Gripten korunmanın 5 altın kuralı

Gripten korunmanın 5 altın kuralı
TT

Gripten korunmanın 5 altın kuralı

Gripten korunmanın 5 altın kuralı

Gripten korunmanın yolunun, 5 altın kuraldan geçtiğini kaydeden Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak Aslan, sebze, C vitamini, A vitamini, limon, kuruyemiş-baklagiller ve bol sıvı tüketimi sayesinde gripten korunulabileceğini belirtti.
Kemer Anadolu Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Başak Aslan, kış mevsiminde artan grip hastalığından korunmanın yollarını anlattı.
Artan soğuklarla birlikte, nezle ve gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendirmenin önemine değinen Aslan, beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
“Bol sıvıyı unutmuyoruz”
‘5 altın kuralımız var' diyen Aslan, şu uyarılarda bulundu:
“Birincisi, yeterli sebze. İkincisi, C vitamini bakımında zengin meyveleri tüketmek. Üçüncüsü yiyecek ve içeceklerimize limon eklemek. Dördüncüsü, A vitamini yönünden zengin besinlerle beslenmek. Beşinci ise kuruyemişler ve baklagiller. Tabi bol sıvı tüketmeyi unutmuyoruz. Bu beş kurala uyarak kendimizi gribe ve soğuk algınlığına karşı koruyabiliriz”
Kış meyvelerinin içerisinde, yoğun bir şekilde C vitaminin bulunduğunu kaydeden Aslan, “Portakal, mandalina, greyfurt, kivi iyi bir c vitamini kaynağıdır. Özellikle kivi içerisindeki c vitamini portakaldan bile daha fazla. Her gün özellikle kahvaltılarınıza c vitamini kaynaklı besinler eklemelisiniz. Gün boyu sizi zinde hissettirecek ve sizi koruyacaktır. Bağışıklığınızı destekleyecektir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, portakal ve mandalinanın posasıyla birlikte tüketilmesidir. Sıkılmış halde içtiğiniz portakal ve mandalinadan, daha çok kalori alırsınız ve vücudunuza şeker yüklemesi yapmış olursunuz” dedi.
Grip ve soğuk algınlığı tedavisinde limonun kullanıldığına değinen Diyetisyen Uzm. Başak Aslan, “Unutulmamalıdır ki C vitamini ısıyla besin değeri kaybına uğrayan bir vitamindir. Bu yüzden limon kullanırken içindeki C vitaminden yararlanmak için yiyecek yenmeden hemen önce tüketilmelidir. Örneğin, limon sıktığınız bir salatayı bekletmeden tüketmelisiniz” diye konuştu.
A vitamininden zengin besinlerin savunma sistemimizi güçlendirdiğini belirten Başak Aslan şöyle konuştu:
“Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç gibi besinler A vitamini bakımında zengindir. Özellikle haftada en az bir gün balık yemek omega3 açısından önemlidir ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Ispanak konusunda da bir detay paylaşmak istiyorum. Ispanak çok yoğun ısıya maruz kalmadan, yoğurtlanarak tüketilirse besin değeri kaybına uğramaz. Mevsiminde olan bu besinleri tüketmek, vücuttan zararlı maddeleri atarken bağışıklığı güçlendirir” dedi. Bununla birlikte yeterli sebze tüketimine de değinen Başak Aslan, sebze tüketimi hakkında şu açıklamalarda bulundu: “Sebzelerden; maydanoz, roka, yeşilbiber, tere ve ıspanak iyi birer ce vitamini kaynaklarıdır. Örneğin maydanoz, yemeklerin yanında 5-10 dal doğranmadan limon eşliğinde tüketilirse günlük c vitamini ihtiyacımızı karşılar. Mevsimine göre beslenmek bu bağlamda önemli. Kış mevsimine ait sebzeleri tüketelim”



Bir hafta yetti: Doğa, laboratuvar farelerini sakinleştirdi

Doğada vakit geçiren farelerin anksiyete seviyeleri normal düzeye döndü (Matthew Zipple/Cornell Üniversitesi)
Doğada vakit geçiren farelerin anksiyete seviyeleri normal düzeye döndü (Matthew Zipple/Cornell Üniversitesi)
TT

Bir hafta yetti: Doğa, laboratuvar farelerini sakinleştirdi

Doğada vakit geçiren farelerin anksiyete seviyeleri normal düzeye döndü (Matthew Zipple/Cornell Üniversitesi)
Doğada vakit geçiren farelerin anksiyete seviyeleri normal düzeye döndü (Matthew Zipple/Cornell Üniversitesi)

Laboratuvarda kullanılan fareleri doğaya salan bilim insanları, hayvanların kaygı seviyelerinin kısa sürede normale döndüğünü tespit etti. Bulgular, doğada vakit geçirmenin laboratuvar ortamında oluşan korku tepkilerini önleyebileceğini gösteriyor.

