300 Tunuslu çocuk, bölgedeki savaşlarda mahsur kaldı

Türkiye sınırına yakın bir Suriye kampında bulunan Tunuslu çocuklar (Tunus Özgürlükler Gözlemevi)
Türkiye sınırına yakın bir Suriye kampında bulunan Tunuslu çocuklar (Tunus Özgürlükler Gözlemevi)
TT

300 Tunuslu çocuk, bölgedeki savaşlarda mahsur kaldı

Türkiye sınırına yakın bir Suriye kampında bulunan Tunuslu çocuklar (Tunus Özgürlükler Gözlemevi)
Türkiye sınırına yakın bir Suriye kampında bulunan Tunuslu çocuklar (Tunus Özgürlükler Gözlemevi)

Huda el-Trablisi
“Geri dönme hakkım var!” Tunus’taki Haklar ve Özgürlükler Gözlemevi’nin savaşlara ve şiddetli çatışmalara tanık olan ülkelerde mahsur kalan Tunuslu çocukların aileleriyle birlikte yaptığı bir çağrı…
Tahiyye isimli kadın, acı dolu bir ifadeyle Türkiye sınırındaki Suriyelilerin kampında mahsur kalan 5 torunu hakkında, “2 yaş altında olan ikisi, hastalıktan öldü. Geri kalanlar ise, son derece kötü koşullar altında yaşıyorlar” dedi.
Büyükanne Tahiyye, torunlarının en büyüğünün 6 yaşında olduğunu da belirtti. Torununun, diğer yaşıtları gibi okulda olması gerektiğini söyleyen Büyükanne, ancak ülkelerindeki savaş sırasında bombardımanların, sakatlıklara yol açtığını ve şu anda başından ameliyat olması gerektiğini söyledi.
Umutsuz bir tonla konuşan Tahiyye, “Zavallı, uygun bir yiyecek yiyemiyor, soğuk algınlığı ilaçları alamıyor. Onun yaşındaki çocukları aşağılayıcı bu koşullarda nasıl ameliyat olabilir ki?” ifadelerini kullandı.
Tahiyye, gözlerinden dökülen gözyaşlarıyla, Cumhurbaşkanı Said’e ‘bu çocuklara merhametle yaklaşması’ için bir mesaj gönderdi. Kadın, Tunus devletine de oğlunun Suriye’ye gönderilmesinden sorumlu tarafların ifşa edilmesi çağrısı yaptı.
Fethiye bin Tahir isimli bir başka kadın da aynı acıyla birlikte, iki torunu olan 6 yaşındaki Feda ve 4 yaşındaki Suheyb hakkında konuştu. Her ikisi de babalarının Suriye ordusuna karşı verilen savaşta ölmesi sonrasında Suriye’de bir kampta yaşamaya başladı. Büyükanne Fethiye, Tunuslu yetkililere ‘iki oğlunu ülkeye alma, işkence ve ölümden kurtarma’ çağrısı yaptı. Büyükanne ayrıca, yetkililerin ‘gergin alanlara sıkışıp kalan çocukların koşullarını, sanki Tunuslu değillermiş gibi göz ardı etmelerine’ şaşırdığını da belirtti.

Durgun suyu hareket ettirmek
Tunus’taki Haklar ve Özgürlükler Gözlemevi Başkanı Enver Evlad Ali, Tunus’taki sivil toplumun, durgun suyu hareket ettirmek, bir hükümetten diğerine ve bir parlamentodan diğerine taşınan sorunlara parmak uzatmak istiyor” ifadelerini kullandı.
Sayılarının yüksek olması dolayısıyla Suriye’de mahsur kalan Tunuslu çocukların durumunu takip etmeye yoğunlaştıklarını belirten Evlad Ali, Suriye kamplarında yaklaşık 300 çocuğa ulaştıklarını ifade etti. Yetkili, bunların Azez şehrindeki el-Hul, er-Ruc kampı, el-Katri kampı ve Türkiye kamplarında bulunduğuna dikkati çekti.
Gözlemevinin Suriye’de mahsur kalan çocuklar hakkındaki istatistiklere göre, çocukların çoğu yetim ve Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından denetlenen el-Hul kampında yaşıyor.
Enver Evlad Ali, “İnsan hakları savunucularının çocukların geri getirilmesini talep ettiği Tunus devleti, sadece bazı teröristlerin dış baskı ile geri dönmesine cevap verdi. Çocukları ve kadınları, birçok tehlikenin ortasında kamplarda kaldı” dedi.
Gözlemevi Başkanı, verdiği özel bir röportajda, “Çocuklarını kurtarmak, diğer ülkeler gibi Tunus devletinin de görevidir” diyerek, ne yazık ki Tunus vatandaşlarının Tunus devleti açısından herhangi bir değeri olmadığını da ifade etti.

