Devrimden krize… Libya intifadasının 9'uncu yıl dönümü

Libya halkı, kendilerine yönelik öldürme dalgasına karşı silahlanmak zorunda kaldı (AFP)
Libya halkı, kendilerine yönelik öldürme dalgasına karşı silahlanmak zorunda kaldı (AFP)
TT

Devrimden krize… Libya intifadasının 9'uncu yıl dönümü

Libya halkı, kendilerine yönelik öldürme dalgasına karşı silahlanmak zorunda kaldı (AFP)
Libya halkı, kendilerine yönelik öldürme dalgasına karşı silahlanmak zorunda kaldı (AFP)

Zayed Hediye
15 Şubat Cumartesi günü Libyalılar, Muammer Kaddafi rejiminin devrildiği intifadanın 9’uncu yıldönümünü andı.
Herkesin elinde bir silah
Libya’da devrimin 2011 yılında takip ettiği yol, Mısır ve Tunus’ta yaşanan Arap Baharı devrimlerinden farklıydı. Libya’da halk, Kaddafi’nin başlattığı öldürme dalgasına karşı kendilerini korumak üzere silahlanmak zorunda kaldı. Gözlemciler, söz konusu silahlı sürecin devrim sonrasındaki sahneyi karmaşıklaştıran temel sebep olduğu görüşünde.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Libyalı araştırmacı ve akademisyen Farac el-Carih konuya dair şu değerlendirmede bulundu:
“Libya krizini bugünkü duruma getiren, 2011 yılında güvenlik merkezlerine ve ordu kamplarına girilmesi, radikal İslami akımların olaylar hattına dahil olması, güvenlik boşluğundan, devletin kırılganlığından ve silahların yayılmasından faydalanılması sonrasında herkesin eline silah alması oldu.”
Libyalı yetkililer, Kaddafi rejiminin tamamen çökmesiyle oluşan güvenlik boşluğunu doldurmak için hızlı ve hazırda mevcut bir alternatif aradı. Ve çareyi rejim güçlerinin şehirlere saldırılarını geri püskürtmek için devrim sırasında ilk kez silah taşıyan sivillerden oluşan düzensiz bir devrim tugayında buldu.
Libyalı araştırmacı ve akademisyen Cemal eş-Şatşat, bu detaylıca incelenmemiş çözümün tamamen zıt sonuçlara yol açtığına dikkat çekti. Şatşat “Bu tugaylar daha büyük bir soruna dönüştü. Para kazanmak için devlet kurumlarına şantaj yapmaya başladılar” dedi.
Independent Arabia’ya açıklamalarda bulunan Şatşat, “Şehirlere, kabilelere ve yerel liderlere bağlı milisler olan yerel tugayların oluşumuyla ilgili daha büyük sorunlar meydana geldi” ifadesini kullandı.
Ulusal Kongre seçimi
Zor ve hassas güvenlik koşullarına göre 2012 yılında Libya’da, geçen yüzyılın ortalarındaki bağımsızlık günlerinden bu yana ilk yasama seçimleri yapıldı.
Bu seçim döneminde liberal kanattaki Ulusal Güçler İttifakı partisinin seçim listeleri düzeyinde siyasal İslami akıma karşı zafer kazanması sonrasında Genel Ulusal Kongre’yi oluşturan 200 milletvekili seçildi. Ancak daha sonra bireysel listelerdeki adaylar aracılığıyla parlamentoda çoğunluk elde edildi.
Siyasi azil
Ulusal Kongre kurulduktan hemen sonra, ilerleyen süreçte ülkeyi sarsan krize ilişkin olarak gözlemciler tarafından dile getirilen bir sorun vardı. Bu sorun, 40 yıllık eski rejimle birlikte çalışmış herkesin dışlanmasına neden olan siyasi azil yasasının onaylanmasıydı.
