Sudan İhvanı: Ömer el-Beşir yönetimi İslami değildi

Halk Kongresi partisi rejimi içeriden devirmeyi hedefliyordu

Ömer el-Beşir ve Hasan Turabi, arkalarında ise Selahaddin el-Atabani - 2014 (Getty İmages)
Ömer el-Beşir ve Hasan Turabi, arkalarında ise Selahaddin el-Atabani - 2014 (Getty İmages)
TT

Sudan İhvanı: Ömer el-Beşir yönetimi İslami değildi

Ömer el-Beşir ve Hasan Turabi, arkalarında ise Selahaddin el-Atabani - 2014 (Getty İmages)
Ömer el-Beşir ve Hasan Turabi, arkalarında ise Selahaddin el-Atabani - 2014 (Getty İmages)

Sudan’da yaklaşık 30 yıl hüküm süren Müslüman Kardeşler (İhvan) yönetiminin çökmesinin üstünden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, halen birçok Sudanlı ‘İhvan rejiminin’ tamamıyla sona ermediğini düşünüyor.
İhvan örgütünün, kadroları aracılığıyla, devletin önemli ve stratejik kuruluşlarındaki yerlerini koruduğu ve kurumların çalışmasını engellediği iddia ediliyor.
Eski rejimin çözülmesi kararlarına ve Sudan halkı aleyhinde suça bulaşmış rejim yetkilileri hakkında çıkarılan yakalama kararlarına rağmen, hala birçok bürokrat dışarıda serbest dolaşıyor. Bazılarına göre eski rejim yetkilileri; yakıt, ekmek, trafik ve ülkenin stratejik ürünlerinin yurt dışına kaçırılması gibi birçok krizin sorumlusu.
Siyasi aktivist ve iş insanı Süleyman Bedevi, "Sudan’ın ürünlerinin komşu ülkelere kaçırıldığını" iddia ediyor.
"Koyun sürülerinin Mısır’a kaçırıldığını, buğday, şeker ve petrol ürünlerinin Çad, Orta Afrika ve Kamerun pazarlarında açıktan satıldığını" öne süren Bedevi, Sudan menşeli ürünlerin, eski rejim yetkilileri aracılığıyla, doğudaki Eritre ve Etiyopya’da toptan satışlarının gerçekleştiği iddia ediliyor.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Özgürlük ve Değişim Partisi lideri Salah Menna: "Siyasal İslamcılar ülkede hala çok etkin konumdalar, yönetimin kritik noktalarında güçlerini koruyorlar, hatta tekrar başa geçmek için hazırlıklar yapıyorlar" dedi.
İslamcıların Geçiş Konseyi’nin planlarını bozmak için girişimlerde bulunduğunu savunan Menna, şunları söyledi: "Siyasal İslamcılar geçiş döneminin başarısız olması için ellerinden geleni yapıyor, gün geçmiyor ki yeni bir komplonun içinde yer almasınlar. Ancak şunu da belirtmeliyim; Geçiş Konseyi bu kumpasları boşa çıkaracak güçtedir, güç odakları dağıtılmaya ve Sudan devleti, bu çıkarcı çevrelerin elinden kurtarılmaya çalışılmaktadır. Otuz yıl boyunca işledikleri suçlar, ülkedeki siyasi geleceklerinin sonsuza dek bitmesine neden olmuştur, devlet artık asla dine sayalı partilerin kurulmasına izin vermeyecektir."
Bağımsızlıktan bu yana süregelen krizler
İslamcı düşünür ve teorisyen Dr. Hasan Turabi tarafından kurulan Sudan Halk Kongre Partisi'nin liderleri kendilerini savunuyor ve ülkedeki krizin arkasında oldukları yönündeki suçlamaları reddediyorlar. Yaşananların, Baas zihniyetli Sosyalistler tarafından yürütülen ‘sol hükümetin’ başarısızlığı olduğunu ve İslamcı akımlarla bir ilgisinin olmadığını belirtiyorlar.
Sudan Halk Kongre Partisi sözcüsü Adem Rahme, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Olanlarla bizim bir ilgimiz yok, sol tandanslı hükümetlerin politikaları bu krizlerin yaşanmasına neden oldu. Dış desteklerin kesilmesi onlar yüzündendir, eğer mutedil bir diyalog yolunu benimsemiş olsalardı, ülke bu kadar dışarıya kapanmazdı. Ülkeler yardım kuruluşları değildirler, mali desteklerinin yolsuzluğa gittiğini gördüklerinde elbette destek vermeyi keseceklerdir. İslamcıların yurt dışına mal kaçırdığı söyleniyor, öncelikle kaçakçılığın tarihi çok eskidir ve kronik sorunlardan kaynaklanmaktadır, çözümü de kolay değildir. Sudan’ın altın üretimi yıllık 10 milyar dolar civarındadır, ancak yine de bütçe açığı 6 milyar doları geçmektedir. Bağımsızlıktan bu yana bütün hükümetler, kaynakları doğru yönetmekte başarısız olmuştur."
Adem Rahme, partisinin eski rejimin içinde yer almasını da şöyle savundu: "Partimiz ‘ulusal diyalog’ çerçevesinde yönetimde kısmen yer aldı. O süreçte yozlaşmış yönetime karşı içeriden bir mücadele verdik. Başbakanlık ve mecliste yapılan yolsuzlukların açığa çıkmasını sağladık, bu hamlelerimiz, rejimin güvenirliğini sarstı ve Sudanlıların sokaklara dökülmesini teşvik etti. Sudan Halk Kongresi partisi, Ömer el-Beşir rejimini içeriden devirmeyi hedefliyordu ve bu uğurda çalıştık, ancak Beşir yönetiminden kurtulmak isteyen dış güçler, yönetimde yer almamızı fırsat bilerek, Beşir rejimiyle birlikte bizi de suçlayarak devirmek istedi. Böylelikle bir taşla iki kuş vurarak, Müslümanların siyaset dışına itilmesini hedeflediler."
Kurtuluş Cephesi yozlaşmıştı
Adem Rahme, partisinin 1989’da Kurtuluş Cephesi içinde yer almasının bir hata olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "1989 darbesine katıldığımız için defalarca özür diledik. Ömer el-Beşir rejimi İslami bir yönetim değildi, bu rejimin en büyük suçları, Darfur’da haksız yere insanların öldürülmesi ve yolsuzluğun benimsenmesidir. Bu eylemleri hiçbir zaman tasvip etmedik ve sürekli karşı çıktık."
Rahme, yönetimin toplumun bazı kesimlerini dışlamasının mazur görülebileceğini savunarak şunları söyledi: "Hangi parti iktidara gelirse, ilk başlarda yönetimini pekiştirmek isteyecektir. Kurtuluş Cephesi, ordu, polis ve güvenlik güçleri tarafından yönlendiriliyordu, demokratik bir sisteme geçişin mümkün olmadığını anladığımızda, desteğimizi tamamen çekerek, yönetimden ayrıldık. 1989’da Müslümanların demokratik yöntemlerle seçilen hükümete karşı yapılan darbeye iştirak etmesinin sorumluluğu yönetimindir. İslami akımların liderleri Sadık el-Mehdi’den Müslümanları dışlamamasını defalarca talep etti. Ancak o zamanki genelkurmay başkanının Mehdi’den İslamcı akımlara baskı uygulaması talebinin karşılık bulması üzerine, zorunlu olarak muhalefet saflarında yer aldık."
Sudan Halk Kongresi Partisi'nin ilkesel olarak askeri darbelerin karşısında olduğunu vurgulayan Rahme, "Bizler kısa bir süreliğine Kurtuluş Cephesi’ni desteklediğimiz için Sudan halkından onlarca kez özür diledik, eğer darbeciler yargılanacaksa, Sudan’daki tüm askeri darbelerden sorumlu olan kişilerin yargılanması gerekir. Parti olarak, halkın aleyhine faaliyette bulunanların yargılanmasına karşı değiliz. Denetimsiz otorite yozlaşmaya mahkûmdur, Kurtuluş Cephesi özgürlükleri kısıtladı, ötekileri dışladı, sivilleri öldürdü ve zorunlu göç politikaları uyguladı, bizim ilkelerimiz var ve bunları kabul etmemiz mümkün değildir. Zaten parti olarak biz de tüm bunlara fazlasıyla maruz kaldık" diye konuştu.
