Holokost'un şahitleri Auschwitz’e 75 yıl sonra geri döndü

Holokost’tan kurtulanlar, 27 Ocak’ta Polonya’da kampın kurtarılmasının 75’inci yıldönümünü andı (Reuters)
Holokost’tan kurtulanlar, 27 Ocak’ta Polonya’da kampın kurtarılmasının 75’inci yıldönümünü andı (Reuters)
TT

Holokost'un şahitleri Auschwitz’e 75 yıl sonra geri döndü

Holokost’tan kurtulanlar, 27 Ocak’ta Polonya’da kampın kurtarılmasının 75’inci yıldönümünü andı (Reuters)
Holokost’tan kurtulanlar, 27 Ocak’ta Polonya’da kampın kurtarılmasının 75’inci yıldönümünü andı (Reuters)

Holokost’tan sağ kurtulanlar, ‘katliamların tekrar etmemesi için’ Auschwitz’e geri döndü.
Randevu, saat 14:00’da Polonya’daki Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi Kütüphane Salonu'nda gerçekleşti. Salon, gazeteciler ve kameralarla doluydu. Hepsi, Holokost’tan kurtulmuş 3 ismi bekliyordu. Kurtulanlar, tarihin en korkunç katliamlardan birinin sembolü haline gelen kampta uzun günler geçirmişlerdi. Söz konusu 3 isim, toplantıya biraz geç gelirken, biz de Şarku’l Avsat olarak onların içeri girme saatini beklemeye koyulduk. Saat 15:00’a geldiğinde sanki 1900’lü yılların başlarından gelen 2 adam ve 1 kadın içeriye girdi. Odanın girişinde kendilerini bekleyen 3 sandalyeye doğru dikkatlice yürüdüler.
Benjamin Lesser, Alina Dabrowska ve Edward Mosberg, kulaklık taksalar da bu görünüşleri aldatıcıydı. Hafızaları, 1900’lü yıllardan gelen insanların hafızalarından farklıydı. Konuşmaya başladıklarında, bizim oturduğumuz yerden birkaç metre uzakta, yaşadıkları acı verici anılardan hiçbir şey kaybetmedikleri açıkça görülüyordu. Auschwitz kampının kapatılmasının 75’inci yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere yeniden bu mekana gelmişlerdi. Buna karşın kampa ilk geldikleri korkunç an hakkında konuşmalarını sürdürdüler.
Benjamin, SS subaylarının isteğiyle ayrıldığı kız ve erkek kardeşleriyle nasıl kampa geldiklerini anlattı. Kardeşleri, kendileri dışında binlerce kişiyle derhal bir gaz odasına gönderilmişti. Ancak Benjamin, o dönemde 15 yaşlarında bir gençti ve yalan söyleyerek kendisini kurtarmayı başarmıştı. Zira kendisinin 18 yaşında olduğunu ve her şeyi yapabileceğini belirtmişti.
Alina ise kampa ve kadınlar bölümüne geldiğindeki hissettiği şoku hatırlattı. Kampta, hepsinin saçlarının tıraşlı olduğunu, aynı kıyafeti giydiklerini ve her alanı çığlıkların doldurduğunu söyledi. Bizim açımızdan cehennemin böyle göründüğünden emindi. Alina, o dönemde 20 yaşındaydı. Sonraki haftalarda kendisinden, Almanca bildiği için ölülerin isimlerini yazmasını istendiğini belirtti. Daha sonra 3 ayını listelere binlerce isim ve ölüm sebeplerini yazarak geçirdi: Zatürre. Alina, ölümün günlük hayatı haline geldiğini söyledi.
Auschwitz’e gönderildiğinde 15 yaşında olan Edward’a gelince, kampa ulaştığında ne olduğunu bilmediğini söyledi. Ailesinin 16 üyesini kampta kaybetmişti. Edward, tüm geceyi ağlayarak geçirdiğini hatırlattı. Daha sonra ise SS subaylarının, çocukları ateş çukurlarına attıklarını belirtti. Çünkü o çocuklar, kendileri için yararlı değildi, altın dişleri yoktu ve saçları kesilse de büyüklerinki gibi faydalı değildi.
İki saat boyunca, hayatta kalan bu 3 isim, korkunç tecrübelerini ve ‘içinden canlı olarak nasıl çıktıklarına hala inanamadıkları’ bu mekana dönüş sebeplerini anlattı. Öyle ki hepsi, Holokost’un anısını yaşatmak için bir ‘görevleri’ olduğuna inanıyor. Çünkü ailesinin 7 üyesini kaybeden Benjamin’in söylediği gibi “Hayat devam ediyor ve unutmak kolay”. Benjamin, kampta yaşananların unutulmasına izin vermeyeceğini, çünkü bunun, Auschwitz’de ölen herkesi yeniden öldürmek anlamına geleceğini söyledi. Kampta, çoğu Yahudi olmak üzere 1 milyon kişinin öldüğü tahmin ediliyor.
Aşırı sağ tehlikesi
Bu tür katliamların tekrar etme korkusu, Polonya hükümetinin müdahale etmeksizin ‘Neo-Nazilere yürüyüş düzenleme izni vermesi’ dolayısıyla yaşadığı ‘şoku’ ifade eden Edward tarafından da dile getirildi. Edward Mosberg, “Nazilerin, bu ülkede atalarını öldürdüğü bir zamanda ülkemde, Nazi elbiseleri giyen ve kendilerine Naziler diyen insanların doğduğuna inanmıyorum. En kötüsü ise hükümetin onları caydırmaması, aksine onları hoş karşılamasıdır” ifadelerini kullandı.
