Şam-Ankara gerilimi tırmanırken, Esed rejiminin kara, deniz ve havada askeri gücü ne durumda?

Maarat el-Numan yakınlarındaki Deir Şarki beldesindeki rejim askerleri (AFP)
Maarat el-Numan yakınlarındaki Deir Şarki beldesindeki rejim askerleri (AFP)
TT

Şam-Ankara gerilimi tırmanırken, Esed rejiminin kara, deniz ve havada askeri gücü ne durumda?

Maarat el-Numan yakınlarındaki Deir Şarki beldesindeki rejim askerleri (AFP)
Maarat el-Numan yakınlarındaki Deir Şarki beldesindeki rejim askerleri (AFP)

Türkiye ile Suriye arasında İdlib’de başlayan gerilim tırmandı.
TSK, bölgeye ciddi yığınak yaparken Suriye Ordusu da gücünün büyük bir kısmını İdlib ve halen çatışmaların sürdüğü Halep'in batı ve güney kırsalına kaydırmış durumda.
Olası çatışma riski, Suriye Ordusu’nun mevcut kapasitesini de merak konusu yaptı.
2011’e kadar bu konuda az çok bilgi varken söz konusu tarihte başlayan ve bugüne kadar halen devam eden savaş sorunun cevabını zorlaştırdı.
9 yıl önce Suriye Ordusu, 220 bin askere, 500’ü aşkın savaş uçağına, 4 bin 700 civarında tanka, 4 bin 500’ü aşkın zırhlı personel taşıyıcısına, 500 motorlu topa,  bin 500 kadar çekilen topa ve 4 bin kadar uçaksavara sahipti.
Sayısal olarak rakamların yüksekliğine karşılık özellikle tank ve uçakların çoğunun eski Sovyet döneminden kaldığı için aktif kullanılamadığı iddia ediliyordu.
Ciddi silah ve asker kaybına uğradı
2011’de başlayan savaşla birlikte Suriye Ordusu’ndan binlerce asker firar ederek muhalif Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) katıldı.
Şiddetlenen ve ülkenin her yanına yayılan savaşla birlikte Suriye Ordusu onbinlerle tabir edilecek düzeyde ağır kayıplara uğradı.
Muhaliflerin tanksavar füzeleri ve uçaksavar da temin etmeye başlamasıyla Suriye Ordusu asker kaybının yanısıra yüzlerce tank, zırhlı araç ve çok sayıda helikopter kaybına da uğradı.
Kimi iddialara göre 2011’den beri Suriye Ordusu çatışmalarda 2600’e yakın tank ve zırhlı araç kaybetti.

Suriye'de savaş nedeniyle yedi yıldır terhis edilmeyen askerler var / Fotoğraf: SANA

Ayrıca birçok hava üssünün de muhaliflerin eline geçmesiyle birlikte Suriye artık kullanamadığı birçok eski uçağını da buralarda hurda olarak geride bıraktı. Ayrıca düşürülen çok sayıda uçak da oldu.
Yardımına Rusya ve İran yetişti
2015 yılına gelindiğinde ciddi bir asker ve silah sıkıntısı çekmeye başlayan Suriye bu tarihten sonra Rusya ve İran’ın desteğiyle silah kapasitesini arttırmaya başladı.
2020’ye gelindiğinde Suriye Ordusu’nun 2011’e göre mevcut silah adedinde azalma olmakla birlikte daha önce elinde olmayan ya da az miktarda olan kimi silah sistemlerinde Rusya ve İran’ın desteğiyle artış görüldü.
138 ülke arasında askeri güçte Türkiye 11, Suriye 55. sırada
Her ne kadar Suriye Ordusu’nun şu anki mevcut gücüyle ilgili net bilgiler olmasa bile dünya ülkelerinin askeri kapasitesi hakkında her yıl bilgi açıklayan Global Firepower Index’te bu konuda bazı iddialar yer aldı.
Global Firepower Index’in 138 ülkeyi kapsayan 2020 verilerine göre Suriye Ordusu, askeri kapasite açısından dünyada 55’inci sırada yer aldı. Türkiye ise aynı listede 11. sırada.
Ordunun mevcudu azaldı
Verilerde Suriye’nin savunma bütçesi 1 milyar 800 milyon dolar olarak belirtildi.
2011’de 220 bin gibi bir askeri gücü bulunan Suriye Ordusu’nun şu anki tahmini asker sayısı 142 bin olarak açıklandı.
Yeni ele geçirilen yerler ve aflar sayesinde mevcut arttı iddiası
Independent Türkçe’ye konuşan ancak adının açıklanmasını istemeyen Suriye’de yaşayan bir gazeteci ise Global Firepower’in bu verisine karşın Suriye Ordusu’nun mevcudunun son bir iki yıldır arttığını ve yeniden savaş öncesi döneme döndüğünü iddia etti.
Bunun  üç nedeninin olduğunu belirterek, bunları şöyle sıraladı.


