​Hay Bin Yakzan Fransızcaya nasıl ‘Granadalı Robinson’ olarak çevrildi?

İbn Tufeyl (Temsili) (Yayınevi)
İbn Tufeyl (Temsili) (Yayınevi)
TT

​Hay Bin Yakzan Fransızcaya nasıl ‘Granadalı Robinson’ olarak çevrildi?

İbn Tufeyl (Temsili) (Yayınevi)
İbn Tufeyl (Temsili) (Yayınevi)

Antoıne Jockey
Cezayirli yazar Kamil Davud (Kamel Daoud), Endülüslü hekim, hukukçu ve filozof İbn Tufeyl’in (1105-1185) kaleme aldığı ‘Hay bin Yakzan’ adlı kitabın araştırmacı Jean Baptiste Brunet tarafından Fransızcaya yapılan çevirisinin önsözünde “Bu felsefi roman ‘öncü olma’ hastalığından muzdarip” derken haksız değildi. Geçen yüzyıllarda Doğu ve Batı edebiyatı ve felsefesi üzerinde büyük bir etki bırakan bu başarı, şimdilerde unutulurken Daniel Defoe tarafından kaleme alınan İngiliz edebiyatının ilk romanı ‘Robinson Crusoe’ karşısında ‘sadece öncü bir ​​metin olmaktan ibaret olarak’ anılmaya başladı. Bu yüzden Brunet’in çevirisini yayınlayan Paris’teki Verdier Yayın Evi, büyük bir sorumluluk alarak İbn Tufeyl’in kitabını Fransızlara ‘Granadalı Robinson’ başlığıyla sundu.
Brunet, çevirisinde her ne kadar romanın orijinaline sadık kalmaya çalışsa da kulağa hoş gelmesi amacıyla bazı yerlerde bundan uzaklaşabiliyor. Bu bağlamda bazı paragrafların ve kelimelerin ciddiyetini vurgulayarak, bazılarını ihmal ederek veya ana karaktere deneyimlerini paylaşması için sanki sahnedeymiş gibi yeni diyaloglar ekleyerek ya da bir geniş zaman, bir geçmiş zaman kullanarak orijinal metinden ve seyrinden ayrılmakta tereddüt etmiyor. Bunu, romanın Fransızca olarak okunmasını kolaylaştırma veya okuma ritmine uygun aktarma çabasından kaynaklandığına şüphe yok.


Hay Bin Yakzan’ın Fransızca çevirisinin kapağı. (Yayınevi)

Hay Bin Yakzan romanını okumayanlar için İbn Tufeyl’in kitabını bir anlatıcının ağzından yazdığını söylemekte fayda var. İbn Tufeyl kitabının girişinde onu kaleme alma nedenini, bir arkadaşının İbn Sina'nın her şeyin gerçeğinin bulunması gerektiğinden bahsettiği 'Doğu Bilgeliği' adlı kitabındaki sırları açıklaması talebi üzerine, onun bu isteğini yerine getirme arzusu olarak açıklıyor. Yani İbn Tufeyl, hakikatle ilgilenenlerin sahip olması gereken bilginin sırlarını ortaya çıkarmayı hedefliyor. Ancak Tufeyl’e göre her şey yeterince açıklanamadığı için mesajın alıcısı kendini anlamaya zorlamalı. Ayrıca insanlar doğal olarak farklı kafa yapılarında oldukları için İbn Tufeyl, mesajını, romanının kahramanı Hay Bin Yakzan'ı ıssız bir adada yalnız büyüyen ve sadece aklıyla ve sezgileriyle evrenin gerçekliğini keşfeden bir adam olarak anlatarak aktarmayı seçiyor.

