Mesud Barzani: ABD bizi hayal kırıklığına uğrattı. Irak seçimlerini boykot edebiliriz

IKBY eski Başkanı Mesud Barzani (Getty)
IKBY eski Başkanı Mesud Barzani (Getty)
TT

Mesud Barzani: ABD bizi hayal kırıklığına uğrattı. Irak seçimlerini boykot edebiliriz

IKBY eski Başkanı Mesud Barzani (Getty)
IKBY eski Başkanı Mesud Barzani (Getty)

Adnan el-Ahmari*
Irak’taki Kürtler, yaşama sevinci ve umut içerisinde bulunurken, ümitsizliği ise bir ayıp ve kusur olarak kabul ediyorlar. Bölgenin sınırlarını DEAŞ ve Haşdi Şabi gruplarından korumak için kadınların da silah taşıyor olması, tek anlaşma dilinin silahlar olduğu anlamına gelmiyor. Onlar için çiçek yetiştirmek de bir anlaşma dilidir.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’deki Sami Abdurrahman Parkı’nda sizi üniformalı bir asker karşılıyor. Güvenliği sağlamak için burada görev yapıyor. Ancak 1991 yılından önce bu park, Saddam Hüseyin için büyük gözaltı merkeziydi. Kürtler gözaltına alınıp işkence uygulanıyor, ölenlerin cesetleri ise parka gömüyordu.
Aralarında Iraklı büyük bir şair olan Muhammed Mehdi el-Cevahiri’nin de yer aldığı çok sayıda heykelin bulunduğu bahçede gezdim. Erbil halkı, Cevahiri’yi, önünde 1962 yılında yazdığı bir kasidenin beyitlerinin yazılı olduğu bir heykelle anıyor.

Heykelin önünde yazan beyitlerden birinde şu ifadeler yer alıyor:
“Kalbimi ve dilimi Kürdistan’a armağan ediyorum... Elinde verecek bir şeyi olmayan küçük şeyler armağan eder.”
Iraklı şair kasidesini, Barzani ailesine övgü ve ülkedeki Kürtlere coğrafi konumlarından dolayı “Ey kuzeyin çocukları” şeklinde seslenerek sonlandırıyor. 
Bir Kürt gazeteci, Saddam Hüseyin’in askerleri tarafından bir mezarlık ve işkence merkezi olarak kullanılmasının ardından güllerle bezenen bu bahçe hakkında; “Bu bahçenin her yerinin cesetle dolu olduğunu söylersem abartmış olmam. Kasvetli bir gözaltı merkezi olan bu mekânı yaşam dolu bir bahçeye dönüştürmeye karar verdik” dedi.
Güvenlik ve sükûnet, 2019 yılının Temmuz ayında Türk konsolosluğunda çalışan bir kişinin Erbil’deki bir restoranda suikasta uğramasına, şehirdeki otelleri çevreleyen yüksek beton bariyerler ve İran tarafından ABD’ye yapılan bombardımana rağmen Erbil’in Bağdat’taki kargaşadan yüzlerce değil, binlerce kilometre uzakta olduğunu hissettiriyor.

‘Serbilind’e giden yol
IKBY eski Başkanı Mesud Barzani’nin Selahaddin’deki yazlığına giden yolda ‘Serbilind’e (Kartal Yuvası) ulaşmak için sıra dağları aşmak zorundasınız. Bu, ‘yüksek yer’ ‘başı dik’ anlamına gelen Kürtçe bir kelimedir. Kürt liderinin ikametgahının bulunduğu tepeye Serbilind denilmekte.
Barzani’nin yazlığına doğru ilerlerken, gazeteciler, randevuları konusunda dakikliğinden söz ediyordu. Gerçekten de tanık olduğumuz durum tam olarak buydu. Sabah saat 10.00’daki randevuya bir saniye dahi geç kalmayan Barzani ile bir araya geldim. Yönetimden ayrıldığından beri ilk röportajını vermek için bizi ofisinin kapısının önünde karşıladı.

Röportajın hemen başında Barzani’ye şu soruyu yönelttim:

- Başkanlık döneminin sona ermesi ve uzatmayı reddettiniz. Peki, şu sıralar Mesud Barzani neyle meşgul? Günlük programınız nedir?
Tebessüm etti ve soruma, “Bir peşmergeydim ve öyle olmaya devam edeceğim” şeklinde cevap verdi.

Başbakan Mesud Barzani, 25 Mayıs 2019'da Kürt şehri Soran'daki Peşmerge güçlerinin mezuniyet törenine katıldı (Getty)

- IKBY’nin eski Başkanı Mesud Barzani için bağımsızlık rüyası, İran topraklarında kurulan ve yalnızca 11 ay varlığını devam ettirebilen Mahabad Cumhuriyeti fikrinin ortaya çıkışından beri devam ediyor doğru mudur?
Evet, bu doğru. Bu konuda ABD’li diplomat William Eglin tarafından kaleme alınan ‘Mahabad’ isimli bir kitap bulunuyor. Fakat asıl adı o değil, Kürdistan Cumhuriyeti’ydi. Ancak ülkesinin Dışişleri Bakanlığı ismi Mahabad Cumhuriyeti olarak değiştirmeye zorladı. Bağımsızlık, diğer uluslar gibi Kürt milleti için de doğal bir haktır. Bazı Kürtlerin bu hakkı reddetmesine şaşırıyorum. Bu doğal bir hak ve her Kürt bu hakka kavuştuğu günü görmek ister.

Referandum, bağımsızlık ve Washington’a dair hayal kırıklığı
Referandum sona erdiğinde Kürtlerin ezici bir çoğunlukla bağımsızlık istediği sonucuna varılmasını büyük bir zafer kabul eden Barzani, “Referandum sonucunda Kürtlerin yüzde 93’ünün ‘evet’ oyu kullandı. Bu büyük bir zaferdi. Açıkçası bu gerçek şahsen beni çok şaşırttı. Kürtlerin büyük bir yüzdesinin referanduma ‘evet’ oyu vermesini beklemiyordum. Temeli atıldı. Sonraki aşamayı koşullar belirleyecek. Ne bu nesille ne de gelecek nesillerle yeni bir referandum gerçekleştirmeyeceğiz” dedi.