Araştırmacılar farelerin kaygı düzeyini ölçmek için genellikle yükseltilmiş artı labirent adlı bir mekanizma kullanıyor. 

Artı şeklindeki bu platformun iki kolunun etrafı açıkken, diğerlerininki kapalı oluyor. Fareler genellikle açık kollara baktıktan sonra kapalı olanlara yönelip burada kalmayı tercih ediyor. 

Bilim insanları bu kapalı alanda kalma isteğini, yüksek kaygı seviyeleriyle ilişkilendiriyor. Hayvanların korku tepkisi bu noktadan sonra anksiyete ilaçlarıyla bile düşürülemiyor. 

Cornell Üniversitesi'nden araştırmacılar daha geniş alanlarda farelerin tepkilerinin nasıl değiştiğini anlamak üzere bir çalışma yürüttü.

Sıkı bir kontrol altındaki kapalı ortamlarda yetiştirilen 44 fareyi geniş ama etrafı çevrili bir bahçeye saldılar. 

Hayvanlar gerçek hava koşulları ve bilmedikleri kokularla çevrili halde, gerçek toprağı kazdı, bir yerlere tırmandı, yuva yaptı ve koştu.

Bulguları hakemli dergi Current Biology'de yayımlanan çalışmaya göre sadece bir hafta doğada vakit geçiren farelerin kaygı seviyesi normale döndü.

dcrgt
Araştırmacılar, Cornell kampüsünün hemen dışındaki kapalı alanların, bugüne kadar sadece bir ayakkabı kutusundan biraz daha büyük bir kafeste yaşayan farelerin deneyimlerini büyük ölçüde genişlettiğini söylüyor (Cornell Üniversitesi)

Laboratuvara döndükten sonra artı şeklindeki platformdaki kapalı ve açık alanlarda eşit derecede vakit geçirdiler.

Makalenin yazarlarından Matthew Zipple, "Onları bir haftalığına dışarı bıraktık ve kaygı davranışları başlangıç seviyelerine geri döndü" diye açıklıyor.

Bulgular, laboratuvarda kaygının nasıl incelendiğiyle ilgili soru işaretleri yaratıyor. Ayrıca net bir sonuca varmak içinhenüz erken olsa da araştırmacılar, bu etkilerin insanlar için de geçerli olabileceğini düşünüyor.

Bazı korku tepkileri, sınırlı deneyim yaşamakla bağlantılı olabilir.

Çalışmanın bir diğer yazarı Michael Sheehan "Her gün birçok farklı şey deneyimleyince, bir şeyin korkutucu veya tehdit edici olup olmadığını daha iyi anlayabiliyoruz" diyerek ekliyor:

Ama eğer sadece 5 deneyim yaşadıktan sonra karşılaştığımız 6. deneyim daha önce yaptığımız her şeyden farklıysa, bu durum kaygıya yol açabilir.

Çalışmadaki farelerin yaşadığı rahatlama da kısıtlamadan ziyade daha geniş bir alanda hareket etmekle bağlantılı. Bu sayede sinir sistemleri, üzerinde çalışacak daha fazla bilgiye sahip oldu.

Sheehan, "Bu, deneyim kütüphanemizin yeni deneyimlere verdiğimiz tepkiyi nasıl şekillendirdiği hakkında ilginç sorular doğuruyor" ifadelerini kullanıyor: 

Çünkü bence kaygı özünde böyle bir şey; aslında korkutucu olmayan bir duruma uygunsuz bir tepki vermek.

Independent Türkçe, Science Alert, VICE, Current Biology


Horizon 2'yi geciktiren Kevin Costner'a 400 bin dolarlık dava

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Horizon 2'yi geciktiren Kevin Costner'a 400 bin dolarlık dava

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kevin Costner, Horizon: An American Saga - Chapter 2'nin ertelenmesinin ardından yeni bir davayla karşı karşıya.