Ceylanın simgeselliği
Hay Bin Yakzan’ın o ıssız adada nasıl dünyaya geldiğine dair herhangi bir bilgimiz yok. Bildiğimiz tek şey, onu bir ceylanın beslediği ve adadaki hayvanlar arasında yetiştirme görevini üstlendiğidir. Son derece zeki olan kahramanımız Hay Bin Yakzan kısa sürede sorgulamayı ve deneme-yanılma yöntemiyle işleyişi keşfeder. Kelimeler, kitaplar, öğretmenler veya vahiy olmadan adım adım metafizik ve fikri mükemmelliğin zirvesine ulaşıncaya kadar öğrenmeye devam eder. ‘Bir yaratıcının olması gerektiği’ sezgisiyle her şeyin bir yaratıcısı olduğunu ve bunu test ederek evrenin gerçekliğini keşfeder. Böylece elli yaşına geldiğinde Hay Bin Yakzan’ı akıcı olmasa da konuşma ve okuma konusunda kâmil bir insan olarak görüyoruz.
Bir gün Hay Bin Yakzan’ın tek başına yaşadığı ıssız adaya tevhid (tek tanrının varlığını kabul eden) inancına sahip Absal adında bir adam gelir. İnançlı ve dini ritüellere saygılı bir adam olmasına rağmen düşünceli yapısı Hay Bin Yakzan’ı gördüklerini tefekkür etmeye iter. Hay Bin Yakzan, Absal ile konuşmayı öğrendikten sonra Absal ona inandığı dinle ilgili tüm bildiklerini anlatır. Bu arada Absal, inançlarının Hay Bin Yakzan’da gördüğü gerçeğin ta kendisi olduğunu fark eder ve onu diğer insanlara da bu şekilde öğretmek için kendi yaşadığı adaya gitmeleri gerektiği konusunda ikna eder. Ancak bu konuda başarısız olurlar. Çünkü kalıplaşmış düşüncelere sahip insanların onların anlattıklarını kabul etmesi ve onları anlaması mümkün değildir. Böylece birlikte inzivaya çekilmek üzere yine ıssız adaya dönerler.


Fransız çevirmen Jean Baptiste Brunet. (Yayınevi)

Özetle Hay Bin Yakzan hem kolay hem de zor bir romandır. Kolay olmasının nedeni İbn Tufeyl’in bir adamın ‘sorgulama adasında’ kısıtlama olmadan düşünerek yaşadığı eşsiz gelişimi ve hayatındaki maceraları ilginç bir şekilde anlatmasından kaynaklanıyor. Brunet, zor olmasının nedenini ise hikayenin arka planında ‘üstü örtülü ve gizemli bir teori’ olmasına bağlıyor. Ne var ki İbn Tufeyl’in anlatımı, okuyucusunun ‘yabancı olmadığı bilgiye’ dayanan ancak sembolik olan bir sır ve gizli bir bilimi açıklıyor. Çünkü yazar kendi içinde, özellikle güçlü yönlerini gösterdiği giriş bölümünde felsefi bir tezahürünü ve İbn Sina, Aristoteles, Farabi, İbn Bacce ve özellikle Hay Bin Yakzan romanının bir cevap olarak yazıldığı ‘Filozofların Tutarsızlığı’ adlı kitabı kaleme alan Gazali gibi çeşitli büyük filozofların zihinlerinin güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koyuyor.
Bu bizi İbn Tufeyl’in çalışmasındaki düşüncesinin özelliğine götürüyor. Yani rasyonalizm ile mistisizm arasında bağlantı kurmaya ve filozofların gerçeği ele alma yöntemlerinin farklılık göstermediğini ya da çelişmediğini, aksine düşünmeye davet ettiğini ve bir tamamlayıcı aradığını anlamaya itiyor. Romanı tüm karmaşıklığı içinde genişleten ve konusunu tanımlamayı zorlaştıran da budur. Peki, bu durum düşünceyi ve gücünü test etmekle mi, saf alıcıyla birlik kurmakla mı, tasavvufun üstünlüğüyle mi, tek yaratıcıyla mı, yalnızlıkla mı, felsefe ve din uyumuyla mı, bilgiyi derinleştirme ve sezgiyi paylaşmakla mı yoksa antropolojik ve politik kötümserlikle mi ilgili?
Çevirmen bize hepsinden biraz olduğunu söylüyor. Bu da okuyucuların her birinin romanda kendinden bir şeyler bulmasını sağlıyor. Romanı değerli kılan da işte bu.



