Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki M4 karayolunda Rusya ile devriye düzenlemeyi planlıyor

Dün İdlib kırsalındaki Afes beldesinden motosikletiyle geçen Suriyeli bir adam (AFP)
Dün İdlib kırsalındaki Afes beldesinden motosikletiyle geçen Suriyeli bir adam (AFP)
TT

Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki M4 karayolunda Rusya ile devriye düzenlemeyi planlıyor

Dün İdlib kırsalındaki Afes beldesinden motosikletiyle geçen Suriyeli bir adam (AFP)
Dün İdlib kırsalındaki Afes beldesinden motosikletiyle geçen Suriyeli bir adam (AFP)

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türkiye’nin 15 Mart'tan itibaren Suriye'nin Halep-Lazkiye arasındaki uluslararası karayolu M-4’te Rusya ile ortak devriye düzenlemeye hazırlandığını söyledi. Akar, bu konuya ilişkin Rus tarafı ile yapılan askeri görüşmelerde iyi bir ilerleme kaydedildiğine dikkati çekti. Öte yandan İdlib'deki Türk gözlem noktalarının güvenliğinin Türkiye için bir öncelik olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye rejim güçleri ateşkesi ihlal ettikleri sürece askeri operasyonlara devam edeceklerinin altını çizdi.
Ankara’daki Rus askeri heyeti ile yapılan görüşmelerin yapıcı ve olumlu bir şekilde devam ettiğini aktaran Milli Savunma Bakanı Akar, Suriye’nin kuzeybatısında bulunan İdlib’deki mevcut durumun, geçtiğimiz hafta Ankara ile Moskova arasındaki ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra sakinleştiğini kaydetti.
Dün yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin tüm unsurları ile İdlib'deki varlığının devam ettiğini bir kez daha yineleyen Akar, İdlib'de ateşkesin kalıcı hale gelmesini ve Suriyeli sivillerin gönüllü olarak evlerine dönmesini sağlamak için burada bir istikrar ve güvenlik atmosferi oluşmasını umduğunu belirtti.
Rus askeri heyetinin Ankara’daki görüşmeleri geçtiğimiz Salı günü başladı. İdlib'de ilan edilen ateşkesin uygulanmasına ilişkin detaylar üzerinde anlaşmaya varmak üzere yapılan görüşmeler, dün Milli Savunma Bakanlığı’nda devam etti. Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geçtiğimiz Perşembe günü Moskova'da gerçekleştirdikleri görüşmede bir mutabakata varmışlardı. Söz konusu mutabakat, aynı gün gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere İdlib’de ateşkes ilan edilmesi, mutabakattan bir hafta sonra M-4 karayolunun kuzey ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde güvenli bir koridor oluşturulması ve 15 Mart’tan itibaren ortak askeri devriyelerin başlatılmasını öngörüyordu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz Salı günü, müzakerelerin başlamasından önce yaptığı açıklamada, M-4 karayolunun güney kısmını Rusya’nın kuzey kısmını ise Türkiye’nin denetleyeceğini söyledi.
Öte yandan Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Salı günü Türk mevkidaşı Hulusi Akar ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. İki bakan görüşmeleri sırasında İdlib'deki son durumu ve Gerginliği Azaltma Bölgeleri’nde istikrarın sağlanması için Moskova'da imzalanan mutabakata bağlı prosedürlerin uygulanmasına ilişkin konuları ele aldılar.
Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Akar'ın Rus mevkidaşıyla İdlib'deki ateşkesi kalıcı hale getirme ve yerinden edilmiş bir milyondan fazla insanın evlerine dönmesini sağlama konusunda görüş alışverişinde bulunduğu bildirildi.
Bakanlık açıklamasında ayrıca iki tarafın ateşkesin kalıcı hale gelmesinin yanı sıra Türkiye ve Rusya arasında yapılan İdlib ile ilgili mutabakat çerçevesindeki yükümlülüklerin ve bölgedeki barışı ve istikrarı destekleme çabalarını yerine getirme taahhütlerinin teyit edildiği belirtildi.
Rus resmi haber ajansı RIA Novosti’nin askeri bir kaynaktan aktardığı bilgilere göre Moskova'da varılan mutabakat çerçevesinde Türkiye, İdlib’deki kontrol noktalarından ağır silahları çekmeye başladı.
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib’de 8 adet Pantsir hava savunma sisteminin yok edildiğini duyurmuştu. Ancak Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye’de 8 adet Pantsir hava savunma sisteminin yok edildiği yönünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunulan verilerin gerçeği yansıtmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin şu anda İdlib’deki geçici ateşkesi, kalıcı hale getirmeye çalıştığını söyledi. Çavuşoğlu dün yaptığı açıklamalarda, İdlib'deki gelişmeleri görüşmek üzere Rusya'dan Türkiye'ye bir askeri heyetin geldiğini ve iki tarafın şu anda M-4 karayolunu güvenli bir şekilde geçişe açmak için alınacak önlemleri tartıştıklarını belirtti. Çavuşoğlu ayrıca Türkiye’nin iki gün önce bölgedeki ateşkes anlaşmasına yönelik küçük ihlaller sonrasında gerekli uyarıları yaptığının da altını çizdi.
