Cezayir Fransa'ya karşı tarihsel belleğini arıyor

Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
TT

Cezayir Fransa'ya karşı tarihsel belleğini arıyor

Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)

Atıf Katadre
Cezayir, Fransa ile ilişkilerinde yeniden 'Direniş Arşivi'ni gündeme getiriyor.
Cezayir Dışişleri Bakanlığı, Paris Büyükelçiliği'ne, Başbakanlar seviyesinde düzenlenmesi planlanan ortak komite toplantısında "Direniş Arşivi" konusunu önceleme talimatı verdi.
Paris’in tek taraflı olarak arşiv alanındaki işbirliğini dondurma ve ‘Cezayir direnişi liderlerinin kafataslarını’ teslim etmekten geri adım atma kararı aldığı biliniyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre kaynaklar, Cezayir Dışişleri Bakanlığı’nın, teknik komitelerin hazırlıkları kapsamında ‘sömürge dönemi arşivleri’ ve ‘direniş liderlerinin kafatasları’ meselelerini ele almak üzere Paris’teki diplomatik misyona talimatlar verdiğine dikkati çekti.
Fransız yetkililer ise Cezayirli mevkidaşlarına yeni göstergeler ortaya çıkıncaya kadar tarih araştırmaları alanındaki işbirliğini dondurdukları bilgisi verdi.
Fransa’nın söz konusu kararı, ‘Cezayir’in eski sömürgecisiyle ilişkilerine’ karşı patlak veren siyasi ve halk protestoları sonrası almıştı.
Sıkıntı
Cezayirli yetkililer, Fransız yetkililerin 2019 yılı sonlarında tarih konularındaki işbirliğinin dondurulduğunu öğrendi. Cezayir’in, o aylardaki en büyük endişesi ise cumhurbaşkanlığı seçimleriydi.
Fransız yetkililer, Cezayir’in son 20 yılda devrim ve direnişin arşivlerini teslim alamamasıyla yaşanan sıkıntının boyutunun da farkında.
Cezayir, 2008 yılında İkinci Dünya Savaşı’ndan 1962 yılına kadar Fransız Ulusal Görsel İşitsel Enstitüsü’nün Cezayir ile ilgili görüntülerinin bir kopyasını aldı. Fransız yetkililer, bazıları sessiz olan ve 1940’tan 1962’ye kadar Cezayir’in tarihini tasvir eden 136 saatlik bir programa eş değer yaklaşık 1862 dosya sunduklarını açıkladı. 
Anlaşma uyarınca Cezayir devlet televizyonuna da Cezayir’in bağımsızlık dönemine kadar olan fotoğraf arşivini kullanma yetkisi verildi. Ancak Cezayir, teslim alınan arşivi kontrol ettikten sonra, ‘Fransız makamlarının iddia ettiklerinin aksine, önemli bir tarihsel fayda sağlanamadığını’ açıkladı.
Utanmaz
Abdulmecid Tebbun, iki buçuk ay önce Cezayir Cumhurbaşkanı seçildi. Mücahitler Bakanı et-Tayyib Zeytuni, Fransız makamlarının ‘tarihsel bellek’ alanında işbirliği yapmayı kabul etmediklerini açıkladı. Ulusal Arşivler Genel Müdürü Abdulmecid Şeyhi, durumun, Cezayir’in hakkı olan bu meseleyi yasalara uygun şekilde ele alma hususunda Fransızların ciddiyetsizliğini yansıttığını söyledi.
Abdulaziz Buteflika rejiminin çöküşü sonrasında Cezayirli yetkililerin omuzlarından birçok sıkıntının kalktığı söylenebilir. Ancak tarihçiler ise bağımsızlık sonrasında liderlere tarihi hakikatlerin dürüstçe aktarılmamasından ve teslim edilecek arşiv belgelerinin içeriğinnin bunu açığa çıkartacağından endişe duyuyor.
