Trablus ve İdlib çatışması bir Rusya-Türkiye savaşı mı?

(AFP)
(AFP)
TT

Trablus ve İdlib çatışması bir Rusya-Türkiye savaşı mı?

(AFP)
(AFP)

Rusya’nın desteği altındaki Suriye rejim güçleri, İdlib’in doğusundaki köylerde Türkiye destekli grupların karşısında yer alıyor. Moskova’nın destek verdiği Mareşal Halife Hafter önderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) da Ankara destekli Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) kalesi olan Trablus’a doğru ilerleyişini arttırdı. Peki, İdlib ve Trablus savaşı arasında bir bağlantı var mı?
İdlib’de yaşananların, Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumla bağlantısı bulunuyor. Bu noktada bölgede yaşananlar, Ankara, Washington ve NATO ilişkilerinde de etkin bir rol oynuyor. Suriye’deki bu durum, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki olası bir zirve öncesinde Ankara- Moskova arasındaki askeri, siyasi ve ekonomik işbirliğinde de çeşitli yansımalar ortaya koydu.
Ancak son günlerde yaşananlar, Libya’daki iki farklı çatışma tarafını destekleyen Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiye yeni bir yön kazandırdı. Erdoğan, Serrac hükümetine destek verirken, Moskova ise Hafter’e desteğini açıkladı ve Rusya’ya bağlı Wagner unsurları da LUO’ya destek sağlamaya yöneldi.
Trablus
Putin ve Erdoğan arasındaki zirvenin düzenleneceği tarih olan 8 Ocak yaklaşırken, iki taraf, Trablus ve İdlib’deki askeri tırmanış karşısında doğrudan ve dolaylı olmak üzere birbirlerine suçlamalarda bulundu. Erdoğan, Türkiye’nin Wagner unsurları gibi paralı askerler hususunda sessiz kalamayacağını belirterek, “Wagner adlı grup aracılığıyla Libya’da Hafter lehinde paralı asker olarak çalışıldığını” vurguladı. Cumhurbaşkanı ayrıca “Onlara kimin para verdiğini biliyorsunuz” diyerek, “Bu, bir gerçek. Tüm bunlar hakkında sessiz kalmamız, bizim açımızdan doğru olmaz. Şimdiye kadar yapabileceğimiz her şeyi yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın haberine göre, Erdoğan’ın ifadeleri öncesinde de Libya hükümeti, Ankara ve Trablus arasında güvenlik ve askeri alanda anlaşma imzalandığını ilan etti. Bu anlaşma ile Türkiye’nin Libya’ya askeri yardımda bulunmasının önü açılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ise Türkiye’nin Libya’da bir eğitim üssü inşa etme, Akdeniz sularında petrol ve doğalgaz aramalarına izin verme hususundaki haberler ortasında anlaşma imzalandığını onayladı. Erdoğan, bu ayın 10’unda talep edilmesi halinde Serrac hükümetine destek vermek üzere Libya’ya asker göndermeye hazır olduğunu belirtti.
Moskova ise kartlarının Libya’daki tüm taraflara açık olduğunu belirtirken, Erdoğan’a da yanıt verdi. Rusya’da yayın yapan RIA Novosti haber ajansına göre Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak, “Türkiye’nin Serrac hükümetiyle imzaladığı anlaşmanın ve Türk askerlerinin Libya’ya gönderilme olasılığının Moskova için büyük endişelere yol açtığını” açıkladı. Kaynak, Türkiye ve Libya hükümeti arasındaki güvenlik anlaşmasının ‘birçok soru işaretine’ yol açtığına dikkati çekti. Kaynak ayrıca, Libya’ya yönelik yabancı bir askeri müdahalenin “ülkedeki durumu zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını” vurguladı.
Öte yandan Moskova ve Ankara’nın, daha önce Türkiye’den bir heyetin Libya meselesini görüşmek üzere Moskova’ya ziyaret edeceğini açıkladığı unutulmamalı. Aynı şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçtiğimiz Perşembe günü düzenlediği yıllık basın toplantısında da Libya’ya ilgili sorulan bir soruya, “konuya dair anlaşmazlıklara değinmeden, Türk mevkidaşı ile mevzuyu görüşmek istediği” yanıtını verdi. Putin ayrıca, bir muhabirin Wagner grubunun Libya’da güç barındırdığı hakkındaki sorusunu da cevaplamaktan kaçındı.
Düzensiz askeri bir birim olan Wagner, daha önce Suriye, Ukrayna ve Afrika kıtasındaki bazı ülkelerde faaliyet göstermişti.
'Wagner' meselesi, Rusya ve Türkiye’nin Libya’ya yönelik tutumlarını farklılaştırabilecek önemli bir anlaşmazlık noktası teşkil ediyor. Zira Moskova, Wagner grubunun Libya’daki varlığını tanımıyor. Savunma Bakanlığı da daha önce “bu konu hakkında medya organları tarafından söylentilerin yayıldığını ve bu söylentilerin asılsız olduğunu” açıklamıştı.