Öte yandan ateşkese uyulmaması halinde Türkiye’nin İdlib’de başka askeri operasyonlar yapmaktan çekinmeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İdlib geçici ateşkesini kalıcı hale getirmek için çalışıyoruz” diye konuştu. Erdoğan, Suriye rejimini uyararak İdlib'deki Türk gözlem noktalarına yapılan herhangi bir saldırıya en ağır karşılığı vermeye hazır olduklarını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, İdlib bölgesinde, Suriye rejimi ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkes anlaşmasına yönelik bir takım ‘ufak tefek ihlalleri’ olduğunu söyledi.
Rusya'yı Suriye rejimini durdurmak için gerekli önlemleri almaya çağıran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları; rejime ve terör örgütlerine gücü yetmediği için değil İdlib’deki krize tüm taraflar bakımından uygulanabilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptı”  ifadelerini kullandı.
Rejimin ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkese ne kadar bağlı kalacaklarının belirsiz olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rejimi ve onu destekleyen milislerin ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Karşımızdakiler sözlerimi tutmazsa bir öncekinden daha ağır bir şekilde üzerlerine gitmekten de asla kaçınmayız” diye konuştu.
Türkiye’nin İdlib'de bir ay boyunca etkin bir şekilde yürüttüğü operasyonların ülke sınırlarındaki tehditleri önleme kararlılığını yansıttığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib’deki Türk gözlem noktalarının güvenliğinin Türkiye'nin en önemli öncelikleri arasında olduğunu ve Ankara'nın şu anda İdlib'deki ateşkesi kalıcı hale getirmek için çalıştığını vurguladı.
Türkiye’nin Suriye’de bulunma amacının ‘ne bu ülkelerin topraklarını işgal veya ihlak etmek ne de bölgedeki güçlerle bilek güreşinde tutuşmak’ olmadığını belirten Erdoğan, “Türkiye’nin Suriye’de özellikle vermekten geri durduğu her mücadeleyi kısa bir süre sonra kendi topraklarında yürütmek zorunda kalacağı gerçeğini asla aklımızdan çıkartmamalıyız. Suriye ile olan 911 kilometrelik sınır hattımızın her karışını, hem terör örgütlerini hem de mezhepçi rejim güçlerini uzak tutacak şekilde güvenlik altına almakta kararlıyız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in İdlib’de ağır bir ders aldığını ve kendi gücüyle Türk ordusunun gücünü gördüğünü kaydetti.
Türkiye’nin yerinden edilmiş kişileri barındırmak ve yaşam şartlarını iyileştirmek için İdlib’in kuzey kesiminde küçük evler inşa etmeye başladığını belirten Erdoğan, Suriye krizinin, ancak bu ülkenin toprak bütünlüğünü garanti eden kalıcı bir çözümün bulunmasıyla sona erebileceğini ve uluslararası toplumun bu konuda daha fazla çaba göstermesi gerektiğini vurguladı.
Terör örgütleriyle mücadele konusunda ise Erdoğan, “PKK’ya YPG veya SDG etiketi yapıştırmakla, gerçekler ortadan kalkmıyor, hakikatlerin üzeri örtülmüyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarını şöyle sürdürdü;
“Tel Rıfat bölgesindeki bölücü terör örgütü mensuplarının saldırı teşebbüsleri de giderek artıyor. Teröristleri bulduğumuz yerde etkisiz hale getiriyoruz.”
Suriye rejimini ve destekçilerini, Suriye'nin üçte birini PKK/YPG terör örgütünün işgalinden kurtarmaya çağıran Erdoğan, eğer bu gerçekleşirse İdlib ve diğer bölgelerdeki krize daha kolay çözüm bulunabileceğini söyledi.
Erdoğan, Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye’deki gelişmeler ve Suriye hükümeti ile tekrar tekrar diyalog kurma çağrıları konusundaki tutumlarını eleştirdi.
Öte yandan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı (SACEUR) Orgeneral Tod D.Wolters ile Salı günü akşam saatlerinde bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Görüşmede, İdlib’deki son gelişmeler ele alındı.
Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri, İdlib'e askeri sevkiyatlarını sürdürüyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) dün İdlib'in kuzeyindeki Kefer Lusin sınırından bölgedeki Türk gözlem noktalarına doğru giden yaklaşık 70 araçlık bir askeri konvoyunun girdiğini bildirdi.
SOHR, İdlib'de ilan edilen ateşkese rağmen Türkiye’nin Suriye topraklarına yönelik askeri sevkiyatlara devam ettiğini ve ateşkesin başladığı Perşembe gece yarısından itibaren Suriye topraklarına yüzlerce askerle birlikte giren askeri araç sayısının 820’ye ulaştığını belirtti. SOHR, 2 Şubat'tan bu yana Türkiye’den İdlib'deki Gerginliği Azaltma Bölgesi’ne giren askeri araç sayısının 4 bin 220’yi geçtiğini, aynı zamanda İdlib ve Halep'te konuşlandırılan asker sayısının ise 9 bin 200’ü aştığını kaydetti.



Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
TT

Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)

ABD'nin perşembe günü Nijerya'da DEAŞ’a karşı düzenlediği füze saldırılarının ayrıntıları ve terör örgütlerinin kalelerinin kuzeydoğuda yoğunlaşmasına rağmen ülkenin kuzeybatısında bulunan Sokoto şehrinin seçilme nedenleri hala belirsizliğini koruyor.

Bu gizem, ABD ve Nijerya'nın de hedefin DEAŞ olduğu konusunda anlaşmaya varmış olmalarına rağmen açıklamaları arasındaki tutarsızlığın yanında saldırılar sırasında kimlerin veya nelerin vurulduğu konusunda ayrıntıları açıklamamış olmaları nedeniyle daha da artıyor.

Bu gerçekleri açıklığa kavuşturmak amacıyla, Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Tinubu'nun Sözcüsü Daniel Bwala, dün Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada, ABD’nin perşembe günü Nijerya'da gerçekleştirdiği hava saldırılarının, ‘Lakurawa’ adlı yerel bir terör örgütü ve ‘otoyol soyguncusu’ çetelerle iş birliği yapmak üzere Sahel bölgesinden gelen DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Bwala, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“DEAŞ, Lakowara ve çetelere ekipman ve eğitim sağlayarak onlara yardım etmek için Sahel bölgesinden geçmenin bir yolunu buldu.”

Nijerya Enformasyon ve Kültür Bakanı Muhammed İdris, cuma akşamı yaptığı açıklamada saldırıların Sahel koridoru üzerinden Nijerya'ya sızmaya çalışan DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Lakowara Grubu

Nijerya gazetesi Premium Times tarafından yayınlanan bir haberde, Sokoto’nun terör örgütlerinden çok çete faaliyetleri ve haydutluktan şikayetçi olduğu belirtildi. Haberde, ABD tarafından düzenlenen hava saldırılarının, yerel liderlerin 2017 yılında haydutlukla mücadele çerçevesinde kurdukları Lakowara Grubu'nu hedef aldığına dikkat çekildi.

adre
ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 25 Aralık'ta belirsiz bir konumda bir askeri gemiden füze fırlatıldığını gösteren videodan alınan bir görüntü (Reuters)

Gazete, haberini New York'taki West Point Askeri Akademisi'ne bağlı bir araştırma ve akademik merkez olan West Point Terörle Mücadele Merkezi (CTC) tarafından 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya dayandırdı. Araştırma, Lakowara üyelerinin Mali'den geldiğini doğruladı. Çalışmada, yerel liderlerin gruba mali destek, sığır ve silah şeklinde lojistik destek sağlayarak grubun büyümesine katkıda bulundukları açıklandı. Aynı kaynak, o dönemde Nijerya polisinin silahlı grubu önemsiz göstererek, üyelerini hayvanları için su aramak üzere göç etmiş ‘şiddet kullanmayan çobanlar’ olarak tanımladığını belirtti. Ancak grup, kısa sürede bölgede kendi kanunlarını uygulamaya başladı ve borçlarını ödemeyi reddeden yerel bir lideri öldürdü.

Lakowara, Müslümanların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bu ülkede, alkol tüketimini ve müzik dinlemeyi yasakladı, yerel çobanlara vergi uyguladı ve ardından Nijer sınırındaki ordu mevzilerine silahlı saldırılar düzenleyerek Nijer ve Nijerya’nın 2018 yılında silahlı gruba karşı ortak devriye gezileri başlatmasına neden oldu.

