İran'da tutuklu bulunan İran asıllı İngiliz vatandaşının eşi: Tahran’ın ‘rehin diplomasisi’ kötüleşti

Richard Ratcliffe ve kızı Gabrielle 11 Ekim’de Londra’d düzenlenen basın toplantısı sırasında (AFP)
Richard Ratcliffe ve kızı Gabrielle 11 Ekim’de Londra’d düzenlenen basın toplantısı sırasında (AFP)
TT

İran'da tutuklu bulunan İran asıllı İngiliz vatandaşının eşi: Tahran’ın ‘rehin diplomasisi’ kötüleşti

Richard Ratcliffe ve kızı Gabrielle 11 Ekim’de Londra’d düzenlenen basın toplantısı sırasında (AFP)
Richard Ratcliffe ve kızı Gabrielle 11 Ekim’de Londra’d düzenlenen basın toplantısı sırasında (AFP)

iran'da tutuklu bulunan İran asıllı İngiliz vatandaşı Nazanin Zaghari-Ratcliffe, Ekim 2018’den bu yana Tahran’da hücre hapsinde tutulan Avustralyalı araştırmacı Kylie Moore-Gilbert’ten örnek alarak açlık grevine başladı. Nazanin Zaghari’nin eşi ise konu hakkında yaptığı açıklamada, “Tahran’ın ‘rehin diplomasisi’ kötüleşti” dedi.
Nazanin Zaghari, İran asıllı Fransız Akademisyen Fariba Adelkah ile 16 aydır hücrede bulunan ve sağlık durumu kötüye giden Avustralyalı araştırmacı Kylie Moore-Gilbert’in bir hafta önce başladığı açlık grevine katılmaya karar verdi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Nazanin Zaghari Ratcliffe’nin eşi Richard Ratcliffe, İngiltere hükümetinin, 2016 yılından bu yana İran’ı baskı altına alarak rejimi devirmekle suçlanan eşini serbest bırakmaya yönelik çalışmaları sürdürdüğünü söyledi. Richard açıklamasında, Nazanin ve diğer bazı kadınların 17 aydır hücrede tutulan ve açlık grevinde olan Kylie için endişe duyduklarını söyledi. Richard ayrıca, “Sanırım Kylie’nin acılarının fark edilmeden geçmesini istemiyorlar, Noel hepsi için zor bir zaman” dedi.
Dünyaya çağrı
Uluslararası toplumun, Tahran’ın rehin politikasını sona erdirmek için daha fazla koordinasyon içinde çalışması gerektiğini vurgulayan Richard, Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası platformların konuya el atması gerektiğini belirtti.
Richard açıklamasında, “İran’ın kullandığı rehin diplomasisi son birkaç yıl içerisinde önemli ölçüde kötüleşti. Bu davaların sadece sıradan konsolosluk davaları olduğunu iddia etmek kimseye yardımcı olmaz” ifadelerini kullandı.
Thomson Reuters vakfında proje yöneticisi olan Zaghari Ratcliffe, 2016 yılının Nisan ayında kızıyla birlikte aile ziyareti için İran’a gitmiş, İngiltere’ye dönmek üzereyken Tahran havaalanında gözaltına alınmış, ardından “İran’daki İslam rejimini devirmekle” suçlanarak 5 yıl hapse mahkûm edilmişti.
Geçtiğimiz Eylül ayında konuyu BM’ye taşıyarak yoğun bir siyasi bir kampanya yürüten Richard Ratcliffe, eşinin davasını yerel ve uluslararası kamuoyuna aktarmayı başardı. İngiltere’nin eşini geri alma çabalarının yetersiz kalmasıyla hayal kırıklığına uğrayan Richard, İran’ın bu davayı İngiliz hükümetine karşı kullandığını iddia etti.
Johnson’dan yardım bekliyor
Richard, konuyla ilgili henüz İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile görüşmediğini, görüşme için ise bir tarih belirlenmediğini ifade etti. Richard, Boris Johnson’un Dışişleri Bakanı olduğu sırada Nazanin Zaghari-Ratcliffe’i kurtarmak için her şeyi yapacağını söylediğini hatırlatarak, “Dürüst olmak gerekirse bize borçlu (Johnson) olduğunu düşünüyorum” dedi.
Johnson, İran'da casuslukla suçlanarak tutuklanan İngiltere vatandaşı Nazanin Zaghari-Ratcliffe'nin, “insanlara gazetecilik öğrettiğini” söylemişti.
İngiltere’den diplomatik koruma kararı
İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, Mart 2019’da Nazanin Zaghari-Ratcliffe'ye yargılama sürecindeki usulsüzlükler ve tıbbi tedaviye erişim eksikliğini gerekçe göstererek, diplomatik koruma sağlama kararı alarak davayı Londra ile Tahran arasında resmi bir yasal anlaşmazlık haline getirmişti.
Richard, İran Devrim Muhafızları’nın onayıyla 10 Ekim’de, üç buçuk yıldır büyükbabası ve büyükannesiyle yaşayan kızı Gabrielle’ye kavuşmuştu. Richard ve eşi, Gabriella’nin İngiltere’ye dönüşü konusunda uzun süre kararsız kalmıştı. Richard, Gabriella’nin annesinden uzaklaşmasının Nazanin’in zihinsel veya fiziksel sağlığına olumsuz etki edeceğinden korkuyordu. Aynı zamanda Gabrielle’nin, babası ile yeniden iletişim kurabilmesi için İngilizce öğrenmesi gerekiyordu. Nazanin, hapishaneden aktarılan mektubunda, “Çocuğumdan ayrıldıktan sonra umut ve motivasyonu kaybettim” ifadelerini kullanmıştı.
Kızı ile Noel’de birlikte olmak hakkında konuşan baba Richard, Gabrielle’nın Noel’den keyif aldığını ve onunla gerçek bir kutlama yapmanın harika bir duydu olduğunu söylediğini ifade etti.



Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Nobel Barış Ödülü'nü istiyor. Peki, kim istemiyor ki? Trump, Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasını sağlamadaki rolü nedeniyle ilk başkanlık dönemi sırasında ödülü almayı istemişti. Bu sefer dünya barışını sağlamadaki rolü nedeniyle ödülü almayı daha çok istiyor.

Trump ödülü almak istiyor ve bunun görev süresinin ilk yılında, Ekim 2009'da, “uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki iş birliğini güçlendirme çabaları" nedeniyle ödül alan eski ABD başkanı Barack Obama gibi, erken bir dönemde gerçekleşmesini istiyor. ABD'nin eski büyükelçisi ve ABD iç işlerinde uzman Robert Ford'un meslektaşı Conn Coughlin'in moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumda söylediğine göre bu, Trump'ın Nobel Ödülü'nü alma tutkusunda kilit bir etken. Bahsi geçen sempozyum ise bir grup meslektaşın, diplomatın, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu bölgesi uzmanının katılımıyla, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde yer alan Mecelle ve THINK Merkezi tarafından Londra'daki Frontline Gazeteciler Kulübü'nde düzenlendi.

2013'te Obama'nın ödülünün iptal edilmesi çağrısında bulunan bir tweet atan Trump, anlaşma ve uzlaşılara imza atarak Oslo yolunun taşlarını döşemek istiyor. Ukrayna, Gazze ve Lübnan'daki savaşları sona erdirmek, Tahran'ı yaptırımlar ve azami baskı ile Pekin'i ise ticaret savaşıyla yorma planlarına rağmen, Tayvan ve İran'da askeri savaşlardan kaçınmayı amaçlıyor.

İkinci Trump’ı Birinci Trump’tan ayıran iki nitelik var; sadakat ve kişisel ilişkiler. İlk yönetiminde uzun deneyime sahip üst düzey yetkilileri atamış, ancak sürpriz bir tweet ile onları hızla kovmuştu. Ancak şimdi atadığı veya aday gösterdiği kişilerin çoğu, hatta belki de tamamı ona veya Trumpizm’e sadık. Bazıları, kanaatleri ne olursa olsun “Sayın Başkan”ın isteklerini yerine getireceklerini açıkça ifade ettiler. Dünya liderleri ise Trump ile kişisel ilişki kurma konusunda hızlı davrandılar. Ekibin sadakati karşısında liderle ilişki çok önemlidir.

Bu iki niteliğe ilave olarak iki faktör daha var; birincisi, Trump'ın bu sefer halk oyları ile Seçiciler Kurulu oylarının çoğunu elde ederek kazanması, Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmasıdır.  İkincisi, Trump ekibini oluşturmakta acele ediyor ve bir an önce dünyayı ve ABD'yi hayal ettiği gibi şekillendirmeye başlamak istiyor. Cumhuriyetçi Parti içindeki bazı eğilimlerin çekincelerini önlemek için bazı adayların Senato'da oylamaya sunulmasını engellemeye çalışıyor.

Ortadoğu, sadece Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümeti ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı.

Dünya Trump’ın saf özünü yudumlamaya ve önümüzdeki iki ayın sancılarını yaşamaya hazırlanıyor. Tüm taraflar müzakere pozisyonlarını iyileştirmek veya Trump'ın tercihlerini zorlaştıracak oldu bittiler yaratmak istiyor.

