Arap Birliği, Filistin meselesinde neden sürekli başarısız oluyor?

Arap Birliği, üye ülkelerin farklı yönetimleri ve oylama sisteminden kaynaklı olarak sürekli başarısızlıkla karşılaşıyor (AFP)
Arap Birliği, üye ülkelerin farklı yönetimleri ve oylama sisteminden kaynaklı olarak sürekli başarısızlıkla karşılaşıyor (AFP)
TT

Arap Birliği, Filistin meselesinde neden sürekli başarısız oluyor?

Arap Birliği, üye ülkelerin farklı yönetimleri ve oylama sisteminden kaynaklı olarak sürekli başarısızlıkla karşılaşıyor (AFP)
Arap Birliği, üye ülkelerin farklı yönetimleri ve oylama sisteminden kaynaklı olarak sürekli başarısızlıkla karşılaşıyor (AFP)

Tarık Fehmi*
Arap Birliği’nin ABD’nin açıkladığı Ortadoğu Barış Planı’na ilk tepkisi, Arap Birliği Konseyi'nin Filistin'in Arap Birliği’ndeki Daimi Temsilcisi Diyab el-Luh’un talebi üzerine bakanlık düzeyinde düzenlediği toplantı oldu.
Toplantı, Filistin’in söz konusu planı reddetmesinin ardından gerçekleşirken, toplantıda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın planın detaylarının açıklanması sonrası Filistin Yönetimi’nin statüsü ve işlevlerinin fonksiyonel olarak değiştirilmesi önerisi üzerine ilgili bir dizi yeni tedbir uygulandığı duyuruldu.
Yeni olgular
Filistin tarafı bu süreçte Arap Birliği’nde başlayan diplomatik bir hareketle Filistin toprakları ile ilgili bir çözüm bulmaya çabalayarak ve yıllardır herhangi bir başarıya imza atmadan görevini sürdüren izleme komitesi aracılığıyla çeşitli düzeylerde adımlar atacak.
Ancak Filistin tarafı, Filistin davasının bilinen yönüyle ilgili bir tutumla değil farklı tutumlarla karşı karşıya kalacak. Bunun başlıca nedeni, Arap ülkelerinin ABD’nin duyurduğu Ortadoğu Barış Planı’na verdikleri tepkilerin destek, muhalefet ve çekimserlik gibi Arap Birliği'nin eylemlerine yansıyacak çeşitlilikte olmasıdır.
Bu durum, Kahire’deki son toplantıda açıkça ortaya çıktı. Bu da Filistin davasının, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin gelişmesinde ve geleneksel sistemin dışında yeni bir niteliksel aşamaya geçilmesinde gerçek bir sorun haline geldiği göz önüne alındığında oldukça normaldir.
Özel kaynaklardan edindiğim bilgilere göre Filistin Devlet Başkanı Abbas, önümüzdeki günlerde Birleşmiş Milletler’e (BM) giderek özel bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) toplantısı düzenlenmesini talep edecek. Kaynaklar ayrıca Abbas’ın derhal hızlı ve doğrudan bir adım atılmasının olumlu sonuçlar doğurabileceği tavsiyesi üzerine bu adım için BM Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Nickolay Mladenov’dan yardım isteyeceğini belirtti.
Arap Birliği, kurumları içerisinde ‘genel bir felç durumu’ yaşıyor. Arap Birliği, rolünü geliştirmek için ihtiyacı olan siyasi iradeye sahip değil. Arap Birliği kurumlarının Afrika Birliği (AfB) ile karşılaştırıldığında yeniden canlanması gerekiyor.
1- Arap Birliği üyesi ülkeler, 2002 yılında Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta kabul ettiği Arap Barış Girişimi doğrultusunda İsrail karşısında birleşik bir Arap tutumu formüle edilmesinden bu yana başarısızlıklara imza attılar. Arap Birliği, 1947 yılında da Filistin'in bölünmesini engellemek için İngiltere'ye baskı yapmakta da başarısız oldu. Belki de 1948 savaşı, Arap ordularının Arap Birliği Konseyi tarafından alınan kararla yapılan ilk ve son savaştı. Sonra mesele tamamen BM’ye devredildi.
Arap Birliği, Arap ülkelerindeki Filistinlilere Arap vatandaşı muamelesi yapılmasına yönelik anlaşmalara rağmen Filistin lideri Yaser Arafat'ın ablukaya alınmasını engelleyemedi. Bununla birlikte İsrail ile normalleşmeyi de engelleyemedi. Hatta artık var olmayan boykot bile ihlal edilmiş durumda.
2- Arap Birliği, İsrail’in Arap Barış Girişimi’nin şartlarını ciddiye almamasına ve girişime karşı adımlar atmasına rağmen Barış Girişimi’ne bağlı kaldı.