Nijer'de 2023 yılında gerçekleşen askeri darbe sonucu Nijerya sınırındaki ortak devriyelerin sona ermesinin ardından Lakorawa, daha cesur hale geldi, faaliyetlerini Kibi şehrine doğru genişletti. Burada polis karakollarına ve yerel kurumlara saldırılar düzenledi.

DAEŞ ve El Kaide ile bağlantıları

Bu silahlı grubun oluşturduğu tehlikeye rağmen, dış bağlantıları konusunda hala büyük bir belirsizlik var. Birçok uzman bu grubu bir grup paralı asker ve hayduttan ibaret olarak görse de DAEŞ ve El Kaide ile olan ilişkisi konusunda fikir ayrılıkları hakim.

West Point Merkezi’nden Mortala Rufai, James Barnett ve Abdulaziz Abdulaziz tarafından yürütülen bir araştırma, Lakowara'nın El Kaide ile, özellikle de Mali merkezli İslam ve Müslümanları Destekleme Grubu (Cemaat Nusret el-İslam vel Müslimin/JNIM) ile bağlantılı olduğunu doğruladı.

Ancak Barnett, son araştırmasında Lakowara’nın artık DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.

Sahel bölgesindeki terörist ittifakların çakışması nedeniyle, Lakowara’nın bazı orijinal üyelerinin Ensar’ul-İslam ve Müslümanlarla bağlantılı olabileceğini, ancak bugün DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle daha yakından bağlantılı olduklarını açıkladı.

Öte yandan Afrika’da İyi Yönetişim Vakfı'nda araştırmacı olan Malik Samuel, sosyal medya platformu X'te Lakorawa’nın El Kaide’ye daha yakın olduğunu iddia ederek JNIM’e atıfla “DEAŞ ile bağlantısı olduğuna dair herhangi bir kanıt görmedim” ifadelerini kullandı.

Çelişkiler ve şüpheler

Amerikalılar ve Nijeryalılar DEAŞ’ı hedef aldıklarından bahsetmelerine rağmen, ABD saldırılarının hedef aldığı bölgedeki bazı yerel sakinler şaşkınlıklarını dile getirdi. AFP'ye konuşan bölge sakinlerinden Haruna Kalh, “Şaşırdık çünkü bu bölge hiçbir zaman silahlı grupların kalesi olmamıştı” dedi.

d8
ABD’nin Oufa köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından meydana gelen hasar, 27 Aralık 2025 (AFP)

Diğerler bölge sakinleri ise ABD’nin hava saldırılarında fırlattığı füzelerin boş tarlalara düştüğünü, can kaybına yol açmadığını ve füze enkazının zarar verdiği Jabo köyünün saldırılarından kısmen etkilendiği söyledi. Militanların son saldırısının iki yıl önce gerçekleştiğini belirttiler.

Nijerya televizyonunda yayınlanan görüntülerde, tarım arazisi gibi görünen bir alanda yanmış metal parçaları görüldü.

d
Jabo köyünde ABD'nin saldırı düzenlediği bölgeye toplanan köylüler 26 Aralık 2025 (Reuters)

Öte yandan Nijerya, hava saldırılarının ‘terör yuvalarını’ hedef aldığını açıkladı.

Açıklamada, hedef alınan bölgelerin ‘Nijerya'ya sızan yabancı DEAŞ üyelerinin toplanma ve hareket noktası olarak kullanıldığı’ belirtildi.

Ancak Nijeryalı analistlerden bazıları, hava saldırılarının Sokoto şehrini hedef almasını şaşırtıcı bulduklarını ifade ettiler. Boko Haram'ın aktif olduğu kuzeybatıda Nijer ve Kano, kuzeydoğuda Borno gibi diğer eyaletlerin çok daha yüksek düzeyde şiddet olaylarına tanık olduğunun altını çizerek Nijerya hükümeti tarafından yapılan dikkate açıklamayı sorguladılar.

Sokoto'nun önemi

Güvenlik analisti Mustafa Gimbo, hava saldırılarının hedefi olarak Sokoto'nun seçilmesinin ‘oldukça tartışmalı’ olduğunu söyledi.

Gimbo, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu şehirde neredeyse hiç bulunmayan Hıristiyanları hedef alan terör saldırılarından ziyade haydutluk vakalarının yaşandığını vurguladı.

Bu eyaletin ülkedeki terör yuvası olmadığını belirten Gimbo, daha çok ‘Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölge, ‘Sokoto Halifeliği'nin tarihi merkezi ve Nijerya'daki İslam'ın manevi merkezi’ olduğunu düşündüğünü belirtti.