The Bodyguard'ın 70 yaşındaki yıldızı, filme kostüm sağlamayı kabul eden Western Costume Leasing Company tarafından sözleşme ihlali nedeniyle dava ediliyor. Şirket, 400 bin doların üzerinde tazminat ve avukatlık ücreti talep ediyor.

Us Magazine'in haberine göre dava Los Angeles County Yüksek Mahkemesi'nde açıldı. Başvuruda Costner'la diğer davalıların Western Costume'le anlaştıkları ve "kostümlerin bedelini ödemeyi ve hasarsız şekilde geri vermeyi kabul ettikleri" öne sürüldü.

Davalılar, yapım şirketinin 134 bin 256,82 dolarlık ödenmemiş faturası olduğunu iddia ediyor. Bu faturanın ödenmesini istiyor ve diğer "ilgili ücretler ve masraflarla" birlikte toplamda "200 bin doları aşan" bir tutar oluşacağını öngörüyorlar. Ayrıca 200 bin dolar daha avukatlık ücreti talep ediyorlar.

Independent, cevap hakkı için Costner'ın temsilcileriyle iletişime geçti.

Seri olması planlanan Horizon'ın ilk filmi Haziran 2024'te gösterime girmiş ve gişede 50 milyon dolarlık bütçesini çıkaramamıştı. Eleştirmenler tarafından da yerden yere vurulmuş, The Independent'tan Clarisse Loughrey filme 5 üzerinden iki yıldız vermişti.

Loughrey, "Kevin Costner'ın 4 hatta belki de 5 bölümden oluşacak kovboy destanının ilk bölümü, vahşi batı tema parkında üç saatlik gezintiye eşdeğer" diye yazmıştı.

Eğer Stetson şapka, üzengi ve altıpatlar hayranıysanız ve bolca sabrınız varsa deneyimden keyif alabilirsiniz. Ama düzgün bir şekilde ata binmeden önce çok fazla beklemeniz gerekiyor.

Serinin ikinci filminin başlangıçta Ağustos 2024'te gösterime girmesi planlanmıştı. Ancak ilk filmin gişe performansının ardından sinema gösterimi iptal edilmiş ve süresiz olarak ertelenmişti.

Mayısta Costner, ikinci filmin çekimleri sırasında kendisini "senaryoda olmayan" bir tecavüz sahnesinde oynattığı iddiasıyla kadın bir dublör tarafından dava edilmişti.

Oyuncu Ella Hunt'ın baş dublörü Devyn LaBella, davada "Kevin Costner tarafından yönetilen, şiddet içeren, senaryoda yazmayan, planlanmamış bir tecavüz sahnesinin kurbanı olduğunu" iddia etmişti.

34 yaşındaki LaBella ayrıca, tüm çıplaklık veya yakınlaşma sahnelerinde bir samimiyet koordinatörünün bulunması şartıyla işe alındığını da iddia etmişti. Davaya göre bu şart, 2 Mayıs 2023'te LaBella'nın Hunt'ın yerine geçmesi için sete çağrılmasıyla ihlal edildi; Hunt'ın sahneye katılmayı reddettiği öne sürülmüştü.

Costner, bu davayla ilgili tüm iddiaları reddediyor. Avukatı Marty Singer, The Independent'a yaptığı açıklamada, yönetmenin "her zaman filmlerinde çalışan herkesin rahat olmasını sağlamak istediğini ve setteki güvenliği çok ciddiye aldığını" söylemişti.

Independent Türkçe


Uzmanlar yanıtladı: Neden tatlıya her zaman yer var?

Bilim insanları iştahın yalnızca fiziksel açlıkla belirlenmediğini belirtiyor (Unsplash)
Bilim insanları iştahın yalnızca fiziksel açlıkla belirlenmediğini belirtiyor (Unsplash)
TT

Uzmanlar yanıtladı: Neden tatlıya her zaman yer var?

Bilim insanları iştahın yalnızca fiziksel açlıkla belirlenmediğini belirtiyor (Unsplash)
Bilim insanları iştahın yalnızca fiziksel açlıkla belirlenmediğini belirtiyor (Unsplash)

Bazen karnınızı tıka basa doyursanız bile canınız tatlı bir şeyler yemek istiyor olabilir. Sanki tuzlulara tamamen kapalı midenizin puding için yeri varmış gibi hissetmişsinizdir.

Japonlar bunu "ayrı mide" anlamına gelen "betsubara" kelimesiyle mükemmel bir şekilde ifade ediyor.