- Bağımsızlık hakkındaki düşünceniz nedir?
Referandumun hedefi doğrudan bağımsızlığı ilan etmek değildi. Ancak amaç, tarihte bir kez bile olsa Kürdistan halkına görüşünü dile getirmesine olanak sağlamaktı. Çünkü birçok kişinin Kürt halkının istekleri ve ezici çoğunluğun tutumu hakkında şüpheleri vardı. Elbette ki referandum, bağımsızlık için temel adım ve bir köşe taşıdır.

Eylül 2017- Bölge bayrakları sallayan Kürdistan referandumu taraftarları (Getty)

Barzani, röportajda açıkça, ABD’nin, ilginç bir şekilde referandum öncesinde tarafsız kalacağını açıklayıp referandum yaklaşıp bir gerçek haline geldiğinde Bağdat’taki federal otoritenin yanında yer almasıyla Kürt halkını hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.

ABD’liler hiçbir zaman Kürdistan'ın bağımsızlığına destek sözü vermedi
IKBY eski Başkanı Mesud Barzani, sözlerine, “Dürüst ve içtenlikle cevap vereceğim. ABD’liler, bize hiçbir zaman Kürdistan'ın bağımsızlığını destekleyeceklerine dair bir vaatte bulunmadı. Referandum konusunu ilk dile getirdiğimizde itiraz etmeyip tarafsız bir tutum sergileyeceklerini söylediler. Ancak referandum gerçekleştiğinde fiili olarak Bağdat yönetiminin tarafında yer aldılar. Beklediğimizin aksine tarafsız bir tutum sergilemediler. ABD’den kesinlikle böyle bir tutum beklemiyordum. Referandumun doğrudan bağımsızlık ilan etmek olmadığını onlara açıklamış olmamıza rağmen tarafsız bir duruş sergileme vaatlerini ihlal ettiler. Fakat Bağdat ile siz ve Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetiminde müzakereler gerçekleştireceğiz, onlara gerekli süreyi tanıyoruz dediler. Fakat onlar Bağdat ve başka bölgelerdeki fırsatlardan istifade ederek genel bir seferberlik ilan etmeye çalıştılar ancak Allah’a şükürler olsun ki başarısız oldular” diyerek devam etti.

- Körfez ülkelerinin referandum konusundaki tutumu nasıldı?
Genel olarak Arap ülkelerinin, özellikle Körfez ülkelerinin konumu için çok minnettarım. Onların tutumu, olumlu ya da tarafsız olmasını beklediğimiz ülkelerin duruşlarından daha onurluydu. Körfez ülkelerinin konumu insancıl, makul ve dengeliydi.

Bağdat’a tavsiyemiz
Irak şehirlerindeki çalkantılara rağmen Erbil’de sükûnet hâkim. Kürtler, devam eden projelerle övünüyor. DEAŞ ve Haşdi Şabi saldırıları nedeniyle muzdarip oldukları acılar hakkında konuşuyorlar. 2014 yılında DEAŞ, 2017’de ise Haşdi Şabi birlikleri Kerkük’ü işgal etmişti. Barzani'ye bölgesinin neden bu kadar sakin ve güvenli olduğunu sordum.

- Hakim olduğunuz bölge nasıl bu kadar sakin ve güvenli?
Bağdat’a diğer şehirlerin yararlanabilmesi için kendilerinin denetimi altında bölgenin deneyimini paylaşmaya hazır olduğunu bildirdik. Yaptıklarımız ve elde ettiğimiz tüm başarıları kazanmamıza yardımcı olan en önemli şey, Kürdistan’da bir iç uzlaşının oluşuydu. Bu, Irak'ın diğer bölgelerinde de uygulansaydı, hepsi Kürdistan gibi olurdu. Ancak Bağdat bizi dinlemeyi reddetti. Referandum öncesi ve sonrası bölgenin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluk, terörizm. Bugün bile bununla mücadele ediyoruz. Arap bölgesi ve Ortadoğu'daki kaos, iktidar dengesizliği, devam eden müdahaleler ve ekonomik durum gibi başka zorluklar da mevcut. Hepsi büyük zorluklar, ama bizi engellemeyecek.

- Bağdat’ın faydalanmasını istediğiniz bölgenin deneyimi nedir ve terör endişesini nasıl giderdiniz?
Allah’a şükürler olsun ki Kürt halkı Peşmerge güçleri ile büyük bir işbirliği içine girdi. Teröristler bölgede tek bir terör üssü veya hücresi kurmakta başarısız oldu. Tüm bu çabalara rağmen sızma girişimleri olduğu görülüyordu. 2014 yılında DEAŞ’ın Irak’a girişinin ardından bin 50 kilometre uzunluğunda bir cephede aleni bir savaş söz konusuydu.

- DEAŞ ve Haşdi Şabi’nin Kürt dokusuna neden nüfuz edemedi?
Peşmerge güçlerinin kahramanca direnişi, DEAŞ ve Haşdi Şabi’nin bunu yapmasına engel oldu. Sizi savunacak güç olmadığında kendinizi savunmanız gerektiğini öğreniyorsunuz. Peşmerge olmasaydı, durum şimdi çok daha farklı olacaktı.

Bölge, DEAŞ’la savaş ve saldırının sırrı
Terör örgütü DAEŞ çözülmesi en zor bilmecelerden biri olmaya devam ediyor. Hangi bölge ya da ülkeye saldıracağının belirsiz olması, arkasında onu yöneten ve kendisinden faydalanan ülkeler bulunduğu konusunda genel bir izlenim veriyor.Barzani’ye bu durumu sordum.

- Kürdistan bölgesindeki Peşmerge güçleri bu örgütün yüzlerce üyesini yakalayıp öldürdü. Peki, bulmacayı çözebildiler mi?”
Bazı bölgelerde arkalarında cesetler bırakıyorlardı. O cesetlerin yüzleri içlerinde, dünyanın en doğusundan en batısına en kuzeyinden en güneyine kadar farkı uluslardan insanlar bulunduğunu gösteriyordu. Bu çözmeye çalıştığımız bir sır. Kesinlikle DEAŞ’a yardım eden ülkeler var. Ancak kim olduklarına dair elimizde herhangi bir kanıt yok. DEAŞ’a birden çok ülke kolaylık ve yardım sunup, yönetiyor. Bölgeye yönelmesi bir tesadüf değil, bir plan dâhilinde emir ve direktifler söz konusu.