Moskova, Erdoğan’ın ifadeleri hakkında yorum yapmakta aceleci davranmasa da Rus yorumcular, söz konusu “çekişmeyi”, Moskova ve Ankara arasındaki en kötü durum olarak nitelendirdi. Hatta bu durumun, Türk heyetinin beklenen Moskova ziyaretinin iptal edilmesine yol açabileceğini belirttiler.
İdlib
Rusya ve Suriye uçakları, geçtiğimiz saatlerde büyük bir savaşa hazırlanmak üzere İdlib kırsalına yüzlerce baskın düzenledi. Hükümet güçleri, 20 Aralık’ta iki lider Putin ve Erdoğan’ın aracılık ettiği çatışmasızlık anlaşmasına tabi olan bölgede, İdlib’in doğusundaki birçok köyü ele geçirdi. Saldırı alanlarıyla, Şam kuvvetlerinin Lazkiye- Halep arasındaki ve Hama- Halep arasındaki karayollarının kontrollerini yeniden sağlamasına izin verilmesinin amaçlandığı açık. Bu durum aynı zamanda, Maaret el Numan, Saragib ve Eriha gibi yoğun nüfuslu bölgelere de yaklaşmak anlamına geliyor. Bugün, yüzlerce roketin de Maaret el Numan’ı hedef aldığı belirtildi. Bombardıman, İdlib’den Türkiye sınırlarına doğru, 3 milyon kişiyi içeren bir göç başlattı.
Öte yandan Moskova tarafından işletilen Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus komutanlığı, 20 Aralık’ta radikalizm yanlısı gruplara karşı, Türkiye ile anlaşma sağlanan alanlardan geri çekilmeyi kabul etmemesi sonrasında askeri kararlılık tavrı alındığını açıkladı. Aynı zamanda Rus kaynakları, Ankara’yı, Türk tarafının desteklediği gruplar karşısında “yükümlülüklerini yerine getirmemekle” suçladı. İdlib’de Putin- Erdoğan anlaşması uyarınca 12 gözlem noktasının kurulduğu bilinirken, İdlib çevresinde Türkiye’ye ait birçok nokta da hedef alındı.
Açık iplik
Trablus ve İdlib’deki askeri tırmanışa ve Moskova ile Ankara arasındaki karşılıklı suçlamalara rağmen kanallar, bölgesel ve uluslararası meselelerin, doğalgaz alanında stratejik işbirliğinin ele alınacağı Putin- Erdoğan zirvesi hususunda iki taraf arasında hala açık. Benzer şekilde Putin, NATO’yu zayıflatmak amacıyla Erdoğan ile Suriye’de işbirliği yapmak için hala bahis oynuyor. Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasındaki gerginlikten de herhangi bir rahatsızlık duymuyor.
Tırmanışa rağmen Suriye’de olduğu gibi, Batı ülkeleri karşısında Libya’da da iki ülke arasında pazarlık ve anlaşma kapıları hala açık. Tüm bu gelişmelere paralel olarak UMH Başkanı Fayiz es-Serrac’ın Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov ile “çatışmaları sonlandırmada ve terörizmle mücadelede Çeçen tecrübeleri” hususunda temas kurması ise bir tesadüf değil. Kadirov’un, Türkiye ile Suriye’de çatışan Kremlin ve Rusya askeri polisi tarafından desteklendiği biliniyor.
Türk yetkililer
Öte yandan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekili ve Türkiye’nin Libya Özel Temsilcisi Emrullah İşler, ülkesinin uluslararası açıdan tanınan Serrac hükümetinin yanında durduğunu açıkladı. İşler, 20 Aralık’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin, Libya’da “demokrasinin sürekliliğini sağlamak ve askeri krizin geri dönüşünü engellemek” amacıyla UMH’ye destek sağlayacağını belirtti. Hafter’in Türkiye açısından “yasadışı” olduğunu söyleyen Emrullah İşler, Hafter’i destekleyen tarafların da Libya’da demokratik bir siyasi sistem ve güven ortamı kurulmasını istemediklerini savundu.
Dışişleri Komitesi’nin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi Utku Çakırözer ise Türkiye’nin, Libya ile askeri işbirliği anlaşması imzalaması dolayısıyla karşılaşacağı tehlikelere karşı uyardı. Serrac ile imzalanan mutabakat zaptı hakkında endişelerini dile getiren Çakırözer, hükümetin Libya’ya silah ve askeri personel sağlayabileceğini belirtti.
Utku Çakırözer, söz konusu anlaşmanın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Libya’ya uygulanan silah ambargosunu resmen ihlal ettiğini söyleyerek, partisinin, Türkiye ve Libya arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini desteklediğine dikkat çekti. CHP’li yetkili ayrıca, “Ancak şu an, Libya’da bir iç savaş yaşanıyor ve eğer Libya ile halkının çıkarını düşünüyorsak, silah göndermek yerine, orada barışı sağlamak için çaba göstermeliyiz. Türkiye, BM’yi bu yönde desteklemelidir” değerlendirmesinde bulundu.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.