Birleşmiş Milletler'in Cenevre ve Viyana'daki veri merkezleri hacklendi

Birleşmiş Milletler’in Viyana’daki Genel Merkezi (AP)
Birleşmiş Milletler’in Viyana’daki Genel Merkezi (AP)
TT

Birleşmiş Milletler'in Cenevre ve Viyana'daki veri merkezleri hacklendi

Birleşmiş Milletler’in Viyana’daki Genel Merkezi (AP)
Birleşmiş Milletler’in Viyana’daki Genel Merkezi (AP)

New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, BM’ye ait bir dizi uluslararası ajansın elektronik sunucularının hacklendiğini ve bu bilgiyi The New Humanitarian (TNH) haber ajansının ortaya çıkardığını belirtti. Yetkililer saldırıdan kaynaklanan zararın kontrol altına alındığını ancak saldırı tehdidinin devam ettiğini belirttiler.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan BM Genel Sekreterliği Sözcü Yardımcısı Farhan Hak, “Siber saldırı" ile hem Cenevre'deki hem de Viyana'daki Birleşmiş Milletler ofislerinin temel altyapısının bileşenleri hacklendi. Olayın tehlikeli olduğunu tespit ettik. Hacklenen altyapının bir parçası olarak kullanıcı hesapları listeleri açığa çıktı. Viyana'daki verilerin ele geçirildiğine dair bir gösterge yok. Bilgisayar korsanları verileri görebilirdi, ancak sistem günlükleri bu web sunucusundan veri alındığına dair bir sinyal vermedi. Saldırıdan etkilenen ofisler, Bilgi ve Teknoloji Ofisi'ine bağlı Siber Güvenlik Bölümü'nün tavsiyelerine dayanarak kapsamlı bir koruma, etki azaltma ve kurtarma planı uygulamıştır. Söz konusu bölüm, saldırıya verilecek yanıtı desteklemek üzere sözleşme imzalanan üçüncü bir taraftır. Ayrıca bu endüstrinin satıcısı olarak en iyi uygulamalara sahiptir” açıklamalarında bulundu.
Siber saldırıya yanıt olarak, altyapıdaki önemli unsurların yeniden inşa edileceğine ve şifrelerin ve kimlik bilgilerinin değiştirileceğine dikkati çeken Farhan Hak, “Buna ek olarak, istismar edilen güvenlik açıklarının giderilip giderilmediğini kontrol etmek için birçok çalıştay ve değerlendirme çalışması düzenlendi. Siber saldırıdan zarar gören ofisler için bilgi güvenliğini artırmak üzere teknik kurallar ve ek prosedürler uygulandı. Saldırıdan önce Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin bilgi güvenliğinin bir bütün olarak güçlendirildiği ortaya çıktı. Öte yandan 2014 yılında kurulan dinamik siber güvenlik çalışma planı ve yol haritası gözden geçirildi. Son saldırıyla ilgili meydana gelen hasar kontrol altına alınarak bunun dışında hasarı hafifletici ek önlemler alındı. Aynı zamanda saldırı tehdidi devam edecek. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği her geçen gün daha gelişmiş bir düzeyde birçok saldırıyı ortaya çıkarıyor ve bu saldırılara yanıt veriyor” ifadelerine yer verdi.
The New Humanitarian’a (TNH) sızdırılan gizli bir belgede BM’nin siber saldırıya uğradığı ve sunucularının hacklendiği ifade ediliyor. Söz konusu belgede Birleşmiş Milletler'in (BM) İsviçre'nin Cenevre ve Avusturya'nın Viyana şehirlerindeki merkezlerinde bulunan sunucularına geçen yaz siber saldırı düzenlendiği ve bazı bilgilerin hacklendiği belirtiliyor. Raporda, bu ofislerden birinin, insan hakları ihlallerini ifşa etmesi sebebiyle genellikle otoriter hükümetlerin eleştirilerine maruz kalan İnsan Hakları Bürosu olduğu kaydedildi.
AP’ye açıklamalarda bulunan bir BM yetkilisi, geçen yaz ilk kez keşfedilen siber saldırının "karmaşık" olduğunu söyledi. Özellikle çalınmış olabilecek kişisel, gizli veya önemli bilgiler konusunda zararın boyutu belirsizliğini koruyor. Korsanlık faaliyetinin “sofistike” olduğunu söyleyen yetkili, bu faaliyetin devlet destekli aktörler tarafından yapılmış olabileceğini sözlerine ekledi. Ancak kurumdan sızıntının boyutuyla ilgili çelişkili açıklamalar yapıldı. İnsan hakları ofisindeki sızıntının yalnızca çalışan listesi ve elektronik posta adresleriyle sınırlı olduğunu ancak şifreleri içermediğini söyleyen yetkili, yöneticilerin hesaplarının ise ele geçirilemediğini kaydetti. Söz konusu yetkili, “İnsan Hakları Bürosunda, Suriye savaşında potansiyel savaş suçlusu kabul edilebilecek isimler veya Arakan Müslümanlarına karşı Myanmar’da yürütülen şiddet eyleminde yer alan saldırganlar hakkında herhangi bir hassas bilgi açıklanmadı. Çünkü bu husustaki bilgiler son derece güvenli sitelerde bulunuyor” ifadelerine yer verdi.
İnsan Hakları Ofisi Sözcüsü Rupert Colville “Bilgisayar sistemlerimize sızmaya çalışılan günlük saldırılarla karşı karşıyayız. Bu kez başardılar, ancak çok ileri gidemediler. Gizli bilgilere erişemediler” diye konuştu. BM Bilgi ve Teknoloji Ofisi yetkilileri toplamda 42 sunucunun gizliliğinin ifşa edildiğini, 25'inin ise şüpheli durumda olduğunu açıkladı. Bu sunucuların neredeyse hepsi Cenevre ve Viyana'da bulunuyor. Birleşmiş Milletler'in Cenevre'deki ofisinin yakınında bulunan İnsan Hakları Bürosu'nda üç ana veri merkezi saldırıya uğradı. Bunlardan ikisini BM Avrupa Ekonomik Komisyonu kullanıyor.
BM'nin Cenevre'deki genel merkezinde son birkaç aydır ana veri merkezlerinin internetle bağlantısının kesildiği, öte yandan şifrelerin yeniden yazıldığı ve sistemlerin temizlenmesi için çalışmaların devam ettiği bilgisi aktarıldı.



Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
TT

Hükümete güvenin sarsılması ile uluslararası koruma talebi arasında Suriye Dürzileri

Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)
Suriye'deki Dürziler bölgelerini korumaya çalışıyor ve devlet yönetiminin ademi merkeziyetçi olmasında ısrar ediyorlar (Independent Arabia)

Abdulhalim Süleyman

Son günlerde Suriye'yi sarsan kanlı olayların ardından, Dürzi ileri gelenleri ve din adamları ile Şam hükümeti tarafından atanan Suveyda valisi dahil olmak üzere hükümet yetkilileri arasında toplantılar yapıldı. Kaynaklara göre, toplantıya katılanlar arasında Şam Kırsalı Valisi Amir el-Şeyh, Suveyda Valisi Dr. Mustafa el-Bakur, Kuneytra Valisi Ahmed el-Dalatî, Şeyh Yahya el-Haccar Şeyh Latif el-Bal’us, Şeyh Hammud el-Hanavi ve Şeyh Yusuf Carbu vardı. Toplantıda, Ceramana'daki Genel Güvenlik Dairesi dışında hiçbir tarafın silah taşımasına izin verilmemesinin yanı sıra, sadece Suveyda sakinlerinden oluşan bir Genel Güvenlik Dairesi'nin aktif hale getirilmesi kararları alındı.

 

Toplantıda alınan bir diğer karar, Dürzi grupların ağır silahları Şara hükümetine teslim etmelerini ve bunların Suveyda dışına taşınmasını, orta ve hafif silahlarınsa Şeyh Yusuf Carbu ve Şeyh Hammud Hanavi'ye teslim edilmesini öngörüyordu. Anlaşma ayrıca, şehir sakinlerinden oluşan bir yürütme ofisinin aktif hale getirilmesini ve katılmak isteyen sakinler için Genel Güvenlik Kuvvetleri ve orduya katılım kapısının açık olmasını da şart koşuyordu.

