Tabuları yıkan Faslılar AIDS hastaları ile evleniyor

Ummu’l İyd, AIDS hastalığıyla yaşamayı başaran bir kadın (Independent Arabia)
Ummu’l İyd, AIDS hastalığıyla yaşamayı başaran bir kadın (Independent Arabia)
TT

Tabuları yıkan Faslılar AIDS hastaları ile evleniyor

Ummu’l İyd, AIDS hastalığıyla yaşamayı başaran bir kadın (Independent Arabia)
Ummu’l İyd, AIDS hastalığıyla yaşamayı başaran bir kadın (Independent Arabia)

İlham et-Talibi
Fas kamuoyunda AIDS hastalarıyla evlenerek topluma meydan okuyanların hikayeleri gündemde. Bu hikayeleri dinlemek isteyen Independent Arabia ise bu kişilerle röportaj gerçekleştirdi.
Sevgi bağı
“Onunla evlendim, çünkü onu seviyordum. Onun AIDS’li olması buna engel değildi. Önemli olan karşılıklı gösterdiğimiz anlayış ve aramızdaki uyumdu.”
Bu kelimeler, AIDS hastası Ayşe ile evlenen İbrahim’e ait.
Eşiyle birlikte Fas’ın güneyindeki bir şehirde yaşayan İbrahim, sevgi ve anlayışın Ayşe ile evlenmesinin en önemli sebebi olduğunu söylüyor.
Ailesinin hastalığın oğullarına geçeceğinden korktukları için AIDS’li bir kadınla evlenmesine karşı çıktığını belirten İbrahim, şöyle diyor:
“Ailem, Fas’taki diğer aileler gibi AIDS’li biriyle ilişki kurulamayacağını hatta ona yaklaşılamayacağını düşünüyor. Bu hastaların eşcinsel ya da hayat kadını olduğunu düşünüyorlar.”
Eşi Ayşe ile şöyle söylüyor:
“Hem boşanmış hem de AIDS’li bir kadınken, İbrahim gibi beni sevip sayan bir erkekle karşılaşmak benim için imkansızdı. Bana her konuda yardım eli uzattı, beni destekledi. Bir gün olsun hastalığımı hissettirmedi. O benim hem eşim hem de arkadaşım.”
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
38 yaşındaki Ayşe, eşinin ona AIDS bulaştırdığının boşandıktan sonra ortaya çıktığını ifade ederek “Eski eşim bana hasta olduğunu söylememişti. Ondan boşandıktan sonra yaptırdığım testlerle hastalığın bana da geçtiği anlaşıldı. Çektiğim onca acının ardından, hayatımın bir parçası haline gelen bu hastalığı kabullendim, eşim de kabullendi” diyor.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında konuşmanın sakıncalı bulunduğu kırsal bir yerde büyüdüğünü söyleyen Ayşe, eski eşinin kurbanı olduğunu belirtiyor.
“Bizim de sevme, evlenme ve yaşama hakkımız var”
İbrahim ile Ayşe’nin şimdi üç yaşında bir kızları var. Ancak Ayşe, hastalığını komşularından bile sakladığını ifade ederken şunları söylüyor:

“Maalesef hala AIDS hastalarını canavar olarak gören, onlarla el sıkışmayı bile reddeden insanlar var. Aslında biz de herkes gibiyiz. Bizim de sevme, evlenme ve yaşama hakkımız var.”
“Ben de yakalanabilirdim”
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Agadir şehrinde eşiyle beraber yaşayan Reşid de AIDS’li. 39 yaşındaki Reşid’in ailesi, bu hastalığa yakalanmasının ardından onu terk etmiş.
Reşid’i hasta olduğunu bildiği halde kabul eden Saide ise “Benim yaşadığım bölgede bu hastalık bilinmediği için onunla evlenmeyi kabul ettim. Bu hastalığa ben de yakalanabilirdim. Hayatlarımıza normal bir şekilde devam ediyoruz. Eşimin hastalığı bize engel olmuyor” açıklamasında bulundu.
AIDS sayesinde hayata değer vermeyi öğrendiklerini dile getiren Saide, aynı zamanda topluma meydan okuduklarını, hastalığının ona da bulaşmaması için eşinin her gün ilaç kullandığını da sözlerine ekliyor.
20 bin küsür kişi
Birleşmiş Milletler HIV ve AIDS Ortak Programı (ONUSIDA) 2018 raporuna göre, AIDS hastalığına yakalanan Faslıların sayısı yaklaşık 21 bin kişiye ulaştı. Fas Sağlık Bakanlığı verilerine göre ise Fas'ta yılda 450 kişi AIDS hastalığı sebebiyle ölüyor. Bakanlık, 2010 yılında bu hastalardan yalnızca yüzde 22’sinin yaşadığını, Fas’ın bu konuda harcadığı çabalar sayesinde ise bu oranın yüzde 70’lere çıkarıldığını açıkladı.
“Kimsenin beni bu şekilde kabul etmesini beklemiyorum”
Kendisi gibi diğer AIDS hastalarının da haklarını savunan aktivist Ummu’l İyd, “AIDS beni güçlendirdi, hayatı seviyorum ve değerli buluyorum. Kimseden beni bu şekilde kabul etmesini de beklemiyorum” diyor.
Fas halkının AIDS hastalarını kabullenmeye söyleyen belirten Ummu’l İyd, AIDS’lilerin bu hastalıkla yaşamasına yardımcı olduğunu ifade ediyor. Zirâ bu hastalığın kendisine, kızına ve eşine geçtiğini öğrendiğinde oldukça zor günler yaşadığını söylüyor.
Ummu’l İyd’in mücadele hikayesi
Hastalığını gizlemeyip herkese söylediği belirten Ummu’l İyd, diğer kadınların ise gizlediğini, çünkü evlilik dışı ilişkiye girmekle suçlandıklarını belirtiyor.
AIDS mücadele ederken hem dikiş hem de kuaför sertifikası aldığını söyleyen Ummu’l İyd, kocasının bu hastalık sebebiyle ölmesinin ardından hem iş hayatına atıldığını hem de AIDS’li gelinlerin düğün hazırlığıyla ilgili bir proje ürettiğini belirtiyor.
AIDS’li gelinlerin düğün hazırlığı
AIDS’li gelinlerin düğün hazırlığına sponsorluk yapan Ummu’l İyd, “Hastalığını kabul edecek bir eş bulan AIDS’li insanlar tanıdığım zaman çok mutlu oluyorum. Toplum içinde utanç duymadan, damgalanmaktan korkmadan yaşıyorlar”
AIDS ile yaşayan insanlar hakkındaki klişeleri değiştirmek için savaşan Ummu’l İyd, bu insanların yüzleri ak bir şekilde bu konudaki deneyimlerini birbirleriyle paylaşmalarını, bir yandan da eğitim almaları gerektiğini de sözlerine ekliyor.



Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
TT

Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)

Emani et-Tavil

Sudan’daki savaş, son iki yıldaki durumundan farklı özellikler ve nitelikler taşıyacak gibi görünen üçüncü yılına doğru ilerliyor. İç ve dış düzeylerde niteliksel değişikliklere dair işaretler söz konusu ve bunların başında da Sudan ordusunun ülkenin siyasi başkenti Hartum'un kontrolünü ele geçirmesi yer alıyor. Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davanın yanı sıra Sudan'la ilgili bölgesel etkileşimlerin niteliği, Sudan’daki savaşı durdurma olasılığı açısından gerçek bir ilerleme sağlamayı başaramayan Londra’da kısa bir süre önce düzenlenen konferansta ortaya çıktı.

Bu ve diğer gelişmeler, Sudan'ın bildiğimiz şeklini ve geleceğini etkileyecek. Ayrıca başta Mısır olmak üzere bölgesel ilişkileri üzerinde de yansımaları olacak.