Tam güvenlik
Tunuslu yetkililerin üzerindeki baskı bağlamında ise Tunus'taki Haklar ve Özgürlükler Gözlemevi, Cumhurbaşkanının ‘Libya’da sıkışıp kalan 6 çocuğu geri alma’ adımının yetersiz olduğunu belirtti. Tam bir güvenliğin sağlaması çağrısı yapan gözlemevi, yeni hükümetten, eski hükümetin yaptığı hatalardan ve yanlış hesaplamalardan da kaçınmasını istedi.
Gözlemevi, Halk Temsilcileri Meclisi’ni de ‘denetleyici rolünü oynamaya ve sorumluluklarını üstlenmeye’ çağırdı. Siyasallaşma veya geri dönüşte gecikme riskleri konusunda uyaran gözlemevi, bu meselenin derhal insanlar hakları açısından ele alınması, kampları ve gözaltı merkezlerinin ziyaret edilmesi, onlarca Tunuslu çocuğu tehdit eden tehlikelerin yakından incelenmesi için komite kurulması çağrısında bulundu.

İnsanlık dışı koşullar
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Komitesi Başkan yardımcısı Hatim Katran, Tunus’un, diğer ülkelerdeki gibi Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin otuzuncu yıldönümünü kutlarken, onlarca Tunuslu çocuğun hala Libya ve Suriye’deki kamplarda ve gözaltı merkezlerine mahsur kaldığını ifade etti. Katran ayrıca, Tunuslu çocukların hava olayları, askeri çatışmalar ve yıllar geçtikçe kötüleşen insanlık dışı faaliyetlerce tehdit edildiğini söyledi.
Hatim Katran, Tunus’un ‘çocukların silahlı çatışmalara katılımına ilişkin bir sözleşme onayladığını ve bu nedenle bu konuyla ilgili tüm sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini’ ifade etti. Yetkili, BM tarafından yayınlanan ve mahsur kalan, orduya alınan veya çatışmalardan etkilenen çocuklarla ilgili 2427 sayılı karar uyarınca devletin çocukları korumak için tüm sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini söyledi.
Son olarak kamusal alanda çocuk hakları meselesinin yokluğunu da eleştiren Katran, Tunus’taki çocukların sorularına daha fazla dikkat edilmesi çağrısı yaptı. Hatim Katran ayrıca, gergin alanlarda mahsur kalmış çocukları kurtarmak için hiçbir çaba sarf etmeyen Tunuslu yetkilileri de kınadı.

Dışlanma
İşkenceyi Önleme Ulusal Heyeti’nde Kadınlar ve Çocuklar Komitesi (UNICEF) Başkanı Seyyide Mubarek, gerilim odaklarındaki çocukların geri dönme hakları olduğunu ifade ederken, Tunus devletinin bu çocukları geri alma sorumluluğunu üstlenmediğine dikkati çekti. Mubarek, “Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilen 6 kişi bile Tunus’un sayesinde değil, Kızılay’ın yardımları ve Libyalı tarafların çabalarıyla geri döndü” dedi.
Seyyide Mubarek, Tunus’un bu meseleyi ele alırken, karşılaştığı sorunlara da değinirken, “Bunların başında Suriye veya Libya’daki resmi makamların, mahsur kalan çocuklara ilişkin doğru verilere sahip olmaması geliyor” ifadelerini kullandı.
Yetkili, ülkeye geri dönen çocukların toplum tarafından dışlandığını da inkar etmedi.
Öte yandan Tunus İnsan Haklarını Savunma Birliği’nin yönetim organının bir üyesi olan Muhyiddin Lağa, UNICEF’in sayılarının 13 yaş altı 29 bin olarak tahmin ettiği bu çocukların sorununun, ulusal ve uluslararası düzeyde önemli olduğunu belirtti.
Lağa, “Tunuslu çocukların sayılarının az olmasına rağmen, meseleyle yasal bir bakış açısıyla ilgileniyoruz. 1 çocuk olsa bile, aynı pozisyona sahip olacağız” dedi.
Muhyiddin Lağa, “Çocukların ebeveynlerinin terörist olmasına rağmen, iki kez kurban olmamaları için onların bakımını üstlenmek zorundayız” değerlendirmesine bulundu.
Lağa ayrıca, birliğin, Tunus anayasası tarafından güvence altına alındığı gibi vatandaşlara vatandaşlık hakkı veren uluslararası antlaşmalara ve özellikle de Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne bağlı olduğunu söyledi.