Cezayirli yetkililer ve tarihçiler, sömürge güçlerinin Osmanlı dönemine (1518-1830) dayanan yüz binlerce belgeyi Fransa’ya kaçırdığını savunuyor. Fransa’nın ele geçirdiği Cezayir mülkleri, ‘Konsolos Topu’ olarak da bilinin Papa Merzuk Topu başta olmak üzere çok sayıda kültürel mirası de içeriyor. Top, Cezayir’in 1830 yılındaki işgali sonrasında sömürgeci makamlar tarafından ele geçirildi. Cezayir Valisi Ağa Hasan’ın (1487-1543) talebiyle 1542 yılında Venedikli bir usta tarafından yapılan top "şaheser" olarak tanımlanıyor. Top, Başkent Cezayir’in batısında, işgalcilerin yaklaşmasını engellemek için üretilmişti.
Suçlama
Cezayirli tarihçiler, uzun bir süredir ülkelerindeki makamları, başta "Direniş arşivleri (1954-1962)" olmak üzere sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor.
Cezayirli tarihçi Muhammed el-Emin Belgis, Fransa’daki mevcut arşivlerin ülkeye getirilmemesi gerektiğini savunuyor. Belgis, “Belgeleri korumak için gerekli teknolojiye sahip değiliz” ifadelerini kullandı. Cezayirli tarihçi, öncelikle orijinal belgeleri değil, kopyalarını almayı önerirken, “Arşiv, oryantalistlere ait idari dosyaları, sanat resimlerini, nakit paraları, kafataslarını ve yazılı hazineleri içeriyor” dedi.
Muhammed el-Emin Belgis, “Tunus tecrübesi, arşiv sorununun çetrefilli olduğunu gösteriyor. Fransa’daki arşivlerle ilgilenen kurumlar, Vincennes Şatosu, Savunma Bakanlığı, Yurtdışı Arşivi, polis merkezleri ve gümrüklerden oluşuyor. Bu merkezlerin tamamı, tonlarca belgeye sahip” ifadelerini kullandı.
Cezayirli tarihçi Amir Rahile de “Tarihi belgeler meselesi, bağımsızlıktan bu yana gündemde. Ama bu alanda neredeyse hiç adım atmadık. Cezayir’in pozisyonu, Fransa’nın arşivi teslim etme hususundaki isteksizliğini haklı çıkarıyor” ifadelerini kullandı.
“Kara Ayaklar”
Birkaç hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, sürpriz şekilde "Cezayir'in tarihsel belleği sorununu yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini" belirtti.
Macron, Cezayir Dışişleri Bakanı'nın, Jean-Yves Le Drian ile görüşmesi sırasında söz konusu meseleyi açmak istemesine yanıt olarak Cezayir’de Fransa’nın şartlarının dikkate alınması gerektiğine dikkati çekti.
2012'de  Fransa'nın Cezayir'de yaşananlardan ötürü pişmanlık duymadığını da vurgulayan Macron, "O tarihte ulusal sınırlarımız içinde yer alan Cezayir'de Fransa'nın yürüttüğü askeri operasyonlar, Fransa Cumhuriyeti tarafından, meşru ve demokratik biçimde seçilmiş hükümetlerin otoritesi altında gerçekleştirilmiştir. Aşırıya kaçan olaylar meydana gelmiştir. Karşılıklı dehşet verici olaylar yaşanmıştır. Bu aşırı ve dehşet verici olaylar kınanmalıdır ama Fransa bu savaş nedeniyle pişmanlık duyamaz" ifadelerini kullanmıştı.
Cezayir Devriminin Direniş süreci