Neo-Naziler, yalnızca Polonya’da halka açık yürüyüşler düzenlemekle kalmıyor. Geçen yıllarda aşırı sağ, anti-Semitizm ve Müslümanlara ve yabancılara yönelik ırkçılık hususunda korkutucu bir tırmanışa tanık olan Almanya’da da Neo- Nazi gruplar bulunuyor. İç istihbarat bile, son zamanlarda Almanya’daki aşırı sağ tehlikesini, ülkedeki radikalizm yanlısı İslamcılar tehdidinden daha tehlikeli olarak niteliyor. Geçmiş yıllarda aşırı sağcı bir adam, mülteci yanlısı politikaları nedeniyle Almanya’nın bir kasabasının belediye başkanını öldürdü. Yabancı kökenli Alman politikacılar, hatta mültecilere yönelik açık bir politikaya destek verenler bile, çoğu silahlı ve eğitimli radikalizm yanlısı gruplardan ölüm tehditleri alıyorlar.
Aşırı sağ tehlikesi, Almanya’daki kamu güvenlik kurumlarına kadar ulaşmış durumda. Ordu ve polis içerisinde, aşırı sağın destekçileri olan bazı unsurların yol açtığı bir dizi skandal sonrasında, iki gün önce askeri istihbaratın, ordudaki yaklaşık 550 üye hakkında, radikal fikirlere sahip oldukları şüphesiyle bir soruşturma başlattığı ortaya çıktı.
Benjamin, tüm bunların uyarı yaptığı nefret söyleminin bir sonucu olduğunu belirtti. Benjamin Lesser, Hitler’in ‘hemen öldürmeye başlamadığına, aksine propaganda yoluyla nefreti yaydığına’ dikkati çekti. Fakat bugün nefret ve Holokost’a zemin hazırlayanlar arasında büyük farklılıklar olduğunu söyleyen Benjamin, “Nefret ve cinayetler hükümet tarafından desteklendi. Bu durum, bugün yaşanmıyor, yalnızca bireysel durumlar mevcut” dedi.
Müslüman alimlerin ziyaret memnuniyet verici
Benjamin, Müslüman alimlerden oluşan bir heyetin Auschwitz’e düzenlediği ziyareti ise ‘nefreti azalttığı için son derece olumlu bir adım’ olarak nitelendirdi. Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa başkanlığında 25 Müslüman alimden oluşan bir heyet, geçen perşembe günü Auschwitz kampına ziyarette bulunmuştu. Heyet, kampı gezerken, Nazi kurbanlarının anısına namaz kılmıştı. Ziyaret, Müslüman alimler heyetinin kampa yönelik düzenlediği ilk ziyaret oldu.
Şeyh Muhammed el-İsa, kamptan kurtulandan dinlediği korkunç hikayelerin, ortak insanlığın bir kanıtı olduğunu ifade etti. Yahudileri Holokost'tan kurtarmaya çalışan ve kendilerini büyük bir riske atan Müslümanların varlığına dikkati çeken İsa, “Onlar, İslam’ın gerçek değerlerini temsil ediyor” dedi. İsa, ziyaretinin de ‘dünyada kardeşliği, barışı ve sevgiyi yaymayı’ amaçladığını vurguladı.
Bu ziyaret aynı zamanda, barışı yayma ve nefretten kaçınma çağrısı olarak da nitelendirildi. Aynı şekilde bu çağrı, hayatta kalan 3 ismi, tüm bu acılarla bir kez daha yüzleşmek için tekrar Auschwitz’e gitme zorluğuna katlanmak zorunda bıraktı. İki saatlik konuşmadan ve acı hatıralardan sonra Benjamin, Alina ve Edward, salondan ayrılmak için ayağa kalktı. Gazeteciler, onlarla konuşmak için başlarına yığılırken onlar ise, tüm acılarına rağmen hiçbir gazeteciyi geri çevirmediler. Sürekli tebessüm ettiler ve biz gazetecilerden, ‘nefreti durdurma mesajlarını yaymamızı’ talep ettiler.
Auschwitz-Birkenau, Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve sistematik katliam ve imha kampı.
İlk kurulan ana kamp Polonya'nın Krakow şehrinin 60 km batısında, küçük bir şehir olan Oświęcim'in güneybatısında, Auschwitz II Oświęcim'in 3 km batısında Brzezinka (Birkenau) köyünde, I.G. Farben, Krupp, Siemens gibi fabrikalar için yapılan Auschwitz III ise Oświęcim doğusunda Monowice (Monowitz) köyünde inşa edilmişti.
Auschwitz-Birkenau'ya tüm Avrupa'dan 1,3 milyon insan kapatılmıştı. Bunların, 1 milyonu Yahudi olmak üzere 1 milyon 100 bin insanın öldürüldüğü tahmin edilmekte. Yaklaşık 900 bin kişi kampa geldikleri anda doğrudan gaz odalarına gönderilmiş ya da vurularak öldürülmüştü. Kalan 200 bin kişi, hastalık, eksik beslenme, kötü muamele, tıbbi deneyler nedeniyle ve daha sonra gönderildikleri gaz odalarında katledilmişti. Ortalama 6 ay içinde ölen esirler, en ağır şartlarda günde en az 10 saat çalıştırıldılar. Gaz odalarına gönderilirken, saç kesme, ceset toplama, yakma gibi işlemleri de yine kendileri yapıyorlardı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Auschwitz, eski adıyla Oscwinchim, yarısı Yahudi olan 14 bin kişinin yaşadığı sakin bir kasabaydı. Auschwitz ismi, Holokost sürecinde kurban olanların ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'ndaki Nazi dehşetinin sembolü oldu. Bu kamplarda, Yahudiler, Romanlar, Sosyalistler ve Nazizme muhalif diğer kesimler gibi Nazilerin düşman ilan ettikleri gruplar başta olmak üzere 6 milyon kişi katledildi.
1979'da UNESCO'nun İnsanlığın Kültür Mirası listesine eklenen bu iki kampın kalıntıları ve Yahudi mezarlığı, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve Holokost anma mekânı olarak kamuya açıldı.