Ülke, keyfi ve kişisel olarak kabul edilen yasa karşısında bölünme yaşadı. Libyalı gazeteci Sıddık el-Varfali, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada yasa kapsamında onaylanan koşullara dikkat çekti:
“Dışlayıcıydı ve doğal değildi. Müslüman Kardeşler’e bağlı bir milis grup, benzeri görülmemiş bir adıma başvurdu ve 200 tabutu (parlamentodaki milletvekillerinin sayısı kadar) milletvekillerini açıkça tehdit edercesine, onları yasayı onaylamaya zorlamak için kongre merkezine koydu. Bu baskı ve gözdağı altında üyeler boyun eğdi ve halkın kabul etmemesine rağmen yasa kabul edildi. Bu yasa, ülkenin başına sorun oldu ve ilerleyen dönemdeki bölünme ve kutuplaşmanın ilk adımını oluşturdu.”
Bingazi’deki suikastlar
Farac el-Carih de konuya dair şu değerlendirmede bulundu:
“Libya krizi, 2012’den 2014 yılına kadar ordu, polis, aktivist, radikal grupların karşıtlarına ve siyasi İslami akım unsurlarına yönelik suikast dalgasıyla birlikte Bingazi’de yaşananların arka planında büyük ölçüde karmaşık bir hal aldı. Bu kanlı dalga, Mareşal Halife Hafter liderliğindeki askeri el-Kerame operasyonunun Bingazi’deki İslamcı akımın desteklediği radikalizm yanlısı gruplar ve milislerle mücadele etmesine neden oldu.
Temsilciler Meclisi seçimleri
Temsilciler Meclisi seçimleri, bireysel seçim sistemi yoluyla 24 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşti. Seçimler, İslamcılar açısından büyük bir hezimetle sonuçlandı.
Temsilciler Meclisi’nin, (kongrenin 124 üyesinin onaylandığı, ilk oturumu takiben 45 günü aşmayan bir süre zarfında) geçici başkanını doğrudan veya dolaylı bir seçim sistemiyle seçmesini şart koşan Anayasa Deklarasyonu’nun 30’uncu maddesinin 11’inci fıkrası uyarınca Libya Yüksek Mahkemesi’nde Anayasa Dairesi huzurunda bir temyizle bölünme başladı.
Mahkeme, 6 Kasım 2014 tarihinde gerekli çoğunluk sağlanmayarak (üçte ikilik çoğunluk), yalnızca 124 milletvekilinin onayladığı gerekçesiyle bu fıkranın anayasaya aykırı olduğuna karar verdi.
Ulusal Kongre, bu kararı kendi lehine göre kullanırken, Temsilciler Meclisi seçimlerinin geçersiz kılındığını, yani bunun da kendisinin görevlerini kullanmaya devam edeceği anlamına geldiğini duyurdu.
Temsilciler Meclisi, mahkeme kararının Temsilciler Meclisi ile ilgili değil, cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili olduğunu savundu. Buna göre Meclis, Abdullah es-Sini hükümetinin yeniden yetkilendirilmesini isterken Ulusal Kongre de Ömer el-Hasi’yi yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi. Böylece Libya ilk kez iki parlamento ve iki hükümet arasında bölünmüş oldu.
Şatşat, bu aşamanın, ‘yasama ve yürütme meşruiyeti ve silah taşıyanların meşruiyeti hususunda mevcut çatışmanın eşkâlini resmettiğini’ vurguladı.
Libya Şafağı (Fecr-i Libya) savaşı
Ulusal Kongre üyelerinin iktidarı yeni parlamentoya devretmeyi reddetmeleri sonrasında siyasal İslami gruplara bağlı askeri taraflar, devrimi karşıt bir devrimden koruma amacıyla askeri bir operasyon ilan etti.
Bu operasyona, Libya Şafağı (Fecr-i Libya) operasyonu ismi verildi ve Haziran- Ağustos 2014 arasında gerçekleşti. Operasyon, büyük maddi kayıplara, ülkenin en önemli havaalanlarının tamamen yok olmasına (o günden bu yana aktif değiller) ve 21 sivil uçağın tahrip olmasına yol açan Trablus Havalimanı’ndaki en ünlü ve önemli çatışmalarla da sona erdi.
