Endülüs Bölgesi'nin başkenti ve mutluluğun limanı: Sevilla

Sevilla'daki İspanya Meydanı’ndan bir kare
Sevilla'daki İspanya Meydanı’ndan bir kare
TT

Endülüs Bölgesi'nin başkenti ve mutluluğun limanı: Sevilla

Sevilla'daki İspanya Meydanı’ndan bir kare
Sevilla'daki İspanya Meydanı’ndan bir kare

Sevilla’ya (İşbiliye) bir kez giderseniz kalbinizi orada bırakacağınız söylenir. Gerçekten de Sevilla’dan ayrılsanız bile o sizi bırakmıyor.
Bu şehri bilenler veya orada yaşayanlar onun tarihinden halkının yumuşaklığına tüm güzellikleri bir ara getiren özel bir çekiciliğe sahip olduğuna dair hemfikirler. Şehrin öyle samimi bir atmosferi var ki kimse kendini yalnız veya yabancı hissetmiyor.
İspanyol-Arap Dostluk Derneği Genel Başkanı ünlü İspanyol yazar Antonio Gala yıllar önce ona yönelttiğim bir soruya cevap olarak hayatının geri kalanını bu şehirde geçirmeye karar verdiğini söylemiş ve “Sevilla halkı, buranın dünyanın en güzel şehri olduğuna inanıyor. Korkarım bu doğru” demişti.


Şehrin en parlak renklerine büründüğü ve halkın meydanlarda dans ettiği Nisan Festivali'nden bir kare

Endülüs Özerk Bölgesi’nin yönetim merkezi ve gülen yüzü Sevilla, Guadalquivir Nehri kıyısında Fenikeli tüccarların uğrak yeri olan bir liman şehridir. Sevilla, ilk Kristof Kolomb gemilerinin ‘Yeni Dünya’nın kıyılarına demirlemek için yola çıktığı Avrupa’nın Hint diyarına açılan kapısı oldu. İspanya'nın ılık güneşi, ağlayan gitarı ve geçmiş yıllardan günümüze hüzünlü ruh hallerini taşıyan melodileri olsa da Sevilla, yaşam ve neşe dolu anıtları, parkları ve mahalleleriyle adeta ziyaretçisinin gözünü kamaştıran bir turistik mücevherdir.
Elbette İspanyol mutfakları arasında en üst sırada yer alan ve otantik Arap mirası ile öne çıkan mutfağından bahsetmemek olmaz. Bu mutfak aynı zamanda bir turistin hayatı boyunca bir kez olsun icabet etmesi gereken açık bir davettir. Şehrin en parlak renklerine büründüğü Nisan Festivali’nde (Feria de Abril) tüm Sevillalılar, gece gündüz dans edilip şarkıların söylendiği meydanlara akın ederler. Öte yandan bu şehrin tüm yıl boyunca Paskalya’ya hazırlanan bir halkı var. İster bu etkinliklere katılabilir ister ilkbahar günlerinde, ağaçlarında yıldızlar gibi asılı duran portakal çiçeklerinin kokuları arasında sokaklarda bir akşam yürüyüşü yapabilirsiniz.


Sevilla’daki İslami mimari örneklerinden biri

Sevilla’nın en önemli özellikleri ise şöyle;
La Giralda Kulesi (Sevilla Katedrali)

