İdlib ve Halep kırsalından kaçan Suriyeliler bilinmeze doğru yürüyor

Şarku’l Avsat evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin trajedisine tanıklık etti

İdlib’in güneydoğusunda yerlerinden edilmiş çocuklar (Şarku’l Avsat)
İdlib’in güneydoğusunda yerlerinden edilmiş çocuklar (Şarku’l Avsat)
TT

İdlib ve Halep kırsalından kaçan Suriyeliler bilinmeze doğru yürüyor

İdlib’in güneydoğusunda yerlerinden edilmiş çocuklar (Şarku’l Avsat)
İdlib’in güneydoğusunda yerlerinden edilmiş çocuklar (Şarku’l Avsat)

Suriye rejimi ve müttefiklerinin, ülkenin kuzeybatısındaki İdlib ve Halep’in batı kırsalındaki saldırılarını artırması nedeniyle ölümden bilinmezliğe doğru kaçan Suriyelilerin acısı da her geçen gün artıyor.
İdlib'in güneydoğu kırsalındaki evlerinden kaçarak, güvenliğe erişme umuduyla sınırlı eşyalarını yanlarına alıp Türkiye sınırına doğru yönelen Suriyelilerin çoğu “Bilinmeyene doğru yürüyoruz” diyerek, çaresizliklerini dile getirdi.
Şarku’l Avsat, yaşadıkları acıların bir kısmını yansıtabilmek için İdlib’in güneydoğu kırsalı ve Halep’in batısından kaçan halka eşlik ederek, sınır boyunca kurulmuş temel ihtiyaçlardan yoksun kamplarda yaşamak zorunda oldukları yeni hayatları gözlemledi.
Serakib’deki evinden bir hafta önce kaçmak zorunda kalan Ebu Munzer yaşadıklarını şu ifadelerle anlattı:
“Çocuk ve kadınların ağlama ve çığlık sesi, Rus savaş uçaklarının düzenlediği hava saldırılarının sesi, rejimin top ve füze atışlarının sesi ile karanlığın örtüsü altında yürüyoruz. Yaşadığımız korku nedeniyle ailem ve torunlarımla birlikte evden kaçtık. O gece hayatımın zor gecesiydi. Yaya olarak evden kaçtık. Bizim ve şehirdeki yüzlerce ailenin tek endişesi, ölüm korkusuyla, rejim ve Rusların her türlü silahının doğrudan hedefi haline gelen binalardan uzaklaşmaktı. Şehrin eteklerinde bazı boş arabalar bekliyordu. Türkiye sınırına yakın Dana bölgesine doğru gittik. Halep'in güney kırsalında yerlerinden edilmiş bir ailenin ev sahipliği yaptığı dağlık bölgedeki bir çadıra sığındık. Onların yanında üç gün kaldık. Daha sonra bir insani yardım kuruluşu bize iki çadır, yatak ve battaniye temin etti. Başka bir yardım kuruluşu da bize yemek yardımında bulundu.”
Ebu Munzer, altmış yılını geçirdiği evi ve şehrine mümkün olan en kısa sürede dönmek istediğini söylese de, “Fakat ülke Esed rejimi tarafından yönetilmediği zaman” diye ekledi.
Ebu Munzer’in çadırının yakınlarında bulunan bir diğer çadırda çocuklarıyla yaşayan Ümmü İbrahim, rejimin saldırıları nedeniyle İdlib’in doğusundaki Tel Tukan’daki köyünden kaçarak buraya sığınan Suriyelilerden biri.
Bir yıl önce köyüne düzenlenen saldırıda eşini kaybeden Ümmü İbrahim, hayatın yükünü tek başına taşıması nedeniyle üzüntüsünü gizlemeden yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Allah’a yaşadığımız bu sıkıntıları gidermesi için dua ediyorum. Bir yardım kuruluşundan gelen gıda yardımının dışında para ve yemeğimiz yok. Ayda bir kez gelen gıda yardımı da bizim için pek yeterli değil. Bu koşullarda, on yaşın altındaki beş çocuğum için kışlık kıyafetler bile bulamıyorum. Çocuklarım eğitim alması gerekirken, geceleri ısınmak için her gün tahta bulmak için dışarı çıkıyor.”
Dana civarındaki Hazra dağına sığınanlardan olan Ebu Memduh ise, “İlk kez 3 yıl önce ailem ve ben Halep'in güney kırsalındaki köyümüzden ayrıldık. Bir koyun sürüsü ile Halep'in batı kırsalındaki Kefr Halep köyüne sığındık. Burada koyunlarımı yetiştiriyorum. Şu anda, dağlık alanda mera yok ve bakım maliyetini azaltmak için sürünün bir kısmını satmayı düşünüyorum” dedi.