El-Hicri'nin pozisyonu

Bunun ardından, Muvahhid Dürzi Cemaati Şeyhliği ile Suveyda ileri gelenleri ve dini mercileri, bölünmeyi, Suriye'den ayrılmayı veya kopmayı reddettiklerini vurgulayan bir bildiri yayınladılar. Ayrıca, Suveyda ilinde İçişleri Bakanlığı ve il sakinlerinden oluşan adli polisin aktifleştirilmesi, Suveyda-Şam yolunun güvence altına alınması, ayrıca Suriye genelinde güvenlik ve emniyetin sağlanması çağrısında bulundular. Buna ek olarak, Dürzi topluluğunun ruhani lideri Şeyh Hikmet Selman el-Hicri ayrı bir açıklama yaparak, Dürzilere karşı savaşan grupları “tekfirci teröristler” olarak nitelendirdi. Hicri, “hükümet, kendisine bağlı tekfirci çetelerle kendi halkını öldürüp, katliamlardan sonra bunların kontrolü dışındaki unsurlar olduğunu iddia edemeyeceği” için, Dürzilerin hükümete olan güvenlerinin sarsıldığına işaret etti. Hicri bu nedenle “katliamlara uğrayan bir halk için meşru bir hak” olarak uluslararası koruma çağrısında bulundu. “Durum, barışı korumak, bu suçların devam etmesini önlemek ve derhal durdurmak için uluslararası güçlerin müdahalesini gerektiriyor” diye ekledi. Suriye’nin sahil bölgesinde yaşananları örnek göstererek, kendilerinin de aynı şeyi deneyimlediklerini vurguladı.

Hükümet müdahaleyi reddediyor

Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani aracılığıyla Şeyh Hicri'nin uluslararası koruma talep eden çağrısını reddetti. Şeybani, X hesabından yaptığı paylaşımda, herhangi bir bahane veya slogan altında yapılan herhangi bir yabancı müdahale çağrısının yalnızca daha fazla çöküş ve bölünmeye yol açacağını belirtti. “Bölge ve dünyadaki deneyimler, genellikle ulusal çıkarların aleyhine olan, Suriye halkının beklenti ve özlemleriyle ilgisi olmayan ajandalara hizmet eden yabancı müdahaleler sonucunda halkların ödediği ağır maliyete tanıklık etmektedir” dedi. “Böyle bir müdahale çağrısında bulunanlar, Suriyeliler ve tarih önünde tarihi, ahlaki ve siyasi bir sorumluluk taşımaktadır, çünkü bu çağrıların sonuçları sadece anlık yıkımla sınırlı kalmaz, onlarca yıllık parçalanma, zayıflık ve bölünmeye kadar uzanır” diye ekledi. Şeybani sözlerini Suriyeli gruplar arasında diyalog çağrısında bulunarak tamamladı.

Buna karşılık, Suveyda Askeri Konseyi, hükümet güçlerini “mezhepçi bahaneler, keyfi tutuklamalar, Dürzi din adamlarını, sembollerini ve kutsallarını aşağılama yoluyla masum, savunmasız sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürerek, Sahnaya şehrinde Dürzi sivillere karşı sistematik savaş suçları” işlemekle suçlayıp, Şeyh Hicri’nin açıklamasını tamamen benimsediğini duyurdu. Suveyda Askeri Konseyi açıklamasına göre Konsey ayrıca “BM Güvenlik Konseyi'ni, dökülen kanı durdurmak için tarafsız uluslararası güçlerin gözetimi altında, Suveyda ve çevresinde güvenli bir bölge kurmaya” çağırdı.

Koruma konusunda ısrar

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı hbaere göre, Suveyda Askeri Konseyi Komutanı Tarık el-Şuvey, “Konsey güçleri ile oluşumlarının mevcut durum nedeniyle tam anlamıyla seferber ve hazır olduğunu” söyledi. İsrail’in Suveyda şehrine havadan bir indirme yaptığı veya herhangi bir taraftan herhangi bir askeri yardım veya ekipman geldiği haberlerini reddetti. Bu açıklama, İsrail uçaklarının başkent Şam yakınlarındaki birkaç bölge de dahil olmak üzere Suriye'deki birçok bölgede kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirdiği bir sırada, İsrail helikopterlerinin bölgede uçtuğuna ve iniş yaptığına dair haberlerin ardından geldi. İsrail saldırıları, İsrail hükümetinin, Kasiyun Dağı'ndaki boş alanlar ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın heyetleri ve ziyaretçileri kabul ettiği Halk Sarayı'nın dış duvarına bitişik noktaları hedef alan uyarıcı hava saldırılarının ardından daha fazla hava saldırısı düzenleme kararının akabinde gerçekleşti.