Suriye tankları ağırlıklı olarak eski model 7-72'lerden oluşuyor / Fotoğraf: Reuters

Birinci olarak daha önce askere alım yapılamayan ve muhaliflerin olduğu pek çok yerin tekrar Esad’ın kontrolüne geçmesiyle buralardan da yeniden askere alımların başlaması.
İkincisi savaşın Esad’ın aleyhine gittiği dönemlerde askerden kaçan birçok gencin dengenin değişmesinin ardından ilan edilen aftan faydalanabilmek için askere gitmesi.
Üçüncü neden ise orduda neredeyse yedi yıldan beri terhis olmaması.
Bundan dolayı kışlalarda yedek asker fazlalığının bile oluştuğunu iddia etti.
Mevcut sayıya karşın aktif savaşan sayısı 50 bin civarı
Buna karşın Suriye Ordusu’ndaki pek çok birliğin gerek donanım, gerek eğitim kimi zaman da sadakatlerine yeterli derecede güven duyulmadığından hücumlara dahil edilmeyerek daha çok savunma görevinde tutulduğu öne sürüldü.
Mevcut ordu içinde çatışmalara aktif olarak giren deneyimli asker sayısının 50 ile 70 bin arasında olduğu, bu askerlerin de çoğunlukla şu birliklere dahil olduğu iddia edildi.
Kaplan Birlikleri (25. Terörle Mücadele Tümeni)
Tuğgeneral Süheyl Hasan komutasındaki Kaplan Gücü, üç birlikten oluşuyor. 
Savaşın başından beri ülkenin Hama, İdlib, Halep gibi bölgelerinde savaşan bu gücün tahmini sayısı 10 bin civarı.
Suriye Ordusu’nun en aktif hücum gücü durumundalar, halen İdlib’deki harekatı büyük ölçüde yürütüyorlar..
4. Tümen:
Esad’ın kardeşi Tümgeneral Mahir Esad komutasındaki bu gücün asıl görev bölgesi Şam’dı. Ancak buradaki çatışmaların Esad lehine sonuçlanmasıyla bu tümen bünyesinde “El Ğavs” (İmdat) birlikleri” kuruldu.
Birlik isimlerini komutanları olan General Ğays Della’dan alıyor ve daha çok Halep, İdlip ve Lazkiye cephelerinde kendini gösteriyor şu an.
104. Cumhuriyet Muhafızları Tugayı:
Suriye Ordusu’nun seçkin birliği sayılan bu güç daha çok Şam’da yer alıyor.
5. Kolordu:
Savaşın ilk yıllarında düzenli ordu yetmeyince gönüllü sivillerden “Ulusal Savunma Güçleri” adıyla milis güçleri oluşturuldu.
Bu güçler Rusya ve İran’ın da desteğiyle 2017 yılında "5. Kolordu" adıyla düzenli bir askeri güce dönüştürülerek düzenli orduya katıldılar ve Humus’un doğusunda DEAŞ'a karşı kullanıldılar.
DEAŞ'ın güç kaybetmesinin ardından şimdi bu güçte önemli ölçüde kuzeye kaydırıldı.  Sayıları 20-25 bin civarında tahmin ediliyor.
Milis güçleri de önemli
Ancak Suriye lehine çatışmaya giren güçler düzenli ordu birliklerinden ibaret değil.