Lübnan'da müzakerelerle karşılıklı darbeler arasında bir yarış yaşanıyor. Netanyahu ya en iyi anlaşmayı elde etmek ya da Hizbullah'a müzakere pozisyonunu zayıflatacak güçlü askeri darbeler indirmek istiyor. İran da Tahran’a “azami baskı” uygulamak isteyen Trump ile ilişkilerini iyileştirmek için İsrail'i Hizbullah füzeleriyle hedef almaya devam etmek istiyor. Biden ise Lübnan'da 60 günlük ateşkesi sağlayarak görev süresini tamamlayıp, adını tarihe yazdırmayı ve büyük anlaşmanın unsurlarını tamamlama işini Trump'a bırakmayı hedefliyor.

Ateşkes ve rehineler takası müzakerelerinin yeniden başlatılması yönünde çağrıların yenilendiği Gazze'de de durum aynı. Ancak buradaki anlaşmanın unsurları daha karmaşık ve geniş kapsamlı, çünkü Filistin meselesine dokunuyor. Trump'ı beklerken düzenlenen Riyad zirvesinde “iki devletli çözüm”ü ve Filistin devletinin tanınmasını gündeme getirmeye yönelik Arap-İslam çabalarının önemi de buradan kaynaklanıyor.

Ortadoğu, yalnızca Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümetinin yapısı ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da birkaç yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı. Çin himayesinde gerçekleşen Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunu sürdürmeye bağlılık, İkinci Trump’ın karşısında bulacağı sahnenin temel direğidir.

Batı'nın silahlanması Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin merkezinde de yer alıyordu.

Uluslararası sahne de daha az karmaşık değil. Trump, Putin ile kişisel ilişkisi sayesinde Ukrayna'daki “savaşı hızla sonlandırabileceğini” söyledi. Trump'ın sunmayı planladığı planlar sızdırıldı ve bunlar arasında oldu bittinin, yani Rusya'nın doğu Ukrayna bölgeleri üzerindeki kontrolünün tanınması, bir tampon bölgenin kurulması ve Ukrayna'nın 20 yıl boyunca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) girmeme taahhüdü yer alıyor.

Zelenskiy ve Avrupa ülkeleri Trump'ın niyetini biliyorlar, bu nedenle Rusya'ya karşı Amerikan ve Avrupa füzelerinin kullanılmasına ilişkin vetoyu kaldırmakta acele ettiler. Dahası Fransa Dışişleri Bakanı, Kiev'in silahlandırılması düzeyinde “kırmızı çizgilerin” olmadığını söyledi. Amaç Rusya'yı yenmek değil, Trump’ın müzakere zamanı geldiğinde Kiev'in müzakere koşullarını iyileştirmek. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Batı'nın silahlanması, Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin ve Avrupalı ​​liderlerin daha yeni başkan göreve gelmeden önce yapmakta acele ettikleri temasların da merkezinde yer alıyordu. Avrupa ve Arap ülkeleri Trump'ın izolasyoncu olduğunu biliyor. Hızlı ve ani saldırıları, cesur suikastları, büyük ticari ve askeri anlaşmaları kabul edebilir, ancak askeri taahhütlerden ve uzun savaşlardan oldukça uzaktır.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Çin’e gelince sahne iç içe geçmiş görünüyor. Trump ve ekibinin Pekin'e yönelik düşmanca tutumu net. Amerikan endüstrilerini canlandırmak için Çin mallarına yüzde 60'a varan vergiler getirme niyetleri var. Ancak bu, Tayvan uğruna askeri bir çatışmaya girileceği anlamına gelmiyor. Bu denklemi uygulamak, Çin mallarına ve özellikle de hassas askeri bileşenler içeren mallara bağımlı olan veya Pekin ile büyük bir ticaret dengesine sahip olan birçok Arap ve Avrupa ülkesi için zor ve yorucu olacak.

Biden döneminde Çin ile ilişki üç yönlüydü; ticari rekabet, iklim konusunda ortaklık ve jeopolitik çatışma. Biden da Brezilya'daki G20 Zirvesi oturum aralarında Başkan Şi Cinping ile yaptığı veda görüşmesinde bunu dile getirdi. Ancak büyük ihtimalle Trump ile ilişkiler ikili veya tek yönlü olacak; iki ülke için maliyetli, iki kutbun müttefikleri için ise yorucu bir rekabet.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Trump, Roosevelt, Wilson, Carter ve Obama'dan sonra Nobel Ödülü alan beşinci Amerikan başkanı olacak mı? Obama gibi erken mi, yoksa Carter gibi geç bir dönemde mi ödülü alacak? Yahut kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirme çabaları nedeniyle 1945'te ve 1948'de iki kez ödüle aday gösterilen ama alamayan Sovyet lideri Joseph Stalin gibi mi olacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.