Avrupa’nın üçüncü, İspanya’nın ise en büyüğü olan Sevilla’nın tarihi meydanında, Katolik dünyasının büyüklüğü bakımından en büyük yüz ölçümü bakımından ise üçüncüsü olan Sevilla Katedrali bulunuyor. 12. yüzyılın ortalarında Halife Ebu Yakup Yusuf tarafından yaptırılan caminin yerine inşa edilen katedral, daha sonra İspanyol hükümdarları tarafından yıkıldı. Ancak 104 metre yüksekliğindeki La Giralda kulesi korundu. Kule, 300 yıl sonra bugün şehrin en ünlü sembolü olan ve ‘La Giralda’ olarak bilinen bir çan kulesine dönüştürüldü. Kule, önde gelen İspanyol ressamların paha biçilmez dini tablolarından oluşan bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Avrupa ve Amerika kıtası sahillerine giden misyonerlerin öncüsü olan İspanyol denizci Kristof Kolomb’un mezarı da burada bulunuyor. Kule, 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne eklendi.
Kraliyet sarayları
Katedrale birkaç metre mesafede, Sevilla'da sık sık rastlanan başka bir mimari dönem daha var. O dönemi de Endülüs halifeleri tarafından inşa edilen ve daha sonra onlarca yıl Kastilya krallarının yaşadığı kraliyet sarayları temsil ediyor.
İspanya Kralı V. Karl (Şarlken) Portekiz Kraliçesi ile düğününün muhteşem olması için bu düğünü Granada’daki El Hamra Sarayı’nın ‘büyükelçi kabul salonunda’ yapmaya karar verdi. Düğüne davet edilenler arasındaki Venedik Cumhuriyeti Büyükelçisi’nin sarayın güzelliğine ve zengin bahçesine olan hayranlığını ifade etmek için “Burası dünyanın en huzurlu yeri” dediği rivayet edilir.
Hala ilk günkü ihtişamını koruyan kraliyet sarayları bugün, İspanyol kraliyet ailesi tarafından bazı vesilelerle Sevilla'ya geldiklerinde kullanılıyor. Endülüs Emevi Devleti’nin Sevilla’daki izlerinden biri de Sevilla’nın son Endülüs halifesi Abbadi Emiri Mu'temid-Alellah’ın (İbn Abbad) devletini yönettiği ve eski İspanya kralı I. Juan Carlos'un her gidişinde hayranlığını ifade ettiği Alcazar Sarayı’dır. Tarihçiler aynı zamanda çok iyi bir şair olan İbn Abbad’ın ölümüne kadar 4 yıl boyunca kaldığı Fas’ın Ağmat şehrine sürgün edildiğini düşünüyorlar. Bugün Alcazar Sarayı’nın bahçelerinden birinde, İbn Abbad’ın ‘7 Eylül 1091’deki talihsiz sürgünün üzerinden 9 asır geçmesi’ vesilesiyle dikilmiş mermer bir sütun bulunuyor.
Batı Hint Adaları Genel Arşivi Binası
Batı Hint Adaları Genel Arşivi Binası, İspanya’nın fetihleri ve Amerika kıtasındaki sömürge yıllarıyla ilgili çok sayıda değerli belgeye ev sahipliği yapıyor. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınan bina, geçmişte şehre gelen tüccarlara ev sahipliği yapması için inşa edilmişti. Daha sonra 16. yüzyılda Engizisyon Mahkemesi olarak kullanıldı.
El Gabe ve Las Duenas sarayları
Sevilla aynı zamanda İber Yarımadası'nda yüzyıllar boyu gelişen İslam sanatının Hıristiyan sanatına uygulanmış biçimi olan Mudéjar (Müdeccen) mimarinin önemli bir durağıdır. Bu sanat, tuğla,  alçıtaşı, ahşabın yanı sıra süsleme ve dekorasyonda yoğun olarak kullanılan çinileriyle öne çıkıyor.  Sevilla'da, 15. yüzyılda Müdeccen mimarinin zirvesi olarak kabul edilen El Gabe Sarayı’nı tüm ihtişamıyla şekillendirilen bu mimaride inşa edilmiş birçok kilise bulunuyor. Bu saray, 19. yüzyılın ortalarına kadar İspanyol soylu aileleri tarafından önce bir tiyatroya ardından sanat koleksiyonları, antika eşyaları ve Müdeccen sanatına ait eserlerin sergilendiği bir müzeye dönüştürüldü.
Ancak Müdeccen mimari turunun en önemli durağı, 15. yüzyılda inşa edilmiş ve bugün İspanya'nın en eski soylu ailesi olan Alba ailesine ait Duenas Sarayı’dır. İspanya hükümeti bu eşsiz mimarinin önemi ve barındırdığı eserleri korumak amacıyla sarayı, ulusal kültürel miras olarak ilan etti. Saray 2016'dan beri ziyaretçilerini ağırlıyor. Ünlü İspanyol şair Antonio Machado'nun 1875 yılında bu sarayda doğduğunu ve Alba Düşesi’nin İngiltere Kraliçesi'ni bile geride bırakarak dünyanın en soylu kişisi ilan edildiğini de belirtmekte fayda var.
Triana mahallesi
Sevilla'nın tarihi mekanlarını ziyaret etmesi ve tüm şehri keşfetmesi günler sürüyor. Ancak şehrin cazibesi bu kadarla sınırlı değil. Sevilla’nın bir de hayat ve eğlence dolu güzel mahallelerinde ve parklarında dolaşmak gerekiyor. Bu mahallelerin en ünlüsü, eşsiz mimarisi, evleri, dokusu ve insanlarıyla adeta zamanın durduğu Triana mahallesidir. Buraya geldiğinizde hızınızı biraz düşürmelisiniz. Endülüs döneminin ünlü yemekleri ve tatlılarının tadına bakabileceğiniz meydanları dolduran restoran ve kafelerden birinde öğle yemeği yemenizi tavsiye ederim.
Altın Kule
Triana mahallesini köprüye doğru ilerleyerek terk ederken İspanyolca adı ‘Torre del oro’ olan ve ‘maestranza’ denilen dünyanın en iyi boğa güreşi arenalarına bakan Altın Kule, 13. yüzyılda Muvahhidler Devleti tarafından yaptırıldı. Dünyanın gözündeki İspanyol kimliğinin bileşenlerinden birini olan boğa güreşleri maetranzalarda adeta bir ‘milli bayrama’ dönüşür.
Maria Luisa Parkı
Altın Kule’den 7. yüzyıla tarihli, yemyeşil ağaçları ve şehrin sıcak yazındaki serin bir hava estiren güzel çeşmeleri ile Sevilla’nın kalbinde bir vaha olan ‘Maria Luisa’ parkına geçiyoruz.
İspanya Meydanı
Maria Luisa Parkı’nın karşı tarafında, Endülüs tarzının en büyük ve en güzel örneklerinden ünlü ‘İspanya Meydanı’ bulunuyor. Bu meydanı ilk kez görenler genellikle büyüklüğünden, ahenginden ve mimarisinin güzelliğinden etkilendiklerini söylüyorlar. İspanya Meydanı 1929 yılında ziyaretçilerin tüm İspanya tarihine göz atabildiği Ibero-Amerikan Sergisi için inşa edildi. Ayrıca Arabistanlı Lawrence, Rüzgarın Sesi, Diktatör ve Yıldız Savaşları gibi ünlü filmlerin bazı sahneleri burada çekildi.