Dağların arasında kurulan çadırlar
İdlib kırsalı ile Halep’in batı kırsalından kaçan Suriyeliler için Türkiye sınırı yakınında bulunan dağlar güvenli bir sığınak ve son çareleri haline geldi.
İnsani yardım alanında aktivist olan Samir Hüseyin, Türkiye sınırına yakın bölgelere kurulmuş çadırların daha güvenli bir alanda olmaları nedeniyle yerlerinden edilmiş insanlar için son seçenek olduğunu söyledi.
Samir, evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler için Darat İzza, Hazra, Dana, Deir Hasan, Akrabat, Kefr Lusin, Babiska ve Bab el Hava bölgelerinde 30’a yakın yeni kamp kurulduğunu söyledi.
Aktivist, bu dağlık bölgelere sığınarak çadır kuranların ilk başlarda çok zor koşullarda yaşadığını ancak daha sonra bazı insani yardım kuruluşları tarafından yiyecek ve su gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığını da belirtti.
Maarat el-Numan’dan kaçarak, Türkiye sınırı yakındaki kurulan yeni kampa sığınan Ebu Halid dağlık alandaki zor yaşam şartları için şöyle konuştu:
“Bu dağlık alandaki zor koşulları ilk başta dikkate almamıştık. Son zamanlarda aşırı yağışlar nedeniyle kampı sel bastı. Biz de çadırı bu düzlük alanda kurduk. Herhangi bir alt yapı olmadan dağlara ve sokaklara çadır kurulması, içme suyu ve diğer temel ihtiyaçların sağlanması açısından bizlere büyük zorluk oluşturuyor. Çadırımıza yüzlerce metre uzaklıktan suları bidonlarla taşıyoruz. Kayalar nedeniyle bu çok büyük sıkıntı oluyor. Evde kullanmak için bazı kaplar ile yağmur suyu toplamaya başladık. Birçok kuruluşa yol yapımında bize yardımcı olmaları için başvurmuştuk. Finansal maliyetin mevcut olmaması bahanesiyle cevap olumsuz oldu.”
Zor kış koşulları
Kefr Lusin kampındaki Tıp Merkezi’nden sorumlu olan Musab el-Kasım, sıfırın altında 7 dereceye kadar düşen sert soğuk hava dalgasının bastırdığı bir dönemde, binlerce göçmenin aniden Suriye’nin kuzeyine akın ettiğini söyledi.
El-Kasım, soğuk havanın yanı sıra sağlıksız beslenme, eski elbise ve ayakkabılar, çadırların içinde zehirli duman solunumu gibi şartlar yüzünden evlerini terk eden kişilerin çok sık hastalandığını, özellikle de bebek ve çocukların bronşit ve nefes darlığı gibi hastalıklara maruz kaldığını söyledi.
Musab el-Kasım, “Her gün onlarca hasta çocuk kabul ediyoruz. İlk tedavilerini yaparak önleyici ilaçlar veriyoruz. Ancak hasta oranının yükselmesinden ve tedavileri karşılayamayacak olmaktan endişe ediyoruz” dedi.
Yerel aktivistlere göre eldeki son istatistikler, Şam kırsalı, Hama, Dera, Humus, İdlib kırsalı ve Halep’den kaçıp Suriye'nin kuzeyine gelen insanların iki milyonu aştığını gösteriyor. Bunlar farklı sınır bölgelerindeki kamplara dağılıyor. Çok sayıda yerinden edilmiş kişi okullarda, camilerde ve yaşamanın mümkün olmadığı binalarda barınıyor.
Birleşmiş Milletler’e (BM) göre Suriye’de yaşanan çatışma, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyadaki en büyük mülteci krizine neden oldu. 5.5 milyon Suriyeli ülkeden kaçtı, 6.6 milyondan fazla kişi ise ülke içinde göç etmek zorunda kaldı.
Rejim şiddetini artırdığı askeri operasyonlar kapsamında, Serakib ile Maarat en-Numan şehirlerinin yanı sıra Halep ve Şam'ı birbirine bağlayan M5 karayolunda kontrolü sağladı. İdlib ve Halep’in batı kırsalının büyük bölümlerini de kontrol etmeye çalışıyor.
Bu nedenle yakında zamanda, 700 binden fazla sivil Carcanaz, Maarat en-Numan, Serakib, Afes, Sarmin, Talmenes, Tel Turkan ve İdlib kırsalının yanı sıra Hama kırsalındaki Şahşabo köyü, Kefr Numan köyü, Kefr Halep, Kefr Hamra gibi bölgelerde bulunan evlerini terk etti.



