Darfur ve Beşir: 17 yıllık kovalamaca

Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
TT

Darfur ve Beşir: 17 yıllık kovalamaca

Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)
Başkent Hartum'daki sudan protestocuları (Getty)

Mina Abdulfettah
Sudan Egemen Konseyi'nin, eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve diğer üç kişinin -2003'ten bu yana Darfur bölgesinde işlenen suçlar nedeniyle- Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim edilmesi yönünde karar alındığını bildirmesi, ülkede uzun yıllar süren tartışmaya son noktayı koymuş oldu.
Sudan Egemenlik Konseyi ve hükümetin müzakere heyetinin bir üyesi olan Muhammed Hasan Teayişi, silahlı hareketlerle Darfur’da barış sağlanmasına ilişkin müzakerelerin devam ettiği bir zamanda, hükümet ile Darfur bölgesi arasında kapsamlı bir barış anlaşmasına ulaşılmasının, adaleti temin edecek kurumlar konusunda bir uzlaşı sağlamaktan geçtiğini söyledi.
Beşir’in 1989 yılında gerçekleştirdiği askeri darbe ile iktidara gelmesinin ardından Sudan’ın batısında bulunan Darfur bölgesinde çatışmalar patlak verdi. Afrikalı azınlıklara mensup gruplar, bölgenin politik ve ekonomik olarak marjinalleştirildiği gerekçesiyle Hartum hükümetine karşı silahlandılar. Hükümet, bölgedeki Arap kabilelerine mensup milisleri çatışmaları bastırmak için harekete geçirerek, çatışmayı etnik bir savaşa dönüştürdü.
30 bin kayıp
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporlarda bu savaş, 300 bin insanın hayatını kaybettiği ve 2,5 milyon kişinin yerinden olduğu bir toplu soykırım savaşı olarak sınıflandırıldı. Savaşın uzamasına neden olan şey ise Darfur'daki Arap kabilelerinin önceki hükümetten güç almalarıydı. Ayrıca hükümet, kabile asabiyetine dayanarak siyasi mücadeleleri körüklemeyi başardı. Siyasi mücadeleler çoğunlukla kişisel ve parti çıkarları ekseninde sürdürülüyor ve her bir grup siyasi bir statü elde etmeye çalışıyordu.
2010 yılında Eski Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Luis Moreno Ocampo, 2008 ve 2009 yıllarında, devrik lider Ömer el-Beşir, eski Savunma Bakanı Abdurrahim Muhammed Hüseyin, Beşir’in yardımcılarından Ahmed Harun ve Cancavid milislerinin lideri Ali Kuşeyb hakkında, Darfur'da işlenen savaş ve insanlık suçları dolayısıyla tutuklama emri çıkardı. Beşir rejiminin devrilmesinin ardından başsavcılık, Darfur’da barış sağlamaya yönelik devam eden müzakerelerin bir parçası olarak bu suçlarla ilgili bir soruşturma başlattı.
Suç değirmeni tersine döndü
Beşir, UCM tarafından hakkında tutuklama emri çıkarılmasına rağmen içerisinde bulunduğu izole durumu kırmak amacıyla bölge ülkelerinin yanı sıra Rusya, Çin ve diğer ülkelere ziyaretlerde bulundu. Beşir’in hükümeti, Güvenlik Konseyi'nin Darfur dosyasını sevk ettiği Uluslararası Ceza Mahkemesi ile işbirliği yapmayı reddetmeye devam etti. Haziran 2015'te Beşir, Johannesburg'da düzenlenen 25. Afrika Zirvesi'nden geri döndü. Beşir’in ülkeye geri dönüşü, Sudanlıların onun tutuklanmasına ilişkin umudunu sekteye uğrattı. Güney Afrika'daki bir insan hakları örgütü, Pretoria Yüksek Mahkemesi'ne bir dilekçe vererek el-Beşir'in ülkeyi terk etmesinin engellenmesi ve tutuklanarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesini talep etti.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Fatou Bensouda’nın açıklamalarına göre Beşir'in tutuklanma ihtimali oldukça yüksekti. Nitekim Güney Afrika, Roma Statüsü’ne tabiydi ve onun tutuklanmasıyla yükümlüydü.
Temmuz 2013’te Beşir, Afrika'da sıtma, AIDS ve verem hastalıklarını tartışmak üzere gerçekleştirilen Afrika zirvesinin oturumları sona ermeden önce ayrıldığı Nijerya'nın başkenti Abuja’da bir tutuklanma durumuyla karşı karşıya kaldı. Nijerya’daki insan hakları örgütleri o sıra eski Nijerya Devlet Başkanı Goodluck Jonathan yönetiminden Sudan Devlet Başkanı Beşir’in ülkeye ulaşır ulaşmaz tutuklanmasını talep etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Beşir’in Nijerya ziyaretinin, Nijerya’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını olan bağlılığını test etmek için gerçek bir imtihan olarak değerlendirdi. Ayrıca, Beşir'in tutuklanmadan Güney Afrika'ya gitmesine izin verilmesinin ülkenin itibarını ciddi bir şekilde zedelediğini ifade etti.
