Darfur ve Beşir: 17 yıllık kovalamaca

Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
TT

Darfur ve Beşir: 17 yıllık kovalamaca

Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)

Mina Abdulfettah
Sudan Egemen Konseyi'nin, eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve diğer üç kişinin -2003'ten bu yana Darfur bölgesinde işlenen suçlar nedeniyle- Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim edilmesi yönünde karar alındığını bildirmesi, ülkede uzun yıllar süren tartışmaya son noktayı koymuş oldu.
Sudan Egemenlik Konseyi ve hükümetin müzakere heyetinin bir üyesi olan Muhammed Hasan Teayişi, silahlı hareketlerle Darfur’da barış sağlanmasına ilişkin müzakerelerin devam ettiği bir zamanda, hükümet ile Darfur bölgesi arasında kapsamlı bir barış anlaşmasına ulaşılmasının, adaleti temin edecek kurumlar konusunda bir uzlaşı sağlamaktan geçtiğini söyledi.
Beşir’in 1989 yılında gerçekleştirdiği askeri darbe ile iktidara gelmesinin ardından Sudan’ın batısında bulunan Darfur bölgesinde çatışmalar patlak verdi. Afrikalı azınlıklara mensup gruplar, bölgenin politik ve ekonomik olarak marjinalleştirildiği gerekçesiyle Hartum hükümetine karşı silahlandılar. Hükümet, bölgedeki Arap kabilelerine mensup milisleri çatışmaları bastırmak için harekete geçirerek, çatışmayı etnik bir savaşa dönüştürdü.
30 bin kayıp
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporlarda bu savaş, 300 bin insanın hayatını kaybettiği ve 2,5 milyon kişinin yerinden olduğu bir toplu soykırım savaşı olarak sınıflandırıldı. Savaşın uzamasına neden olan şey ise Darfur'daki Arap kabilelerinin önceki hükümetten güç almalarıydı. Ayrıca hükümet, kabile asabiyetine dayanarak siyasi mücadeleleri körüklemeyi başardı. Siyasi mücadeleler çoğunlukla kişisel ve parti çıkarları ekseninde sürdürülüyor ve her bir grup siyasi bir statü elde etmeye çalışıyordu.
2010 yılında Eski Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Luis Moreno Ocampo, 2008 ve 2009 yıllarında, devrik lider Ömer el-Beşir, eski Savunma Bakanı Abdurrahim Muhammed Hüseyin, Beşir’in yardımcılarından Ahmed Harun ve Cancavid milislerinin lideri Ali Kuşeyb hakkında, Darfur'da işlenen savaş ve insanlık suçları dolayısıyla tutuklama emri çıkardı. Beşir rejiminin devrilmesinin ardından başsavcılık, Darfur’da barış sağlamaya yönelik devam eden müzakerelerin bir parçası olarak bu suçlarla ilgili bir soruşturma başlattı.
Suç değirmeni tersine döndü
Beşir, UCM tarafından hakkında tutuklama emri çıkarılmasına rağmen içerisinde bulunduğu izole durumu kırmak amacıyla bölge ülkelerinin yanı sıra Rusya, Çin ve diğer ülkelere ziyaretlerde bulundu. Beşir’in hükümeti, Güvenlik Konseyi'nin Darfur dosyasını sevk ettiği Uluslararası Ceza Mahkemesi ile işbirliği yapmayı reddetmeye devam etti. Haziran 2015'te Beşir, Johannesburg'da düzenlenen 25. Afrika Zirvesi'nden geri döndü. Beşir’in ülkeye geri dönüşü, Sudanlıların onun tutuklanmasına ilişkin umudunu sekteye uğrattı. Güney Afrika'daki bir insan hakları örgütü, Pretoria Yüksek Mahkemesi'ne bir dilekçe vererek el-Beşir'in ülkeyi terk etmesinin engellenmesi ve tutuklanarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesini talep etti.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Fatou Bensouda’nın açıklamalarına göre Beşir'in tutuklanma ihtimali oldukça yüksekti. Nitekim Güney Afrika, Roma Statüsü’ne tabiydi ve onun tutuklanmasıyla yükümlüydü.
Temmuz 2013’te Beşir, Afrika'da sıtma, AIDS ve verem hastalıklarını tartışmak üzere gerçekleştirilen Afrika zirvesinin oturumları sona ermeden önce ayrıldığı Nijerya'nın başkenti Abuja’da bir tutuklanma durumuyla karşı karşıya kaldı. Nijerya’daki insan hakları örgütleri o sıra eski Nijerya Devlet Başkanı Goodluck Jonathan yönetiminden Sudan Devlet Başkanı Beşir’in ülkeye ulaşır ulaşmaz tutuklanmasını talep etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Beşir’in Nijerya ziyaretinin, Nijerya’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını olan bağlılığını test etmek için gerçek bir imtihan olarak değerlendirdi. Ayrıca, Beşir'in tutuklanmadan Güney Afrika'ya gitmesine izin verilmesinin ülkenin itibarını ciddi bir şekilde zedelediğini ifade etti.