3- Arap Birliği, yıllardır Filistin dosyasına ilişkin, delegeler veya liderler düzeyinde periyodik toplantılar düzenliyor. Bu toplantıların ardından da medyatik, siyasi ve tekrarlanan söylemler dile getiriliyor ve sanki var olduğunu ispatlamaya çalışıyor. İsrail ise Arap Birliği yerine bir Ortadoğu birliği ve Arap ortak pazarı yerine bölgesel bağlamda yeni ve daha kapsamlı bir Ortadoğu pazarı kurulmasına yönelik bir söylem benimsiyor.
4- Arap Birliği, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması, iki devletli çözüm getirilmesi ve BM’nin 242 ve 338 sayılı kararları uyarınca barış için toprak değişimi çağrısında bulunan bir tutum sergiledi. Ancak işgal altındaki Filistin topraklarını Yahudileşme planlarının tam olarak uygulanması, 2020 Kudüs’ü Yahudileştirme Planı’nın tamamlanması ve Filistinli mültecilerin geri dönme hakkının reddedilmesi çerçevesinde bu durum artık söz konusu değil. Arap Birliği, vizyon ve üye ülkeler arasındaki koordinasyon eksikliği nedeniyle bu tutumunu artık kaybetti. En küçük ülkenin bile Arap Birliği’ndeki görüş birliğini ortadan kaldırabildiği görüldü.
Özel kaynaklardan edindiğim bilgilere göre Arap Birliği Genel Sekreteri’nin şu anda BM’de herhangi bir uluslararası rol oynayabileceği ya da çeşitli toplantılar veya temaslarda bulunabileceğine ihtimal dahi verilmiyor. Ayrıca Genel Sekreter’in şu anda Gazze Şeridi ile Batı Şeria’daki Filistinli taraflar arasında herhangi bir arabuluculuk girişiminde bulunmayacağını da öğrendim.
5- Arap devletleri, Fetih Hareketi ile Hamas arasında arabulucu rolü oynamak ve gönüllü olarak destek vererek Filistin halkının ihtiyaçlarını sağlamak gibi Filistin dosyasında Arap Birliği’nin rolünü oynayıp onun görevlerini yerine getiriyorlar. Suudi Arabistan, Tunus ve Moritanya’da yapılan zirvelerde ABD yönetiminin Filistin’e yaptığı yardımları kesmesi ve uluslararası kaynakları kurutmasının ardından Filistin’i destekleme çağrısı yapıldı. Arap Birliği’ni tüzüğünü gözden geçirmesi, siyasi sisteminde reform yapması ve kurumlarını geliştirmek için gerçek bir çalışma başlatması ihtiyacı gibi gerçekliğe rağmen ayakta tutan da işte budur.
Teorik rol
Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’a göre İsrailliler ile Filistinliler arasında barışın sağlanması, bir tarafın değil her iki tarafın da iradesine bağlı. Başkan Trump tarafından açıklanan barış planının bağlayıcı olmayan bir vizyonu yansıtmadığını düşünen Ebu Gayt, barış için öne sürülen herhangi bir planın ilk kriterinin, uluslararası hukuka ve ilkelere dayanması olduğunu vurguladı.
Ancak Arap Birliği Konseyi’nin bakanlık düzeyindeki konumu şunları gösteriyor;
1-
Arap Birliği'nde ABD’nin Barış Planı’na karşı ortak tutum sergilemek oldukça zor. Bu zorluk özellikle Arap ülkeleri arasındaki Filistin Yönetimi’ne yönelik tutumda farklılıklar olduğunu ve yine Filistin Yönetimi’ne yönelik diplomatik ve mali destek konusunda Arap ülkeleri arasında yapılan zirvelerden çıkan herhangi bir karar olmadığını yansıtan Kahire’deki toplantıda Abbas’ın aldığı tepkiye rağmen sadece Arap desteğine ihtiyaç duyulduğunu vurgulamak yerine çeşitli noktalara odaklanmasıyla daha da belirginleşti. 
2- Arap Birliği, her ne kadar Araplar ve İsrail arasında olumlu bir etki, hatta sadece bir başlangıç dahi yapamayan Arap Barış Girişimi olarak adlandırılan Arap projesine bağlı kalmaya devam ediyor.
Öte yandan özel kaynaklardan, Ürdün'ün şu an için Filistin, Irak, Mısır, Lübnan ve Fas'ın katılımıyla bir mini Arap zirvesi düzenleme niyeti olmadığını ve ABD’nin BM Genel Kurulu’nda Ortadoğu Barış Planı’nı görüşmek üzere gerçek bir Filistin varlığı istemesiyle bağlantılı olduğunu öğrendim.