Z kuşağına göre yetişkinlik 27 yaşında başlıyor

Z kuşağı, yetişkinliğin 18 değil 27 yaşında başladığını söylüyor (Unsplash)
Z kuşağı, yetişkinliğin 18 değil 27 yaşında başladığını söylüyor (Unsplash)
TT

Z kuşağına göre yetişkinlik 27 yaşında başlıyor

Z kuşağı, yetişkinliğin 18 değil 27 yaşında başladığını söylüyor (Unsplash)
Z kuşağı, yetişkinliğin 18 değil 27 yaşında başladığını söylüyor (Unsplash)

Z kuşağı, gerçek yetişkinliğin 27 yaşında başladığını düşünüyor.

Talker Research'ün Life Happens adına yaptığı bir araştırma, farklı kuşaklardan 2 bin Amerikalıyla anket yaparak modern yetişkinliği tanımlayan kilometre taşlarını ve bakış açılarını inceledi.

Araştırma, Z kuşağındaki birçok kişinin, yetişkinliğin 18 yaşında başladığı fikrine karşı çıkarak 27 yaşında başladığına inandığını tespit etti. Pek çok kişi "yetişkinliği" ekonomik bağımsızlıkla (yüzde 45) ve eğlence (yüzde 38) yerine sorumluluklara öncelik vermekle bağdaştırıyor. Başka kilometre taşları arasında taşınmak (yüzde 46) ve ilk işini bulmak (yüzde 28) yer alıyor fakat Z kuşağının birçok üyesi bu adımları attıktan sonra bile kendini yetişkin hissetmiyor.

Toplumsal normların değişmesiyle artık yetişkinlik için belirli bir yaştansa kişisel dönüm noktaları daha çok önem kazanıyor ve bağımsızlıkla istikrar temel belirteçler haline geliyor.

Çoğuna göre yetişkinliğin zaman çizgisi artık çok daha esnek, sabit bir yaştansa kişisel deneyimlere bağlı. Baby boomer (1946-1964 arasında doğanlar -çn.) gibi eski nesiller, genç yaşta evlenmek, ev satın almak, 20'li yaşlarında çocuk sahibi olmak gibi geleneksel normlara uyum sağlamak için baskı hissederken Z kuşağı, "yetişkin" etiketini benimsemede duygusal dengeye, kariyer tatminine ve kendini keşfetmeye öncelik veriyor.

Hatta Talker Research'ün araştırmasında, tüm yaş gruplarından katılımcıların yüzde 72 gibi yüksek bir oranı, yetişkinliğin geçmiş yıllara göre çok farklı göründüğü konusunda hemfikir. Bu düşünce, genç kuşakların daha önceki dönemlerde baskın olan "herkese uyan tek tip" yetişkinlik anlayışını giderek daha fazla reddetmesiyle uyumlu.

Ancak bu gecikme, özellikle de finansal planlama alanında endişelere yol açıyor. Ulusal Sigorta ve Mali Müşavirler Birliği'nin (NAIFA) CEO'su Kevin Mayeux, araştırmada yetişkinliğe geçiş sürecinin uzamasına rağmen pek çok gencin hâlâ emeklilik planlaması yapmadığına dikkat çekti, bu da onların uzun vadeli istikrarını önemli derecede etkileyebilir.

Mayeux "Gençlerin bu kadar çoğunun emekliliklerine yönelik adımlar atmaması veya hayat sigortası satın almaması endişe verici olsa da bu adımları atmak için hiçbir zaman çok geç değil" dedi.

Yine de bu eğilim, Z kuşağı için yetişkinliğin doğrudan sosyal kilometre taşlarına ulaşmaktansa bireylerin kendi hayatlarını yönetmekte özgüven kazanmaya bağladığını gösteriyor. Katılımcıların kayda değer bir kısmının 27 yaşını yetişkinliğin "gerçek" başlangıcı diye nitelemesi, birinin hayatında yetişkinlik dönemine geçiş yapmasında sosyal baskılar yerine kişisel dönüm noktalarının belirleyici olması gerektiğine duyulan inancın büyüdüğüne işaret ediyor.

Nihayetinde yetişkinliğin tanımı değişiyor olabilir fakat bağımsızlık, güvenlik ve kendini gerçekleştirme arzusu, 18, 27 veya hangi yaş olursa olsun, o tanımın merkezinde yer almayı sürdürüyor.

Independent Türkçe