Gazze dosyasında yeni temaslar: Hamas yeni bir müzakere turu istiyor

Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
TT

Gazze dosyasında yeni temaslar: Hamas yeni bir müzakere turu istiyor

Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze şehrindeki Şati mülteci kampında İsrail bombardımanı sonucu kısmen yıkılan bir evin enkazı arasında kurbanları arıyor (Reuters)

ABD’nin, İsrail’in Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği ve Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Raid Saad’ı hedef alan son operasyona ilişkin açıklamaları, Hamas’ı ikna etmedi. Hareket, Washington’un saldırıdan haberdar olup olmadığı ve bunun ateşkesi ihlal sayılıp sayılmayacağı konularında yapılan değerlendirmeleri yeterli bulmadı.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hamas kaynakları, ABD açıklamalarındaki çelişkilerin saldırının sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını ifade etti. Hareketin üst düzey kadrolarının, ABD’nin Gazze’de ateşkese yönelik ihlalleri sürekli gerekçelendirerek İsrail’e siyasi alan açtığı değerlendirmesinde bulunduğu kaydedildi.

gfe
Gazze Şehri sahilindeki yerinden edilmiş insanlar kampında bir kadın ve çocuk çadırlarının önünde duruyor. (AP)

Buna rağmen Hamas’ın, önümüzdeki dönemde Mısır ya da Katar’da dolaylı bir müzakere turu düzenlenmesi için çaba gösterdiği belirtildi. Kaynaklar, Gazze’deki durum ve ikinci aşamaya geçiş sürecinin sorunsuz ilerlemesini temin etmeye yönelik olarak arabulucularla temasların sürdüğünü aktardı.

Kaynaklara göre, arabulucular ile Hamas liderliği arasındaki görüşmeler, kimi zaman doğrudan toplantılar, kimi zaman da telefon temasları yoluyla devam ediyor. Kahire, Doha ve İstanbul’da ikili ya da üçlü formatlarda toplantılar yapıldığı, bazı görüşmelerin tek bir arabulucu tarafıyla gerçekleştirildiği, tüm sürecin ise arabulucular arasında tam bir koordinasyonla yürütüldüğü kaydedildi.

Açıklamalarda, İsrail ve ABD’den temsilcilerin de katılımıyla dolaylı bir müzakere turu düzenlenmesine yönelik açık bir arayış bulunduğu vurgulandı. Bunun, Başkan Donald Trump yönetiminin İsrail üzerinde baskı kurmasına ve istikrarı hedefleyen planının ilerletilmesine katkı sağlayabileceği ifade edildi.

rgty
 Gazze Şehri sahilinde, Filistinliler son günlerde yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle hasar gören çadırlarını onarmaya çalışıyor (AP)

Kaynaklar, temasların yalnızca “direnişin silahı” meselesine odaklanmadığını; yeniden imar, “ertesi gün” senaryosu kapsamında Gazze’nin yönetimi ve teknokratlar komitesinin görevleri, Refah Sınır Kapısı’nın açılması, kuşatmanın tamamen kaldırılması, Gazze’den çekilme, uluslararası güç dosyası gibi başlıkların da ele alındığını belirtti. Hamas liderliğinin Gazze dışına çıkarılması konusunun ise yapılan görüşmelerin gündeminde olmadığı ve olmayacağı vurgulandı.

Mevcut temasların müzakerelerde bir durgunluk anlamına gelmediğini kaydeden kaynaklar, Gazze’ye ilişkin temel dosyaların geleceğine dair pek çok fikrin taraflar arasında paylaşıldığını, Hamas ile Filistinli gruplar arasında da sürekli iç temasların sürdüğünü söyledi. Kahire’de yakın dönemde bir ulusal diyalog toplantısı düzenlenmesi için çabaların arttığı, ay sonu ya da gelecek ay başında daha geniş kapsamlı hareketlilik beklendiği ifade edildi.

“Hamas, ikinci aşamaya ilişkin ABD’den yeni bir adım mı bekliyor?” sorusuna yanıt veren kaynaklar, ABD temaslarının sürekli olduğunu ve Trump yönetimi tarafından arabulucular aracılığıyla, mevcut görüşmelerin başarısını garanti altına almaya yönelik mesajlar iletildiğini aktardı. Bu kapsamda, direnişin silahları, uluslararası güç ve Gazze’nin yönetimi gibi dosyaları kolaylaştırabilecek fikir ve önerilerin ele alındığı belirtildi.

Kaynaklar, Hamas’ın Filistinli gruplarla mutabakat içinde, “adil” olan ve Filistinlilere geleceklerine dair açık haklar tanıyan tüm önerilere açık olduğunu vurguladı. Bu çerçevede, herhangi bir tarafın “manda” ya da başka bir işgal biçimi dayatmasına izin verilmemesi, İsrail’in tek taraflı şekilde aktivist ve liderleri hedef almasının önüne geçilmesi, ateşkes kurallarının yeniden dayatılmaması ve çekilme sürecinin tamamlanmasının engellenmemesi gerektiği ifade edildi.

dd
Gazze Şehri sahilinde, son birkaç gündür yağan şiddetli yağmurlar nedeniyle hasar gören çadırlarının arasında Filistinliler duruyor (AP)

Öte yandan, eski BM Ortadoğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un, Trump’ın ilerleyen dönemde açıklaması beklenen “Barış Konseyi”nin yürütme kurulunun başına getirileceği iddialarına da değinen kaynaklar, Hamas liderliğine bu yönde doğrulanmış bir bilginin ulaşmadığını söyledi. Tony Blair’in görevden dışlanmasının ardından birçok ismin gündeme geldiğini belirten kaynaklar, Hamas’ın 2017-2019 yılları arasında kuşatma ve “Büyük Dönüş Yürüyüşleri” döneminde Mladenov ile Gazze içinde ve dışında temaslar yürüttüğünü, taleplerini iyi bildiğini kaydetti. Ulusal, Arap, İslami ve uluslararası mutabakat sağlanması ve Filistinlilerin haklarının gözetilmesi koşuluyla, Hamas’ın Mladenov ile çalışmasına itirazı olmadığı ifade edildi.