5 Temmuz 1830'da Cezayir'i sömürgeleştiren Fransa Emir Abdülkadir önderliğindeki direniş hareketi sebebiyle ülkenin bütününü 1847’de ele geçirebildi. Osmanlı yönetimi, Fransız işgalini tanıyarak Cezayir üzerindeki haklarının sona erdiğini ilan etti. İlk sömürge birimleri Cezayir şehri çevresinde kuruldu. Avrupa’dan gelen göçmenlere yerli kabilelerin ellerinden alınan arazilerin verilmesiyle Cezayir'de Avrupalı nüfusu artış gösterdi. 1841-1850 yılları arasında 115 bin hektar arazi dışarıdan gelenlere dağıtıldı. 1847’de ülkedeki Avrupalılar’ın sayısı 104 bin iken 1872’de 245 bine, 1911 yılında da 752 bin’e yükseldi. Bununla birlikte yabancıların sahibi olduğu arazinin miktarı 1860’ta 365 bin iken, 1930’da ise 2 milyon 345 bin hektardı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonrasında 5 Ağustos 1945’te gerçekleştirilen gösterilerde, Fransızlar’ın silahlı müdahalede bulunmasıyla binlerce Cezayirli öldürülmüş ve çok sayıda gösterici işkence görmüş ve tutuklanmıştı.
8 Mayıs 1945'te Fransız ordusu Setif ve Guelma'da 45 bin Cezayirliyi katletti. Cezayirliler, 1945'te meydana gelen ve 1968'e kadar süren toplu saldırıları "soykırım" olarak tanımlıyorlar.
Bunun sonucunda Cezayir'de 1 Kasım 1954 tarihinde silahlı direniş başlatıldı. Ülkeyi bağımsızlık direnişinin ülke geneline yayılması üzerine, Sömürge yönetimi 28 Ağustos 1955'te olağanüstü hal ilan etti. 19 Eylül 1958’de Kahire’de toplanan Cezayirliler’in ileri gelenleri bağımsız Cezayir Cumhuriyetini ilan ederek Ferhad Abbas’ın başkanlığında bir geçici hükümet kurdular. 18 Mart 1962’de Evian antlaşması ile savaşın sona ermesiyle ateşkes ilan edildi. Antlaşma şartlarına göre 1 Temmuz 1962 tarihinde yapılan referandumda Cezayirliler'in yüzde 91’i bağımsızlık lehinde oy kullanmasıyla Cezayir bağımsızlığına kavuştu.
Peki Fransa’nın şartları ne?
Akademisyenler, Fransız makamlarının niyetlerinin "Kara Ayaklar" meselesinden feragat etme olduğuna inandıklarını belirtti. Bu tabir, Cezayir’de doğan ve bağımsızlıktan sonra buradan ayrılan Fransız yerleşimcileri ifade ediyor. Fransa’nın bakış açısına göre mesele, ‘mülkiyet’ meselesini içeriyor. Kara Ayaklar olarak bilinen Fransız vatandaşlarının çoğunun, Cezayir'in bağımsızlığından sonra terk ettikleri mülkleri geri almak için yerel davalar açmaya hazırlandığı unutulmamalı.
3 Temmuz 1962 tarihinde gerçekleşen ‘kendi kaderini tayin etme’ referandumu sonrasında Cezayir’den ayrılan binlerce Kara Ayak Fransız yerleşimci, Fransa’daki makamlara ‘Cezayir’de terk ettikleri mülkleri hakkında Cezayirli mevkidaşlarından tazminat talebinde bulunma’ çağrısı yaptı.
Cezayir Savaşı 1954 yılında başlamış ve 18 Mart 1962 tarihinde Cezayir'in bağımsızlığı üzerine Fransa'nın Evian kentinde imzalanan anlaşmayla sona ermişti. Anlaşma sonrası savaş sırasında Fransa'nın saflarında yer almış on binlerce Müslüman Cezayirli (Harkiler) ile "Kara Ayaklar" olarak tanımlanan Hristiyan ve Musevi Fransızlar Fransa'ya göç etmek zorunda kalmıştı.
Fransa'ya göçün ardından yıllar boyu büyük kentlerin gecekondu semtlerinde yaşamak zorunda kalan Harkiler bugün hâlâ Fransa için mücadelelerinin resmen tanınması için mücadele veriyor.
Fransa'da devlet 1999 yılına kadar Cezayir Savaşı'nın "Cezayir olayları" olarak tanımlıyordu. Cezayir devleti sömürgeciliğe karşı verilen savaşı "Direniş" bağımsızlığa ulaşan süreci de "Cezayir Devrimi" olarak adlandırıyor.



Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.


Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
TT

Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)

Papa 14. Leo'nun uçağı Beyrut'tan ayrılır ayrılmaz İsrail'e ait insansız hava araçlarının (İHA) yeniden şehrin semalarında uçmaya başlaması, ziyarete eşlik eden sakinliğin hesaplanmış, geçici ve ziyaretle ilgili kaygılarla dayatılan bir durum olduğunu gösteriyor.

İsrail Yayın Kurumu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın, Lübnan'a yönelik İsrail tehditleri arasında, ABD elçisi Morgan Ortagus'la, Lübnan'ın başkenti Lübnan'a yapacağı ziyaret öncesinde bir araya geldiğini bildirdi.

Ayrıca İsrail ordusu sözcüsü Avichay Adraee, "X" hesabından paylaştığı videoda, "Hizbullah"ın 121. Birimi'nin, 2020'deki Beyrut limanı patlamasıyla ilgili ipuçlarını ortaya çıkarmak üzere oldukları için Joseph Skaff, Munir Ebu Racili, Joe Bejjani ve Lokman Slim olmak üzere dört önemli Lübnanlı ismin öldürülmesinin arkasında olduğunu söyledi.

Papa Leo, liman patlamasının yaşandığı yeri ziyaret ederek, patlamada hayatını kaybedenlerin ruhları için sessizce dua etti ve kendisini gözyaşlarıyla karşılayan, ellerinde sevdiklerinin fotoğrafları olan çok sayıda vatandaşla tokalaştı.


İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
TT

İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)

İsrail, Lübnanlı Hizbullah örgütünü, 2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen ölümcül patlamada örgütün rolünü ifşa edebilecekleri gerekçesiyle çok sayıda Lübnan vatandaşını öldürmekle suçladı.

İsrail ordusunun dün yaptığı açıklamaya göre dört kurban, patlamanın Hizbullah'ın yüksek patlayıcı amonyum nitrat depolamasından kaynaklandığını ortaya koymuş olabilir.

İsrail ordusu, ölen kişilerin Hizbullah ile patlama arasında bir bağlantı olduğunu ileri süren gümrük memurları ve gazeteciler olduğunu iddia etti.

Bilgiler bağımsız kaynaklarca doğrulanamadı. Hizbullah daha önce patlamanın sorumluluğunu reddetmişti.

Ağustos 2020'de Beyrut limanında meydana gelen patlamada 200'den fazla kişi hayatını kaybetmiş, 6 bin kişi yaralanmış ve mahalleler yerle bir olmuştu.

Patlamaya, güvenlik önlemleri alınmadan yıllarca depolanmış yüzlerce ton yüksek patlayıcı amonyum nitrat neden oldu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu, dünyanın en büyük nükleer olmayan patlamalarından biriydi.

Patlamadan bugüne kadar kimse sorumlu tutulmadı.

Soruşturma, öncelikle siyasi nüfuz, yargısal engeller ve yaygın yolsuzluk nedeniyle tıkandı.

Yetkililer soruşturmadan kaçıyor ve hâkimler engelleniyor.

Hükümet, yılın başında soruşturmayı yeniden başlatacağını duyurdu. Bu girişim, siyasi açıdan güçlü Hizbullah'ın İsrail'le savaş nedeniyle zayıflaması ve soruşturmaların yıllardır ilerlemesinin engellenmesiyle de desteklendi.