Halk Kongresi Partisinin Genel Sekreteri Ali Hac Muhammed'in Kurtuluş Cephesi’nin 1989’daki darbesine destek verdiği suçlamasıyla tutuklanmasını eleştiren Rahme: "Ali Hac Muhammed’in tutuklanması kararı tamamen siyasidir, kendisi darbe olduğu dönemde yurt dışında ikamet ediyordu. Özgürlükler dinin temelini oluşturur, özgürlükleri kısıtlayan hiçbir rejimi İslami olarak adlandıramayız. Dolayısıyla Kurtuluş Cephesi rejimi de İslami bir yönetim değildi. İçinde bulunduğumuz süre zarfında da iktidar olabilmiş değildik, yönetim biçimi tamamıyla militaristti" ifadelerini kullandı.
Parti sözcüsü Rahme, Ömer el-Beşir’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim edilmesi hakkında ise şunları söyledi: "Partimizin liderleri geçmişte bunu talep ettiği için hapislerde yatmıştır. Sudan’da adil bir yargılama söz konusu değildi, Ömer el-Beşir döneminde, hiçbir yetkilinin Sudan mahkemelerinde yargılanmasına imkân yoktu. Dolayısıyla kerhen de olsa Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarını talep ediyorduk. Şimdi de bu yargımız geçerlidir. Son dönemlerdeki hükümetleri oluşturan koalisyonları incelerseniz, Komünistlerden, Baasçılara, Nasırcılardan Sosyalistlere, genel olarak sol iktidarın söz konusu olduğunu görürsünüz. Hali hazırda da Sudan yargısı güven telkin etmemektedir. Ancak eski rejimin Lahey’e teslim edilmesinde sorunlar çıkabilir. Feshedilen Ulusal Kongre’nin (Beşir’in partisi) destekçileri tepki gösterecektir, eski rejimde yer alan askerler, yeni bir darbe girişiminde bulunabilir, ya da ülkede bir kaos çıkarmak isteyebilir."
Şeytanlaştırmama uyarısı
Öte yandan İslamcı çizgideki Islah Hareketi lideri Gazi Selahaddin Atabani, eskiden danışmanlığını yaptığı Beşir’in Lahey’e teslim edilmesi hakkında çekimser bir tutum takındı. Atabani şunları söyledi:
"Doha müzakerelerindeyken, adaletin sağlanması ve bunun ulusal bir çerçevede gerçekleşmesi gerektiğini savunmuştum. Uluslararası kurumlar da bu formülü kabul edilebilir olarak değerlendirmişti. Tezim şu yöndeydi: Zarar gören herkes, başkan da dâhil olmak üzere, sorumlular hakkında şikâyette bulunabilir. Uluslararası gözetimde ulusal bir yargılama olur. Böylelikle hem adaletin tecellisi mümkün olur, hem de dış müdahale endişesi ortadan kalkmış olur. Kurtuluş Cephesi’nin hatalarını elbette görmezden gelemeyiz, ancak bu işi abartamadan, gelecek için yanlış eylemlerinden dersler çıkarma yoluna gitmeliyiz. Güney Afrika’daki ‘barış ve adalet’ deneyiminin bir benzerini Sudan’da uygulamamız mümkündür. Belirli şahısların yargılanması yeterli değildir, önemli olan demokratik deneyimdir."
Gazi Selahaddin Atabani’nin Başbakan Abdullah Hamduk’la gerçekleştirdiği görüşme tepkilere neden olmuştu. Atabani görüşme hakkında şunları söyledi: "Bu görüşmeye verilen tepkileri anlamakta zorluk çekiyorum, gayet başarılı bir görüşme gerçekleştirdik. Hamduk beni ulusal bazı konuları danışmak için davet etti, yaklaşık bir saat görüş alışverişinde bulunduk. Ülkenin sorunlarının çözümünde ‘diyalogun önemi’ üzerinde durduk. Bu görüşmeyi eleştirenler, demokrasi karşıtlarıdır. Kanunlara göre kimsenin kimseyle görüşmesi engellenemez, bu gerici yaklaşımların son bulması gerekir."
Siyasal İslamcı akımlara yönelik ‘nefret söylemlerini’ eleştiren Atabani, şu ifadeleri kullandı: "Evet İslamcıların da yönetimde yer aldıkları süreçte hataları oldu, bu hatalar fikri temelli değil daha çok siyasetten kaynaklanmaktadır. Bu bahane edilerek bazı grupların ‘şeytanlaştırılması’ kabul edilemez. Sudan tarihinde hiçbir grubun üzerine bu kadar gidilmemiştir. Ötekileri ‘şeytanlaştırmak’ doğru bir tutum değildir, bu tutumu benimsersek, yarın hepimiz bunun kurbanı oluruz. Bu söylemlerin önüne geçerek engel olmalıyız. Ruanda’daki nefret söylemleri iç savaşa ve katliamlara neden oldu. İslamcıların ‘şeytanlaştırılması’ sorumluluktan kaçmak için kullanılıyor. Sudanlılar da aslında bunun gayet iyi farkındadır. İnsanlar birbirinin kuyusunu kazmak için bahane arıyor, nefret söylemleri, özgür düşüncenin önünde de bir engel teşkil etmektedir. Bazıları konuşmamıza bile tahammül göstermiyor. Bu zihniyetle ilerlememiz ve büyü hedeflere ulaşmamız mümkün değildir. Geçiş dönemindeyiz ve öncelikli meselelerimizi henüz çözüme ulaştırmış değiliz"
Siyasal İslamcıların seçimlerden beklentileri
Atabani, bağımsız seçimler olması durumunda Siyasal İslamcı partilerin yüzde yirmilerde bir oy oranını yakalayacağını öngördü. İslamcıların yüzde 20-25 civarında ‘kemikleşmiş oyu’ olduğunu söyleyen Atabani, "Hem yönetimdeki hem de muhalefetteki İslamcılar yorumlarımdan rahatsız oluyor. Ben gerçekçi yaklaşıyorum, seçimlerde Siyasal İslamcılar başarılı da olabilir. Benim söylediğim şey şu: kimse askeri bir darbeye tevessül etmesin. Askeri darbe olursa, yönetimi askerler alır. Darbeciler ideolojiler arasında ayrım gözetmezler, yönetime geçmek için herkesi kullanabilirler. Ancak Sudan halkı askeri yönetimlerden bıkmış durumdadır, eğer darbe olursa halk buna karşı direnecektir. Çözüm: demokratik dönüşümün tamamlanmasıyla mümkündür. Hala darbe ihtimali kaimdir, dış güçlerin müdahalesiyle şiddet olaylarının yaşanması tehlikesi de bulunmaktadır" diye konuştu.
Eski siyasi ve İslamcı analist Ebu Zer Ali el-Emin, Siyasal İslam’ın yeniden iktidar olamayacağını savunarak şunları söyledi: "Otuz yıllık yönetim sürecinde İslamcılar kendi aralarında ayrıştı. Artık tek bir ideolojiden söz etmek mümkün değildir. İslamcıların ayrıca lider sorunu vardır, kısa ve uzun vadede ciddi sorunlar yaşamaktalar. Eskiden güçlü bir halk desteğine sahiptiler, ancak Ömer el-Beşir yönetiminde ayrıştılar. Halk aynı karakterleri görmekten bıktı, İslami Hareketlerin yeni söylemlere ihtiyacı var, yeni dönemde bu eski söylemlerin başarılı olma şansı bulunmuyor. Eğer kendilerini dönüştüremezlerse, yeni dönemde onlar için yer olmayacaktır." 



ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
TT

ABD'nin Gazze'de ‘ertesi gün’ için planı yok… Hamas'ın ortadan kaldırılması öncelik olmaya devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin sokaklarında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını sona erdirmeyi ve Filistinli tutuklular karşılığında İsrailli esirleri serbest bırakmayı amaçlayan görüşmeler tıkanırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, savaşı sona erdirmek ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için kilit bir hedef olarak gördüğü Refah'ın işgali için bastırmaya devam ediyor.

Bazılarının ‘amaçtan’ ziyade ‘araçlar’ etrafında döndüğünü düşündüğü ‘anlaşmazlıklara’ rağmen, ABD'li yetkililer İsrail'in Gazze savaşından sonraki ‘ertesi güne’ ilişkin bir ‘planın’ olmadığından bahsediyor. Peki ABD'nin planı ne?

Analistler, Hamas'ın geçen yıl 7 Ekim'de başlattığı ve devam eden savaşı tetikleyen saldırının sadece İsrail'i değil, ABD, İran, bölge ülkeleri ve Filistinlileri de şaşırttığını söylüyor.

Ancak saldırının yankıları, savaşın İsrail ve Filistin arasındaki önceki savaşlara benzemeyeceğini gösterdi. Netanyahu açıkça “bunun bölgenin çehresini değiştirecek uzun bir savaş olacağını” ifade etti.

Savaşın başlamasından yedi aydan fazla bir süre sonra bugün, Gazze'de ‘ertesi gün’ ile ilgili sorular yoğunlaşırken, Bahreyn Zirvesi bildirisine göre iki devletli bir çözüme hazırlık olarak Filistin topraklarında güvenliği devralacak çok uluslu güçlerin oluşturulması da dahil olmak üzere öneriler ve senaryolar ortaya atılıyor.

dsfdvf
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan (Reuters)

Öte yandan, Hamas'ın kontrolünün sona erdirilmesi koşuluyla, güvenliğin yeniden sağlanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılmak üzere ortak güçlerin Gazze Şeridi'nde konuşlandırılmasına ilişkin, bazıları ABD tarafından ortaya atılan ‘fikirler’ öne sürülüyor.

Stratejik ikilemler

Bazı raporlar, konunun hem ABD'nin hem de İsrail'in karşı karşıya olduğu stratejik ve siyasi ikilemleri ortaya koyduğuna ve Başkan Joe Biden yönetiminin çatışmayı sona erdirmek için yeni bir girişimde bulunmadığına inanıyor. Çünkü çok az ABD'li yetkili Arap ülkeleriyle aralarındaki farklılıkların çözülmeye yakın olduğuna dair herhangi bir iyimserlik ifade etti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve bir dizi üst düzey ABD'li yetkilinin geçtiğimiz hafta Pazar günü Riyad ve diğer Arap başkentlerini de kapsayan bir turla İsrail'e gelmesiyle birlikte Biden yönetimi Refah ve ötesindeki seçenekleri, özellikle de buradaki askeri operasyon ve Gazze'nin geleceğini görüşmek istiyor.

