İran'ın Irak'ta ABD'ye karşı ikinci adımı

Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
TT

İran'ın Irak'ta ABD'ye karşı ikinci adımı

Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)
Irak’taki ABD Büyükelçiliği’nin tahrip edilmiş hali (AFP)

İran Rejim Lideri’ne yakın İranlı kaynaklar, Tahran’ın ABD’lileri Irak’tan sınır dışı edecek ikinci bir adım atmayı planladığını öne sürdü. Kaynaklara göre İran’a bağlı Iraklı milislerin Bağdat’taki Yeşil Bölge’deki ABD Büyükelçiliği’ne saldırması ise yalnızca bu yönde atılan ilk adımdı. Washington da İran’ın ya da ona bağlı kuvvetlerin Irak’ta yeni saldırılar planlayabileceğine dair işaretlerin varlığını doğruladı. İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ülkesinin henüz bir savaşa gitmediğini ancak herhangi bir savaştan da korkmadıklarını bildirdi.
Kayhan gazetesi haberinde İran Rejim Lideri Ali Hamaney’in şu “Bu ilk darbeydi… Bir sonraki adım da ABD’yi kovmak olacak” ifadelerine yer verdi. Yani Iraklı milislerin Bağdat’taki Yeşil Bölge’deki ABD Büyükelçiliği’ne saldırmasının yalnızca ilk adım, bir sonraki adımın ise ABD’yi Irak’tan kovmak olduğu vurgulandı. Zirâ İran'ın merkez gazetesi olan Kayhan’ın baş editörünü atayan kişi de Ali Hamaney. Bu nedenle gazetede yazılanlar doğrudan Hamaney’in görüşlerini yansıtıyor.
Gazetenin başyazısında, İran ile ittifak yapan milislerin mevkilerine darbe vurulması konusunda ABD’den telefon alan Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi’nin konuşmalarına atıfta bulunuldu. Ardından, Hamaney’in ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının Irak ve Afganistan’daki halkın ABD’den hoşnutsuzluğu sebebiyle gerçekleştiğini belirttiği konuşmasına değinildi. Kayhan, geçen ekim ayında Haşdi Şabi gruplarını ABD Büyükelçiliği’ne saldırmaya ve “casusluk evi” olan bu elçiliği zorla kapattırmaya çağırmıştı. Davetin içeriği, 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılanlarla benzer nitelikteydi. Kayhan aynı zamanda Hamaney’in Devrim Muhafızları liderlerine yönelttiği İran'ın bölgesel faaliyetlerini genişletme, “sınır ötesi” rollerini sürdürme ve “direniş cephesini genişletme” çağrısını da yayınladı. Bu davetten iki gün sonra ise Hamaney’in Devrim Muhafızları’ndaki sözcüsü Abdullah Hacı Sadıki, Irak’ta olup bitenlerin Haşdi Şabi’yi ortadan kaldırmak isteyen ABD’yle “gerçek bir savaş” olduğunu açıkladı.
Aynı bağlamda, Hamaney’in ofisinden yayınlanan haftalık gazete, Hattı Hizbullah’ın (Khanemenei.ir) manşeti ise büyükelçilik saldırısına ithafen ‘Suç ve Ceza’ oldu. Washington’ı Irak’taki “iç savaşı fitilleyerek” Batı Asya’daki jeopolitik haritayı değiştirmeye çalışmakla suçlayan gazete, ABD’ye karşı çıkan halk öfkesinin artık su üstüne çıkmaya başladığını vurguladı. Söz konusu yazıda “Görünüşe göre birçok suç işleyen ABD’yi bölge halkının elinden cezalandırmanın zamanı geldi” ifadeleri kullanıldı. 
 manşeti ise büyükelçilik saldırısına ithafen “Suç ve Ceza” oldu. Washington’ı Irak’taki “iç savaşı fitilleyerek” Batı Asya’daki jeopolitik haritayı değiştirmeye çalışmakla suçlayan gazete, ABD’ye karşı çıkan halk öfkesinin artık su üstüne çıkmaya başladığını vurguladı. Söz konusu yazıda “Görünüşe göre birçok suç işleyen ABD’yi bölge halkının elinden cezalandırmanın zamanı geldi” ifadeleri kullanıldı.
İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri de ABD’nin bölgedeki varlığının kaosun ve bölgesel gerilimlerin çıkış noktası olduğunu, zirâ Afganistan ve Irak halkının ABD’nin ülkelerindeki varlığından mutlu olamadıklarını açıkladı.
ABD Savunma Bakanı Mark Esper ise İran’ın ya da ona bağlı kuvvetlerin Irak’ta yeni saldırılar planlayabileceğine dair işaretlerin varlığını doğruladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı;
“Başka saldırılar planladıklarına dair bazı göstergeler var. Bu yeni bir durum değil. Biz benzer bir tabloyla iki - üç ay önce de karşılaşmıştık. Onları pişman edeceğiz. Her şeyi yapabileceklerini düşünüyor muyum? Evet düşünüyorum. Ancak muhtemelen bundan pişmanlık duyacaklar. Biz kendimizi savunmaya hazırız. İran’ın desteklediği, yönlendirdiği ya da finanse ettiği grupların bir diğer kötü davranışlarıyla karşılaşmaya hazırız. Washington bunların farkına vardığı takdirde ABD kuvvetlerini ve tarafımızdakileri korumak için önleyici tedbirler alacağız.”
Diğer yandan ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley de Bağdat Büyükelçiliği’nin iyi bir şekilde korunduğunu ancak protestocuların dikkat çekmek için çok fazla duman çıkardığını söyledi. Milley, “Büyükelçiliğin güvenliğinden eminiz. Buraya herhangi birinin girme olasılığı oldukça düşük” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump da salı günü yaptığı açıklamada, saldırı girişiminin ardından İran ile savaşmak istemediğini söylemişti. ABD'ye ait diplomatik misyon ya da üslerde meydana gelebilecek can kaybı ya da hasardan İran'ın sorumlu tutulacağını belirten Trump, “Çok büyük bedel ödeyecekler. Bu bir uyarı değil, tehdittir. Mutlu yıllar” demişti.
ABD Donanması ve Deniz Piyadeleri, üç gün önce Basra Körfezi'nde füze eğitimine başladı. Şarku’l Avsat’a açıklama yapan askeri kaynaklar, ABD kuvvetlerinin Raytheon şirketi tarafından geliştirilen, karadan veya havadan atılan modern Griffin füzeleri kullanarak tatbikatlara başladığını bildirdi. Bu tatbikatta İran’ın Hürmüz Boğazı’ndaki olası herhangi bir tehdidine hızlı yanıt verilmesi çalışmaları yapıldı. ABD askeri güçleri son tatbikatlarını İran'ın küçük tekneler ya da deniz mayınları kullanabileceği bilgisine göre şekillendirdi.
Ticari tankerleri savaş gemisine dönüştürebilen kasırga devriyelerinden yerleştirilen ve "Mk - 60" olarak bilinen "Griffin" modern füzeleri, hava desteği sağlayabiliyor. Son tatbikatlar, ABD’nin modern silah sistemlerini kullanmanın ve İran tehdidi altındaki darboğazlarda çalışmanın yeni yollarını bularak Ortadoğu'daki dinamik tehditlere hızlı tepki verebildiğini gösterdi. ABD savaş gemilerinin Hürmüz Boğazı'ndaki dar mesafeden geçişi sırasında alınan güvenlik önlemlerinden biri de hafif ve orta ölçekte silahlar içeren ve modern gözetleme ve sensor cihazlarıyla donatılan deniz piyadeleri zırhlı araçlarının kullanımıydı. Bu gemiler, boğazda tehdit oluşturan herhangi bir geminin kimliğinin anında tanımlanmasını sağlıyor. ABD Savunma Bakanlığı'nın açıklamalarına göre söz konusu teknoloji, Temmuz 2019'da Hürmüz Boğazı yakınlarındaki bir İran drone’unu vurmak için kullanılmıştı.
Pentagon, son altı ay boyunca Ortadoğu'ya yaklaşık 14 bin ek ABD askeri konuşlandırdı. Aynı zamanda bu bölgedeki ABD savaş gemileri çalışmalarına hız vererek savaş uçaklar, Patriot füzeleri ve savaş gemileri tedarik etti.
ABD, Hürmüz ve Bab’ul Mendep boğazlarını korumak ve gözetimini artırmak için Sentinel adı verilen ve yedi ülkenin üyenin katılım gösterdiği uluslararası bir deniz güvenliği koalisyonu oluşturdu. Bu Uluslararası Deniz Güvenliği Koalisyon’un resmi Sözcüsü, söz konusu misyonun gemileri ziyaret etmeyi, teftiş etmeyi veya el koymayı değil, aksine onları izlemeyi ve güvenli olmayan herhangi bir eylemde bulunmamaların sağlamayı amaçladığını duyurmuştu.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ülkesinin henüz bir savaşa gitmediğini ancak herhangi bir savaştan da korkmadıklarını bildirdi. Tasnim’in haberine göre Irak’a yakın olan Ahvaz şehrinde konuşan Selami, “Ülkeyi bir savaşa sürüklemiyoruz, ancak hiçbir savaştan da korkmuyoruz. Yalnızca ABD'nin İran halkına seslenirkenki üslubunu düzeltmesi gerektiğini söylüyoruz. Onları ezmeye gücümüz yeter, bu konuda bir endişemiz yok” ifadelerini kullandı.
İnsanların refahının Yüksek Lider Hamaney’in endişelerinden biri olduğunu vurgulayan Selami açıklamasında şu ifadeleri kullandı;
“Bugünkü savaş ekonomi alanındadır. Düşmanlarımızın Irak, Suriye ve Afganistan'daki hediyelerini de gördük. Bu hediye ateşten, göçe zorlamaktan ve yoksul bırakmaktan başka bir şey değildi.”
İran, bölgesel siyasetinden duyulan hoşnutsuzluğun arttığı bir dönemde ABD yönetiminin İran sokaklarına etki etmesinden korkuyor. Kasım ayındaki protestolarda İran destekli grupların Suriye, Irak ve diğer bölgelerde yaptığı harcamaları kınayan sloganlar atıldı. Hatta bu sloganlar arasında “Düşmanımızın ABD’de olduğu yalanını söylüyorlar ancak asıl düşman burada” da vardı.
İran Ordusu Komutanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi ise dün İran güçlerinin düşmanla savaşmaya hazır olduğunu duyurduğu açıklamasında şunları söyledi:
“Silahlı kuvvetlerimiz tüm hareketlenmeleri izliyor. Herhangi bir hatada tepkimiz net olacaktır. Gerilim artarsa biz de düşmana yeteneklerimizi sergileriz.”



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.