Değişen savaş alanları

Bu bağlamda savaş alanlarının ve Sudan ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın taraflarının değişmesi bekleniyor. İlk aşamada, ülkenin doğusu ve orta kesimleri büyük bir sükunete kavuşacak ve askeri operasyonlar duracak. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Hartum, El Cezire ve Sennar eyaletlerinin bulunduğu ülkenin orta kesimlerindeki tüm bölgelerden çekilmesi ve ordunun batıya doğru ilerleyerek Kuzey Kordofan eyaletindeki Ummu Ruvaba ve er-Rahad şehirlerini yeniden ele geçirmesiyle birlikte ordunun askeri baskısıyla karşı karşıya kalması bu gelişmenin önünü açtı. Bu gelişmeye HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'e yönelik devam eden kuşatma ve saldırıları karşısında gösterilen kararlılığın yanında Sudan ordusunun ülkenin kuzeyindeki Meravi bölgesinde insansız hava aracı (İHA) ile düzenlenen saldırıyı püskürtmeyi başarması eşlik etti.

İkinci düzeyde, yani askeri çatışmanın taraflarında, orduya karşı yeni tarafların mücadeleye girmesi bekleniyor. HDK ile Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasındaki ittifakın Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni çatışma cephelerinin açılmasına neden olması bekleniyor.

Bu senaryonun adımları ilk olarak üç düzeyde tehdit oluşturan Libya ve Çad üçgenine giden yol üzerindeki Malha bölgesinin kontrol altına alınmasıyla atıldı. Bunların başında Sudan ordusu Darfur’a giderken kritik öneme sahip ve aynı zamanda ordu ile müttefik güçlerin toplanma noktası olan kuzey eyaletindeki Dibba bölgesine yönelik askeri bir tehdit geliyor. İkincisi, HDK’nın Merowe Barajı’nı İHA’larla vurabilmesi ve başkent Hartum’un elektriğini kesebilmesiyle daha da görünür olan kuzey eyaletine yönelik bir tehdit.

Çatışmadaki yeni güçler

Üçüncü tehdit ise HDK’nın geçtiğimiz ay Lagowa bölgesini ele geçirmesinin yarattığı tehdit. Bu gelişme, Batı Kordofan eyaletindeki petrol sahalarına giden yolu açtı.

Bu savaşa taraf olmayı bekleyen diğer yeni adaylar ise daha önce Afrika kökenli kabilelere karşı Ömer el-Beşir rejimiyle ittifak kuran ve HDK lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile bir tür kan davası olan Darfurlu kabilelerin silahlı güçleri.

Bu verilere göre Sudan'daki savaşın üçüncü yılında operasyonel alan Darfur, Güney ve Batı Kordofan'da yoğunlaşacak, Mavi Nil bölgeleri ve kuzey eyaletine yönelik olası bir tehdit söz konusu olacak. Kahire’nin Sudan’la olan sınır bölgelerini korumak için HDK’ya karşı sınırlı saldırılar düzenlemeye karar vermesi halinde buna karşı koyulabilir.

Bölgesel düzeyde, savaşı durdurma konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemeden dağılan Londra’daki Sudan konulu konferansın tutanaklarının sızdırılmasıyla savaşın başlangıcından bu yana ilk kez, bir yanda BAE ile diğer yanda Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki vizyon çelişkisi neredeyse açıkça ortaya çıktı. Bu durum, bölgedeki Arap ülkeleri arasında başta Sudan ordusu olmak üzere Sudan’ın devlet kurumlarıyla ilgili anlaşmazlıkların bir sonucuydu.

BAE aleyhine açılan dava

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası örgütlerin değerlendirme ve kınamalarına göre soykırım ve cinsel taciz suçları işleyen HDK güçlerine askeri ve lojistik destek sağlamasıyla ilgili olarak Sudan tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde BAE aleyhine açılmış bir dava bulunuyor.

Arap-Arap gerginliği ve rekabetinin bir tezahürü olan bu bölgesel etkileşimlere göre Sudan ordusu ve müttefikleri ile HDK ve arkasındakiler arasındaki askeri dinamiklerin devam etmesi bekleniyor. Bu bölgesel aktörler arasında herhangi bir siyasi çözüm sürecinde Sudanlı tarafların kimler olacağı ya da başka bir deyişle HDK'nın meşruiyetinin tanınıp tanınmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanmadan bu savaşı durdurmak mümkün değil. O halde bu, bölgesel baskı ve Sudan'ın BAE ile karşı karşıya gelmesi, Hartum’un UAD’daki ve dolayısıyla bu savaşın tırmanmasına bir yanıt olarak HDK'ya daha fazla destek anlamına mı gelecek?