Hamas’ın, ABD yönetiminin silah konusundaki yaklaşımını değiştirebileceği beklentisine dayandığı, bu kapsamda silahların kullanılmasının dondurulması ya da zarar görmeden, üzerinde uzlaşılan bir tarafa devredilmesi gibi önerilerin gündeme geldiği belirtildi.

Bu beklentinin, ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde Ortadoğu’nun “uzun süreli askeri taahhüt” değil “ortaklık alanı” olarak tanımlanmasına dayandığı ifade edildi. Kaynaklar, Trump dönemindeki ABD’nin, etkili ortaklar olabildikleri takdirde rakiplerine de alan tanıyabileceği ve Washington’un kimin yönettiğinden ziyade işlevsel ortaklıkla ilgilendiği değerlendirmesini yaptı.

Hamas kaynakları, hareketin Filistin davasına hizmet edecek şekilde herkesle çalışmaya açık olduğunu ve şu aşamada bölgedeki ilişkilerini genişletmeye odaklandığını sözlerine ekledi.


Sel, soğuk ve abluka: Gazze’de insani felaket derinleşiyor

Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

Sel, soğuk ve abluka: Gazze’de insani felaket derinleşiyor

Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Şiddetli yağışlar nedeniyle meydana gelen sel sularının içinde kalmış bir arabayı iten yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi bugün yerinden edilmiş halkın acılarını daha da artıran yeni bir felaket yaşadı. Şiddetli yağışlar, bölgedeki en büyük hastaneyi ve binlerce Filistinlinin kaldığı çadırları sular altında bırakırken, dün akşam saatlerinden bu yana etkili olan fırtına nedeniyle yüzlerce çadır da yerinden sökülerek savruldu.

6ju
Şiddetli yağmurların ardından Gazze şehrinde sel suları içinde yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Sel felaketi, Gazze’nin yalnızca birkaç gün önce, 14 Filistinlinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 53 bin çadırın zarar görüp sular altında kalmasına yol açan Byron adlı kutup kökenli alçak basınç sisteminin etkisinden çıkmasının ardından yaşandı. Gelişmeler, zaten ağır olan insani krizi daha da derinleştirirken, milyonlarca sivili yeni risklerle karşı karşıya bırakıyor.

En büyük hastane sular altında kaldı ve sağlık hizmetleri aksadı

Medya organlarının aktardığına göre, yağmur suları Gazze kentindeki Şifa Tıp Kompleksi’nin bazı bölümlerine, özellikle de acil servis bölümüne sızdı. Bu durum, devam eden saldırılar ve sağlık koşullarındaki ciddi bozulma ortamında yaralı ve hastaların kurtarılması açısından hayati öneme sahip olan bu birimde faaliyetlerin neredeyse tamamen durmasına yol açtı.

cdfgrth
Gazze şehrindeki şiddetli yağmurların ardından sel sularının içinden geçmeye çalışan bir araç (AFP)

Şihab Haber Ajansı’na konuşan görgü tanıkları, suların hastanenin koridorlarına ve muayene odalarına dolduğunu, tıbbi personelin ise elektrik kesintileri ve felaketle başa çıkmak için gerekli imkânlardaki ciddi yetersizlikler nedeniyle hastaları daha güvenli alanlara taşımaya çalıştığını aktardı.

sa
Gazze şehrinde bir aracın kasasında seyahat eden Filistinli bir aile (AP)

Şifa Tıp Kompleksi, Gazze Şeridi’nin en büyük hastanesi konumunda bulunuyor. İsrail’in yürüttüğü imha savaşı sırasında ağır yıkıma uğrayan hastanenin bazı binaları, Sağlık Bakanlığı tarafından son iki ayda onarılmaya çalışıldı. Ancak hasarın büyüklüğü ve imkân yetersizliği, özellikle işgalin tıbbi malzeme ve ilaç girişini engellemesi nedeniyle, hastanenin normal şekilde yeniden faaliyete geçmesini zorlaştırıyor.

defrgt
Gazze şehrindeki bir çadır kampının önünde yağan yağmur altında koşturan çocuklar (AP)

Yerinden edilmiş insanların çadırlarındaki trajedi tekrarlanıyor

Yerinden edilmiş kişilerin durumu iyi değil. Şiddetli yağışlar, Gazze’nin farklı bölgelerinde yüzlerce çadırın sular altında kalmasına, bazılarının ise savrulmasına yol açtı. Özellikle alçak kesimler, geniş su ve çamur birikintilerine dönüşerek yaşam koşullarını daha da zorlaştırdı.

dfe
Gazze şehrinde su basmış bir çadırda bulunan yerinden edilmiş bir Filistinli kadın (Reuters)

Gazze’de yerinden edilmiş kişilerin çadırlarının sular altında kalmasıyla yaşanan trajedi yeniden tekrarlandı. Yağmur suları, kentin farklı noktalarında çadırları ve sokakları kapladı.