IKBY eski Başkanı Mesud Barzani, 1979'da Kürdistan Demokrat Partisi'nden bir heyetle birlikteyken (Getty)

DEAŞ’la mücadele konusuna geçmeden önce Erbil ve Süleymani’ye arasındaki farklılık hakkında konuştuk. Barzani bu farklılığı sağlıklı ve demokratik bir durum olarak değerlendiriyor. Ortada bir anlaşmazlık olduğunu itiraf eden Barzani ancak stratejik konularda bir vizyon, bir parlamento ve bir hükümet olduğunu söylüyor. Partisel rekabet, etki ve benzeri konuların oldukça doğal olduğuna dikkat çekti. “Peki, bu yolsuzlukla mücadeleyi etkiler mi?” şeklindeki sorumu Kürt Lider, “Yolsuzluk, elbetteki diğer ülkeler gibi bölgede de yaygın durumda. Ancak yakın bir dönemde, mali ve ekonomik reformlar yasası Parlamento'da kabul edildi. Bu, Kürdistan'daki yolsuzluğu ortadan kaldırmak için bir yol haritası. Hükümet bunu uygulamaya koydu. Yasa kabul edilmeden önce bile bu alanda ciddi adımlar atılmıştı. Bu konuda oldukça iyimseriz” şeklinde cevapladı.

Savaş cephelerindeki Kürt kadınlar
2014’te bu zamana kadar geçen yıllarda özellikle de Haşdi Şabi saldırılarının yoğunlaştığı ve bölgeye girmeye çalışıldığı 2017 yılında Arap dünyasının tarihinde bulunmayan, yeni bir durum ortaya çıktı. Topraklarını korumak için silah taşıyan Kürt kadın güçlerle ilgili birçok fotoğraf servis edildi.

- Başkan Mesut Barzani bu bölgedeki kadınların rolü ve gücü hakkında konuşacak olursa, bunu nasıl tarif eder?
Kürtlerin kurtuluş hareketinde kadınların rolü sadece şimdi değil Eylül devriminde de gerçekten onur verici bir durum. -Eylül devrimi 11 Eylül 1961 tarihinde Mustafa Barzani liderliğinde başlatılmış, kayıtlara en uzun ve büyük devrim olarak geçmişti. Bölgeye yayılan bu devrim tüm ulusal ve dini bileşenleri kapsıyordu. Kürt kadınlar, çocuklar için anne, baba, öğretmenlikten çiftçiliğe varana kadar birçok alanda rol oynamışlardı.- Anne, baba rolüyle çocuklarını büyütüp yetiştirmeye çalışırken bir diğer taraftan çabalarıyla cepheye erzak gönderiyordu. Kadınlar olmasaydı birçok erkek mücadeleye devam edemez ve savaşamazdı. Durum değişti. Toplum gelişme kaydetti. Kürt kadınlar, DEAŞ’la mücadelede onurlu bir rol oynayarak onlara karşı savaş verdi ve kazandı.

- Peki, kadınlar bu gücü nereden aldı?
Kürt kadınlar, sorunun bizim için bir ölüm kalım savaşı olduğunun farkına vardı. Toplumun tüm kesimleri, özellikle de Peşmerge, bu kahramanca direniş olmasaydı ve DEAŞ bu bölgenin kontrolünü ele geçirseydi ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırdık.

Kürt kadınları her zaman savaşlara katıldı ve DEAŞ’a karşı mücadele de dahil olmak üzere birçok zafere katkıda bulundu (Getty)​

- Haşdi Şabi’nin Kerkük’e saldırı emrini kim verdi?
ABD’nin hayal kırıklığına uğratması ve Irak ordusuna DEAŞ ile savaşmak amacıyla verdiği silah ve Abrams tanklarının Haşdi Şabi tarafından kullanımı konusunda sessiz kalması nedeniyle çok üzgün olduğu görülen Mesud Barzani, bu tankların Kerkük'teki Kürtlere saldırmak için bir araç haline geldiğini belirtti.
Barzani, “Açıkçası, Haşdi Şabi, ABD silahları ve Abrams tanklarını kullandı. İran ise Kerkük'e yönelik saldırıya öncülük etti” dedi.
Yeni Irak seçim yasasında bireylerin aday gösterilmesi hakkında yorumda bulunan Barzani, eski yasanın daha iyi olduğunu söyleyerek, yaklaşan seçimleri boykot etme konusunun uzak bir ihtimal olmadığını ifade etti.

- Güncel olaylara ve genel gidişata nasıl bakıyor, bunlara ilişkin çözümü nasıl görüyorsunuz?
Herhangi bir hükümetin ilk önceliklerinden biri vatandaşlara güvenlik ve hizmet sunmaktır. Bu koşullar, insanların ayaklandığı Irak bölgelerinde uzun süredir yerine getirilmedi. Evinden çıkan vatandaşlar geri dönemezdi. Kaçırılır, öldürülür ve kimse cesedinin nereye atıldığını dahi bilmezdi. Elbette bu durum böyle devam edemez. Halk hareketi, vatandaşların ekmeğe ulaşma ve hizmet alma haklarını talep edebilir. Taleplerini destekliyoruz ama bir notumuz var: Yolsuzluktan sorumlu olan fırsatçıların sıyrılmasına izin vermeyin. Gerçi bence ayaklanmalar yeterince bilinçliydi. Buna izin vermediler.

Peşmerge güçleri Ocak 2016’da DEAŞ’a karşı savaşılan dönemde Kerkük’ün güneyinde (Getty İmages)

Muhammed Tevfik Allavi'nin başarı şansı
Barzani, Irak’ın yeni Başbakanı Muhammed Tevfik Allavi'nin saygıdeğer bir insan ve Bağdat'ta iyi ve tanınmış bir aileye mensup olduğunu söyledi.
Allavi’nin görevinin zor olduğuna dikkat çeken Barzani, “Devlete bağlı olmayan silahlı ve yasa dışı grupların varlığı ışığında ne o, ne de bir başkası başarılı olabilir” dedi.

- Allavi’nin yanında mısınız, yoksa karşısında mı?
Bu sorunun cevabı, onun rolüne, performansına ve bölgedeki durumu anlamasına bağlı. Bunu şimdi bilemeyiz. Ona saygı duyuyoruz. Bağdat'ta yeni hükümeti kurma konusunda onunla müzakere eden bir heyet var ve bu da onun pozisyonuna bağlı.
Hasan Nasrallah'ın Yalanı ve Barzani'nin ABD güçlerinin çıkarılması hakkındaki görüşü
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Ocak ayında televizyonda yaptığı bir konuşmada, Barzani’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile bir araya geldiğini ve bu esnada Barzani’nin ellerinin korkudan titrediğini söylemiş, Barzani’nin DEAŞ’a karşı savaşta Süleymani’den yardım istediğini iddia etmişti.
Barzani, Nasrallah’ın bu ifadelerine ilişkin, “Nasrallah’ın söyledikleri uydurulmuş ifadeler. Konuşması sırasındaki oyunculuk performansı başarısızdı” dedi.

“ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli”

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından, ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkarılmasına ilişkin Irak Parlamentosu’nda yapılan oylamaya karşı çıkışlarına ilişkin Barzani şu yorumda bulundu:
“ABD bir süper güç. Kim ne derse desin onsuz üstesinden gelemeyeceğimiz konular var. 2011'de ABD kuvvetlerinin Irak'tan çıkışına karşıydım ve ülkenin büyük bir bölümünde terörizmin kontrolüne dair beklentilerim gerçekleşti. ABD kuvvetleri kalsaydı, DEAŞ, Irak ordusuna karşı tüm bu zaferleri elde edemez ve bölgeyi tehdit edemezdi. Şimdi de ABD ve İran arasındaki bu çatışmadan sonra ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik talep duygusal zeminlere ve galip gelme arzusuna dayanıyor. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin varlığı Irak’ın güvenliği ve geleceği için esastır. Şimdi de ABD kuvvetleri ülkeden ayrılırsa, tüm koalisyon güçleri de ayrılacak, hiçbir ülke burada kalmayacak. 6 ay sonra ise DEAŞ öncekinden daha da güçlü olarak geri dönecek. Bu nedenle, bir halkın ve bir ülkenin kaderi galip gelme arzusu uğruna hafife alınmamalıdır. Bu yüzden ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik yapılan oylamaya karşı çıktık. Oy vermedik. Şu anda ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli.”

Suriyeli Kürtler ABD'ye olan inancını kaybetti
Barzani, ABD güçlerinin kalması gerektiğine olan inancına rağmen ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki çelişkili durumundan dolayı şaşırdığını gizlemiyor; “ABD’nin Suriye'deki Kürtlerden ne istediğini anlamayı umuyorum. Eğer onları koruma konusuna bağlı iseler bu iyi ancak gördüğümüz şeyler istikrarsızdı. Bu konuda şüpheler var. Suriyeli Kürtler, ABD'ye olan inancını büyük ölçüde kaybetti. Şimdi bu güveni tekrar oluşturmaya çalışıyorlar ve bu da zaman alacak”


ABD kuvvetleri Bağdat Havaalanı'ndan Irak’ı terk ediyor (Getty Images)

İran ve Irak’taki müdahaleleri

- İran Irak'ı neden kontrol ediyor?
2003'te Saddam rejiminin düşmesinden sonra Iraklıların gönüllü birlik ve federalizm temelinde bir devlet kurmaları Irak için altın bir fırsattı. Hepimiz bunun için çalıştık. Ancak en büyük hata, Aralık 2002'de Londra konferansında üzerinde anlaştığımızın aksine ABD’lilerin rollerini ‘kurtarıcıdan işgalciye’ doğru değiştirmesi oldu. ABD’nin 2011'de ayrılmasından sonra arkasında bıraktığı büyük boşluğu İran doldurdu. Doktrin kuralı ve tarihsel bağlılık sayesinde İran’ın Irak'ta büyük etkisi oldu. Irak'ın İran ve diğer komşularla normal ilişkileri olabilir ancak Iraklılar herhangi bir ülkenin vesayetini reddetmelidir.

- İran’ın Irak’ı kontrolünün sebebi ülkedeki kendisine sadık milislerin varlığı mı?
DEAŞ girdikten sonra neredeyse tüm ülkeyi tehdit etti. Merci-i taklid’den gelen bir fetva sonucu birçok Şii genç Haşdi Şabi’ye gönüllü olarak katılmak için birbiriyle yarıştı. Birçoğu öldürüldü, diğerleri ise cesaretle direndi. DEAŞ’ın yenilmesi ve zayıflamasının ardından belirli bir liderle bağlantılı birleşik bir güç yoktu. Bazıları bu fırsattan yararlandı ve silahlı gruplar oluşturdu. DEAŞ’a karşı savaşta şehitler verdikleri için Haşdi Şabi’ye saygı duyuyoruz. Ancak Haşdi Şabi kisvesi altında faaliyet gösteren, ülkenin tüm yeteneklerini kontrol eden çeteler ve mafyalar oluşturan bir bölüm var. Vatandaşlara şantaj yapıyor ve herhangi bir yeniden inşayı ve kalkınmayı engelliyorlar. Bu bir felaket.

Irak’taki Haşdi Şabi unsurları (Getty Images)

Bağımsızlık hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz

- Şarku’l Avsat’a verdiğiniz röportajda, İranlı yetkililerin referandumdan önce sizinle görüştüğünü ve kibar olduklarını söylediniz. Aynı zamanda açıklamaları uyarılar ve tehditler de içeriyor. Bu iki dilden hangisini ciddiye alıyorsunuz?
Referandum doğal bir haktır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Irak devleti kurulduğunda Irak, Araplar ve Kürtler arasındaki ortaklık temelinde kuruldu. Kürtler, Musul’un doğusuyla ilgili referandumda, Araplarla ortak bir Irak hükümeti kurma temelinde Türkiye'ye değil Irak'a katılma yönünde oy verdi. Ancak vatandaşlık bile alamadık, ortaklık da yoktu. 2003’te Saddam rejiminin devrilmesinin ardından gönüllü bir birlik temelinde yeni fırsatı değerlendirmek ve tüm vatandaşların haklarından eşit yararlandığı ve görevlerini yerine getirdiği yeni bir Irak inşa etmek için Bağdat’a gittik. Kürt Parlamentosu yeni Irak'ın bu temelde inşa edilmesi gerektiğine karar verdi ve tüm bu girişimler başarısız oldu. Bağdat'taki ortaklığımızın reddedildiği ve elbette tabiiyetimizin reddedildiği inancına vardık. Kürt halkının ne istediğini herkesin bilmesi için referandum yapacağımızı söyledik. Sizinle müzakerelere giriyoruz, gerekli zamanı veriyoruz ve acele etmiyoruz ancak ortaklığı reddettiğiniz sürece, başka bir çözüm yoktur. Kardeş olmalıyız ama herkesin kendi evi var ve Bağdat derinliğini koruyor. Ancak fırsattan istifade ettiler. Baskılar bekliyordum. Beklemediğim, bir Kürt grubun en büyük ihaneti yapmasıydı. Bu nedenle, tüm tehditler doğaldı ve onunla yüzleşmeye hazırdık. İranlılar ve diğerleri bizimle temasa geçti ancak çok geçti. Hatta ABD’liler bile işin başında bunun bir baskı kozu olduğunu düşündü. Fakat bu mesele bizim için kaderi bir görevdi. Bu bizim hakkımız, ona bağlıyız ve vazgeçemeyiz. Ancak bu, hemen yarın bağımsızlığımızı ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor. Yarından sonraki gün veya bir ay sonra olabilir ancak bu hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.