Aynı zamanda Hafter (Mareşal rütbesine yükselmeden önce), Bingazi’de şehir halkının desteği ve yeni Temsilciler Meclisi’nin kuruluşuyla Libya’daki silahlı ve radikal milislere karşı askeri operasyon başattı. Söz konusu meclisin merkezi Bingazi’deki güvenlik durumu dolayısıyla geçici olarak Tobruk’ta bulunuyor.
Dış müdahale çemberi genişliyor
Bu durum, Libya ordusu ve parlamentosu tarafından temsil edilen doğu kampı ile siyasal İslami akımlar tarafından yönetilen batı kampı arasında yerel bir Libya kutuplaşmasına neden oldu.
Süreçte Katar, Türkiye, Mısır, Fransa ve İtalya’nın Libya iç çatışmasına taşınma rolleri gündeme gelmeye başladı.
Carih, dış güçlerin Libya sahnesine etkisindeki rolüne dikkat çekti:
“Bu müdahale, özellikle yerel çatışmaların patlak vermesinden ve bölünme halinin ortaya çıkmasından sonra artış gösterdi. Uluslararası ve bölgesel güçler bu veya şu tarafı desteklemek için harekete geçti. Daha sonra çatışmanın ana motoru haline geldiler. İradelerini müttefiklerine ve yerel temsilcilerine dayatmaya başladılar.”
Libyalı gazeteci Fevzi Necm, “Libya krizinin seyri, ‘bölgedeki siyasal İslami akımları destekleyen Türkiye- Katar ekseni’ ile ‘buna karşı çıkan diğer güçler’ arasındaki rekabetin yoğunlaşmasından büyük ölçüde etkilendi” dedi. Necm, “Arap Dörtlüsü’nün Haziran 2017’de Katar’a yönelik boykotundan bu yana bu rekabet Türkiye ve Katar’ın içerideki İslamcı güçlere siyasi ve askeri destek aradığı Libya’ya uzandı” iddiasında bulundu.
BM misyonunun rolü
Söz konusu koşullar ortasında gerçekleşen müzakere maratonu sonrasında, Aralık 2015’te Fas’ın Suheyrat kentinde Libya kriziyle ilgili diyaloga yoğunlaşan Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun Libya’ya destek rolü belirdi.
Suheyrat Anlaşması’ndan ise Danıştay adı altında Danışma Konseyi’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi ismiyle yeni bir organ doğdu.
Libya’nın doğusundaki parlamento, başta yürütme organıyla ilgili olmak üzere anlaşma değişikliğiyle ilgili bir dizi madde üzerinde yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle Suheyrat Anlaşması’ndan doğan organların meşruiyetini tanımayı reddetti.  Bu durum, Eylül- Kasım 2017 arasında Tunus’ta iki diyalog komitesi arasında üç tur diyalogun gerçekleşmesine rağmen oluştu.
Buna karşı Temsilciler Meclisi, üyelerinin çoğunluğu tarafından yürütme organıyla ilgili maddelerde değişiklik yapılması gerektiğine karar verdi. Bu maddelerin başında ise ‘meclis başkanının ordunun Yüksek Komutanı görevini üstlenmesinin yanı sıra Başkanlık Konseyi’ni Bakanlar Kurulu’ndan ayırmak, üyelerinin sayısını bir başkan ve iki yardımcıya indirmek’ vardı.
Başkanlık Konseyi ve Danıştay, parlamento tarafından sunulan önerileri reddetti. Tarafları diyalog masasına geri döndürmek için sarf edilen tüm uluslararası çabalara rağmen iki taraf arasındaki rekabet 14 Nisan 2019 tarihinde, halen devam eden Trablus savaşının patlak vermesine kadar devam etti. Son olarak ise Libya krizine barışçıl bir çözüm bulma çabaları bağlamında düzenlenen uluslararası bir adım olarak Berlin Konferansı gerçekleştirildi.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.