Yüz binlerce yerinden edilmiş kişi, soğuktan ve sel sularından koruma sağlamayan yıpranmış çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Kışlık malzemeler ve ısınma imkânlarının neredeyse tamamen yokluğu, insani krizi daha da ağırlaştırıyor.

sdefr
Gazze şehrinde sular altında kalmış bir sokakta yürüyen yerinden edilmiş bir Filistinli (Reuters)

Gazze kentindeki Şeyh Rıdvan Mahallesi’nde, Ebu’l Kumsan ailesine ait bir ev, daha önceki bombardımanlarda zarar gören temellerinin şiddetli yağışlarla su altında kalması sonucu çöktü. Kentin güneybatısındaki Tel el-Heva Mahallesi’nde ise alçak basınç sistemine eşlik eden şiddetli rüzgârlar nedeniyle bir duvarın bir çadırın üzerine yıkılması sonucu çok sayıda yerinden edilmiş kişi yaralandı.

sxadfr
Gazze şehrinde yerinden edilmiş Filistinlilerin kaldığı bir çadır kampından (AFP)

Hamas ve uluslararası toplumdan uyarılar

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, yeni bir alçak basınç sisteminin gelmesiyle insani felaketin daha da kötüleştiğini belirterek, yerinden edilmiş kişilerin çadırlarının hava koşullarından koruma sağlamadığını vurguladı.

sdfrgt
Gazze şehrindeki bir hırdavatçı dükkanında yağmurdan korunurken yemek ısıtan Filistinliler (AP)

Kasım, barınmaya uygun malzemelerin Gazze’ye sokulması yönündeki önceki uyarıların uluslararası toplumdan hiçbir karşılık bulmadığını ve İsrail’in uyguladığı ablukayı kırmakta aciz kalındığını söyledi. Ayrıca, savaşın durdurulmasına ilişkin anlaşmanın arabulucuları ve garantör ülkelerinin yanı sıra Arap Birliği ile İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT), Gazze halkını kaçınılmaz bir felaketten kurtarmak için acilen harekete geçme çağrısında bulundu.

xcdf
Gazze şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AP)

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, şiddetli yağışların bir bebeğin dondurucu soğuk nedeniyle hayatını kaybetmesine yol açtığını, ayrıca yerinden edilmiş ailelerin barındığı yüzlerce çadırın sular altında kaldığını bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki hükümet medya ofisi, 12 kişinin öldüğünü veya kaybolduğunu, en az 13 binanın çöktüğünü ve 27 bin çadırın sular altında kaldığını bildirdi.

asd
Gazze şehrinde savaşta hasar görmüş binalarla dolu bir sokakta yürüyen Filistinliler (AP)

Yerinden edilmiş insanlar ve yeni çadırlara duyulan ihtiyaç

Birleşmiş Milletler (BM) ve Filistinli yetkililer, Gazze’de yaklaşık 1,5 milyon yerinden edilmiş kişi için en az 300 bin yeni çadıra ihtiyaç bulunduğunu bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise 4 binden fazla kişinin yüksek risk taşıyan kıyı bölgelerinde yaşadığını, bunlardan bininin denizden gelen şiddetli dalgalardan doğrudan etkilendiğini açıkladı.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM), inşaat ve barınma malzemelerinin girişinin engellenmesi nedeniyle yüz binlerce yerinden edilmiş kişinin boğulma riskiyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. Örgüt ayrıca, özellikle molozlarla dolu alçak bölgelerde, kanalizasyon ve atık yönetiminin yokluğu nedeniyle hastalıkların yayılma tehlikesine dikkat çekti. Bu alanlarda yaklaşık 795 bin kişinin sel riski altında yaşadığı belirtildi.


Doha’daki toplantı, Gazze Şeridi ve savaş sonrası güvenlik mühendisliği

İsrail güçlerinin çekilmesinden sonra Gazze'de yıkılmış binaların yakınında yer alan yerinden edilmiş kişiler için kurulan çadırların havadan bir fotoğrafı, Ekim 2025 (Reuters)
İsrail güçlerinin çekilmesinden sonra Gazze'de yıkılmış binaların yakınında yer alan yerinden edilmiş kişiler için kurulan çadırların havadan bir fotoğrafı, Ekim 2025 (Reuters)
TT

Doha’daki toplantı, Gazze Şeridi ve savaş sonrası güvenlik mühendisliği

İsrail güçlerinin çekilmesinden sonra Gazze'de yıkılmış binaların yakınında yer alan yerinden edilmiş kişiler için kurulan çadırların havadan bir fotoğrafı, Ekim 2025 (Reuters)
İsrail güçlerinin çekilmesinden sonra Gazze'de yıkılmış binaların yakınında yer alan yerinden edilmiş kişiler için kurulan çadırların havadan bir fotoğrafı, Ekim 2025 (Reuters)

Omar Harkous

Katar'ın başkenti Doha’da 16 Aralık Salı, yani bugün ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) daveti üzerine 25'ten fazla ülkenin temsilcilerinin bir araya geleceği bir toplantı düzenlenecek. Toplantıda, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'deki çatışmayı sona erdirme planının ‘ikinci aşamasının’ kaderini belirlemek üzere Uluslararası İstikrar Gücü’nün (UİG) ana hatları çizilecek.

