​Riyad’da yapılan toplantıda Suriye Müzakere Heyeti’ne 8 üye seçildi

Suriye Müzakere heyeti, dün Riyad’da toplantı düzenledi (Şarku’l Avsat)
Suriye Müzakere heyeti, dün Riyad’da toplantı düzenledi (Şarku’l Avsat)
TT

​Riyad’da yapılan toplantıda Suriye Müzakere Heyeti’ne 8 üye seçildi

Suriye Müzakere heyeti, dün Riyad’da toplantı düzenledi (Şarku’l Avsat)
Suriye Müzakere heyeti, dün Riyad’da toplantı düzenledi (Şarku’l Avsat)

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonun (SMDK) bağımsız temsilcileri, Suriye Müzakere Heyeti’ne 8 üye belirledi.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, dün SMDK bağımsız temsilcileri tarafından düzenlenen toplantıya ev sahipliği yaptı.
Temsilciler, toplantıların sonunda Suriye Müzakere Heyeti’ne 4 kadın ve 4 erkek üye seçti. Seçilen 8 üyenin isimleri şöyle: Hind Mecelli, Mina Esad, Yusra eş-Şeyh, Sabiha Halil, Muhenned el-Katı, Bessam el-İsemi, Abdulbasıt et-Tavil ve Nebras el-Fadıl.
Toplantıda ayrıca genel sekreterliğe 13 üye seçildi. Söz konusu üyelerin isimleri ise şöyle: Abir Kamun, Sena Kesr, Sena Havice, Bedi Ebu Helave, Rıdvan Ebu Fahr, Muhammed el-Kerrad, Fadıl Afa er-Rıfai, Tambi Kasım, Usame Aşur, Abdurrahim Halife, Beyan el-Atraş, Ahmed Şalaş ve İmaduddin el-Musabbih
SMDK bağımsız temsilcileri, yayınladığı sonuç bildirgesinde, toplantının hedefini ‘BM Güvenlik Konseyi’nin 2013 ve 2015 yıllarına ait 2118 ve 2254 sayılı kararları ile 2012 Cenevre Bildirgesi ve Riyad 2 Bildirgesi’ne bağlı kalınarak siyasi bir çözüm için ulusal bir vizyon etrafında güç birliğini pekiştirmek’ şeklinde açıkladı.
Açıklamada, “Amaç, eşit vatandaşlık ilkesini esas alan, Suriye toplumunun çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, insan haklarına saygılı, anayasası toplumun tüm bileşenlerinin hakkını, kültürünü ve dilini güvence altına alan, ülke birliği ve toprak bütünlüğü temelinde sivil, demokratik ve çoğulcu bir devlet inşa etmektir” ifadelerine yer verildi.
Katılımcılar, BM gözetiminde ve uluslararası bağımsız örgütlerin denetiminde ülke içindeki veya dışındaki tüm Suriyelilerin katılım sağlayabileceği şeffaf seçimlerin yapılabilmesi ve güvenli, tarafsız bir ortam yaratmak için tam yetkilere sahip bir geçiş yönetimi aracılığıyla siyasi geçişin sağlanabilmesi için siyasi sürecin başlatılmasının önemine vurgu yaptı.
Açıklamada tüm tutukluların serbest bırakılması, kaçırılanların veya zorla alıkonulanların akıbetinin acilen ortaya çıkarılması gerektiği belirtilerek, uluslararası topluma yükümlülüklerine bağlı kalması çağrısında bulunuldu.
Sonuç bildirgesinde ayrıca, Suriyelilere karşı savaş suçu ve soykırım işleyenlerin, yolsuzluğa bulaşmış yetkililerin yargılanması talep edildi.
Katılımcılar başta İran ve milis güçleri olmak üzere tüm yabancı güçlerin ülke topraklarından çıkarılması çağrısında bulunarak, uluslararası toplumdan bu husustaki sorumluluğunu yerine getirmesini istedi.
Bağımsız Suriye Hukukçular Ulusal Heyeti Yürütme Kurulu Başkanı Yargıç Hüseyin Hammadi ve yeni dönemde üye seçilen bir bağımsız Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, toplantıya 70 kişinin katıldığını belirterek, üye seçim işleminin herhangi bir müdahale olmaksızın tamamen demokratik ve şeffaf bir ortamda yürütüldüğünü söyledi.
Suriye Anayasa Komisyonu üyesi Beşşar el-Hac Ali, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’ın, Suriye halkının davasına destek noktasında büyük bir rol oynadığını, Suriye muhalefetini bir araya getirmek için uluslararası müzakere imkanı sağladığını söyledi.
Ali, katılımcı üyelerin Suriye halkının farklı kesimlerini temsil eden ve uzman isimlerden oluştuğunu belirtti.
Ali, açıklamasının devamında, demokratik bir ortamda gerçekleştirilen toplantıda Riyad 2 konferansı ve sonuç bildirgesini ele aldıklarını, Suriye Müzakere Heyeti’nin desteğine ve çalışma mekanizmalarının önemine dikkat çektiklerini ifade etti.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.