Bu krizden bir ay sonra Beşir, Moritanya'da düzenlenen Afrika Zirvesi’ne katıldı. Moritanya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nü imzalamamasına rağmen Başsavcı Fatou Bensouda, ülkeyi Beşir'in tutuklanmasını talep eden ülkeler arasına dâhil etti.
Sadık el-Mehdi’nin tutumu
Öte yandan eski hükümetteki muhalif güçler, Milli Ümmet Partisi lideri Sadık el-Mehdi’den, sorunsuz bir şekilde koltuğundan ayrılması için Beşir’e tavsiyede bulunmasını talep ettiler. Bu taleplerin ortasında Sadık el-Mehdi’nin ses tonu durumdan duruma değişiklik gösterdi. Sadık el-Mehdi, Johannesburg'daki Afrika Birliği Zirvesi’ne katıldığı sırada Beşir için tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kınadı, onu suçlamaktan bağımsızlığını savunmaya yöneldi. Bununla birlikte Güney Afrikalı yetkililer, Sadık el-Mehdi’yi, Beşir'i gizlemek ve Sudan'a kaçmasını kolaylaştırmakla suçladı. Mehdi ayrıca, defalarca Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesinin ulusal egemenliğe aykırı olduğunu söyledi.
Aralık 2018'deki Sudan devriminden sonra Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesi yönündeki talepler bir kez daha gündeme geldi. Ancak Sudan Dışişleri Bakanlığı bunu reddetti. Ayrıca Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, Beşir’in iade edilemeyeceğini teyit etti. Burhan, Beşir’in Sudan yargısı tarafından yolsuzluğa dair suçlamalar kapsamında adil bir şekilde yargılanacağını söyledi. Ayrıca ülkenin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmadığını belirterek, konunun masada olmadığını ve Sudan yargısına güvendiğini ifade etti.
Bu, topun sivil mahkemeye bırakılması anlamına gelmekle birlikte belki de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Uganda'da yaptığı görüşmeden sonra olanların habercisidir. Ayrıca Sudan'daki askeri kuruluşun geleneklerini koruma arzusu da bu şekilde hareket edilmesini gerektirmiş olabilir. Zira orduya mensup olan herhangi birinin yurtdışında yargılanmasına izin verilmesi, prestij ve itibarın ihlali olarak değerlendiriliyor.
Yaptırımlar kadehi
Beşir'in UCM’ye teslim edilmesi anlaşmasıyla paralel olarak Güvenlik Konseyi, Sudan'daki uluslararası yaptırımlara ilişkin çalışmalar yürüten ‘uzman ekibin’ görev süresini uzatmayı kabul etti. Her ne kadar yaptırımların küçük bir kısmı kaldırılsa da Darfur ile ilgili yaptırımlar kısmında herhangi bir gelişme söz konusu değil.
Sudanlılar, ABD'nin 3 Kasım 1997'de Sudan'a yaptırımlar uygulamasından beri bu kadehi yudumluyor. Bu dönemde ABD’nin Sudan’dan talepleri; “sınır dışı edilen insani yardım kuruluşları, Kapsamlı Barış Anlaşması’nın uygulanması ve Darfur'da kapsamlı bir barışa ulaşılması” olmak üzere üç eksen üzerine odaklandı.
ABD, 2003 yılında Darfur'un batı bölgesinde iç savaşın patlak vermesinin ardından 2007'de yaptırımları artırdı. Sudan hükümetine yönelik bu yaptırımlar, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın ‘yaptırımların uygulanmasına neden olan koşulların hala mevcut olduğunu, hükümet tarafından alınan önlemlerin ABD çıkarları aleyhinde düşmanca bir politikayı temsil ettiğini ve alışılmadık bir tehdit oluşturduğunu’ açıkladığı Kasım 2012'de tekrar yenilendi.
ABD’nin Sudan hükümeti ile ilişkilerin normalleştirilmesi için öne sürdüğü talepler daha sonra 5 eksen üzerine odaklandı. Bu talepler, ‘terörle mücadele, Uganda'daki Tanrı'nın Direniş Ordusu'nun Sudan’da faaliyette bulunmasının engellenmesi, Darfur ve Güney Kordofan ve Mavi Nil’de düşmanlıklara son verilmesi, insani yardımın çatışma alanlarına ulaşmasına izin verilmesi ve Güney Sudan'daki olumsuz müdahalelerin sonlandırılması’ idi.
Sudan, ülke tarihinde kara delikler ve hatalarla dolu karanlık dönemin sonu olarak Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim edilmesi ve adalet ilkesinin tesis edilmesiyle kaderini bekliyor. Beklentiler kadehindeki bir diğer şey ise askeri konseyin anlaşmayı açıklamakta çok geç kalan sivil tarafla hemfikir olmasıdır. Bununla birlikte yakın tarih, Sudanlı partilerin Beşir’in tutuklanmasını destekleyenler ve bu konuda sessiz kalanlar arasındaki bölünmeyi hala muhafaza ediyor.



İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı sektördeki faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu

Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
TT

İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı sektördeki faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu

Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)
Filistinliler, 29 Mayıs 2025'te Gazze'nin merkezinde ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan aldıkları yardımı taşıyor (Reuters)

ABD ve İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’ndeki yardım dağıtım operasyonlarını sonlandırdığını duyurdu.

Kuruluş, altı hafta önce Washington’un arabuluculuğunda yürürlüğe giren ateşkesin ardından dağıtım merkezlerini kapatmıştı. Vakıf, yayımladığı son açıklamada görevini “kalıcı olarak” durdurduğunu ve misyonunu tamamladığını belirtti.

Vakıf Direktörü John Acrey, yaptığı yazılı açıklamada, “Gazze halkına yardımların ulaştırılmasında daha iyi bir yöntem olduğunu kanıtlama görevimizi başarıyla yerine getirdik” dedi.

Kısa süre faaliyet gösteren vakfın operasyonları büyük ölçüde gizlilik içinde yürütülmüştü. ABD ve İsrail destekli alternatif bir yapı olarak BM’ye bağlı UNRWA’nın yerine kurulmuş, ancak finansman kaynakları ya da yardım noktalarını yöneten silahlı yüklenicilerin kimlikleri kamuoyuyla hiç paylaşılmamıştı. Vakıf, amacının yardımların Hamas’a aktarılmasını engellemek olduğunu savunuyordu.

Ancak Filistinliler, yardım çalışanları ve sağlık yetkilileri, bu sistemin yardım almak isteyen sivilleri, İsrail askerlerinin bulunduğu kontrol noktalarından geçmek zorunda bırakarak hayatlarını riske attığını belirtiyordu.

Kurumun görevlerini, Gazze’deki ateşkesi denetlemekle sorumlu İsrail’deki ABD merkezli Sivil-Askerî Koordinasyon Merkezine devredeceğini açıklayan Acrey, “Vakıf haftalardır Koordinasyon Merkezi ve uluslararası kuruluşlarla bir sonraki adımlar konusunda temas hâlinde. Açıkça görülüyor ki bizim uyguladığımız modeli benimseyip genişletecekler” dedi.

Gazze İnsani Yardım Vakfı Mayıs ayı sonunda, İsrail’in üç ay boyunca gıda girişini durdurmasının ardından Gazze’de kıtlık eşiğine gelinmesi üzerine faaliyete başlamıştı. İsrail, BM’nin gıda dağıtım sisteminin yerine geçmesi hedeflenen bu özel kuruluşu, Hamas’ın büyük miktarda yardıma el koyduğu iddiasıyla savunmuştu; ancak BM bu iddiaları reddetmişti.

BM, söz konusu vakfın kurulmasına karşı çıkarak sistemin İsrail’e gıda dağıtımı üzerinde tam kontrol sağlayabileceğini ve Filistinlilerin yerinden edilmesine yol açabileceğini belirtmişti. Savaş süresince BM ve insani yardım kuruluşları, yüzlerce merkez üzerinden Gazze’ye gıda, ilaç, yakıt ve diğer ihtiyaçların ulaştırılmasına öncülük etmişti.

Vakıf, açıklamasında Gazze’de 3 milyonun üzerinde gıda paketi dağıttığını, bunun 187 milyon öğüne denk geldiğini duyurdu.


Hamas, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının devam etmesi üzerine ‘etnik temizlik’ uygulamasını kınadı

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanının devam etmesi üzerine ‘etnik temizlik’ uygulamasını kınadı

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail ordusunun bombaladığı bölgeyi inceleyen Filistinli bir kız çocuğu, 22 Kasım 2025 (Reuters)

Hamas Sözcüsü bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'nin doğu bölgelerinde ve orta kesiminde ‘etnik temizlik’ yaptığını söyledi.