Plan, geçtiğimiz ekim ayında varılan ateşkesi sürdürülebilir güvenlik ve siyasi düzenlemelere dönüştürmeyi amaçlıyor.

Toplantı, sahada ve siyaset sahnesinde karmaşıklığın hâkim olduğu bir atmosferde gerçekleşiyor. İlk aşama, büyük çaplı çatışmaları durdurmayı ve rehineler ile tutukluların takasını sağlamayı başardıysa da Gazze, Şeridin kuzeyini, doğusunu ve güneyini batıdan ayıran İsrail’in ‘sarı çizgisi’ ile fiilen bölünmüş durumda.

Washington, Hamas’ın silahsızlandırılması, Türkiye'nin rolü ve Trump'ın bizzat başkanlık edeceği ‘barış konseyinin’ yapısı konusunda tartışmalar sürerken, güvenlik boşluğunu doldurmak için uluslararası bir gücün konuşlandırılmasını istiyor.

Doha toplantısı, ‘teorik diplomasiden operasyonel planlamaya’ geçişin bir dönüm noktası. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 17 Kasım 2025’te ‘Trump planına’ uluslararası meşruiyet kazandıran 2803 sayılı kararı kabul etmesinin ardından, ABD artık somut bir uygulama mekanizması sunmakla yükümlüdür. Operasyon odasına dönüşen toplantı, dosyanın dışişleri bakanlıklarının koridorlarından generallerin haritalarına taşınmasıyla birlikte bir sonraki aşamanın askeri ve güvenlik niteliğini yansıtıyor.

Operasyon odası

Toplantı, Uluslararası İstikrar Gücü için operasyon konseptine odaklanırken, ABD katılımcı ülkelerden sağlanacak asker sayısı, silahlanma angajman kuralları ve finansman konusunda somut taahhütler talep ediyor.

Toplantının yeri olarak Doha'nın seçilmesi ise bazı anlamlar taşıyor. Bunların başında Hamas ile önemli bir arabulucu rolü oynayan Katar’ın, Gazze’yi yönetmek üzere Hamas'ın yerini alması beklenen gücün askeri planlamasına ev sahipliği yapması geliyor ve Doha'nın siyasi etkisi ile Washington ile olan stratejik ilişkisi arasındaki dengeyi yansıtıyor.

Toplantıya, tarafların çatışan çıkarlarının mozaiğini temsil eden ve ‘heterojen’ olarak tanımlanan bir listede 25’ten fazla ülke katılıyor. Bu ülkelerin başında da katılımcı ülkelerden asker sayısı, silahlanma, angajman kuralları ve finansman konusunda somut taahhütler almaya çalışan ABD geliyor. Toplantıya katılan Arap ülkeleri arasında ise Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yer alıyor, ancak farklı gündemler de mevcut.

Sahadaki ana garantör olmak isteyen Türkiye, İsrail'in güçlü muhalefetine rağmen toplantıya katılıyor. En önde gelen katılımcı olarak tanımlanan Endonezya, barış gücü olarak 20 bin asker göndermeyi teklif ediyor. Avrupa Birliği (AB) de yeniden yapılanma için ayrılan fonlarının yeni bir çatışma dalgasına gitmemesini sağlamak için ‘finansör ve gözlemci’ olarak toplantıya katılıyor.

Dört çelişki

Doha'daki toplantıda tartışılacak en önemli konular, ertelenemeyecek dört temel çelişki söz konusu.

Bunların ilki, (Endonezya ve Pakistan gibi) İsrail'i tanımayan Müslüman ülkeler ordularının, İsrail ordusu ile yakın güvenlik koordinasyonu gerekliliklerini nasıl yerine getireceğini ele alacak bir komuta ve kontrol yapısı. ABD’nin buna ortak gücün komutasını ABD’li bir generale verme önerisinde bulundu. ABD, bu generalin ‘emniyet valfi’ görevi görmesini ve tüm taraflarca kabul edilebilir bir figür olmasını sağlamayı planlıyor.

İkincisi, İsrail için en tartışmalı konu olan angajman kuralları. Reuters'a konuşan ABD'li yetkililer, UİG’nin Hamas ile savaşmayacağını, bunun Lübnan'ın güneyinde Birlemiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) tarafından oynanan role benzer olduğunu söyledi.

Üçüncüsü, coğrafi konuşlanma konusu, yani UİG’nin ilk olarak hangi bölgeleri ele geçireceğinin belirlenmesi. Veriler, gücün, tampon ve deneme bölgesi olarak hizmet etmek üzere, İsrail ordusunun ‘sarı hattın’ doğusundan çekildiği bölgelerden başlayacağını gösteriyor.