Trump, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını Hiroşima'nın bombalanmasına benzetti

TT

Trump, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını Hiroşima'nın bombalanmasına benzetti

ABD Başkanı Donald Trump Lahey'de (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump Lahey'de (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarını İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya'da Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanmasına benzeterek, etkilerinin sınırlı olduğunu gösteren istihbarat sızıntısını reddetti.

Şarku’l Avsat’ın Financial Times'tan aktardığına göre Trump bugün Lahey'de düzenlenen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) zirvesinde şunları söyledi: “Hiroşima ve Nagazaki örneklerini kullanmak istemiyorum ama savaşı durduran şey, bu darbe oldu. Bu saldırılar, İsrail-İran savaşını sona erdirdi. Eğer nükleer tesisleri yok etmeseydik, şimdi savaşıyor olacaklardı.”

efrty
ABD uçakları tarafından bombalanan İsfahan'daki bir nükleer tesisin uydu görüntüsü (AP)

Dün sızdırılan ve ABD saldırılarının İran'ın nükleer programını sadece birkaç ay geciktirdiğini bildiren istihbaratın kesin olmadığını belirten Trump, Fordo, Natanz ve İsfahan tesislerindeki hasarın İsrail bir değerlendirme yapana kadar tam olarak tespit edilemeyeceğini söyledi.