ABD planı yok

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Gays el-Ömeri, ABD'nin bir planı olmadığını, zira ABD'nin ‘savaşın bir parçası olmadığını’ vurguladı. Şarku’l Avsat'a konuşan el-Ömeri, “ABD'nin İsrail'e Washington'un şehir savaşları konusundaki deneyimlerine dayanarak tavsiyelerde bulunduğunu, ancak ABD savaşın bir tarafı olmadığı için plan yapmanın ABD'nin yetkisinde olmadığını” söyledi. El-Ömeri, “Bunun yerine ABD net hedefler belirledi: İsrail'in Refah'a yönelik herhangi bir operasyonda sivilleri korumak için inandırıcı planlar sunması gerekiyor. İsrail'in planları bu hedefe göre değerlendirilecektir” ifadelerini kullandı.

dsfv
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

Demokrasileri Savunma Vakfı'nda kıdemli araştırmacı olan Richard Goldberg Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Biden yönetimi nihayetinde İsrail için kabul edilemez olan bazı parametreler konusunda rahat. Söz konusu parametreler şunlar: ‘Hamas'ın El Fetih ile birleşmiş bir siyasi parti olarak kalması, Filistin Yönetimi liderliğindeki hükümetin Gazze Şeridi'ni yönetmesinin desteklenmesi ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) birincil sosyal ve insani yardım sağlayıcısı olarak kalması’. Biden için bu, bir Filistin devletine giden yoldur. İsrail içinse bu, 7 Ekim'e giden bitmeyen bir yoldur.”

Çok uluslu güç ölü mü, yoksa henüz vakti mi değil?

Arap Birliği, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere iki devletli çözüm beklentisiyle Filistin topraklarına çok uluslu güçlerin gönderilmesini tavsiye etti. Bu önerinin Amerikan pozisyonuyla uyumlu olmadığı ve İsrail'in bunu reddettiği açıkça görüldü.

El-Ömeri, “ABD, Hamas'ı yenilgiye uğratma ve esirlerin serbest bırakılmasını sağlama hedeflerini İsrail ile paylaşıyor. Şu anda uluslararası bir güç oluşturulması Washington'da erken bir fikir olarak görülüyor. Bu fikir, savaş sona erdikten sonra ABD'nin sıcak bakabileceği bir şey. Ancak buna rağmen uluslararası güç fikri, bu gücün yapısıyla ilgili pek çok soruyu da gündeme getiriyor: Bu gücün içinde Arap kuvvetleri olacak mı? Bu gücün görev alanı nedir? Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki kalıntılarıyla savaşabilecek mi? Gücünün kaynağı ne olacak?” ifadelerini kullandı.

sxdvfb
Bahreyn'deki 33. Arap Birliği Zirvesi’nden (EPA)

İsrail'e gelince, el-Ömeri, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki savaştan sonraki gün için herhangi bir siyasi ya da güvenlik fikrini tartışmayı reddettiğini belirtti. Zira Netanyahu, koalisyonunu kaybetme korkusuyla uluslararası güçleri bile tartışmak istemiyor. El-Ömeri, “Ancak İsrail Savunma Bakanı'nın son açıklamaları, Netanyahu üzerinde ertesi günün senaryosunu ortaya koyması için baskı yaratıyor. Buna savaştan sonra Gazze Şeridi'nde güvenliği kimin sağlayacağı sorusu da dahil” dedi.

Goldberg, çok uluslu bir güç oluşturma önerisinin iki nedenden ötürü duyurulduğu günden bu yana ölü doğduğunu düşünüyor: “Birincisi, böyle bir öneri, Kudüs ve gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasında İsrail'in kontrolünde kalması muhtemel bölgeler üzerindeki İsrail egemenliğini silmeyi amaçlıyor. İkincisi, İran'ın Hamas'ı sadece Gazze Şeridi'nde değil Batı Şeria'da da yeniden inşa etmesinin önünü açıyor.” Goldberg, “Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün İran destekli terör örgütleriyle nasıl başa çıktığı konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsak, son 17 yılda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile Hizbullah arasında neler yaşandığını gözden geçirelim” ifadesini kullandı.

Öncelik Hamas'ı yenmek

Bazı ABD'li yetkililer, İsrail'in stratejisinin Hamas'ı yenmekte başarısız olduğunu ve dolayısıyla Refah operasyonunun da başarısız olduğunu söylese de el-Ömeri, “Bunun Washington'un görüşünü tam olarak yansıttığından emin değilim. Biden yönetimi Hamas'ı yenme kararlılığını sürdürüyor, ancak bu hedefe sivilleri koruyan bir askeri operasyonla ulaşılabileceğine inanıyor. İsrail'le aralarındaki gerilim ise hedefle değil yöntemlerle ilgili” dedi.

dsvfbgn
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Goldberg şu değerlendirmede bulundu: “Bu, Hamas'ı olduğu gibi bırakan bir ateşkesi zorlamayı haklı çıkarmak için mümkün olduğunca çok argüman yaratmayı amaçlayan siyasi bir iletişim çabası gibi görünüyor. Hem ABD hem de İsrail gerçeklerle ve ayrıntılarla uğraşsa daha iyi olur: Hamas bugün ne kadar güçlü? Hâlâ nerelerde faaliyet gösteriyor? Gazzelilerin Hamas'ın bir daha iktidara gelmeyeceğine inanması için kalan birimlerin dağıtılması, Hamas liderliğinin ve kontrolünün ortadan kaldırılması ve üst düzey liderlerinin öldürülmesi için ne gerekiyor?”


İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
TT

İdlip’te Cevlani'nin düşmesi ve İdlib’teki Genel Güvenlik Servisi’nin lağvedilmesi talebiyle protesto gösterileri düzenlendi

İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)
İdlib'in Binniş beldesinde göstericilerin yolunu kesen HTŞ üyeleri, 17 Mayıs Cuma (AP)

Mustafa Rüstem

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib ilinde düzenlenen protesto gösterilerinde cuma günü göstericilerin Heyetu Tahrir’uş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Cevlani'nin gitmesini talep eden sloganlar atmaları ve ardından HTŞ’nin gösterileri dağıtmak için aşırı güç kullanmasıyla İdlib’teki halk hareketi yeni bir sürece girdi.

Halk hareketi yeniden başladı

İdlib’in kentsel kesiminin yanı sıra Taftanaz, Hazano, Binniş, Cisr es-Şuğur, Kefer Takharim ve diğer bazı kırsal bölgelerde HTŞ'nin İdlib’i kontrolüne karşı protesto gösterileri düzenlendi.