İsrail saldırıları Arap ve uluslararası toplum tarafından kınandı. Ancak Dürzi bölgelerindeki askeri olaylar ABD Dışişleri Bakanlığı'nı Suriye'deki Dürzi topluluğu üyelerine yönelik şiddet eylemlerini ve provokatif söylemi kınamaya yöneltti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, “Geçiş süreci makamları devam eden çatışmaları durdurma, şiddete başvuranlardan ve sivillere zarar verenlerden hesap sorma, tüm Suriyelilerin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşımaktadır” dedi. Bruce, “Mezhepçilik Suriye'yi ve bölgeyi kaosa ve daha fazla şiddete sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktır” diye ekledi. Yine Bruce, “Suriyeliler farklılıklarını barışçıl bir şekilde ve müzakereler yoluyla çözme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, gelecekte etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere tüm Suriyeli grupları koruyan ve bütünleştiren, onları temsil eden bir hükümet çağrısında bulunuyoruz” dedi. Ülkedeki Dürzi krizini kontrol altına alma yönünde çeşitli tarafların girişimleri oldu ve bunların en önemlisi Dürzi lider ve Lübnanlı İlerici Sosyalist Parti Başkanı Velid Canbolat'ın girişimi ve Suriye Cumhurbaşkanı ile görüşmesiydi. Canbolat’ın görüşmenin çok verimli olduğu açıklamasına rağmen, gerginlik hakim olmayı sürdürüyor. İlerici Sosyalist Parti'nin toplantıyla ilgili yaptığı açıklamada, her iki tarafın da can kaybından duyduğu üzüntünün dile getirildiği, Suriye devletinin anavatanın ve vatandaşların güvenliğini koruma sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin vurgulandığı belirtildi.

Hz. Muhammed hakkında aşağılayıcı ifadeler içeren ve çeyrek saatten kısa bir ses kaydı, Nisan ayı sonlarında yeni Suriye makamları ile Dürzi topluluğu arasında huzursuzluğa ve gerginliğe yol açtı. Mesele daha sonra askeri çatışmalara ve İsrail'in askeri müdahalesine sahne olan bölgesel bir krize dönüştü. Gerilim, 28 Nisan'da başkent Şam'ın güneydoğusundaki Ceramana banliyösünde hükümet yanlısı gruplar ile Dürzi gruplar arasında başladı. Daha sonra Sahnaya ve Eşrefiye Sahnaya'ya yayıldı. Bu banliyölerde Hristiyan ve Müslümanlar ile birlikte Dürzi bir çoğunluk yaşıyor. Birkaç saat içinde gerginlik silahlı çatışmalara ve çarpışmalara dönüştü. Çatışmalar, saatler sonra Suriye Savunma Bakanlığı ve Genel Güvenlik güçlerinin iki gün boyunca olayların ve çatışmaların odak noktası haline geldiği Eşrefiye Sahnaya'ya girmesiyle sona erdi. Bu sürede sakinleştirme çabaları da görüldü ve bunlar gerginliği hükümet güçleri lehine sonlandıran bir anlaşmayla sonuçlandı.

İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumaya yönelik önceki açıklamalarına paralel olarak, İsrail Hava Kuvvetleri, Şam'ın bir banliyösüne üç hava saldırısı düzenledi ve bunların burada toplanan gruplar ile Suriye hükümetine bağlı Genel Güvenlik güçlerine karşı bir uyarı olduğunu söyledi. Hükümet yetkililerine göre, bu hava saldırıları, söz konusu güçlerden bir unsurun ve bir sivilin ölümüne ve birkaç kişinin yaralanmasına neden oldu. Aynı zamanda Suveyda şehrinde konuşlanmış Dürzi gruplar da Sahnaya'ya doğru ilerlemeye çalıştılar ancak hükümet yanlısı gruplar ve İçişleri Bakanlığı'na bağlı Genel Güvenlik güçleri tarafından engellendiler. Çatışmalar, çoğunluğu Dürzi grupların üyeleri olan yaklaşık 24 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Kaynaklar, çatışmaların patlak vermesinden bu yana ölü sayısının, çok sayıda sivil ve çok sayıda yaralı dahil olmak üzere 70'i geçtiğini bildirdi. El-Sura el-Kubra kasabası da dahil olmak üzere Suveyda’nın kuzey kırsalındaki Dürzi köyleri, hükümet yanlısı grupların ilerleyişi sırasında havan topu atışlarına maruz kaldı. Bu da Genel Güvenlik güçlerinin daha sonra kontrolünü ele geçirdiği bölgelerde sivillerin evlerini terk etmesine neden oldu.