Fordo Nükleer Tesisi’ndeki hasarın boyutunun ‘gerçekten bilinmediğini’ ifade eden Trump, “Sanırım İsrail bize çok yakında bilgi verecek” dedi.

İsrail Ordu Sözcüsü Effie Defrin bugün yaptığı açıklamada, “Burada şunu söyleyebilirim ki nükleer programa ciddi zarar verdik ve bunu yıllarca geciktirdik” ifadesini kullandı.

Trump, Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Fordo Nükleer Tesisi'nin ‘yok edildiği’ konusunda ısrar ederken, ABD Başkanı NATO zirvesinde İran'ın nükleer programının ‘onlarca yıl’ geriye gittiğini ifade etti.

ABD Genelkurmay Başkanı Dan Caine pazar günü daha itidalli bir açıklama yaparak ilk değerlendirmelerin üç tesisin ‘önemli ölçüde hasar ve yıkıma uğradığını’ gösterdiğini, ancak nihai değerlendirmelerin ‘biraz zaman alacağını’ belirtti.

Hegseth, Pentagon'un ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ile birlikte sızıntıyı araştırdığını söyledi.

Trump'ın NATO zirvesine katılımı, 12 gün süren savaşın ardından İran ile İsrail arasında geçici bir ateşkesin yürürlüğe girmesinden bir gün sonra gerçekleşti.

Trump dün her iki tarafı da ABD'nin aracılık ettiği anlaşmayı ihlal ettikleri için azarladı.

Ancak Lahey'de, Tahran'ın ateşkes ihlaline verdiği tepkiyi sınırlandırdığı için İsrail'le ‘gurur duyduğunu’ söyledi ve “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kendisiyle gurur duymalı” dedi.

dfrgthyu
ABD hava saldırılarının hedefi olan İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi'ndeki yıkılmış binaları gösteren uydu görüntüsü (Reuters)

Trump, İran'ın yüzde 60 saflıkta zenginleştirilmiş uranyum stokunun ABD saldırılarından etkilendiğine inandığını belirterek şunları söyledi: “Bence tesislerden hiçbir şey çıkaramadılar... Bu tür bir malzemeyi çıkarmak çok zordur.”

Tahran'ın ‘isteyeceği son şeyin’ nükleer zenginleştirme programına devam etmek olduğunu kaydeden Trump, gelecekte nükleer altyapısını yeniden geliştirmesi halinde ABD'nin İran'ı tekrar vurup vurmayacağı sorusuna “Kesinlikle” diye cevap verdi.

ABD'nin İran'ı vurmasının Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılmasına yardımcı olacağını belirten Trump, “Gazze'de ilerleme kaydediliyor” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff dün yaptığı açıklamada, ABD ile İran arasındaki görüşmelerin ‘umut verici’ olduğunu ve Washington'un uzun vadeli bir barış anlaşmasına varmayı umduğunu söyledi.

dfrgthy
Geçtiğimiz ay ABD Başkanı Donald Trump ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un fotoğrafının yer aldığı bir İran gazetesi (Reuters)

İran ve ABD, geçtiğimiz nisan ayından bu yana İran'ın nükleer programı konusunda yeni bir diplomatik çözüm bulmak amacıyla dolaylı görüşmeler yürütüyor. Tahran, programının barışçıl amaçlı olduğunu söylerken Washington, İran'ın nükleer silah yapamayacağından emin olmak istediğini belirtiyor.

Trump, ABD'nin müttefiki İsrail ile bölgesel rakibi İran arasında 13 Haziran'da İsrail'in İran'ı bombalamasıyla başlayan hava savaşını sona erdirmeyi amaçlayan bir ateşkes ilan etti. Çatışma, İsrail'in Ekim 2023'te Gazze Şeridi'nde başlattığı savaştan bu yana zaten gergin olan bölgede endişeye yol açtı.

İsrail, Ortadoğu'da nükleer silahlara sahip olduğuna inanılan tek ülke ve İran'a karşı savaşının amacının İran'ın kendi nükleer silahlarını geliştirmesini engellemek olduğunu söylüyor. İran Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na tarafken İsrail taraf değil.