Daniel Craig, James Bond rolünü neden ilk önce reddettiğini anlattı

Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
TT

Daniel Craig, James Bond rolünü neden ilk önce reddettiğini anlattı

Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)

Daniel Craig, James Bond'u oynamayı başlangıçta reddettiğini çünkü bunun sinema sektöründeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğunu açıkladı.

56 yaşındaki aktör, 2006 yapımı Casino Royale'den 2021 yapımı Ölmek İçin Zaman Yok'a (No Time To Die) kadar 5 filmde 007'yi canlandırdı. Ancak efsanevi casus rolünü üstlenme konusunda çekinceleri olduğunu itiraf etti.

Hollywood Reporter'ın Awards Chatter Podcast'ine konuk olan Craig'e, Bond rolünü kabul ederken gergin olup olmadığı soruldu. 

Britanyalı aktör, "Evet, kesinlikle. Bu yüzden geri çevirdim" diye açıkladı. 

Yani, 'Hayır' dedim. O sırada ortada bir senaryo yoktu. 'Senaryoyu görmeden bir karar vermem mümkün değil' diyordum.

Rolün hayatını nasıl değiştireceğinden korktuğunu itiraf eden Craig, "O zamanlar epey iyi kazanıyordum, yani hayatımı o zamanlar yaptığım şeyi yaparak geçirseydim, çok daha mutlu olurdum" diye ekledi.

Ama bu gerçekten de öyle bir şeydi ki... Yani sürekli James Bond'u oynamak mı?

Craig, Bond filmleri arasında Direniş (Defiance) ve Kovboylar ve Uzaylılar (Cowboys and Aliens) gibi yapımlarda da rol aldı. Ama bir oyuncu olarak çok yönlülüğünü sergileme çabasının onu tükettiğini de ifade etti.

"Bond sizin hayatınız"

"Sanırım kendimi kanıtlamak zorunda olduğumu hissettim" diyen Craig, ekledi: 

Bir süre sonra bunu yapacak enerjiye sahip olmadığımı fark ettim. Bunu Diriliş gibi filmleri eleştirmek için söylemedim çünkü onlarla gurur duyuyorum. Ama Bond sizin hayatınız. Her bir film hayatınızdan yaklaşık iki yıl çalıyor. 6 aydan fazla bir süre evden uzak kalıyorsunuz. Ve dünyaya çeşitli rolleri oynayabiliyor olduğumu kanıtlama ihtiyacı yüzünden başka filmleri araya sıkıştırma fikri biraz saçma, bu yüzden bunu yapmayı bıraktım.

Craig, son olarak Beni Adınla Çağır'ın (Call me By Your Name) İtalyan yönetmeni Luca Guadagnino'nun yeni filmi Queer'de oynadı.

William S. Burroughs'un 1985 tarihli romanından uyarlanan film, küçük Amerikan topluluğunun diğer üyeleriyle birkaç temas dışında günlerini neredeyse tamamen yalnız geçiren Amerikalı göçmen Lee'yi merkeze alıyor.  

Geçen hafta, filmin ABD'deki sınırlı gösteriminin tanıtımı sırasında New Yorker'a konuşan Craig, Bond'u oynamakla ilgili en büyük çekincelerinden birinin serideki erkeklik anlatısı olduğunu söylemişti.

Queer, bu yıl ikinci kez düzenlenmesi ve 7 Kasım'da başlaması planlanan MUBI FEST'in açılış filmi olacaktı. 

İki eşcinsel erkeğin aşkını anlatan filmin gösterimi, "toplum barışını tehlikeye atacak provokatif içerik taşıdığı" gerekçesiyle Kadıköy Kaymakamlığı tarafından yasaklanmıştı.

Independent Türkçe, Deadline, New Yorker, Daily Mail, Hollywood Reporter