HTŞ lideri Cevlani, 2017 yılından bu yana yönetimine karşı ayaklananların taleplerinin raydan çıktığını söyleyerek protesto gösterilerinin ‘kurtarılmış bölgede genel bir kargaşaya dönüştüğünü’ belirtti. Cevlani, kullandığı ‘kurtarılmış’ ifadesi, Şam'ın müttefikleri olan Rusya ve İran’ın durumu rejimin lehine çevirdiği ve Humus, Halep, Hama ve Dera’daki sailahlı muhalifleri püskürterek otobüslerle İdlib’e gönderdiği 2013 yılından bu yana yaşanan şiddetli çatışmaların ardından rejim güçlerinin çekilmesiyle ele geçirilen bölgeleri ifade ediyor.

Şarku’l Avsat’ın  Independent Arabia'dan aktardığı habere göre protestoları bastırmakla görevli askeri ve güvenlik güçlerinin geri çekildiğini ve mevzilerini boşalttıklarını belirten yerel kaynaklar HTŞ’nin askeri kanadında da huzursuzluklar yaşandığını ifade ettiler. söylediler. Gözlemciler ise meydanların güvenlik güçlerinden boşaltılmasının, şehirde fırtınalı ve öfkeli bir günün ardından normal hayata dönülmesine izin verdiği belirttiler.

dfvrgth
Binniş'teki bir gösteri sırasında Suriye Devlet Başkanı Esed, DEAŞ’ın eski lideri Bağdadi ve HTŞ lideri Cevlani'yi kınayan bir pankartı tutan bir protestocu, 17 Mayıs 2024 (AP)

İnsan hakları savunucusu Rıfat es-Seyyid Ömer, güvenlik güçlerinin, onların yorulmaları ve halk gösterilerinde alışılageldiği üzere önümüzdeki cuma günü daha büyük gösteriler yapılması beklentisi çerçevesinde geri çekildiklerini ya da sayılarının azaltıldığını düşündüğünü söyledi.

Ömer, protesto gösterilerinin mart ayında önde gelen isimlerin de aralarında olduğu bin kadar kişinin tutuklanmasının ardından olduğu gibi, bugün Genel Güvenlik Servisi'nin (GSS) feshedilmesi ve HTŞ’nin kontrolündeki cezaevlerinde tutulanların serbest bırakılması talebiyle yeniden başladığını belirtti.

Öte yandan Sugur eş-Şam ve HTŞ gruplarından bazı liderlerin yanı sıra HTŞ'nin askeri kanadının komutanlarından Ebu Hasan Halfaya, bir video kaydıyla ‘kurtarılmış’ bölgenin halkını savunmada askeri yeteneklerini geliştirdikten sonra devrimin kurumlarından ödün verilmesine karşı uyardılar. Videoda, “Bir sonraki savaşa hizmet edecek gücü geliştirmeye ve büyütmeye devam ediyoruz. Böyle bir kaos bu gücün gelişimini büyük ölçüde engelleyecek ve askeri yeteneklerinin güçlendirilmesini büyük ölçüde sekteye uğratacaktır” ifadelerini kullandılar.

Yeşil Şehir

Suriyelilerin ünlü zeytin ağaçları nedeniyle ‘Yeşil Şehir’ diye anılan İdlib’te devam eden olaylar, 2011 yılında HTŞ’nin eski adı olan Nusra Cephesi’nin lideri Cevlani'nin gölge adamı ve Nusra Cephesi’nin kurucularından Ebu Mariya el-Kahtani'nin hapse atılmasının ardından yaşanan gerilimi yeniden gündeme getirdi. Alınan bilgilere göre Cevlani’yi devirmeye çalışmak ve dış güçler için çalışmak gibi suçlamalarla tutuklanan Kahtani, altı ay hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Ancak Kahtani’nin serbest bırakıldıktan sonra İdlib kırsalındaki Sarmada beldesindeki misafirhanesinde bir bombanın patlaması sonucu ölmesi şaşkınlık yarattı.

Cevlani, siyasi söyleminde modern bir imaj çizmesine ve Batılı ülkelere yaklaşmaya çalışmasına rağmen HTŞ'yi terör örgütleri listelerinden çıkarmayı başaramadı. Birkaç katı görüşlü silahlı grubun yer aldığı Fethu'l Mubin adlı bir operasyon odası oluşturan ve İdlib’i askeri operasyonları için bir kale olarak kullanan HTŞ, rejime bağlı Suriye ordusunun yanı sıra Rus kuvvetleri ve İran güçleriyle savaşmaya devam ediyor.

Nusra Cephesi adıyla 28 Ocak 2017 tarihinde kurulan HTŞ, başta Fetihu’ş-Şam Cephesi olmak üzere Ensaruddin Cephesi, Ceyşu’l-Sünne, Liva el-Hak ve Nureddin el-Zengi Hareketi gibi silahlı grupları bira raya getiren katı Selefi bir gruptur.

Öte yandan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), HTŞ’ye ait zırhlı araçların İdlib kırsalındaki Binniş beldesinde protestoculara sert müdahalesini belgeledi. SOHR’un belgelediği görüntülerde söz konusu araçlar, göstericileri ezmeye ve Cevlani’nin ve rejimin düşmesi için sloganlar atan protestocuları dağıtmaya çalıştılar. İdlib'in batı kırsalındaki Cisr es-Şuğur ilçesinde ise göstericilere sert müdahalede bulunan GSS üyeleri, göstericileri dağıtmak için ateş açarken bazılarını darp ettiler.

İdlib'deki gelişmelerle ilgili olarak gözlemciler, durumun son derece karmaşık olduğunu ve protestocuların taleplerinde ısrar etmeleri ve bu taleplerin karşılanmaması halinde gerilimin daha da tırmanabileceğini düşünüyorlar. Cevlani'nin görevinden ayrılmasının mümkün olmadığına inanan gözlemciler, gerilimin artacağını tahmin ediyorlar. Gözlemcilere göre Cevlani, muhaliflerini susturmak için düzenli ordu ile temas hatlarında yan çatışmalar başlatabilir. Tüm bunlar olurken Suriye düzenli ordusunun İdlib'i geri almak için ne zaman başlatılacağı belli olmayan bir askeri harekât hazırlığında olduğuna dair haberler dolaşıyor.


Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
TT

Gazze Sağlık Bakanlığı: İsrail bombardımanında ölenlerin sayısı 35,386'ya yükseldi

İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)
İsrail'in Gazze şehrine yönelik baskınları sonucu oluşan yıkım (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki Filistin Sağlık Bakanlığı dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, 7 Ekim'den bu yana İsrail bombardımanında ölenlerin sayısının 35.386'ya, yaralananların sayısının ise 79.366 kişiye yükseldiğini duyurdu.