Washington'ın yokluğunun etkisi

Elbette ABD’nin İran nükleer dosyası, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu'daki askeri konumlanışının niteliği ve büyüklüğü ile ilgili meşguliyetleri nedeniyle mevcut dönemde bu gelişmelerin dışında kalması, savaşın sürdürülmesi yönündeki eğilimi destekleyen bir unsur oluşturuyor. Washington’ın Sudan'daki mevcut insani krizin büyüklüğüne ve kritik seviyelerde kıtlık noktasına ulaşmış olmasına rağmen, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello’nun yerine yeni bir temsilci atamakta isteksiz davranmasına neden olan yukarıda belirtilen meşguliyetleri çerçevesinde HDK üzerinde yakında bir baskı uygulamayacağı da aşikar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudan Dışişleri Bakanı Ali eş-Şerif’in aniden görevden alınması ve yerine örgütsel derinliği olan Ulusal İslami Cephe partisinden Ömer Muhammed Ahmed Sıddık’ın atanması, eski rejimin Dışişleri Bakanlığı'nda kendisine yeniden yer bulduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın siyasetle ilgisi olmayan teknokratlara güvenmekten vazgeçtiğini de gösteriyor. Zira Şerif, Sudan Dışişleri Bakanlığı'nda siyasileştirilmemiş bir diplomatik alandan geliyordu ve önerdiği değişikliklerle bakanlıktaki iç politikaları bu alanla uyumlu hale getirmişti.

Bu gelişmeyle Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan iç politika yapıcılarının değişiminden vazgeçmeye ya da onlar arasındaki konumunu değiştirmeye niyeti olmadığını bir kez daha gözlemliyoruz. Bu gelişme ayrıca, Orgeneral Burhan'ın özellikle BM Genel Kurulu platformunda her zaman beyan ettiği gibi, Sudan hükümetinin Hartum'un kontrolünü ele geçirdikten sonra yeni bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda inandırıcılığının çok zayıf olduğunu da gösterdi.

Mevcut yerel ve bölgesel dinamikler, Beşir rejiminin karar alma sürecindeki göreceli ağırlığı, şu an Güney Sudan'da olduğu gibi ya askeri çözüm yoluyla savaşı sürdürme ya da Darfur bölgesini kabile çatışmalarına terk etmesi için baskı yaptığından, özellikle Darfur eyaletinde olmak üzere Sudan'daki savaşın geçen bu üç yılla yetinmeyip önümüzdeki yıllarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Yerinden edilme sorunu

Milyonlarcası komşu ülkelere göç etmek zorunda kalan Sudanlılar, Sudan'a dönseler de dönmeseler de savaşı durdurma ve daha da önemlisi sürdürülebilir siyasi istikrar sağlayacak iç siyasi denklemleri başlatma ihtimalini yakından takip ediyor.

Bu bağlamda Sudanlıların Mısır’dan geri dönüşlerinin Sudan'ın doğu ve orta bölgelerine olduğunu ve Mısır'da ekonomik zorluklarla karşılaşan nispeten zayıf sosyal gruplarda yer aldıklarını, varlıklı sosyal grupların ise evlerine dönme kararını bir sonraki duyuruya kadar ertelediklerini belirtmekte fayda var. Mısır, bir milyon Sudanlıya ev sahipliği yapıyor. Bu da Mısır-Sudan ilişkilerinin ufkunu bir yandan ikili ilişkileri ekonomik ve sosyal düzeyde derinleştirecek olumlu etkileşimlere açarken diğer yandan da Beşir rejiminin iki ülke arasındaki olumlu etkileşime karşı uygulamalarının bıraktığı ağır mirası ve eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişiminde Beşir rejimine bağlı unsurların yer almasını marjinalleştireceğine şüphe yok. Resmi düzeydeki ilişkilere gelince, Orgeneral Burhan'ın yerel düzeydeki politikalarının istikrarsız doğası nedeniyle istikrara tanık olamayacaklarına inanıyorum.