- İran tehdidi veya İran diplomasisinden hangisini ciddiye aldınız?
Bize ‘Bu sizin hakkınız ancak şu an koşullar uygun değil. Anlamanız gerekir’ dediler. Fakat bizi sınırdışı etme, katliam, öldürme ve haklardan yoksun bırakma ile tehdit etme ve ayrılıkçı olduğumuzun söylenmesi tabi kabul edilemez. Bana gelenler arasında İranlılar da vardı ve benimle nazik bir dille konuştular. Televizyonda söyledikleri ise bu onların işi. Herhangi bir kişi veya ülkenin beni tehdit etmesini kabul edemem. Tehditleri zamanında ciddiye aldık. Ama ihanet olmasaydı, tehditlerin herhangi bir değeri yoktu.
Kürt lider, ‘ihanet’ ifadesi ile Kürt grupların Haşdi Şabi’nin Kerkük şehrine girişini kolaylaştırmasını kast etti.
Barzani ayrıca ABD, İran ve diğerlerinin bölge topraklarını bir savaş alanı haline getirmemesini umduğunu da dile getirdi.

IKBY eski Başkanı Mesud Barzani, babası Mustafa Barzani’nin tablosu önünde konuşuyor (Getty Images)

Sünniler Irak kuvvetleri arasında kayboldu
Mesud Barzani, Saddam rejiminin düşmesinden sonra Sünni mezhebine mensup kişi ve liderlere giderek, kendileri için bir federasyon kurmalarını tavsiye etti ancak bu olmadı.
Iraklı Sünniler de sonuçların onlara karşı olumsuz olması nedeniyle hayal kırıklığı yaşadı.

Sünnilerin iki büyük hatası

- Sünnilerin Anbar da dahil olmak üzere bölgelerinin bağımsızlığını talep etmeye hazırlandığı yönündeki haberler için görüşünüz nedir?
Sünniler rejimin çöküşünden sonra siyasi süreci boykot ederek büyük hata yaptı. Bu büyük bir hataydı. Onları üç kez Erbil'e davet ettim ve bir şeylerin değiştiğini, dünyanın, bölgenin ve Irak’ın değiştiğini açıklamaya çalıştım. Yeniden düşünmelerini istedim. Fakat hala eski kültürün etkisi altındaydılar. Anayasa hazırlandıktan sonra, herkes, zenginliğin ve gücün adil bir şekilde dağıtıldığı temeliyle federalizme ikna olmuştu. Hatta Şiiler başlangıçta anlaşmaya vardı, Sünniler reddetti.  Bunun ardından denklem değişti. Sünniler iki hata yaptı. Bunlardan ilki Saddam’ın devrilmesinden sonra siyasi süreci boykot etmekti. Diğer en büyük hataları ise anayasayı hazırladıktan sonra federalizmi reddetmeleriydi.

- Onları şu an bölgelere çağırmanın geç bir adım olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle bununla ilgili karmaşık durumlar var.

DEAŞ ve Türkiye
Türkiye ve DEAŞ arasında doğrudan bir ilişki olduğuna, DEAŞ unsurlarının Kürt unsurları bölgeden çıkarma veya Türkiye adına savaşması için Kürt bölgelerine geçişini kolaylaştırdığına dair iddialar var.
Financial Times da dahil olmak üzere bazı Batı merkezli gazeteler, DEAŞ’ın bölgede petrol ticareti yaptığı ve Türkiye’ye kaçak yollarla soktuğunu iddia etti.

- Terör örgütüne karşı savaştığınızda bu ilişkiyi gördünüz mü?
DEAŞ ile savaşımızın ilk yıllarında, örgüt saflarında ölenler olduğunda aralarında farklı milletlerden unsurlar olduğunu fark ettik. Kuşkusuz ki çoğu Türkiye sınırından Suriye’ye geçip ardından Irak’a geliyordu ya da diğer ülkelerden deniz yoluyla Suriye'ye giriyorlardı. Aslında, Türkiye'nin bu sınırları tam olarak nasıl kontrol edebildiğini ve onların sızmasını nasıl önleyebildiğini bilmiyorum. Belki de hükümetin bilgisi olmadan misyonu kolaylaştıran gruplar vardı ama Türkiye üzerinden giriyorlardı. Bugün Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'ye bağlı silahlı gruplar var. Çoğunun Suriyeli olduğuna yemin edebilirim. Onlar, Türk ordusunun desteğiyle Kürtleri öldürüyor. Özellikle de Afrin’de.

- Bu konuda ne yaptınız?
Buna itiraz ettik ve silahlı grupların eylemleri konusundaki tutumumuzu Türkiye'ye aktardık.

(Mesud Barzani Adnan el-Ahmari ile röportajı esnasında. (Independent Arabia-Fotoğrafçı: Adnan Bedrevi)
Barzani ve Saddam Hüseyin
Birçok defa Mesud Barzani ile idam edilen Irak’ın eski cumhurbaşkanı görüştü, Saddam’ın kişiliğindeki değişiklikten bahseden Kürt lideri Barzani, “ fark 180 dereceydi. Hükümetin resmi heyetine başkanlık ettiğinde 12 Ocak 1970 tarihinde Kürt devrimin karargahına geldi ve ben ilk defa onunla görüşmüş oldum. O zamanlarda çok azimli, mütevazı ve heyecanlıydı. Fakat 1991 yılında onu gördüğümde çok garip bir şekilde değişmişti. O anda bana ‘ böyle koşullarda Bağdat’a geldiğinizden sizi çok takdir ediyorum ve bunu asla unutmayacağım o yüzden anlaşmalıyız’ dedi. Ondan sonra ben ona ‘Sağ olun ne demek. 11 Mart anlaşmasındaki rolünüzü hatırlıyorum ve bundan sonra aileme, aşiretime ve milliyetçiliğime ne olduğunu biliyorsunuz. Binlerce kişi öldürüldü. Bağdat’a kan denizinden geçerek geldim’ dedim. Yani 1970 yılında gerçekleşen ilk görüşmenin tam tersine ikinci görüşmede kibirliydi” diye konuştu.