Dördüncü ise lojistik finansmanı. Katılımcılar, yüzde 83'ü tahrip olmuş bir bölgede uluslararası askeri bir güç için askeri üslerin inşası ve askeri saha operasyonlarının maliyetlerini hangi ülkelerin karşılayacağını tartışıyor.

Toplantıya, tarafların çatışan çıkarlarının mozaiğini temsil eden ve ‘heterojen’ olarak tanımlanan bir listede 25’ten fazla ülke katılıyor.

Askeri analiz

Trump yönetimi ‘Önce Amerika’ sloganını öne sürerek dış taahhütlerini azaltmak istese de, Gazze'deki gerçekler farklı bir denklem dayatıyor. Washington’ın istikrar gücü komutanlığına bir Amerikan general atama planı, farklı sonuçlar doğuruyor. Bunlardan ilki, İsrail'e tüneller ve kaçakçılıkla ilgili istihbarat bilgilerinin ciddiye alınacağına dair güvence vermek ve katılımcı ülkelere İsrail’in değil ABD’nin himayesi altında faaliyet gösterebilmeleri için siyasi destek sağlıyor.

fgthy
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’ndan Netzarim Koridoru’nu kullanarak Gazze şehrine giden Filistinliler, 11 Ekim 2025 (AFP)

ABD’li yetkililer, sahada ABD askeri bulunmayacağını ısrarla söylüyorlar. Bu da ABD'nin rolünün komuta, kontrol, iletişim ve istihbaratla sınırlı olacağı, devriye görevleri, doğrudan çatışmalar ve sahadaki risklerin ise ortak ülkelerin omuzlarına bineceği anlamına geliyor.

Türkiye... iki adım geriden

NATO üyesi Türkiye, UİG’de vazgeçilmez bir ortak olarak kendini gösteriyor, ancak İsrail Türkiye’nin katılımına karşı çıkıyor.

Anlaşmazlık ideolojik ve operasyonel nitelikte. Zira İsrail, AK Parti iktidarındaki Türkiye'yi Hamas'ın destekçisi olarak görüyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Gazze'deki varlığının kalıcı bir etkiye dönüşmesinden korkuyor.

Öte yandan Washington, Türkiye'yi NATO yeteneklerine sahip güçlü bir lojistik ortak olarak görüyor ve İsrail ordusuyla doğrudan sürtüşmeyi azaltmak için Türkiye'yi operasyonların deniz veya hava unsurlarına entegre etmeye çalışabilir.

Trump'ın planı ve yönetim yapısı

Mevcut hamleler, Trump’ın ‘Barış ve Refah Bildirgesi’ne dayanıyor. Bu bildiri, Rusya ve Çin'in çekimser kalmasıyla BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmiş ve Gazze'yi kökten yeniden şekillendirmeyi amaçlayan 20 maddeden oluşuyor.

gthyj
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze savaşını sona erdirmek için Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde düzenlenen zirveye katılımı sırasına, 13 Ekim 2025 (Reuters)

Doha’daki zirveden sonra yürürlüğe giren planın ikinci aşaması, Hamas'ın askeri altyapısının yok edilmesi ve yeniden silahlanmasının önlenmesi, İsrail ordusunun işgal ettiği bölgelerden kademeli olarak çekilmesi ve sivil idarenin uluslararası denetim altında çalışan apolitik (teknik) bir Filistin komitesine devredilmesini öngörüyor. Ayrıca, Hamas'ın fonlardan yararlanmamasını sağlamak için yeniden yapılanma ‘Gazze Barış Kurulu’ tarafından denetlenecek. Planın en tartışmalı yeniliklerinden biri, Donald Trump’ın bizzat başkanlık edeceği ve geçiş döneminde Gazze’yi denetleyecek en yüksek otorite olarak tasarlanan Gazze Barış Kurulu. Dikkatler, Barış Kurulu ile birlikte çalışacak ve Jared Kushner ve Steve Witkoff gibi Trump'a yakın isimlerin yanı sıra bağışçı ülkelerin temsilcilerini de içerecek bir Uluslararası Yürütme Konseyi’nin kurulmasına çekildi. Bu değişiklik, Trump yönetiminin konuyu ‘gayrimenkul anlaşması’ ve yatırım geliştirme zihniyetiyle yönetme arzusunu yansıtıyor.

Planın en tartışmalı yeniliklerinden biri, Donald Trump'ın bizzat başkanlık edeceği Gazze Barış Kurulu.

Sarı Hat ve aşiretler

Uluslararası istikrara yönelik zorluklar, Gazze'nin mevcut haritasına bakmadan anlaşılamaz. Sarı Hat sadece hayali bir çizgi değil, yaşam koşulları ve güvenlik açısından tamamen farklı iki bölgeyi ayıran bir ateş duvarıdır. Yeşil bölge (İsrail kontrolü altında), Gazze Şeridi’nin yüzölçümünün yüzde 53 ila 58'ini oluşturuyor.

Bu bölge, doğudaki tarım arazilerini, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya şehirlerini, Gazze şehrindeki Şucaiyye ve ez-Zeytun mahallelerinin büyük bir bölümünü kapsamakta ve güneyde Philadelphi (Selahaddin) Koridoru’na kadar uzanıyor. Bu bölgeler neredeyse tamamen nüfussuz ve yıkılmış durumdadır ve İsrail bunları ‘güvenlik tampon bölgesi’ olarak görüyor. Kırmızı bölge (Hamas/aşiretlerin kontrolü altında), hizmetlerin çöktüğü ve Hamas'ın silahlı klanlarla nüfuz mücadelesi verdiği, yaklaşık iki milyon Filistinlinin yaşadığı bir bölgedir.

frgt
Gazze şehrinin ed-Derec Mahallesi’nde İsrail'in hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında kurtarılabilir eşyaları arayan Filistinliler, 16 Temmuz 2025 (AFP)

İsrail, Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki kontrolünün zayıflaması ve Filistin Yönetimi'nin yokluğunun yarattığı güvenlik boşluğunda yardımların dağıtımını ve yerel güvenliğin sağlanmasını üstlenmeleri için Gazze’nin ileri gelen ailelerinin liderleriyle ‘aşiretleri harekete geçirme’ stratejisine yöneldi. Ancak bu strateji kanlı sonuçlara yol açtı. Refah'taki Halk Güçleri lideri Yasir Ebu Şebab'a düzenlenen suikast ve İsrail ile iş birliği yapılmasını önlemekle görevli Hamas İç Güvenlik Teşkilatı’nın üst düzey yetkilisi Ahmed Zemzem'e düzenlenen suikast buna örnek olarak gösterilebilir. Zemzem suikastını, Hamas karşıtı bir milis grup olan Halk Güçleri üstlendi.

Sonuç olarak, UİG sadece Hamas ve İsrail ile karşı karşıya kalmayacak, aynı zamanda kendini aşiretler arası kan davaları ve değişen sadakatlerin oluşturduğu bir ‘mayın tarlasının ortasında bulacak ve bu da ‘Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama’ görevini zorlaştıracak.

Silahlar depolara mı kaldırılacak imha mı edilecek?

Dikkat çekici bir gelişme olarak Hamas, uzun vadeli bir ateşkesin çerçevesinde silahlarını üçüncü bir tarafın denetimi altındaki depolara kaldırma konusunu görüşmeye hazır olduğunu açıkladı. Bunun karşılığında, liderlerinin hedef alınmayacağı ve İsrail'in geri çekileceği garantisi verilmesi şartıyla, silahları kullanmayacağına dair taahhütte bulundu. Bu hamle, Hamas’ın gelecekte askeri yapısını ‘dondurmak’ ve silahlarını teslim etmekten kaçınmak için yaptığı bir girişimdi.

v
New York’ta BMGK’nın, İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı sona erdirme önerisini görüştüğü toplantıdan bir kare, 17 Kasım 2025 (AFP)

Ancak İsrail, silahların depolara kaldırılması önerisini reddediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump’ın planının amacının silahsızlanma olduğunu, silahların depolara kaldırılması olmadığını savunuyor.

İsrail, uluslararası güçler ayrıldıktan veya koşullar değiştiğinde depolanan silahların kolaylıkla geri alınabileceğinden endişe ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD, Trump'ın planıyla İsrail'in tutumunu destekliyor ve ‘askeri altyapının imha edilmesini’ istiyor. Bu da Doha’daki toplantının karşı karşıya olduğu bir ikilem. UİG, Hamas'la savaşmayacaksa, onu silahlarını teslim edip imha etmeye nasıl zorlayacak? Bu çelişki, ikinci aşamadaki en büyük boşluk olarak karşımıza çıkıyor.

Gelecek senaryolar

Doha’daki toplantı sadece geçici bir durak değil, aynı zamanda Washington’ın bu bölgede bir güvenlik sistemi kurma yeteneğini test edeceği bir an. UİG’nin kurulmasında başarılı olunursa, Gazze'de nispeten bir istikrar sağlanabilir. Ancak Haması’ı silahsızlandırma görevi ile ona karşı savaşmama kuralı arasındaki çelişki, Sarı Hat ile nüfus patlamasının gerçekliği arasındaki uçurum ve İsrail'in Türkiye'nin rolünü reddetmesi gibi çok büyük zorluklar söz konusu.

Senaryolar farklı görünse de Gazze Şeridi’nin tamamına veya sadece İsrail’in kontrolündeki bölgeye uluslararası bir güç konuşlandırılması ve yardımların yoğun bir şekilde Gazze Şeridi’ne girmesine izin verilmesi veya İsrail ordusunun her bir zerreyi kontrol etmesi gibi zorlu gerçeklerle çelişiyor.

Öte yandan Ateşkesin çökmesi ve askeri saldırıların yeniden başlaması, Gazze'yi kaos ve yoksulluğa sürüklemesi, UİG’nin iki devletli çözümle başlayan barışa yönelik net bir adımın aksine, gerçek bir yetkisi olmayan sembolik bir uluslararası yapı olarak kalması korkusu tüm varlığıyla kendisini hissettirmeye devam ediyor.