3- Arap-Amerikan ilişkilerindeki güncel gelişmeler, gerçek bir Arap lobisinin kurulmasını gerektiriyor. Ancak bu iş Filistin tarafının tam tersine işaret etmesine rağmen hala rolünü geliştirmeye çalışan Arap Birliği’ni aşıyor. Arap Birliği, bölgesel bir kurum olarak, belirli bir vizyon veya strateji olmadan Arap-İsrail ilişkilerini ele alıyor. Aslında boykot konusunda mevcut çekinceler dahi yoktu. Tam tersine Arap Birliği ülkeleri, uzun yıllar boyunca Arap Birliği’nde alınan kararları atlatmaya çalıştılar.
Birleşmiş Milletler
Arap Birliği’nin konumuna karşın BM, uzun yıllar boyunca Filistin meselesini ele aldı. İsrail yerleşim birimleri, mülteciler, Kudüs ve geri dönüş hakkı gibi konularda ve çoğu çatışma tarihinde teorik düzeyde kalan diğer dosyalarda bir dizi önemli karar yayınladı. Ancak bu kararların çoğu ya etkili olmadı ya da gerçekleşmedi. Özellikle 1947 tarihli 181 sayılı Filistin’i bölge kararı kağıt üzerinde kaldı. Aynı şekilde İsrail'in BM kararlarına uymayı tamamen reddetmesi çerçevesinde 242 ve 338 sayılı kararlar da gerçekleşemedi.
Bunlarla birlikte, BM’nin Ortadoğu Barış Planı ile etkileşiminin bölgesel muadili Arap Birliği'ndeki etkileşimiyle karşılaştırıldığında şunlar dikkat çekiyor:
1- BM, Genel Sekreter Antonio Guterres’in ağzından, İsrail ve Filistinlilerin uluslararası kararlara, uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara ve 1967 öncesi sınırlara dayalı iki devletli çözüme dayalı bir barış sağlamalarına yardım etme sözü verdi.
2- BM, ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Rusya'yı içeren dörtlü bir yapıdır. ABD’nin bir takım engellemelerine rağmen BM, bir takım Filistin konularını ciddiyetle ele almıştır. Bunların başında İsrail yerleşim birimlerinin inşası ve bu yerleşim birimlerinin meşrulaştırılmasının suç sayılması geliyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi (OHCHR) ve ona bağlı diğer kurumlar, Filistin topraklarındaki yerleşim birimleri inşasının uluslararası hukukun ihlali olduğuna dair istikrarlı bir tutum sergilerken ABD yönetiminin bu konudaki tutumunu reddettiler.
3- Eğer BMGK, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın önümüzdeki günlerdeki başvurusuna olumlu yönde bir karşılık vermezse Abbas’ın önünde iki seçenek olacak. Bunlardan ilki; işgal altındaki Arap bölgelerinin statükolarını korumak için onları uluslararası güvence altına alarak ilerlemek. İkincisi; eğer ABD yönetimi BMGK’da veto oyu kullanırsa Filistin dosyasını BM Genel Kurul'a taşımak. Bu da Barış İçin Birleşenler (United For Peace) sisteminin kullanılmasıyla olacaktır. BM Genel Kurul tarafından böyle bir karar alınması halinde sistem, BMGK tarafından verilen karar gibi bağlayıcılığa sahip olacak.
4- Eğer BMGK, Filistin dosyasında başarısız olmaya devam ederse dosya, karar almak veya BMGK tarafından karar alınmasını gerektirmeyen politikaların benimsenmesi amacıyla BM içindeki diğer kurumlara taşınabilir.  Bu belki de Filistin davasını desteklemede sembolik bir rol oynayan, hatta o sembolik rolü dahi oynayamayan Arap Birliği’nde mevcut olmayan Uluslararası Adalet Divanı (UAD) aracılığıyla gerçekleştirilebilir.
Sonuç
Arap Birliği, her ne kadar birçok uluslararası kararı engelleyen büyük güçlerin bulunduğu ve bazı uluslararası kararların geçişinin engellendiği BMGK sisteminin rehin alındığı kabul edilmiş bir gerçek olsa da BM ile karşılaştırılmaya devam edecek. Arap Birliği’nin başarısızlığı artık kronikleşmiş bir durumda. Bunun nedeni, üye ülkelerin yönetimleri arasındaki farklılıklar, oylama sistemi ve sadece İsrail ile değil aynı zamanda İran ve Türkiye ile de yeni ilişkiler benimseme eğiliminde olunmasıdır. Bu durum, Arap ülkelerinin konumlarını ve şu anda gerçekten işgal edilen Filistin’in davasına verdikleri desteği etkiledi. Filistin için finansal güvenlik ağının faaliyete geçirilmesi, Tunus Zirvesi'nde alınan kararların yürürlüğe girmesi ve Filistin Devleti'nin bütçesine 100 milyon dolarlık destek verilmesi gibi sözlerin kağıt üzerinde kalması, İsrail'e Araplar ve İsrail arasında bölgesel işbirliği ilişkilerini geliştirmek amacıyla yeni bir Ortadoğu birliği kurma söylemlerini yayması için fırsat veriyor.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevirilmiştir.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.