- Saddam’ın idamı konusunda hiç sizinle danıştılar mı?
Saddam’ın idam edilmesinin karşısında değildik fakat kurban bayramında idam edilmesinin karışındaydık. Hiç bize danışılmadı. Hatta bilmiyorduk. İdam edildiğini idamdan sonra haberlerden öğrendik.

İsrail ve Kürdistan

- Trump’ın “Yüzyılın antlaşması” olarak bilinen barış planını nasıl buldunuz, Tel Aviv ile ilişki kuracak mısınız?
Biz hala Irak’tan bir parçayız. Dolaysıyla İsrail Bağdat’ta elçiliğini açarsa, Erbil’de de kendisine ait konsolosluk açar ve biz hoş karşılarız. Fakat Bağdat’ta bir elçilik olmadan İsrail’le ilişki kurmayız. Ayrıca İsrail’le ilişki kurmanın çok normal bir şey olduğunu düşünüyoruz. Hata çoğu Arap Devleti şimdi onunla ilişki kurmuş durumdadır ve bence bu çok iyi bir durumdur. Yüzyılın anlaşmasına gelirsek; herhangi bir barış planının savaş planından daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ama değerlendirme konusu bence Filistin halkının işidir. Savaş hiçbir işe yaramaz ve biz bunu 1956, 1967 ve 1973 yıllarındaki savaşlarda ve onlarca küçük savaşta gördük. Hiçbiri işe yaramadı.

*Bu röpartaj Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan tercüme edilmiştir.


Trump’ın dış politikasında Ortadoğu’nun yeri neresi?

Görsel: Nigel Buchanan
Görsel: Nigel Buchanan
TT

Trump’ın dış politikasında Ortadoğu’nun yeri neresi?

Görsel: Nigel Buchanan
Görsel: Nigel Buchanan

Robert Ford

'Trumpizm'in standart bir tanımı yok. Donald Trump da bir entelektüel olmaktan ziyade, bireysel olan anlık yargılarına dayanarak doğaçlama kararlar almayı ve eylemlerde bulunmayı seven bir adam. Ancak bunun yanında Trumpizm bir harekettir. Öyle ki özünde bir siyasi partiye dönüşmüş bir hareket. Güçlü şekilde Trump yanlısı olan bu hareket içinde, Trump'ın önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerini kazanması halinde kendilerine vereceği fırsatı kullanarak ABD’yi elli yıl önceki toplum haline getirmeyi amaçlayan entelektüeller de bulunuyor.

Anne, baba ve çocuklardan oluşan geleneksel aile kavramını yeniden parlatmayı istiyorlar. Evanjelik Hıristiyanlar tarafından desteklenen bu geleneksel aile anlayışının yanı sıra Trumpist düşünürler, özel imalat ve endüstriyel üretimlerin, başta Çin olmak üzere yurt dışından yeniden ABD'ye taşınmasıyla sanayileşmiş Amerikan ekonomisini canlandırmayı hedefliyorlar. Böylece istihdam olanaklarının ve maaşların artacağına inanıyorlar. Aynı zamanda Trump ve Cumhuriyetçi Parti, daralan Amerikan orta sınıfının korkularını yansıtarak göçü önemli ölçüde yavaşlatmayı planlıyor. Göçmen işçileri kısmen ekonomiden çıkarmak istiyorlar, çünkü bu işçilerin oranını azaltmanın Amerikan vatandaşlarının ücretlerini yükselteceğine inanıyorlar.

xsdvfgrt
Tayvan Boğazı'ndaki ABD destroyeri USS Chung Hoon'un güvertesinden görüldüğü üzere destroyere yakın seyreden Luoyang 3 adlı Çin savaş gemisi, 3 Haziran 2023 (Reuters)

Bu stratejistler dış politikada ‘güç yoluyla barışı’ ve potansiyel düşmanları caydırabilecek önemli bir askeri ve ekonomik güce sahip olmanın önemine dikkati çekiyorlar. Trump’ın bir önceki başkanlığı sırasında Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi olan Richard Goldberg, geçtiğimiz ay Fox News'e verdiği röportajda gözlemcilerin Donald Trump'ın popülist söylemini tecritçilik ya da güç kullanmada isteksizlik ile karıştırmaması gerektiğini söyleyerek İran'ın Trump'ı test etmek istediği dönemde General Kasım Süleymani'nin başına gelenleri hatırlattı.

Trump'ın dış politikasının temelleri

Trump ve uzun süredir birlikte çalıştığı danışmanları, seçim kampanyası sırasında Çin'i her zaman ABD'nin ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdit olarak gördüler. Trump yönetiminin son Ulusal güvenlik Danışmanı olan Robert O'Brien, geçtiğimiz haziran ayında CBS News'e verdiği yaptığı açıklamada, en önemli ulusal güvenlik önceliğinin Çin'in Tayvan'ı işgal etmesini önlemek olduğunu ifade etti. Fox News'e konuşan Goldberg de Trump yönetiminin, ‘ABD’nin Çin Komünist Partisi’ni (ÇKP) yenebilmesini sağlamak’ ve Çin'in küresel nüfuzunu dizginlemek için yapay zeka (AI) ve uzay silahları gibi ileri teknolojileri de envanterine katarak ABD ordusunu güçlendireceğini ve modernize edeceğini vurguladı.

Trump'ın danışmanları ve ABD Kongresi'ndeki Cumhuriyetçiler, Çin’le mücadeleye öncelik vermelerine rağmen İran'ı büyük bir sorun olarak görüyorlar.

Trump, sık sık ABD’nin müttefiklerinin ortak savunma için askeri güçlerine daha fazla harcama yapmaları gerektiğini dile getiriyor. O'Brien CBS'e verdiği demeçte ABD’nin büyük bir bütçe açığı ve başka sorunları olduğunu belirterek Amerikan vergi mükellefleri tek başına Çin'i caydıramayacağını vurguladı. O'Brien’a göre bu yüzden Japonya, Güney Kore ve Filipinler gibi ülkeler Çin'i, Avrupa ülkeleri de Rus saldırganlığını caydırmak için daha fazlasını yapmalı. Buna Ukrayna'ya yapılan yardımların arttırılması da dahil, çünkü Rusya Avrupa'nın arka bahçesinde Ukrayna ile savaşıyor.