İran tarafından finanse edilen bir kısım Şii milis güçleri de çatışmalarda önemli rol oynuyor. İçlerinde Suriye’li Şiiler olduğu gibi Irak’tan Lübnan’dan Afganistan’dan hatta az sayıda Pakistan’dan gelen Şii gönüllüler de bulunmakta.
Genelde İranlı komutanların danışmanlık hizmeti verdiği bu milis gruplarının net sayısı bilinmemekle birlikte toplam da 20 bin civarında oldukları öne sürüldü. O gruplardan en bilinenleri şunlar.
Lübnan Hizbullahı:
2013’de savaşa müdahil olan Lübnan Hizbullah’ı özellikle Humus’taki savaşın Esad'ın lehine dönmesinde önemli rol oynadı. Halen iki-üç bin kişilik gücünün Suriye içerisinde bulunduğu ve son haftalarda Halep’teki çatışmalara da katıldıkları öne sürüldü.
Fatimiyyun Tugayı:
Afganistan’da ve İran'da yaşayan Moğol kökenli Şii Hazaralardan oluşan bu gücün sayısı beş bin civarında tahmin ediliyor. İran tarafından finanse edilen bu güç daha önce güneyde Dera’da görevli iken şimdi onlar da Halep kırsalına geldi.
Kudüs Tugayı:
Bu grup Şiiler’den değil Suriye’de yaşayan Filistinlilerden oluşuyor. Tahmini üç bin kişi olan bu birlikte Halep’teki çatışmalarda rol alıyor.
Kara Ordusu’nun Silah Gücü:
Global Firepower’ın Index'in 2020 verilerinde Suriye kara kuvvetlerinin elindeki silahların mevcut sayısıyla ilgili şu rakamlara yer verildi.
Tank: 4135
Zırhlı araç: 5370
Çekili topçu: 2550
Roket sistemleri: 750
Motorlu topçu: 575
Rusya'dan tank ve çok namlulu roketatar sistemleri desteği
Aradan geçen dokuz yıla karşın Suriye’nin elinde halen ciddi miktarda tank ve zırhlı araç olduğu dikkat çekse bile büyük çoğunluğunun Sovyetler birliği döneminden kalma T-72’lerden oluştuğu ve artık aktif çatışmalarda kullanılmadığı iddia edildi.
Buna karşın Suriye savaş içerisinde eski T-72 tanklarını hücumlarda kullanmaktan ziyade kendi üretimi olan Golan ve Şems adlı çok namlulu roketatar sistemleri ya da Şilka adı verilen çok namlulu uçaksavar sistemlerinin şasisi olarak kullanarak değerlendirmeye başladı.
Yine savaş sürecinde Rusya’dan alınan az miktarda gelişmiş T-90 tankı ile Tos-1 çok namlulu roketatar sistemi de Suriye Ordusu envanterine katıldı.
Ayrıca Suriye'nin elinde geçmişten beri Scud, Toçka (Toskha) tipi karadan karaya atılabilen balistik füze bulunduğu biliniyor. Ancak bunların sayısına dair net bir bilgi yok.


Silahlandırılmış jeepler hem Suriye Ordusu'nun hem muhaliflerin en önemli silah gücü / AFP​
Binlerce silahlı jeep, yüzlerce tanksavar füze