Bu krizden bir ay sonra Beşir, Moritanya'da düzenlenen Afrika Zirvesi’ne katıldı. Moritanya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nü imzalamamasına rağmen Başsavcı Fatou Bensouda, ülkeyi Beşir'in tutuklanmasını talep eden ülkeler arasına dâhil etti.
Sadık el-Mehdi’nin tutumu
Öte yandan eski hükümetteki muhalif güçler, Milli Ümmet Partisi lideri Sadık el-Mehdi’den, sorunsuz bir şekilde koltuğundan ayrılması için Beşir’e tavsiyede bulunmasını talep ettiler. Bu taleplerin ortasında Sadık el-Mehdi’nin ses tonu durumdan duruma değişiklik gösterdi. Sadık el-Mehdi, Johannesburg'daki Afrika Birliği Zirvesi’ne katıldığı sırada Beşir için tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kınadı, onu suçlamaktan bağımsızlığını savunmaya yöneldi. Bununla birlikte Güney Afrikalı yetkililer, Sadık el-Mehdi’yi, Beşir'i gizlemek ve Sudan'a kaçmasını kolaylaştırmakla suçladı. Mehdi ayrıca, defalarca Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesinin ulusal egemenliğe aykırı olduğunu söyledi.
Aralık 2018'deki Sudan devriminden sonra Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesi yönündeki talepler bir kez daha gündeme geldi. Ancak Sudan Dışişleri Bakanlığı bunu reddetti. Ayrıca Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, Beşir’in iade edilemeyeceğini teyit etti. Burhan, Beşir’in Sudan yargısı tarafından yolsuzluğa dair suçlamalar kapsamında adil bir şekilde yargılanacağını söyledi. Ayrıca ülkenin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmadığını belirterek, konunun masada olmadığını ve Sudan yargısına güvendiğini ifade etti.
Bu, topun sivil mahkemeye bırakılması anlamına gelmekle birlikte belki de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Uganda'da yaptığı görüşmeden sonra olanların habercisidir. Ayrıca Sudan'daki askeri kuruluşun geleneklerini koruma arzusu da bu şekilde hareket edilmesini gerektirmiş olabilir. Zira orduya mensup olan herhangi birinin yurtdışında yargılanmasına izin verilmesi, prestij ve itibarın ihlali olarak değerlendiriliyor.
Yaptırımlar kadehi
Beşir'in UCM’ye teslim edilmesi anlaşmasıyla paralel olarak Güvenlik Konseyi, Sudan'daki uluslararası yaptırımlara ilişkin çalışmalar yürüten ‘uzman ekibin’ görev süresini uzatmayı kabul etti. Her ne kadar yaptırımların küçük bir kısmı kaldırılsa da Darfur ile ilgili yaptırımlar kısmında herhangi bir gelişme söz konusu değil.
Sudanlılar, ABD'nin 3 Kasım 1997'de Sudan'a yaptırımlar uygulamasından beri bu kadehi yudumluyor. Bu dönemde ABD’nin Sudan’dan talepleri; “sınır dışı edilen insani yardım kuruluşları, Kapsamlı Barış Anlaşması’nın uygulanması ve Darfur'da kapsamlı bir barışa ulaşılması” olmak üzere üç eksen üzerine odaklandı.
ABD, 2003 yılında Darfur'un batı bölgesinde iç savaşın patlak vermesinin ardından 2007'de yaptırımları artırdı. Sudan hükümetine yönelik bu yaptırımlar, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın ‘yaptırımların uygulanmasına neden olan koşulların hala mevcut olduğunu, hükümet tarafından alınan önlemlerin ABD çıkarları aleyhinde düşmanca bir politikayı temsil ettiğini ve alışılmadık bir tehdit oluşturduğunu’ açıkladığı Kasım 2012'de tekrar yenilendi.
ABD’nin Sudan hükümeti ile ilişkilerin normalleştirilmesi için öne sürdüğü talepler daha sonra 5 eksen üzerine odaklandı. Bu talepler, ‘terörle mücadele, Uganda'daki Tanrı'nın Direniş Ordusu'nun Sudan’da faaliyette bulunmasının engellenmesi, Darfur ve Güney Kordofan ve Mavi Nil’de düşmanlıklara son verilmesi, insani yardımın çatışma alanlarına ulaşmasına izin verilmesi ve Güney Sudan'daki olumsuz müdahalelerin sonlandırılması’ idi.
Sudan, ülke tarihinde kara delikler ve hatalarla dolu karanlık dönemin sonu olarak Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesi ve adalet ilkesinin tesis edilmesiyle kaderini bekliyor. Beklentiler kadehindeki bir diğer şey ise askeri konseyin anlaşmayı açıklamakta çok geç kalan sivil tarafla hemfikir olmasıdır. Bununla birlikte yakın tarih, Sudanlı partilerin Beşir’in tutuklanmasını destekleyenler ve bu konuda sessiz kalanlar arasındaki bölünmeyi hala muhafaza ediyor.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.