Bakanlık basın açıklamasında, "İsrail işgalinin Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 83'ü şehit, 105'i yaralı olmak üzere ailelere yönelik 9 katliam gerçekleştirdiği" belirtildi.

Açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden saldırısının 225'inci gününde, çok sayıda kurbanın hâlâ enkaz altında ve yollarda olduğu, ambulans ve sivil savunma ekiplerinin ise onlara ulaşamadığı ifade edildi.


Libya'daki BM misyonu kaçırılan parlamenterin bulunması için yetkililere çağrıda bulundu

Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
TT

Libya'daki BM misyonu kaçırılan parlamenterin bulunması için yetkililere çağrıda bulundu

Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)
Libya Temsilciler Meclisi üyeleri bir oturumda (Reuters)

Libya'daki Birleşmiş Milletler Destek Misyonu (UNSMIL) dün (Cumartesi) yetkili makamlara kaçırılan Milletvekili İbrahim ed-Dırisi'nin yerinin tespit edilmesi ve derhal serbest bırakılmasını sağlamaları çağrısında bulundu.

X platformunda yayınlanan bir açıklamada UNSMIL, yetkilileri "Al- Dırisi'nin kaybolma koşullarına ilişkin kapsamlı bir soruşturma yürütmeye ve sorumluları yasalar çerçevesinde hesap vermeye" çağırdı.

Libya İçişleri Bakanlığı cuma günü, Temsilciler Meclisi üyesi İbrahim el-Dırisi'nin "kaçırılması" olayını soruşturduğunu açıkladı.

Bakanlığın Emniyet Enformasyon Dairesi'nden yapılan açıklamada, Bingazi Emniyet Müdürlüğü'nün "gece geç saatlerde evine girilip soyulduktan sonra" milletvekilinin kaybolduğuna dair bir ihbar aldığı belirtildi. "Bingazi Güvenlik Müdürü, İç Güvenlik Servisi ve Kriminal Soruşturma Servisi, el- Dırisi'nin ortadan kayboluş koşullarını belirlemek için kapsamlı ve acil bir soruşturma açmakla görevlendirildi" denildi.


Husi saldırısında bir petrol tankeri vuruldu

Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
TT

Husi saldırısında bir petrol tankeri vuruldu

Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)
Husiler Tarafından 6 Aydır alıkonulan "Galaxy Leader" gemisinin personeli (AP)

Panama bandıralı bir petrol tankeri Kızıldeniz'in güneyinde füze saldırısına uğradı. Yangın çıkan gemide mürettebattan ölen ya da yaralanan olmadı.

ABD Merkez Komutanlığı (CENTKOM), Husilerin Kızıldeniz'de bir petrol tankerini gemisavar füzeyle hedef aldığını doğruladı. Panama bayrağı taşıyan ve Yunanistan'ın sahibi olduğu ve işlettiği MT Wind tankerinin geçtiğimiz günlerde Rusya'ya yanaştığı ve Çin'e doğru yola çıktığını açıkladı.


El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
TT

El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada Refah'ta beş İsrail askerini öldürdüğünü ve birçok askeri de yaraladığını duyurdu.

El Kassam’ın Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda yer alan El Tabain Camii yakınlarında tuzaklanan bir anti-personel patlayıcının, İsrail ordu gücünün tuzağa çekilerek patlatılması sonucu beş askerin öldüğü ve birçok askeri de yaraladığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda devam eden çatışmalar sırasında çok sayıda İsrail askeri aracının top mermileri ve patlayıcılarla hedef alındığı duyuruldu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise perşembe günü yaptığı açıklamada, ilave kuvvetlerin "Refah'a gireceğini" duyurarak operasyonları "yoğunlaştırma" sözü verdi.

Refah'taki askeri operasyonun "ek güçler (bölgeye) girdikçe devam edeceğini" ifade eden Galant, "Güçlerimiz bölgedeki birçok tüneli imha etti... Bu faaliyet yoğunlaştırılacaktır" ifadelerini kullandı.


Sudan’da çatışmaları sona erdirmek amacıyla yürütülen Kebbaşi-Hilu müzakereleri çıkmaza girdi

Şemseddin Kebbaşi (sağda), Abdulaziz el-Hilu (solda) ve Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda bir araya geldiler (SUNA)
Şemseddin Kebbaşi (sağda), Abdulaziz el-Hilu (solda) ve Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda bir araya geldiler (SUNA)
TT

Sudan’da çatışmaları sona erdirmek amacıyla yürütülen Kebbaşi-Hilu müzakereleri çıkmaza girdi

Şemseddin Kebbaşi (sağda), Abdulaziz el-Hilu (solda) ve Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda bir araya geldiler (SUNA)
Şemseddin Kebbaşi (sağda), Abdulaziz el-Hilu (solda) ve Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit’in danışmanı Tut Kulvak’ın (ortada) arabuluculuğunda bir araya geldiler (SUNA)

Sudan ordusu ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasında Güney Sudan'ın başkenti Juba’da Sudan’daki çatışmaları sona erdirmek amacıyla yürütülen müzakereler çıkmaza girdi. Müzakerelerin daha fazla istişare yapılması için ertelendiği ve gelecek müzakere görüşmesinin tarihinin daha sonraki bir tarihte arabulucu Güney Sudan tarafından belirleneceği açıklandı.

Sudan'ın güney eyaletleri Mavi Nil ve Güney Kordofan'da SPLM-N tarafından kontrol edilen bölgelerde çatışmaların durdurulmasını amaçlayan müzakereler, ordunun müzakereleri SPLM-N kontrolündeki iki bölgeyle sınırlamak istemesi nedeniyle taraflar arasında anlaşmazlık olduğunu gösterdi.

Sudan Ordusu Başkomutan Vekili Orgeneral Şemseddin Kebbaşi başkanlığındaki ordu heyeti, Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki SPLM-N heyetine sadece söz konusu iki bölgeyi kapsayan bir anlaşmaya dair belge sundu. SPLM-N ise buna anlaşmanın ülkedeki savaştan etkilenen tüm bölgeleri kapsaması ve bu bölgelere insani yardımların ulaştırılmasının ve bu meselelerin bir sonraki müzakere görüşmelerinin gündeminde yer alması gerektiğinin vurgulayarak beklenen bir yanıt verdi.

dvfb
Kebbaşi, teminatlar verildiği takdirde hükümetinin diğer devletlere yardım ulaştırmaya itirazı olmadığını söyledi (SUNA)

Sudan Egemenlik Konseyi’nin resmi internet sitesinde bildirilene göre Egemenlik Konseyi Üyesi ve Ordu Başkomutan Vekili Orgeneral Şemseddin Kebbaşi, SPLM-N ile iki tarafın kontrolündeki bölgelerde halkın savaş nedeniyle çektikleri sıkıntılara son vermek üzere anlaşmaya varılmasını sağlamak amacıyla düşmanlıkların durdurulması ve insani yardımların ulaştırılması için taraflar arasındaki müzakerelere ilişkin başkanlığını yaptığı heyet tarafından sunulan belgenin ‘esnek ve tartışılabilir’ olduğunu söyledi. Kebbaşi, insani yardım çalışanlarının can güvenlikleri için teminatlar verildiği ve gerekli güvenlik önlemleri alındığı takdirde hükümetinin ülkenin geriye kalan eyaletlerine yardım ulaştırmaya itirazı olmadığını vurguladı.

Delman: Sudan'ın tamamını kapsayan bir anlaşmaya varılmasında kararlıyız

SPLM-N Müzakere Heyeti Sözcüsü Jatika Amoja Delman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, dün yapılan müzakere toplantısında SPLM-N'nin ordu heyeti tarafından cuma günü sunulan ve anlaşmanın Güney Kordofan ve Mavi Nil olmak üzere iki bölgeyle sınırlandırılmasını öngören belgeye verdiği yanıtın görüşüldüğünü söyledi.

SPLM-N’nin anlaşmanın Sudan'ın savaştan etkilenen tüm bölgelerini kapsaması ve savaş nedeniyle insani bir felaket yaşayan tüm bölgelerdeki Sudanlılara insani yardımların ulaştırılması konusunda kararlı olduğunu açıklayan Delman, Nuba Dağları bölgesi, Yeni Fung bölgesi ve Darfur, Kordofan, el-Cezira ve Hartum eyaletlerinde milyonlarca kişinin hayatının kurtarılması için acil insani yardıma ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

fdvb
Abdulaziz el-Hilu, SPLM-N’nin Sudan'ın savaştan etkilenen tüm bölgelerinin anlaşmaya dahil edilmesi konusunda kararlı olduğunu söyledi (SPLM-N’nin internet sitesi)

Ordunun Güney Sudan’ın arabuluculuğunda SPLM-N’ye, Güney Kordofan, Batı Kordofan ve Mavi Nil olmak üzere üç eyaletteki hükümet ve SPLM-N tarafından kontrol edilen bölgelere insani yardımların ulaştırılması için ‘çatışmaların durdurulmasını’ öngören bir belge sunduğunu söyleyen Delman, “Ordunun önerisini reddettik ve onlara insani yardımın Sudan'ın tüm bölgelerine, herhangi bir etnik ya da coğrafi kayırma olmaksızın ve aynı anda ulaşması gerektiğini söyledik” ifadelerini kullandı.

Ordunun Güney Kordofan ve Mavi Nil eyaletlerindeki vatandaşların durumuyla birdenbire ilgilenmeye başlaması karşısında şaşkınlığını dile getiren Delman, " SPLM-N olarak bizler ordunun bu ani insancıllığının nereden geldiğini merak ediyoruz. Aynı ordu, 1989 yılındaki ‘Yaşam Hattı Operasyonu'ndan bu yana iki eyaletin vatandaşlarına yardım göndermeyi reddetmiş ve hatta savaş yılları boyunca, insani bir felaket yaşayan ülkenin geri kalanına karşı onları kayırarak açlığı onlara karşı bir silah olarak kullanmıştı” dedi.

Orduya Güney Kordofan ve Mavi Nil eyaletleri sakinlerinin Sudan'ın dört bir yanına dağıldığını, Hartum ve el-Cezira sakinleri olduklarını söylediklerini ifade eden Delman, diğerleri güvenli bölgelere kaçarken, ordu ve Hzlı Destek Güçleri’nin (HDK) çatıştığı bölgelerde kalanlara atıfla ordunun ‘insani görevini’ yerine getirmek istiyorsa ülkenin dört bir yanına insani yardımların ulaştırılmasına izin vermesi gerektiğini belirttiklerini açıkladı.

Delman: Sudan'ın tüm eyaletlerinde insani yardıma ihtiyaç var

SLPM-N’nin müzakere heyetinin başkanlığını da yapan SPLM-N Müzakere Heyeti Sözcüsü Delman, Sudan Savunma Bakanı Korgeneral Yasin İbrahim Yasin başkanlığındaki ordu heyetinin katıldığı müzakerelerin başında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Müzakereler, ordunun talebine göre Güney Kordofan, Mavi Nil ve Batı Kordofan eyaletlerinde savaştan etkilenenlere insani yardımların ulaştırılması için çatışmaların durdurulmasına yönelik bir belgenin imzalanmasını amaçlıyor.

Ancak Delman, SLPM-N’nin Nuba Dağları bölgesi, Yeni Fung bölgesi ve Darfur, Güney Kordofan, el-Cezira ve Hartum eyaletleri sakinlerinin hayatlarını kurtarmak ve insanlık onurlarını korumak için acil insani yardıma ihtiyaç duyduklarına inandığını söyledi.

Delman, arabuluculara Sudan’ın tüm eyaletlerinin yardıma ihtiyacı olduğunu ve 6 milyon yerinden edilmiş insan, 2 milyon mülteci ve yetersiz beslenen 3 milyon çocuk dahil olmak üzere 18 milyon insanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade ettiklerini söyledi. Sağlık tesislerinin yüzde 80'inin hizmet dışı olduğu ve askeri bir çözümün mümkün olmadığını belirten Delman, “Ordu meseleyi askeri olarak çözmek istiyor, ancak bunu başaramayacak" dedi.

Sudan’da 15 Nisan’da başlayan savaşı ‘siyasal İslamcıların Sudan halkına karşı savaşı’ olarak nitelendiren Delman, “Bizim için bu ordu milli ordu değil. HDK'yı kuran, finanse eden ve anayasal statüsünü yasallaştıran İslamcı bir milis grubu ve bu utancın sorumluluğunu üstlenmeli. Bizim için ordu ve HDK gerçek düşmanlar, aynı madalyonun iki yüzü ve iki İslamcı hareket” diye konuştu.

Güney Sudan Cumhuriyeti'ni insani bir trajedi içindeki milyonlarca Sudanlıya yardım etmede önemli bir rol üstlenmeye çağıran Delman, “Şu an devletin olmadığı bir dönemdeyiz. Onlar (ordu) hala kısmi çözümler ararken biz devletin kuruluşundan öncesine geri döndük” ifadelerini kullandı.

Sudan Ordusu Başkomutan Vekili Orgeneral Şemseddin Kebbaşi’nin Güney Sudan'a ‘tutunacak bir dal’ bulmak için geldiğini söyleyen Delman, çünkü Kebbaşi’nin komutasındaki ‘22 Babanusa’, ‘14 Kadugli’ ve ‘10 Abuja’ adlı üç askeri tümenin lojistik destek almadıkları takdirde düşüşün eşiğine geleceklerini belirtti. Delman, “Eğer bu tümenler düşerse el- Ubeyd'deki 5’inci Tümen de düşecek” dedi.


İsrail SİHA’ları Şam kırsalında bir Hizbullah komutanı ve arkadaşının bulunduğu aracı hedef aldı

Suikasta uğrayan araba
Suikasta uğrayan araba
TT

İsrail SİHA’ları Şam kırsalında bir Hizbullah komutanı ve arkadaşının bulunduğu aracı hedef aldı

Suikasta uğrayan araba
Suikasta uğrayan araba

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail'e ait bir insansız hava aracının bugün Şam kırsalında, Şam-Beyrut yolu üzerindeki 4. Tümen'e ait kontrol noktası yakınlarında bir aracı hedef aldığını duyurdu.

SOHR yaptığı açıklamada, araçta Lübnan Hizbullah grubunun lideri ve arkadaşı olmak üzere iki kişinin seyahat ettiğini ve akıbetlerinin hala bilinmediğini, ancak Merkezi Haber Ajansı'ndan gelen bilgilerin hedefin hayatta kaldığını gösterdiğini belirtti.

Gözlemevi, 2024 yılının başından bu yana İsrail'in Suriye topraklarını 27’si hava ve 12’si kara saldırısı olmak üzere 39 saldırı düzenlediğini ve bu saldırıların silah ve mühimmat depoları, karargâh merkezleri ve araçlar da dahil olmak üzere yaklaşık 79 hedefin yaralanması ve imha edilmesiyle sonuçlandığını belirtti.

SOHR’un açıklamasına göre bu saldırılarda 131 asker öldü, 57 asker de yaralandı.


İsrail Cibaliye'de evlerine gitmeye çalışan sivillere saldırdı: 15 ölü ve 30 yaralı

İsrail askerleri bugün Gazze Şeridi'nde (İsrail Ordusu- AFP)
İsrail askerleri bugün Gazze Şeridi'nde (İsrail Ordusu- AFP)
TT

İsrail Cibaliye'de evlerine gitmeye çalışan sivillere saldırdı: 15 ölü ve 30 yaralı

İsrail askerleri bugün Gazze Şeridi'nde (İsrail Ordusu- AFP)
İsrail askerleri bugün Gazze Şeridi'nde (İsrail Ordusu- AFP)

Filistin Televizyonu bugün (Cumartesi), İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampında evlerine dönmeye çalışan sivillere saldırması sonucu 15 kişinin öldüğünü ve 30 kişinin yaralandığını bildirdi.

Konuyla ilgili olarak Filistin Haber ve Enformasyon Ajansı (WAFA) bugün "işgal ordusunun Cibaliye kampındaki bir sığınağın girişini bombaladığını ve kamp içinde evlerine dönmeye çalışan vatandaşları hedef aldığını, bunun sonucunda çoğu Kamal Adwan Hastanesi’ne nakledilen onlarca şehit ve yaralı olduğunu" bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın aktardığına göre WAFA haberinde: "Günlerdir sürekli bombardıman altında olan kamptaki insani durum felaket boyutunda; kampta kalan aileler kuşatma altında, gıda, su ve ilaç gibi temel yaşam ihtiyaçlardan yoksun, ambulans ve sivil savunma ekipleri kampa ulaşamıyor ve içerideki ceset ve yaralıları alamıyor, bu ise gerçek bir felaketin habercisi" ifadelerini kullandı.

Yedioth Ahronoth gazetesi dünkü haberinde, Cibaliye mülteci kampındaki İsrail güçlerinin buradaki çatışmaları, 7 Ekim 2023'te savaşın başlamasından bu yana ordunun karşılaştığı en şiddetli çatışmalar olarak nitelendirdiğini bildirdi.

Gazete, İsrail güçlerinin Cibaliye 'deki çatışmaların çok yoğun olduğunu ve Hamas'ın "büyük bir direniş" gösterdiğini söylediklerini aktardı.


Gazze Şehrinin güneybatısında bu sabah şiddetli silah sesleri ve patlamalar duyuldu

Gazze Şeridi'nde operasyon yapan İsrail askerleri (AFP)
Gazze Şeridi'nde operasyon yapan İsrail askerleri (AFP)
TT

Gazze Şehrinin güneybatısında bu sabah şiddetli silah sesleri ve patlamalar duyuldu

Gazze Şeridi'nde operasyon yapan İsrail askerleri (AFP)
Gazze Şeridi'nde operasyon yapan İsrail askerleri (AFP)

Filistin Enformasyon Merkezi (PIC), bu sabah Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze Şehri'nin güneybatısında şiddetli silah ve patlama seslerinin yankılandığını duyurdu.

Merkez, İsrail güçlerinin birkaç gündür askeri operasyon yürüttüğü Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampında da gruplar ve İsrail güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandığını belirtti.

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta, Refah şehrinin güneyi ve doğusu yoğun topçu bombardımanına ve helikopter saldırılarına maruz kaldı.

İsrail saldırısında Han Yunus'un doğusundaki Abasan el-Kabira bölgesinde El Farahin kasabası da hedef alındı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre El Aksa TV, İsrail uçaklarının Refah'ın merkezindeki bir evi hedef alması sonucu dün akşam iki kişinin öldüğünü bildirmişti.

İsrail uçakları ayrıca Cibaliye Kampı'nın batısındaki Faysal bin Fahd Okulu'na çok sayıda füze atarak, bir vatandaşı ölümüne birçok kişinin de yaralanmasına neden oldu.