Cezayir Fransa'ya karşı tarihsel belleğini arıyor

Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
TT

Cezayir Fransa'ya karşı tarihsel belleğini arıyor

Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)
Cezayirli tarihçiler, ülkelerindeki makamları, sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor (AFP)

Atıf Katadre
Cezayir, Fransa ile ilişkilerinde yeniden 'Direniş Arşivi'ni gündeme getiriyor.
Cezayir Dışişleri Bakanlığı, Paris Büyükelçiliği'ne, Başbakanlar seviyesinde düzenlenmesi planlanan ortak komite toplantısında "Direniş Arşivi" konusunu önceleme talimatı verdi.
Paris’in tek taraflı olarak arşiv alanındaki işbirliğini dondurma ve ‘Cezayir direnişi liderlerinin kafataslarını’ teslim etmekten geri adım atma kararı aldığı biliniyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre kaynaklar, Cezayir Dışişleri Bakanlığı’nın, teknik komitelerin hazırlıkları kapsamında ‘sömürge dönemi arşivleri’ ve ‘direniş liderlerinin kafatasları’ meselelerini ele almak üzere Paris’teki diplomatik misyona talimatlar verdiğine dikkati çekti.
Fransız yetkililer ise Cezayirli mevkidaşlarına yeni göstergeler ortaya çıkıncaya kadar tarih araştırmaları alanındaki işbirliğini dondurdukları bilgisi verdi.
Fransa’nın söz konusu kararı, ‘Cezayir’in eski sömürgecisiyle ilişkilerine’ karşı patlak veren siyasi ve halk protestoları sonrası almıştı.
Sıkıntı
Cezayirli yetkililer, Fransız yetkililerin 2019 yılı sonlarında tarih konularındaki işbirliğinin dondurulduğunu öğrendi. Cezayir’in, o aylardaki en büyük endişesi ise cumhurbaşkanlığı seçimleriydi.
Fransız yetkililer, Cezayir’in son 20 yılda devrim ve direnişin arşivlerini teslim alamamasıyla yaşanan sıkıntının boyutunun da farkında.
Cezayir, 2008 yılında İkinci Dünya Savaşı’ndan 1962 yılına kadar Fransız Ulusal Görsel İşitsel Enstitüsü’nün Cezayir ile ilgili görüntülerinin bir kopyasını aldı. Fransız yetkililer, bazıları sessiz olan ve 1940’tan 1962’ye kadar Cezayir’in tarihini tasvir eden 136 saatlik bir programa eş değer yaklaşık 1862 dosya sunduklarını açıkladı. 
Anlaşma uyarınca Cezayir devlet televizyonuna da Cezayir’in bağımsızlık dönemine kadar olan fotoğraf arşivini kullanma yetkisi verildi. Ancak Cezayir, teslim alınan arşivi kontrol ettikten sonra, ‘Fransız makamlarının iddia ettiklerinin aksine, önemli bir tarihsel fayda sağlanamadığını’ açıkladı.
Utanmaz
Abdulmecid Tebbun, iki buçuk ay önce Cezayir Cumhurbaşkanı seçildi. Mücahitler Bakanı et-Tayyib Zeytuni, Fransız makamlarının ‘tarihsel bellek’ alanında işbirliği yapmayı kabul etmediklerini açıkladı. Ulusal Arşivler Genel Müdürü Abdulmecid Şeyhi, durumun, Cezayir’in hakkı olan bu meseleyi yasalara uygun şekilde ele alma hususunda Fransızların ciddiyetsizliğini yansıttığını söyledi.
Abdulaziz Buteflika rejiminin çöküşü sonrasında Cezayirli yetkililerin omuzlarından birçok sıkıntının kalktığı söylenebilir. Ancak tarihçiler ise bağımsızlık sonrasında liderlere tarihi hakikatlerin dürüstçe aktarılmamasından ve teslim edilecek arşiv belgelerinin içeriğinnin bunu açığa çıkartacağından endişe duyuyor.
