Seçimlerden önce Şarku'l Avsat'a açıklamalarda bulunan Cezayir'in yeni Cumhurbaşkanı Tebbun neler söylemişti?

Cezayir’in seçilmiş Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, seçimlerdeki zaferinin ardından ilk konuşmasını yapıyor (EPA)
Cezayir’in seçilmiş Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, seçimlerdeki zaferinin ardından ilk konuşmasını yapıyor (EPA)
TT

Seçimlerden önce Şarku'l Avsat'a açıklamalarda bulunan Cezayir'in yeni Cumhurbaşkanı Tebbun neler söylemişti?

Cezayir’in seçilmiş Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, seçimlerdeki zaferinin ardından ilk konuşmasını yapıyor (EPA)
Cezayir’in seçilmiş Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, seçimlerdeki zaferinin ardından ilk konuşmasını yapıyor (EPA)

Cezayir Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından birkaç gün önce Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Abdulmecid Tebbun, geniş halk kitlesinin talebi üzerine aday olduğunu söylemişti. Tebbun seçimlerin birinci turunda oyların yüzde 58'ini alarak istifa eden Abdulaziz Buteflika’nın yerine yeni cumhurbaşkanı seçildi. Seçimlere katılım oranı ise yüzde 39.83’te kaldı.
Tebbun, 28 Kasım tarihinde Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Ordunun adayı değilim. Hiçbir tarafın adayı değilim. Ordu da kimseyi aday göstermediğini duyurdu. Bu seçimlerde farklı olan, adayların hepsinin ordunun herkese karşı aynı mesafede durduğunu belirtmesidir. Aksi takdirde adaylar seçim yarışında kalmayı kabul etmezlerdi" ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat muhabiri Bulam Gumrase’ye röportaj veren Abdulmecid Tebbun, “Başbakanlık görevimden istifa etmedim, bilakis görevden alındım. Hükümet, Ağustos 2017'de feshedildiğinde Cezayir halkının Buteflika’nın beşinci dönem adaylığına topyekûn karşı çıkacağını kimse bilmiyordu (Buteflika beşinci dönem için aday olmak istiyordu.) Tüm işaretler bunun tersini gösteriyordu. Ben önceki açıklamalarımda iktidardaki herhangi birisi için çalışmadığımı söylemiştim” dedi.
Önemli isimlerle birlikte çalıştı
Başbakanlık dönemindeki sorumluluklarından kaçmak için aday olmadığını söyleyen Abdulmecid Tebbun, 1999'dan önce Konut Bakanı olarak görev yaptı (Buteflika'nın iktidara geldiği yıl) ve eski Cezayir Cumhurbaşkanı Huari Bumedyen (1965-1978) döneminden beri devletin önemli kademelerinde görev aldı. Tebbun aynı zamanda eski Cumhurbaşkanı Şadli Bencedid (1979-1992) ve 1992 yılında bir subay tarafından öldürülen Cumhurbaşkanı Muhammed Budiaf ile de birlikte çalıştı.
Abdulmecid Tebbun, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda “Neden belli bir döneme odaklanılıyor? Bu, imajımın karalanması için çaba harcamak değil mi? Hâlbuki hükümetteki en yüksek yetkilerinin kelepçelenmiş olduğunu biliyorsunuz? Tüm Cezayirliler, halkın servetini nasıl savunduğuma ve yolsuzluk yapanların hesap vermesi için ne denli çaba harcadığıma tanıklık etti. O sırada kendimi bir çete karşısında yalnız ve tamamen izole bir halde buldum. Haziran 2017’de göreve geldiğimdeki ilk sözlerimi hatırlayın. Hükümetteki etkili iş adamlarına savaş ilan ettiğimi söylemiştim. Bu yüzden sadece iki ay sonra görevden alındım” dedi.
Gösterilerde yüzlerce kişinin tutuklandığı inancını taşıyan Tebbun, “Her şey yargının elinde. Onların kaderini belirlemekle yetkili olan tek mercii yargıdır. Göstericiler yargının bağımsızlığını talep etmemiş miydi? Ben göstericilerin isteklerini yerine getirmek için cumhurbaşkanlığından talepte bulundum” açıklamalarında bulundu.
Tebbun’un seçimler hakkındaki yorumu
Seçimlerin yapılmasına dair değerlendirmelerde bulunan Tebbun, “Egemenlik sadece Cezayir halkınındır ve her aşamada Cezayir'in kaderini onlar belirler. Seçimler kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir. Benzeri görülmemiş bir demokratik süreçteyiz” ifadelerini kullandı.
Çok sayıda Cezayirlinin isteği üzerine cumhurbaşkanı adayı olduğunu belirten Tebbun, “Vatani görevi geri çeviremezdim. Özellikle de bu hassas dönemde. Seçimler bir ülkenin inşa edilmesi için, evrensel olarak kabul edilmiş tek demokratik mekanizmadır” dedi.
12 Aralık seçimlerinde dürüstlük ve şeffaflık unsurlarının bulunduğuna inanan Tebbun, “Bunu kabul etmek, seçim sahası için gerçek bir devrimdir. Seçimlerde dürüstlük ve şeffaflık; barışçıl, demokratik ve toplumsal bir tartışmanın gölgesinde bağımsız seçim izleme organlarının kurulmasıyla (Ulusal Bağımsız Seçim İdaresi) sağlanır” ifadelerini kullandı.
Tebbun, seçimlere katılımın düşük olması durumunda cumhurbaşkanlığı görevini kabul edip etmeyeceğine ilişkin de şunları söyledi;
“Asıl olan seçimlerden sonra çalışmaktır. Tarihte, gerçek anlamda üzerinde fikir birliği edilen bir isim yoktur. Bu, Allah’ın yarattıkları üzerindeki kanunudur. Seçimleri kazandıktan sonra bir cumhurbaşkanının görevini kabul etmesine engel bir durum yok. Tabii insanlar seçim günü tercihlerini özgürce yapabildiği ve seçim süreci oy kullanma merkezlerinin de çoğunda sürecin adil bir şekilde yürütüldüğü sürece... Cumhurbaşkanlığı makamını kabul edip etmemenin ölçüsü budur. Seçimlere katılım oranı değildir.”
Seçimlerin birinci turunda oyların yüzde 58'ini alarak yeni Cumhurbaşkanı seçilen Tebbun,  4 milyon 945 bin 116 seçmenin oyunu aldı. Diğer adayların oy oranları ise şöyle; Ulusal İnşa Hareketi Başkanı ve Eski Turizm Bakanı Abdulkadir bin Karine yüzde 17.38, Özgürlüklerin Öncü Partisi Genel Sekreteri ve Eski Başbakan Ali Benflis yüzde 10.55, Demokratik Ulusal Topluluk ve Eski Kültür Bakanı İzzeddin Meyhubi yüzde 7.26, Müstakbel Cephesi Partisi Lideri Abdulaziz Belaid yüzde 6,66.



HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
TT

HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli’ye insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenleyerek Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Bu saldırı sonucunda Bangladeşli altı asker hayatını kaybetti. Şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, personelini tahliye etmeye başladı. Şehir ayrıca sakinlerinin toplu göçüne tanık oluyor.

Sudan Geçici Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranıştır ve uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saymayı ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etmeyi amaçlamaktadır.”

Açıklamada, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunmasını sağlamak için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler’ alınması çağrısı yapıldı.

Bu gelişme, BM Genel Sekreteri António Guterres'in HDK’yı ‘kötü aktörler’ olmakla suçlamasından iki gün sonra yaşandı. Buna karşın HDK, BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladı.


İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir