Arap dünyasında dost-düşman algısı değişiyor mu?

İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi’ndeki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri sırasında Filistinli göstericilere atılan göz yaşartıcı gaz bombaları (AFP)
İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi’ndeki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri sırasında Filistinli göstericilere atılan göz yaşartıcı gaz bombaları (AFP)
TT

Arap dünyasında dost-düşman algısı değişiyor mu?

İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi’ndeki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri sırasında Filistinli göstericilere atılan göz yaşartıcı gaz bombaları (AFP)
İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi’ndeki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşleri sırasında Filistinli göstericilere atılan göz yaşartıcı gaz bombaları (AFP)

Emine Hayri
Ortadoğu’daki düşman ve dost konumları yeniden belirleniyor. Kardeşlik dengeleri ve dostluk terazileri, kimin yanında kimin karşısında olunacağına dair yeni listeler ve yeni kurallar oluşturmak için kızgın bir kabın içinde eritiliyor. Artık haber bültenleri ‘İsrail’in saldırganlıklarına’ ya da ‘Yahudi devletinin davranışlarına’ veya ‘yerleşimcilerin tacizleri ve yerinden edilmişlerin çığlıklarına’ değil, İran’ın Irak’ta yaptıklarına, Lübnan'daki siyasi hareketler, politikacılar ve vatandaşlar arasında yaşananlara Türkiye’nin Libya’daki hareketlerine ve ABD’nin tüm bunlara karşı ne gibi tutumlar sergilediğine değiniyor.
Kafelerdeki akşam oturmaları, internet üzerindeki halk tabanlı analizler, dikkat çeken dedikodular ve bölgede karşı karşıya gelenler arasındaki rekabet, halk arenasında korkunç bir karışıklığa yol açtı.
Otobüse bindiğinizde kiminin Türkiye’nin Libya’ya müdahalesine övgüde bulunduğunu, kiminin ise bu müdahaleyi sömürgecilik olarak tanımladığını duyuyorsunuz.
Otobüsten iniyorsunuz, bir seyyar satıcının Kasım Süleymani’nin bir ‘gerilla kahramanı’ hatta ‘Bölgenin Che Gueverası’ olduğu şeklindeki sözlerini işitirken bir müşterisinin, ülkesinin mezhepsel ve siyasi kontrolünü genişletmeye çalışırken başka bir ülkede suikasta uğrayan birine ‘kahraman’ demesinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştığına tanık oluyorsunuz. Bankada oturup sıranızı beklerken haber bülteninde bölgedeki düşmanlıklardan bahsedildiğini ve bunlar arasında İsrail'in adının geçmediğini görüyorsunuz. Daha düne kadar ‘kardeş’ olanlar bugün bir birinin ipini çeken ‘düşmanlara’ dönüşmüşlerdi.

Sosyal medya kardeşler için bir savaş alanı haline geldi (Reuters)

Kardeşlik ve düşmanlık
Kardeşlik ve düşmanlık arasında, yeni yıla girilirken yeni rotalar çiziliyor, onlarca ve belki de yüzlerce yıldır kullanılan kavramlar yeniden tanımlanıyordu. Gündem, bazen Türkiye'nin Libya’daki savaş alanına girme kararıyla bazen ABD’nin gerçekleştirdiği Kasım Süleymani suikastıyla ısınırken önceden belirlenmiş eğilimler ve kutuplaşmış ideolojilere sahip medya platformları da bu gündemleri canlı tutuyorlar. Tüm bunlar da Arap toplumunda kafa karışıklığı yaratıyor.
Sokaktaki bu kafa karışıklığı aslında anlaşılabilir bir durum. Filistin davası ve Arap-İsrail çatışması onlarca yıldır Arap toplumun zihnindeki ‘düşmanlık’ kavramının neredeyse tam karşılığıydı.
Bunu anlamak için İsrail’in 2004 yılında İslami Direniş Hareketi’nin Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’e düzenlediği suikastın ardından Arap medyasının ve halkının verdiği tepkiyi hatırlamak yeterli olacaktır. O dönem Arap ülkelerinde insanlar sokağa dökülüp İsrail işgalini kınayan protesto gösterileri düzenlediler. Sokağa çıkan bu protestocular, ne İslamcı ne İhvancı şeklinde ayrıştırılmadılar. Sadece tek düşman; İsrail’e duydukları öfkeyi haykırıyorlardı. Bugün ise Uluslararası Siyaset Konseyi'nde uluslararası ilişkiler araştırmacısı olan Amr Abdulati’nin de dediği gibi Arap Baharı’nın patlak vermesinden bu yana manzara tamamen değişti.
Amr Abdulati konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi;
“2011’den bu yana, Arap toplumunun algısında ve temel kavramlarında bir değişiklik oldu. Artık devlet, olayların, sonuçlara verilen tepkilerin ve öncelik listelerinin ana itici gücü haline geldi. 2011 yılından bu yana, Arap halklarının çoğunluğu endişe içinde ve değişen iç meselelerine dalmış durumda. Filistin sorunu artık Arap dünyasındaki tek değişken değil. Ya milyonlarca Arap artık bir takım konulara dikkat etmeye başladı ya da peş peşe yaşanan olaylar onları çıkarları için demokratikleşme, gerileyen kalkınma oranları, ülkelerindeki dini-siyasi grupların ortaya çıkışı ve komşu ülkelerden gelen tehditler gibi diğer konulara bakmaya zorluyor. Örneğin milyonlarca Mısırlı, Müslüman Kardeşler’in ve onun arkasında duran, onu destekleyen bölge ülkelerinin Mısır’ın ulusal güvenliğine yönelik tehditlerine maruz kaldı.”
Mısır'ın düşmanları
Mısır’ın başkenti Kahire’nin doğusunda bulunan Nasr City’de özel bir dershane önünde lise öğrencilerine kimi ‘Mısır’ın düşmanı’ olarak gördükleri soruldu. Cevap verenler arasında ‘hiçbir düşmanımız yok’ diyen de oldu, ‘Türkiye’, ‘İran’, ‘Müslüman Kardeşler’, ‘yolsuzluk’, ‘adam kayırma’ ve ‘İsrail’ diyen de oldu.
Amr Abdulati bu tabloyla ilgili olarak şu yorumda bulundu;
“Genç kuşaklar, bölgeyi etkileyen en büyük tehditlerin hiçbirine tanıklık etmedi. Bunların başında 1948, 1956, 1967 ve 1973 savaşları geliyor. Bu savaşları belki okuldaki derslerde görmüş olabilirler. Ancak o duyguları, tehlikeleri, farkındalığı ve milli duygular üzerindeki etkisini yaşamadılar. Yeni nesil, İsrail’in düşman bir ülke olduğunu okuyabilir veya duyabilir. Fakat bölgedeki birçok ülke arasındaki ilişkilerin doğasını ve gelişimini kendi gözleriyle görüyorlar. Bu nesil İran'ın bölge ülkelerine yönelik tehditleri, nükleer silah yarışı ve bölgedeki birbirini tehdit eden diğer ülkeleri görerek büyüdüler. Öyle veya böyle bu bir gerçek.”

Mısır'da turistleri taşıyan ve terör saldırısına uğrayan otobüs (AFP)

İçerideki terör
Prestijli radyo kanalı ‘Savtu’l-Arab’ın (Arapların Sesi) yayın müdürü Dr. Lamia Mahmud, medyadaki mevcut düşmanın kimliği sorusuna zorlanarak cevap verirken şunları sorguladı; “Askerlerimize veya güvenlik güçlerimize bombalı saldırı düzenleyen, güvenliğimize ve  ekonomimize en büyük zararı vermek için terör eylemleri gerçekleştiren bir terörist nasıl düşman olamaz?! Bir Arap vatandaşı başka bir Arap vatandaşını havaya uçurduğunda, gençleri onun bir düşman olmadığına ya da İsrail'den daha az düşmanlık içinde olduğuna nasıl ikna ederim? Şuan en büyük sorun düşmanın kim olduğunu bilmek. Sadece İsrail mi? Yoksa Türkiye Libya'yı işgal etmeyi planlayan bir ülke olarak mı görülüyor? Arap Dünyasında bazı kesimler Erdoğan yönetiminin Osmanlı Hilafeti'ni yeniden tesis etmek için Arap rejimlerini yıkmaya çalıştığını iddia ediyor. Bu algının Arap halklarında ne kadar kabul göreceğini ise zaman gösterecek.
Gerçek düşman kim? Arap ülkelerine nüfuz etmeye çalışan İran mı? Yahut Filistin halkını bölmekten ve gerçek davayı boşa harcamaktan utanmayan gruplar mı?”
Dr. Mahmud'un soruları, düşmanı tanımlamadaki büyük endişeye işaret etse de bu soruların cevaplarını kendisi de veremiyor. Aksine sadece cevabın ne kadar aciz kaldığını ortaya koyuyor. Dr. Mahmud, “Bizim, yöneticileri anlaşmazlık tohumları eken bölge halklarına karşı bir düşmanlığımız yok. Kavgamız bunu yapan yönetimlerle. Yönetimler geçicidir, ancak halklar kalıcıdır” ifadelerini kullanıyor.
İlişkilerin ve komşulukların devam etmesi, Arap izleyicinin bilgi edinmesinin, analiz ve yorumda bulunmasının, bilgilerin taraflı ve belli bir ideolojiye sahip medya platformlarınca yönlendirilmediğinden emin olmasının uzun süreceği anlamına gelmiyor.
Geleneksel medya kuruluşların çoğunun artık ‘Take Away media’ (paket servis medya çn.) olduğunu söyleyen Dr. Lamia Mahmud onları şöyle tanımlıyor, “İçerikleri sığdır. Verilen bilgiler belgelendirilmez veya derinlemesine bir analiz yapılmaz. İçeriğin bir kısmı doğrulama veya belgelendirmeye ihtiyaç duyulmadan elektronik ortamlardan ve sosyal medya platformlarından kırpılıyor. Arap izleyicisini eğitmek için bilgili, bilgilendirici, analitik ve profesyonel haber programlarına ihtiyacımız var. Türkiye'nin rolünü analiz eden, İran politikalarını açıklayan, bilgiyi manipüle etmeden veya gizlemeden çevremizde gerçekleşen eylemleri açıklayan programlar nerede? Arap izleyicisi artık dinleme ya da okuma sabrına sahip değil. Değerine ya da geçerliliğine bakmaksızın önüne gelen bilgiyle yetiniyor” şeklinde konuştu.
Araştırmacı Amr Abdulati de benzer söylemlerde bulunarak, Arapların yaklaşık yarısını oluşturan genç nesillerin doğasına dikkat çekti ve onları ‘sosyal medya kuşağı’ olarak tanımladı. Sosyal medya sitelerinin her şeyi barındırdığını vurgulayan Abdulati, İsrailli yetkililerin örneğin Twitter üzerinden Arap dünyasına yönelik iletişim biçimini onları derinden etkileyebilecek ve onlara ulaşabilecek şekilde düzenlediklerine işaret etti.
Doğru yöntem ve ağır gölgeler
Neyse ki doğru yöntem, tüm ağırlığına rağmen gölgelerin Arap dünyasında tedavi edilemez yaralar açmasını engelledi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da araştırmalar yapan Arap Barometre Ağı tarafından sokaktaki Arap insanının İsrail ve İran’la ilgili düşüncelerine dair yapılan ve sonuçları birkaç gün önce açıklanan anket, İran’la yakın oranlara sahip olsalar da İsrail’in halen en büyük tehdit olarak görüldüğünü ortaya koydu. Anket, Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün, Sudan, Yemen, Libya, Irak, Cezayir ve Kuveyt gibi 10 ayrı Arap ülkesinde gerçekleştirildi.
Anket sonuçlarına göre, ankete katılanların dörtte üçü İsrail'i bölgenin istikrarına yönelik İran'dan daha büyük bir tehdit olarak görüyor.  Sadece Kuveyt’te 10 kişiden 4’ü (yüzde 42) İran'dan diğer ülkelerden daha fazla korktuklarını söyledi. Bununla birlikte İran, doğrudan müdahale ettiği iki ülke; Yemen (yüzde 33) ve Irak'ta (yüzde 31) ılımlı bir tehdit olarak görülüyor. Ürdünlülerin sadece yüzde 11'i, Lübnanlıların yüzde 7’si, Mısırlıların yüzde 6’sı, Sudanlıların yüzde 4’ü, Filistinlilerin yüzde 3’ü, Fas’ın yüzde 2’si, Cezayir ve Libya’nın yüzde 1’i ve Tunus'un yüzde 1'den azı İran'ın bölgenin istikrarı için birincil tehdit olarak gördüğünü belirtti.
En büyük düşman İsrail
Buna karşın Arapların büyük çoğunluğu İsrail'in bölge için en büyük tehdit olmaya devam ettiğini söylüyor. Anketin yapıldığı ülkelerde her 10 kişiden en az biri İsrail'i bölgesel istikrara yönelik ana tehdit olarak gördüğünü belirtti.
İsrail’in en büyük düşman olduğu görüşü en fazla Lübnan (yüzde 79), Filistin (yüzde 63) ve Mısır (yüzde 54) tarafından desteklenirken, Ürdün (yüzde 42) ve Sudan’da (yüzde 36) ankete katılanların üçte birinden fazlası bu görüşü onayladı. Ayrıca, Fas (yüzde 27), Yemen (yüzde 24), Libya (yüzde 24), Cezayir (yüzde 21) ve Irak'ta (yüzde 21) her beş kişiden biri İsrail'i en büyük tehdit olarak görüyor. İsrail'i bir tehdit kaynağı olarak görenlerin sayısının en düşük olduğu ülkeler ise Tunus (yüzde 14) ve Kuveyt (yüzde 13) oldu.
Bununla birlikte anketin Süleymani suikastı ve sonrasında gelişen olaylar öncesinde gerçekleştiğini belirtmekte fayda var. Ayrıca ankette, katılımcıların Türkiye’nin Libya'daki son hareketlerine ilişkin görüşleri de sorulmadı.
Bununla birlikte anketin kameraya alınması ve cevapların belgelenmesinin katılımcıların cevapları üzerindeki etkili olduğunu belirtmekte fayda var.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



BM: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ‘savaş suçu’ anlamına geliyor

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bir binayı bombalaması sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bir binayı bombalaması sonucu yükselen dumanlar (AFP)
TT

BM: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları ‘savaş suçu’ anlamına geliyor

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bir binayı bombalaması sonucu yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da bir binayı bombalaması sonucu yükselen dumanlar (AFP)

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sivil hedeflere yönelik saldırılarının ‘hukuk dışı olduğu ve savaş suçu teşkil ettiği’ uyarısında bulundu.

Açıklamada İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik saldırılarının son bir hafta içinde hızlandığı belirtildi.

Açıklamanın devamında, Gazze Şeridi'ndeki gıda yardımı stoklarının hızla tükendiği ve bu durumun Gazzelileri açlık riskiyle karşı karşıya bıraktığı ifade edildi.

Bir buçuk yıldan uzun bir süre önce başlayan savaşta yaklaşık iki aylık ateşkesi ihlal eden İsrail, 18 Mart'ta Gazze Şeridi'ne havadan ve ardından karadan saldırılarına yeniden başladı. Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı tarafından dün açıklanan rakamlara göre o tarihten bu yana en az bin 978 Filistinli hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanlığı'na göre savaşın başlamasından bu yana Gazze Şeridi'ndeki toplam vefat sayısı en az 51 bin 355'e yükseldi.