 


Gözler Gazze anlaşmasının ikinci aşamasında

Hamas mensupları dün, Mısırlı bir ekibin Kızılhaç mensuplarıyla birlikte Gazze Şehri'nde son İsrail rehinesinin cesedini aradığı bölgeyi güvenlik altına aldı (AFP)
Hamas mensupları dün, Mısırlı bir ekibin Kızılhaç mensuplarıyla birlikte Gazze Şehri'nde son İsrail rehinesinin cesedini aradığı bölgeyi güvenlik altına aldı (AFP)
TT

Gözler Gazze anlaşmasının ikinci aşamasında

Hamas mensupları dün, Mısırlı bir ekibin Kızılhaç mensuplarıyla birlikte Gazze Şehri'nde son İsrail rehinesinin cesedini aradığı bölgeyi güvenlik altına aldı (AFP)
Hamas mensupları dün, Mısırlı bir ekibin Kızılhaç mensuplarıyla birlikte Gazze Şehri'nde son İsrail rehinesinin cesedini aradığı bölgeyi güvenlik altına aldı (AFP)

Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi yönünde ortak bir çaba içinde, dolaylı müzakerelerin ileri aşamasına geçilmesinin önünü açmak için "daha ciddi" görüşmelerin devam ettiği belirtiliyor. Hamas hareketi içindeki bilgili kaynaklardan gelen açıklamalara göre beklenen görüşmelerin, bu ay sonu veya gelecek ay başında yapılması bekleniyor.

Şarku'l Avsat'a bilgi veren kaynaklar, Kahire'de düzenlenecek kapsamlı bir Filistin ulusal toplantısı için hazırlıkların sürdüğünü, önemli ve acil konularda anlaşmaya varıldığını belirtti.

Fetih Sözcüsü Abdülfettah Devle ise özel açıklamasında, Gazze Şeridi'ni yönetecek bir komitenin kurulmasına ilişkin duyurunun "yakında yapılmasının muhtemel" olduğunu belirterek, beklenen oluşumun Filistin vizyonuyla uyumlu olmasının önemini vurguladı. Devle, "belgelenmiş ve resmi bir anlaşma yayınlanana kadar" belirli bir tarih vermedi.


 Tony Blair, Gazze Barış Konseyi üyelik adayları listesinden çıkarıldı

Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair (Arşiv- AFP)
Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair (Arşiv- AFP)
TT

 Tony Blair, Gazze Barış Konseyi üyelik adayları listesinden çıkarıldı

Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair (Arşiv- AFP)
Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair (Arşiv- AFP)

Financial Times gazetesi, güvenilir kaynaklara dayandırdığı haberinde, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair'in Arap ve İslam ülkelerinden gelen itirazlar sonrasında Gazze Barış Konseyi üyeliğine aday listesinden çıkarıldığını bildirdi.

Blair, ABD Başkanı Donald Trump'ın eylül ayı sonlarında İsrail ile Hamas arasındaki savaşı sona erdirmek için 20 maddelik planını açıkladığı sırada konsey üyeliği için belirlenen tek isimdi. Trump, Blair'i "çok iyi bir adam" olarak tanımlamıştı.

Şarku’l Avsat’ın Financial Times’ten aktardığına göre, Blair o dönemde planı "cesur ve akıllıca" olarak nitelendirdi ve ABD başkanının başkanlık edeceği konseye katılmaktan memnuniyet duyacağını ifade etti.

Ancak bazı Arap ve Müslüman ülkeler, kısmen 2003 yılında ABD öncülüğündeki Irak işgaline verdiği güçlü desteğin Ortadoğu'daki itibarına verdiği zarar nedeniyle plana karşı çıktı.

Financial Times, Blair'in bir müttefikinin, eski başbakanın Barış Konseyi üyesi olmayacağını söylediğini aktardı. Müttefik, "Bu konsey mevcut dünya liderlerinden oluşacak ve altında daha küçük bir yürütme kurulu bulunacak" dedi.

Kaynak, Blair'in, Trump'ın damadı Jared Kushner ve ABD başkanının kıdemli danışmanlarından Steve Witkoff'un yanı sıra Arap ve Batı ülkelerinden üst düzey yetkililerle birlikte yürütme kurulunda yer almasının beklendiğini de ifade etti.


Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”