Sözcü Hazım Kasım, “İşgal güçleri, sarı hattın dışındaki sivilleri hedef alıyor. Bu sabahtan itibaren dört vatandaş öldürüldü, yıkım operasyonları yoğunlaştı ve doğu bölgelerinden vatandaşlar yerlerinden edildi” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, bu sabah İsrail'in Gazze ve Han Yunus şehirlerini hedef alan bombardımanında dört Filistinli hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı.

dcgtrhy
Gazze şehrinde İsrail ateşiyle öldürülen Filistinli genç Ahmed el-Hevari'nin cenazesine katılan Filistinliler (Reuters)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Bu sabah üç kişinin cenazesi hastanelere getirildi; ikisi Han Yunus’un doğusundaki Beni Suheyle kasabasında İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından, bir diğeri ise Gazze kentinin doğusundaki et-Tuffah mahallesinde İsrail tankının açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti” dedi.

Han Yunus’taki Nasır Hastanesi, iki ölü ve biri ağır olmak üzere üç yaralıyı kabul ettiğini duyurdu. Gazze kentindeki Şifa Hastanesi’nin Müdürü Dr. Muhammed Ebu Selmiye de et-Tuffah mahallesinde sivillere yönelik tank ateşi nedeniyle bir ölü ve çok sayıda yaralının hastaneye ulaştığını doğruladı.

Gazze'deki bir güvenlik kaynağı AFP'ye, ‘işgal uçaklarının bu sabah Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus ve Refah'ın güneydoğusundaki bölgelere birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ söyledi. Kaynak, İsrail ordusunun ‘ez-Zeytun, Şucaiyye ve et-Tuffah (Gazze şehrinin doğusu) mahallelerinde ve Han Yunus ile Refah'ta savaş sırasında hasar gören onlarca binayı ve evi yıkmaya devam ettiğini’ belirtti.

İsrail güçleri, Refah şehrinin büyük bir kısmını ve Han Yunus'un doğu bölgelerini kontrol altında tutuyor. İsrail, 7 Ekim 2023'teki saldırının ardından Gazze Şeridi'ne savaş açtı. O günden bu yana, Birleşmiş Milletler'in (BM) güvenilir bulduğu Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşında en az 69 bin 756 kişi hayatını kaybetti.


Mısır Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy verme işlemi başladı

Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
TT

Mısır Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy verme işlemi başladı

Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)
Şarkiyye vilayetine bağlı Fakus şehrinde bir seçim komitesinin girişi (Facebook)

Mısırlılar bugün, 2025 Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşamasında oy kullanmaya başladı.

İki gün sürecek seçimler, 73 seçim bölgesi ve 5 bin 287 alt komiteden oluşan 13 vilayette gerçekleştiriliyor. Şarku’l Avsat’ın Kahire el-İhbariyye televizyonundan aktardığına göre, bu aşamada bin 316 aday bireysel sistem altında yarışıyor ve Kahire ile Kuzey, Orta ve Güney Delta ve Doğu Delta'nın iki seçim bölgesinde bir liste yer alıyor.

Mısır Ulusal Seçim Komisyonu, vatandaşlara seçimlere katılım çağrısında bulunarak, sürecin bütünlüğünü sağlama ve seçmenlerin iradesini tam şeffaflık içinde sandığa yansıtma konusundaki kararlılığını vurguladı.

Seçimlerin ikinci aşamasına dahil olan vilayetler, Ulusal Seçim Komisyonu’nun verilerine göre Kahire, Kalubiyye, Dakahliye, Garbiye, Menufiye, Kafr eş-Şeyh, Şarkiye, Dimyat, Port Said, İsmailiye, Süveyş, Güney Sina ve Kuzey Sina’dan oluşuyor.

gju
Parlamento seçimlerinin ilk turunda oy verme merkezlerinin önünde bekleyen Mısırlı kadınlar (Gençlik Partisi Koordinasyon Komitesi)

Temsilciler Meclisi seçimlerinin ikinci aşaması, ilk turda 19 seçim bölgesindeki sonuçların ‘önemli ihlaller’ gerekçesiyle iptal edilmesinin ardından geliyor. Bu ihlaller arasında sandıkların önünde yapılan usulsüz propaganda ile adaylara oy sayım tutanaklarının nüshalarının verilmemesi gibi durumlar yer aldı. Gözlemciler bu adımı ‘emsalsiz’ olarak nitelendirdi.

Bu seçim bölgelerindeki sonuçların iptal edilmesi, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ‘azami şeffaflık’ sağlanması için yaptığı doğrudan çağrının ardından gerçekleşti.