Her savaş gibi Suriye iç savaşında da belli silah sistemleri çok ön plana çıktı.
Özellikle jeeplerin üzerine monte edilen Dokça uçaksavarlar hem Suriye Ordusu’nda hem muhaliflerde çok yaygın.
Keza tanksavarlar da her iki tarafça çok yaygın kullanılıyor.
2011 yılında Suriye’nin elinde tanksavarlara karşı kullanılabilen 1000 civarı Kornet marka tanksavar füze varken bu sayının savaş içerisinde Rusya ve İran’ın yardımıyla çok arttığı biliniyor.
2016 yılında Suriye Ordusu’nu analiz eden Rus askeri uzman Valentin Vasilescu’nun verdiği bilgiye göre Rusya ve İran’ın yardımı ile çok sayıda gelişmiş keskin nişancı silahı Suriye Ordusu tarafından kullanılmaya başlandı.
Suriye’nin hava gücü
Savaştan önce 60 bin mevcutlu Hava Kuvvetleri, Suriye Ordusu’nun en önemli birimiydi.
Esad rejiminin en önemli dayanaklarından olan Hava Kuvvetleri İstihbaratı, bu gücün bünyesindeydi.
Halen Suriye Ordusu’nu yöneten birçok aktif komutan eski Hava Kuvvetleri İstihbaratı mensupları. Kaplan Kuvvetleri Komutanı Süheyl Hasan da bunlardan biri.
Hava kuvvetlerinin silah envanterine gelince.
Global Firepower’ın 2020 verilerine göre toplamda 456 uçak ve helikopterden oluşuyor. Bu uçaklardan bir kısmının niteliği listede şöyle belirtildi.
Avcı uçağı: 199
Özel saldırı: 20
Nakliye: 4
Eğitim uçağı: 67
Helikopterler: 165
Saldırı helikopterleri: 27
Uçaklar eski olmakla birlikte bir kısmı Rusya tarafından modernize edildi
Suriye savaş uçaklarının çoğunun F-16’lar ile boy ölçüşme şansı olmayan  eski Mig-21, Mig-23 model Rus uçakları olduğu, elinde daha gelişmiş model olan Mig-29’lardan ise az sayıda bulunduğu biliniyor.
Rus askeri uzman Valentin Vasilescu’nun 2016'daki yazısına göre Suriye Ordusu bünyesindeki 21 adet Su-24MK bombardıman uçağı, 64 adet MİG-23 uçağı modernize edildi.
Bu arada savaş sırasında bir kısmı ülkeden kaçtığından bir kısmı da öldüğünden tecrübeli pilot sıkıntısı çekildiği iddia edilmişti.
Ancak Rus uçaklarının da devreye girmesiyle bu sıkıntı kısmen aşılmış görünüyor.

Suriye'nin elindeki hava savunma sistemlerinden bir tanesi de S-200 / Fotoğraf: Wikipedia​

Hava savunma gücünü kısmen koruyor
Suriye, 2011 yılında 600 eski tip Rus malı sa2, sa3, sa5 ve sa6 yerden havaya (sam) az sayıda modern denilebilecek sa8, sa10 sistemleri ve dört bin uçaksavar ile güçlü hava savunmasına sahip bir ülke olarak biliniyordu.
Savaş sırasında birçok hava savunma üssünün muhaliflerin eline geçmesiyle bu güçte zafiyet oluşmakla birlikte elindeki sistemleri halen önemli ölçüde koruduğu iddia edildi.
Ayrıca ilave olarak S-300’ün bir alt versiyonu olan S-200 ile Pantsir-S1 sistemlerinden elde ettiği öne sürüldü.
Ancak mevcut sistemlerinin İsrail hava hava akınlarını önlemekte yeterli olmadığı görüldü.
Buna karşın bir tane İsrail uçağını düşürmeyi başarmaları da halen kısmen gücünü koruduğunu gösterdi.
İsrail hava akınları Suriye'nin en büyük zaafının elektronik savaşa karşı olduğunu da ortaya çıkardı. Bu konuda bir imkan geliştirip geliştirmediği ise bilinmiyor. 
Deniz Gücü
Suriye’nin zayıf bir deniz gücü bulunuyor. Global Firepowe Index'in 2020 verilerine göre deniz gücü 56 gemiden oluşuyor. Bu gemilerin bir kısmına dair dair bilgiler ise şöyle.
- 33 devriye botu
- İki fırkateyn
- Yedi mayın gemisi



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.