2018 yılında silahlı gruba karşı ortak devriye gezileri başlatmasına neden oldu.

Nijer'de 2023 yılında gerçekleşen askeri darbe sonucu Nijerya sınırındaki ortak devriyelerin sona ermesinin ardından Lakorawa, daha cesur hale geldi, faaliyetlerini Kibi şehrine doğru genişletti. Burada polis karakollarına ve yerel kurumlara saldırılar düzenledi.

DAEŞ ve El Kaide ile bağlantıları

Bu silahlı grubun oluşturduğu tehlikeye rağmen, dış bağlantıları konusunda hala büyük bir belirsizlik var. Birçok uzman bu grubu bir grup paralı asker ve hayduttan ibaret olarak görse de DAEŞ ve El Kaide ile olan ilişkisi konusunda fikir ayrılıkları hakim.

West Point Merkezi’nden Mortala Rufai, James Barnett ve Abdulaziz Abdulaziz tarafından yürütülen bir araştırma, Lakowara'nın El Kaide ile, özellikle de Mali merkezli İslam ve Müslümanları Destekleme Grubu (Cemaat Nusret el-İslam vel Müslimin/JNIM) ile bağlantılı olduğunu doğruladı.

Ancak Barnett, son araştırmasında Lakowara’nın artık DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.

Sahel bölgesindeki terörist ittifakların çakışması nedeniyle, Lakowara’nın bazı orijinal üyelerinin Ensar’ul-İslam ve Müslümanlarla bağlantılı olabileceğini, ancak bugün DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle daha yakından bağlantılı olduklarını açıkladı.

Öte yandan Afrika’da İyi Yönetişim Vakfı'nda araştırmacı olan Malik Samuel, sosyal medya platformu X'te Lakorawa’nın El Kaide’ye daha yakın olduğunu iddia ederek JNIM’e atıfla “DEAŞ ile bağlantısı olduğuna dair herhangi bir kanıt görmedim” ifadelerini kullandı.

Çelişkiler ve şüpheler

Amerikalılar ve Nijeryalılar DEAŞ’ı hedef aldıklarından bahsetmelerine rağmen, ABD saldırılarının hedef aldığı bölgedeki bazı yerel sakinler şaşkınlıklarını dile getirdi. AFP'ye konuşan bölge sakinlerinden Haruna Kalh, “Şaşırdık çünkü bu bölge hiçbir zaman silahlı grupların kalesi olmamıştı” dedi.

d8
ABD’nin Oufa köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından meydana gelen hasar, 27 Aralık 2025 (AFP)

Diğerler bölge sakinleri ise ABD’nin hava saldırılarında fırlattığı füzelerin boş tarlalara düştüğünü, can kaybına yol açmadığını ve füze enkazının zarar verdiği Jabo köyünün saldırılarından kısmen etkilendiği söyledi. Militanların son saldırısının iki yıl önce gerçekleştiğini belirttiler.

Nijerya televizyonunda yayınlanan görüntülerde, tarım arazisi gibi görünen bir alanda yanmış metal parçaları görüldü.

d
Jabo köyünde ABD'nin saldırı düzenlediği bölgeye toplanan köylüler 26 Aralık 2025 (Reuters)

Öte yandan Nijerya, hava saldırılarının ‘terör yuvalarını’ hedef aldığını açıkladı.

Açıklamada, hedef alınan bölgelerin ‘Nijerya'ya sızan yabancı DEAŞ üyelerinin toplanma ve hareket noktası olarak kullanıldığı’ belirtildi.

Ancak Nijeryalı analistlerden bazıları, hava saldırılarının Sokoto şehrini hedef almasını şaşırtıcı bulduklarını ifade ettiler. Boko Haram'ın aktif olduğu kuzeybatıda Nijer ve Kano, kuzeydoğuda Borno gibi diğer eyaletlerin çok daha yüksek düzeyde şiddet olaylarına tanık olduğunun altını çizerek Nijerya hükümeti tarafından yapılan dikkate açıklamayı sorguladılar.

Sokoto'nun önemi

Güvenlik analisti Mustafa Gimbo, hava saldırılarının hedefi olarak Sokoto'nun seçilmesinin ‘oldukça tartışmalı’ olduğunu söyledi.

Gimbo, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu şehirde neredeyse hiç bulunmayan Hıristiyanları hedef alan terör saldırılarından ziyade haydutluk vakalarının yaşandığını vurguladı.

Bu eyaletin ülkedeki terör yuvası olmadığını belirten Gimbo, daha çok ‘Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölge, ‘Sokoto Halifeliği'nin tarihi merkezi ve Nijerya'daki İslam'ın manevi merkezi’ olduğunu düşündüğünü belirtti.

Sokoto Halifeliği, 1804 yılında kurulan, Batı Afrika'da oldukça etkili bir siyasi ve dini oluşumdu. 19’uncu yüzyıl boyunca, yüzölçümü ve etkisi bakımından Afrika'nın en büyük imparatorluklarından biri haline geldi. Halifeliğin gücü, 20’nci yüzyılın başlarına kadar devam etti, ancak 1903 yılında İngilizlerin Nijerya'nın kuzeyini kolonileştirmesinin ardından fiilen yıkıldı. Sokoto Halifeliğinin dini ve siyasi mirası, kuzey Nijerya ve Batı Afrika'daki Müslümanlar arasında hala varlığını sürdürürken büyük bir sembolik önem taşıyor.

yu7
ABD’nin hava saldırısının Oufa köyünde neden olduğu yıkım, 27 Aralık 2025 (AFP)

Nijerya gazeteleri, ABD Ordusundan emekli subay Pesh Johnson'ın, özellikle Sokoto eyaletinin son zamanlarda Amerikalıların zihninde Hıristiyanlara yönelik saldırıların yuvası olarak anılmaya başladığını söylediği açıklamalarına yer verdi.

Johnson, söz konusu açıklamalarda şunları söyledi:

“Sorun aslında daha karmaşık. Nijerya'nın kuzeyinde şeriat hukuku sorunu da var. Ne yazık ki, Sokoto’da 2022 yılında Deborah Samuel adlı genç bir kadının sınıf arkadaşları tarafından güpegündüz taşlanarak öldürüldüğünü gördük.”

Deborah Samuel, WhatsApp'ta dolaşan ses kayıtlarında İslam dinine hakaret etmekle suçlanmıştı.

Johnson, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugüne kadar, bu masum genç kadının öldürülmesinden sorumlu olanların hiçbiri adalete teslim edilmedi. Bunlar, Amerikalıların takip ettiği konulardan bazıları ve bu yüzden olanları dini zulüm olarak nitelendiriyorlar.”

Öte yandan Nijeryalılar bu olayı özellikle ABD Başkanı Donald Trump saldırıyı kasıtlı olarak Hıristiyanların Noel kutlamalarıyla aynı zamana denk gelecek şekilde planlamasından ötürü ABD'nin saldırılarıyla ilişkilendirdi.

Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf Tuggar, ABD Başkanı Trump’ın saldırıyı duyururken ‘öncelikle masum Hıristiyanları hedef alan ve acımasızca öldüren DEAŞ’lı terörist pislikleri’ hedef aldığını söylemesine rağmen, ABD’nin düzenlediği hava saldırılarını ‘dini bir anlam taşıdığı’ tezini şiddetle reddetti.