Ortadoğu’ya dair çağrışımlar

Aynı mantık, -büyük ölçüde Trump’ın önceki yönetiminde yer alan yetkililer tarafından hazırlanan ve 2022 yılında Trump tarafından övgüyle bahsedilen- Proje 2025’in ABD’nin bölgesel ortaklarının İran’ı caydırmada daha büyük bir rol oynaması gerektiğini belirttiği Ortadoğu için de geçerli. Proje 2025 adlı savunma stratejisinin büyük bölümünü kaleme alan ve 2020 yılında Trump yönetiminin son savunma bakanı olarak görev yapan Chris Miller, Körfez ülkelerinin tek tek ve toplu olarak ‘kıyı, hava ve füze savunmasında liderliği ele almalarını’ tavsiye etti. Miller, bu sayede ABD’nin Çin'e karşı Asya'ya yeterli sayıda güç konuşlandırabileceğini söyledi. Miller’e göre aynı zamanda Washington da bölgedeki müttefiklerine savunmalarını güçlendirmeleri için daha gelişmiş ekipmanlar satmalı. Bu da ABD sanayi sektörü için faydalı olacaktır.

Bu yaklaşım, örneğin Trump'ın 2019 yılında, ABD'nin Suudi Arabistan'a Yemen'deki askeri harekatı sırasında askeri destek vermesini engelleyecek olan ABD Kongresi’ndeki yasa taslağını veto etme kararını haklı çıkarıyor. O sıra Kamala Harris, Senato’da Suudi Arabistan'a silah satışını engelleyen yasa lehinde oy kullanmıştı.

İran ile yüzleşme

Ancak Trump'ın danışmanları ve ABD Kongresi'ndeki Cumhuriyetçiler, Çin’le mücadeleye öncelik vermelerine rağmen İran'ı büyük bir sorun olarak görüyorlar. Temmuz ayında Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi'nde konuşan Trump, İran'ın nükleer silah üretmek üzere olduğunu iddia etti. Trump, nisan ayında İran'ın 230 milyar dolardan fazla nakit rezervi olduğunu ve -İran'a biat eden- Irak'ın da 300 milyar dolarlık nakit rezervini kontrol ettiğini öne sürdü. Ayrıca 2021 yılındaki yönetiminin sonunda İran'ın iflasın eşiğinde olduğunu belirten Trump, bu durumdan ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İran’a yönelik yaptırımları hafifletmesini sorumlu tuttu. Ancak Trump'ın verdiği bu rakamların kaynağı bilinmiyor.

Trump’ın ekibi, Trump’ın ilk döneminde bürokrasinin, Trump yönetiminin birçok projesini engellediğini düşünüyor. Bu yüzden Trump’ın kasım ayında seçimden zaferle çıkması halinde ekibinin, ‘derin devlet’ olarak adlandırdığı yapıyla mücadele etmeye çalışacağına şüphe yok.

Cumhuriyetçiler Tahran'a karşı daha güçlü yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunurken, Proje 2025'in diplomatik stratejisi ülkede özgürlüğün yeniden tesis edilmesi için İran halkının desteklenmesini öngörüyor. Trump’ın olası yeni yönetimini Ortadoğu'yu terk etmemeye çağıran strateji ise ABD'nin dünyanın lideri rolünü terk etmesi halinde bölgenin ‘daha fazla kaosa sürüklenebileceği ve ABD’nin düşmanlarının kurbanı olabileceği’ uyarısında bulunuyor. Söz konusu strateji, İran'ı caydırmak için Çin'in saldırganlığına karşı ABD, Japonya, Güney Kore ve Hindistan arasındaki ittifaka benzer yeni bir dörtlü ittifak kurulmasını öneriyor ve önerilen dörtlü ittifak İsrail, Mısır, Körfez ülkeleri ve ABD'den oluşuyor.

xsdcvfrb
Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo (ortada) Mısır'ın başkenti Kahire'nin doğusunda yer alan ‘İdari Başkent’teki el-Fettah el-Alim Camisi'nde gazetecilerle konuşurken, 10 Ocak 2019 (AFP)

Mike Pompeo'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde 2018-2019 yılları arasında bölge ülkelerinden oluşan böyle bir ittifak kurmaya çalıştığını hatırlamakta fayda var. Fakat kamuya açık bir koalisyon oluşturma konusunda çok az ilerleme kaydedildi.

İsrail'e daha güçlü destek

Geçtiğimiz nisan ayında Time dergisine verdiği bir röportajda kendisine İsrail'i korumak için savaşa girip girmeyeceği sorulan Trump, “İsrail'e her zaman çok sadık oldum. İsrail'i koruyacağım” yanıtını verdi. Gazze savaşında, mart ayında İsrail hükümetini azami güç kullanmamakla eleştiren Trump, savaşı uzatmamak için itidalli olunması çağrısında bulundu. Trump, İsrail'in halkla ilişkiler savaşını kaybettiğini ve askeri çabalarını hızlandırması gerektiğini de sözlerine ekledi. Kongre'deki Cumhuriyetçiler ve Evanjelik Hıristiyanlar İsrail'in Hamas Hareketi’ni ortadan kaldırma hedefini güçlü bir şekilde destekliyor ve İsrail'e daha fazla siyasi ve askeri destek verilmesini istiyor. Proje 2025’in diplomatik stratejisi Washington'a ‘İsrail’in İran’a ve Hamas, Hizbullah ve İslami Cihad Hareketi gibi vekillerine karşı kendini savunabilmesini’ sağlamasını öngörüyor.

Öte yandan Trump nisan ayında Time dergisine verdiği röportajda Biden yönetiminin İsrail ve Filistinliler arasında iki devletli bir çözüme verdiği sözlü desteğin aksine bazı kişilerin iki devletli çözüme şüpheyle yaklaştığını belirterek “Dört yıl öncesine göre şu an daha az insan bu fikirden hoşlanıyor” dedi, ancak iki devletli çözüme şüpheyle yaklaşanların kimler olduğunu söylemezken çözüme giden alternatif bir yol da önermedi. Hatırlanacağı üzere Trump’ın damadı Jared Kushner, geçtiğimiz mart ayında İsrail'in Gazzelileri Necef Çölü’ne yerleştirmesi gerektiği ve Gazze Şeridi’ndeki mülklerin son derece değerli olabileceği yönündeki görüşünü paylaşmıştı.