Elbette ayrı bir midemiz yok ancak Bristol Üniversitesi Anatomi Bölümü'nden Dr. Michelle Spear, bu hissin yaygınlığının, bilimsel bir açıklama gerektirdiğini söylüyor.

Spear, Conversation için kaleme aldığı yazıda midenin esneyen ve uyum sağlayan bir organ olduğunu söylüyor.

Yemek yemeye başlayınca gastrik adaptasyon geçiren midedeki kas gevşiyor ve basınçta büyük bir artış olmadan ekstra kapasite yaratıyor.

Yumuşak ve tatlı yiyeceklerin mideyi fazla zorlamadığına dikkat çeken Spear şöyle diyor:

Ağır bir ana yemek şişkinlik hissi yaratabilir ama dondurma veya mus gibi hafif bir tatlı, midenin iş yükünü neredeyse hiç zorlamaz, bu nedenle mide daha fazla gevşeyerek yer açabilir.

Bunun yanı sıra insanlar, keyif verdiği için de tokken tatlı yemek isteyebiliyor. Hatta bu yıl yayımlanan bir çalışmaya göre bu sadece insanlara has bir şey de değil.

Bulguları hakemli dergi Science'ta yayımlanan çalışmada fareler artık bir şey yiyemeyecek noktaya gelene kadar yemek yedi. 

Ancak daha sonra birkaç ayrı seferde sunulan tatlıları yemeye devam ettiler. 

Bilim insanları, fareler yüksek şeker tüketirken nöronlarının, vücutta üretilen bir opioid olan beta-endorfin salgıladığını saptadı. Bu kimyasal, farelerin beynindeki opioid reseptörlerine bağlanarak ödül hissini tetikledi.

Ekip bu opioid yolunu bloke ettiğinde fareler şekerden uzak durdu. 

Araştırmacılar daha sonra bu mekanizmanın insanlarda da bulunduğunu tespit etti. Çalışmanın yazarlarından Henning Fenselau "beyindeki opiyat etkisinin, yüksek şeker içeren yiyeceklerin tüketimini tetiklediği" sonucuna vardıklarını söylüyor.

Çalışmada yer almayan Dr. Paule Joseph de "Tatlı bir şey yediğimizde sadece şeker tüketmiyoruz; bu tatlı tadı zevkle ilişkilendiren ve bizi yemeye devam etmeye iten bir beyin sistemini tetikliyoruz" diyor.

Spear bu etkinin yanı sıra farklı bir yiyecek tüketmenin insanın yemeğe duyduğu ilgisini tazelediğine değiniyor. Farklı bir lezzete sahip yiyeceğin ödül tepkisini yenilediğini söyleyerek ekliyor:

Ana yemeğini bitiremeyeceğini hisseden birçok kişi, aniden 'biraz tatlı yiyebileceğini' fark ediyor çünkü tatlı yemenin yeniliği, motivasyonlarını canlandırıyor.

Tokluk hissinin oluşması için gereken sinyal hemen gönderilmediği için burada zamanlamanın da önemi var.

Kolesistokinin, GLP-1 ve peptid YY gibi hormonlar yavaş yavaş yükseliyor ve genellikle kalıcı bir tokluk hissi yaratmaları 20 ila 40 dakika sürüyor.

Spear  "Birçok kişi bu hormonal değişim tam etkisini göstermeden tatlı yemeye karar verir ve bu da ödül sisteminin davranışı etkilemesine olanak tanır" diye açıklıyor.

Bilim insanı son olarak tatlının kutlama, eğlence ve rahatlamayla ilişkilendirildiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle kültürel ve duygusal etkenler, yiyeceği görmeden bile insanda istek uyandırabilir.

Çeşitli araştırmalar, insanların sosyal ortamlarda, yiyeceklerin serbestçe sunulduğu durumlarda veya özel günlerde daha fazla yemek yediğini gösteriyor ve bunlar genellikle tatlı servis edilen ortamlar oluyor. 

Spear "Bir dahaki sefere biri yemeğinden bir lokma daha yiyemeyecek kadar doyduğunu söylerken bir dilim keke yer açabilirse, emin olun, tutarsız davranmıyor" diyerek ekliyor: 

Sadece insan vücudunun son derece normal ve son derecec zarif bir özelliğini deneyimliyor.

Independent Türkçe, Conversation, NPR, Science