Cezayirli yetkililer ve tarihçiler, sömürge güçlerinin Osmanlı dönemine (1518-1830) dayanan yüz binlerce belgeyi Fransa’ya kaçırdığını savunuyor. Fransa’nın ele geçirdiği Cezayir mülkleri, ‘Konsolos Topu’ olarak da bilinin Papa Merzuk Topu başta olmak üzere çok sayıda kültürel mirası de içeriyor. Top, Cezayir’in 1830 yılındaki işgali sonrasında sömürgeci makamlar tarafından ele geçirildi. Cezayir Valisi Ağa Hasan’ın (1487-1543) talebiyle 1542 yılında Venedikli bir usta tarafından yapılan top "şaheser" olarak tanımlanıyor. Top, Başkent Cezayir’in batısında, işgalcilerin yaklaşmasını engellemek için üretilmişti.
Suçlama
Cezayirli tarihçiler, uzun bir süredir ülkelerindeki makamları, başta "Direniş arşivleri (1954-1962)" olmak üzere sömürge dönemi arşivlerini talep ederken ‘ciddi olmamakla’ suçluyor.
Cezayirli tarihçi Muhammed el-Emin Belgis, Fransa’daki mevcut arşivlerin ülkeye getirilmemesi gerektiğini savunuyor. Belgis, “Belgeleri korumak için gerekli teknolojiye sahip değiliz” ifadelerini kullandı. Cezayirli tarihçi, öncelikle orijinal belgeleri değil, kopyalarını almayı önerirken, “Arşiv, oryantalistlere ait idari dosyaları, sanat resimlerini, nakit paraları, kafataslarını ve yazılı hazineleri içeriyor” dedi.
Muhammed el-Emin Belgis, “Tunus tecrübesi, arşiv sorununun çetrefilli olduğunu gösteriyor. Fransa’daki arşivlerle ilgilenen kurumlar, Vincennes Şatosu, Savunma Bakanlığı, Yurtdışı Arşivi, polis merkezleri ve gümrüklerden oluşuyor. Bu merkezlerin tamamı, tonlarca belgeye sahip” ifadelerini kullandı.
Cezayirli tarihçi Amir Rahile de “Tarihi belgeler meselesi, bağımsızlıktan bu yana gündemde. Ama bu alanda neredeyse hiç adım atmadık. Cezayir’in pozisyonu, Fransa’nın arşivi teslim etme hususundaki isteksizliğini haklı çıkarıyor” ifadelerini kullandı.
“Kara Ayaklar”
Birkaç hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, sürpriz şekilde "Cezayir'in tarihsel belleği sorununu yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini" belirtti.
Macron, Cezayir Dışişleri Bakanı'nın, Jean-Yves Le Drian ile görüşmesi sırasında söz konusu meseleyi açmak istemesine yanıt olarak Cezayir’de Fransa’nın şartlarının dikkate alınması gerektiğine dikkati çekti.
2012'de  Fransa'nın Cezayir'de yaşananlardan ötürü pişmanlık duymadığını da vurgulayan Macron, "O tarihte ulusal sınırlarımız içinde yer alan Cezayir'de Fransa'nın yürüttüğü askeri operasyonlar, Fransa Cumhuriyeti tarafından, meşru ve demokratik biçimde seçilmiş hükümetlerin otoritesi altında gerçekleştirilmiştir. Aşırıya kaçan olaylar meydana gelmiştir. Karşılıklı dehşet verici olaylar yaşanmıştır. Bu aşırı ve dehşet verici olaylar kınanmalıdır ama Fransa bu savaş nedeniyle pişmanlık duyamaz" ifadelerini kullanmıştı.
Cezayir Devriminin Direniş süreci