Türkiye ve Suriye

Proje 2025’teki diplomatik stratejinin, Filistin Yönetimi ile ilişkilerin azaltılmasını, buna karşın Türkiye ile ilişkilerin güçlendirilmesini önerdiğini de hatırlatmakta fayda var. ABD, Rusya ve Çin arasındaki küresel rekabette ABD'nin Türkiye'nin Batı kampında kalmasını sağlaması gerektiğini vurgulayan Proje 2025, Washington’ın bunun için Ankara ile ‘güvenliğine ve bekasına karşı tehdit oluşturduğuna’ inandığı YPG/PKK'ya desteğini keseceği bir anlaşmaya varılması gerekebileceğini kabul ediyor.

Trump, 2018 yılında DEAŞ’ın son kalesinin de ele geçirilmesinin ardından Suriye'nin doğusundaki tüm ABD birliklerini geri çekmek istedi, ancak Dışişleri ve Savunma bakanlıklarından yetkililer, daha az sayıda da olsa ABD askerini bölgede kalması gerektiği konusunda onu ikna ettiler ve bugün halen bölgede ABD’nin askeri varlığı devam ediyor.

Trump'ın yönetim kadrosunda kimler yer alacak?

Trump’ın ekibi, Trump’ın ilk döneminde bürokrasinin, Trump yönetiminin birçok projesini engellediğini düşünüyor. Bu yüzden Trump’ın kasım ayında seçimden zaferle çıkması halinde ekibinin, Trump'a ‘sadık’ olmayan ve Trump'ın planlarını hızla uygulamayı reddeden binlerce hükümet çalışanını işten çıkararak ‘derin devlet’ olarak adlandırdığı yapıyla mücadele etmeye çalışacağına şüphe yok. İşçi sendikalarının kamu çalışanlarını işten çıkarma hamlelerine karşı mahkemelerde dava açması normal bir durum olsa da Trump’ın ekibi bu mahkemeleri de kazanacaklarından emin.

Eğer Mike Pompeo yeniden Trump'ın yönetim kadrosunda yer alırsa, kişiliği ve deneyimi onu etkili bir figür haline getirecektir. Pompeo, Çin'le mücadele bir yana, İran'a karşı özellikle katı bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini savunabilir.

Kişisel sadakat takıntısıyla bilinen Trump'ın yönetim kadrosunda kimlerin yer alacağı konusunda şimdiden çeşitli spekülasyonlar var. Yönetimi için önerilen bir adayın sadakatine ilişkin algısı kararlarında öncelikli bir faktör olan Trump, ani kararlar almasıyla da tanınıyor. Bu yüzden yönetim kadrosunu şekillendirmek için yapacağı seçimleri kesin olarak tahmin etmek oldukça güç. Basında yer alan haberlere göre Trump'ın sevdiği ve güvendiği pek çok isim var. Dışişleri Bakanı olarak atanmadan önce Trump döneminin 2017-2018 yılları arasında ABD'nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü olarak görev yapan Mike Pompeo, Trump'ın Savunma Bakanı adaylığı için değerlendirilecek. Eğer Mike Pompeo yeniden Trump'ın yönetim kadrosunda yer alırsa, kişiliği ve deneyimi onu etkili bir figür haline getirecektir. Pompeo, Çin'le mücadele bir yana, İran'a karşı özellikle katı bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini savunabilir. Trump'ın talimatıyla ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi konusunda Taliban'la müzakere ettiği için Pompeo bu noktada deneyime de sahip.

Basında yer alan haberlere göre Trump yönetiminin son Savunma Bakanı Chris Miller da yeniden savunma bakanlığı koltuğuna oturabilecek potansiyel bir aday olabilir. Burada Miller'ın Proje 2025'in savunma stratejisini kaleme aldığının altı çizilmeli. Dışişleri Bakanlığı için ise adaylardan biri Trump yönetiminin son Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Robert O'Brien. Politico dergisinde geçtiğimiz ocak ayında yayınlanan bir makalede O'Brien'ın aslında Dışişleri Bakanı olmak istediği belirtilmişti.

O'Brien, Trump’ın ilk yönetimi döneminde Cumhuriyetçi politikacılara danışmanlık yapmış ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nin başına geçmeden önce Türkiye’deki ve Yemen'deki ABD’li tutuklu ve rehinelerin serbest bırakılmasında başarılı müzakereler yürütmüştü. Basına yaptığı açıklamalarda Çin'in yarattığı tehdidi vurgulayan O'Brien, ABD'nin NATO'dan ayrılmayacağını belirtirken buna karşın Avrupa ülkelerinin harcamalarını arttırması ve Ukrayna'ya yönelik askeri yardımlarda daha büyük bir rol oynaması gerektiğini savunuyor. Basında yer alan haberlere göre Dışişleri Bakanlığı ya da Hazine Bakanlığı için aday olan diğer bir isim ise ABD’nin Tokyo Büyükelçisi olan Senatör Bill Hagerty. Trump, 2020 yılında Hagerty'ye Senato seçimleri kampanyası sırasında yardımcı olmuştu.

Bu adamların Trump'ın Çin ve İran'a karşı sert bir tutum sergileme ve İsrail'i güçlü bir şekilde destekleme direktiflerini yerine getirmekte tereddüt etmeyecekleri kesin. Müttefikler, dostlar ve ortaklarla ticari faaliyetler ve ABD'nin Avrupa, Asya ve Ortadoğu'daki askeri konuşlanmalarının maliyetleri konusunda zorlu pazarlıklar yapacak olanlar da bu kişiler. Hepsi de ciddi bir meydan okumayla karşılaştıklarında düşmanlarına karşı hızlı saldırılar düzenlemekte sakınca görmezken, çok sayıda Amerikan askerinin kapsamlı ve maliyetli, büyük bir savaşa sokma konusunda daha temkinli davranacaklardır. Proje 2025 stratejisinin arkasındaki Heritage Vakfı’nın başkanı Kevin Roberts, yeni Trump yönetiminin ‘hazineden büyük bir harcama yapılmasını ya da ABD’li kanının dökülmesini haklı çıkarmayacak çatışmaların içine çekilmemeye dikkat etmesi gerektiği’ uyarısında bulundu.

*Bu makaşe Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.