5 Temmuz 1830'da Cezayir'i sömürgeleştiren Fransa Emir Abdülkadir önderliğindeki direniş hareketi sebebiyle ülkenin bütününü 1847’de ele geçirebildi. Osmanlı yönetimi, Fransız işgalini tanıyarak Cezayir üzerindeki haklarının sona erdiğini ilan etti. İlk sömürge birimleri Cezayir şehri çevresinde kuruldu. Avrupa’dan gelen göçmenlere yerli kabilelerin ellerinden alınan arazilerin verilmesiyle Cezayir'de Avrupalı nüfusu artış gösterdi. 1841-1850 yılları arasında 115 bin hektar arazi dışarıdan gelenlere dağıtıldı. 1847’de ülkedeki Avrupalılar’ın sayısı 104 bin iken 1872’de 245 bine, 1911 yılında da 752 bin’e yükseldi. Bununla birlikte yabancıların sahibi olduğu arazinin miktarı 1860’ta 365 bin iken, 1930’da ise 2 milyon 345 bin hektardı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonrasında 5 Ağustos 1945’te gerçekleştirilen gösterilerde, Fransızlar’ın silahlı müdahalede bulunmasıyla binlerce Cezayirli öldürülmüş ve çok sayıda gösterici işkence görmüş ve tutuklanmıştı.
8 Mayıs 1945'te Fransız ordusu Setif ve Guelma'da 45 bin Cezayirliyi katletti. Cezayirliler, 1945'te meydana gelen ve 1968'e kadar süren toplu saldırıları "soykırım" olarak tanımlıyorlar.
Bunun sonucunda Cezayir'de 1 Kasım 1954 tarihinde silahlı direniş başlatıldı. Ülkeyi bağımsızlık direnişinin ülke geneline yayılması üzerine, Sömürge yönetimi 28 Ağustos 1955'te olağanüstü hal ilan etti. 19 Eylül 1958’de Kahire’de toplanan Cezayirliler’in ileri gelenleri bağımsız Cezayir Cumhuriyetini ilan ederek Ferhad Abbas’ın başkanlığında bir geçici hükümet kurdular. 18 Mart 1962’de Evian antlaşması ile savaşın sona ermesiyle ateşkes ilan edildi. Antlaşma şartlarına göre 1 Temmuz 1962 tarihinde yapılan referandumda Cezayirliler'in yüzde 91’i bağımsızlık lehinde oy kullanmasıyla Cezayir bağımsızlığına kavuştu.
Peki Fransa’nın şartları ne?
Akademisyenler, Fransız makamlarının niyetlerinin "Kara Ayaklar" meselesinden feragat etme olduğuna inandıklarını belirtti. Bu tabir, Cezayir’de doğan ve bağımsızlıktan sonra buradan ayrılan Fransız yerleşimcileri ifade ediyor. Fransa’nın bakış açısına göre mesele, ‘mülkiyet’ meselesini içeriyor. Kara Ayaklar olarak bilinen Fransız vatandaşlarının çoğunun, Cezayir'in bağımsızlığından sonra terk ettikleri mülkleri geri almak için yerel davalar açmaya hazırlandığı unutulmamalı.
3 Temmuz 1962 tarihinde gerçekleşen ‘kendi kaderini tayin etme’ referandumu sonrasında Cezayir’den ayrılan binlerce Kara Ayak Fransız yerleşimci, Fransa’daki makamlara ‘Cezayir’de terk ettikleri mülkleri hakkında Cezayirli mevkidaşlarından tazminat talebinde bulunma’ çağrısı yaptı.
Cezayir Savaşı 1954 yılında başlamış ve 18 Mart 1962 tarihinde Cezayir'in bağımsızlığı üzerine Fransa'nın Evian kentinde imzalanan anlaşmayla sona ermişti. Anlaşma sonrası savaş sırasında Fransa'nın saflarında yer almış on binlerce Müslüman Cezayirli (Harkiler) ile "Kara Ayaklar" olarak tanımlanan Hristiyan ve Musevi Fransızlar Fransa'ya göç etmek zorunda kalmıştı.
Fransa'ya göçün ardından yıllar boyu büyük kentlerin gecekondu semtlerinde yaşamak zorunda kalan Harkiler bugün hâlâ Fransa için mücadelelerinin resmen tanınması için mücadele veriyor.
Fransa'da devlet 1999 yılına kadar Cezayir Savaşı'nın "Cezayir olayları" olarak tanımlıyordu. Cezayir devleti sömürgeciliğe karşı verilen savaşı "Direniş" bağımsızlığa ulaşan süreci de "Cezayir Devrimi" olarak adlandırıyor.



Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.


Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
TT

Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)

Lübnan basını, Lübnan ordusunun Mekanizma Komitesi’nin talebi üzerine yapılan soruşturma sonucunda, ülkenin güneyindeki Tulin beldesinde Hizbullah tarafından inşa edilen tünellerden birini keşfettiğini bildirdi. Basında yer alan haberlerde, bu bölgenin daha önce İsrail tarafından bombalandığı belirtildi.

Lübnan ordusu, daha önce de Mekanizma Komitesi ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) arasındaki koordinasyon çerçevesinde Mekanizma Komitesi'nin talebi üzerine ve İsrail'in tehdidi sonrasında bazı yerleri ortaya çıkarmıştı. Bu son olay ise geçtiğimiz hafta İsrail'in bir evi bombalamakla tehdit etmesinin ardından Lübnan ordusunun güneydeki Yanuh beldesinde bir binayı kapsamlı bir şekilde aramasının ardından geldi. Yapılan aramada evde herhangi bir silah bulunamadı.

Bu olay, İsrail’in Lübnan’ın güneyinde bombardımanlarına devam ettiği ve çarşamba günü Kefer Kila beldesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediği bir dönemde meydana geldi. Ulusal Haber Ajansı (NNA), saldırının el-Aziziye ve eş-Şahrub beldeleri arasındaki Sari Tepesi’ni hedef aldığını bildirdi, ancak herhangi bir can kaybından bahsetmedi.

Başbakan Yardımcısı Mitri: Lübnan Ordusu sonraki aşamalara geçmeye hazır

Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Tarık Mitri, Mekanizma Komitesi’ni bir tartışma forumu ve anlaşmalara uyumu denetleme ve doğrulama çerçevesi olarak nitelendirdi.

Beyrut'ta düzenlenen Carnegie Ortadoğu Merkezi'nin sekizinci konferansının ilk oturumunun açılışına katıldığı sırada İsrail'in sık sık tekrarlanan ihlallerine karşın, Lübnan'ın ilk günden itibaren bu anlaşmalara bağlılığını teyit eden Mitri, Hizbullah'ın silahlarına ilişkin olarak “Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel, ordunun kapasitesinin güçlendirilmesiyle başlayan beş aşamalı bir plan önerdi” dedi. Litani Nehri çevresindeki bölgede devlet otoritesinin genişlemesinin kademeli bir ilerleme kaydettiğini ve ordunun Litani Nehri'nin güneyindeki görevini tamamlamak üzere olduğunu ve sonraki aşamalara geçmeye hazırlandığını vurguladı.

jgıu
Sınır kasabası Alma eş-Şaab'da bir askeri aracın üzerinde duran Lübnan askerleri, 28 Kasım 2025 (Reuters)

Yeniden yapılanma konusunda uluslararası toplumun desteğinin ön koşulu olarak devletin otoritesini tesis etmesini istediğini belirten Mitri, Arap ülkelerinin uluslararası ilişkiler yoluyla destekleyici bir rol oynayacağını umduğunu ifade etti.

Lübnan ve İsrail'den sivillerin katıldığı ikinci oturum

Olay, Lübnan-İsrail müzakerelerinde Lübnan heyetinin başkanı Büyükelçi Simon Kerem'in, aralık ayı başlarında gerçekleşen önceki oturumda İsrailli bir sivil ile birlikte iki ülke arasındaki ilk doğrudan görüşmelerde bulunduktan sonra katılacağı ikinci oturum olacak olan ateşkesin izlenmesinden sorumlu Mekanizma Komitesi'nin 19 Aralık'ta yapılması planlanan yeni oturumundan iki gün önce yaşandı. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, çarşamba günü Kerem ile bir araya geldi ve komitenin yaklaşan toplantısı öncesinde kendisine talimatlarını iletti.

Ateşkes İzleme Komitesi'nde Lübnan, İsrail, Fransa, ABD ve BM yer alıyor. Ateşkes anlaşması, düşmanlıkların durdurulmasını ve Hizbullah'ın Litani Nehri'nin kuzeyine çekilmesini, bunun sonucunda Lübnan genelinde silahsızlandırılmasını ve İsrail ordusunun son savaş sırasında ilerlediği mevzilerden çekilmesini öngörüyor. Ancak İsrail, Lübnan topraklarındaki beş stratejik noktada askeri olarak varlığını sürdürürken, Hizbullah silah bırakmayı reddediyor.