Sokoto Halifeliği, 1804 yılında kurulan, Batı Afrika'da oldukça etkili bir siyasi ve dini oluşumdu. 19’uncu yüzyıl boyunca, yüzölçümü ve etkisi bakımından Afrika'nın en büyük imparatorluklarından biri haline geldi. Halifeliğin gücü, 20’nci yüzyılın başlarına kadar devam etti, ancak 1903 yılında İngilizlerin Nijerya'nın kuzeyini kolonileştirmesinin ardından fiilen yıkıldı. Sokoto Halifeliğinin dini ve siyasi mirası, kuzey Nijerya ve Batı Afrika'daki Müslümanlar arasında hala varlığını sürdürürken büyük bir sembolik önem taşıyor.

yu7
ABD’nin hava saldırısının Oufa köyünde neden olduğu yıkım, 27 Aralık 2025 (AFP)

Nijerya gazeteleri, ABD Ordusundan emekli subay Pesh Johnson'ın, özellikle Sokoto eyaletinin son zamanlarda Amerikalıların zihninde Hıristiyanlara yönelik saldırıların yuvası olarak anılmaya başladığını söylediği açıklamalarına yer verdi.

Johnson, söz konusu açıklamalarda şunları söyledi:

“Sorun aslında daha karmaşık. Nijerya'nın kuzeyinde şeriat hukuku sorunu da var. Ne yazık ki, Sokoto’da 2022 yılında Deborah Samuel adlı genç bir kadının sınıf arkadaşları tarafından güpegündüz taşlanarak öldürüldüğünü gördük.”

Deborah Samuel, WhatsApp'ta dolaşan ses kayıtlarında İslam dinine hakaret etmekle suçlanmıştı.

Johnson, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugüne kadar, bu masum genç kadının öldürülmesinden sorumlu olanların hiçbiri adalete teslim edilmedi. Bunlar, Amerikalıların takip ettiği konulardan bazıları ve bu yüzden olanları dini zulüm olarak nitelendiriyorlar.”

Öte yandan Nijeryalılar bu olayı özellikle ABD Başkanı Donald Trump saldırıyı kasıtlı olarak Hıristiyanların Noel kutlamalarıyla aynı zamana denk gelecek şekilde planlamasından ötürü ABD'nin saldırılarıyla ilişkilendirdi.

Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf Tuggar, ABD Başkanı Trump’ın saldırıyı duyururken ‘öncelikle masum Hıristiyanları hedef alan ve acımasızca öldüren DEAŞ’lı terörist pislikleri’ hedef aldığını söylemesine rağmen, ABD’nin düzenlediği hava saldırılarını ‘dini bir anlam taşıdığı’ tezini şiddetle reddetti.


Myanmar’da beş yıllık iç savaşın ardından yapılan ilk parlamento seçimlerine katılım düşük oldu

Myanmar Halkın Öncü Partisi lideri Thet Thet Khine, Yangon'da yapılan genel seçimlerde Kamayut ilçesindeki 1 numaralı sandıkta oy kullandıktan sonra mürekkepli parmağını gösterirken (Reuters)
Myanmar Halkın Öncü Partisi lideri Thet Thet Khine, Yangon'da yapılan genel seçimlerde Kamayut ilçesindeki 1 numaralı sandıkta oy kullandıktan sonra mürekkepli parmağını gösterirken (Reuters)
TT

Myanmar’da beş yıllık iç savaşın ardından yapılan ilk parlamento seçimlerine katılım düşük oldu

Myanmar Halkın Öncü Partisi lideri Thet Thet Khine, Yangon'da yapılan genel seçimlerde Kamayut ilçesindeki 1 numaralı sandıkta oy kullandıktan sonra mürekkepli parmağını gösterirken (Reuters)
Myanmar Halkın Öncü Partisi lideri Thet Thet Khine, Yangon'da yapılan genel seçimlerde Kamayut ilçesindeki 1 numaralı sandıkta oy kullandıktan sonra mürekkepli parmağını gösterirken (Reuters)

Sıkı kısıtlamaların uygulandığı Myanmar'daki sandık merkezlerinde, iktidardaki askeri cunta tarafından yaklaşık beş yıldır iktidardaki sivil yönetimin devrilmesi ve iç savaşın ardından demokrasiye dönüş olarak nitelendirilen ve bugün yapılan parlamento seçimlerinde seçmenlerin katılımı düşük oldu.

Aktivistler, Batılı diplomatlar ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), bir ay boyunca aşamalı olarak yapılan seçimleri kınadılar. Onlar, orduyla ittifak halindeki aday listelerine ve muhalefete yönelik açık baskıya dikkati çektiler. Askeriye yanlısı Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi’nin en fazla sandalyeyi kazanması ve eleştirmenlerin askeri yönetimin yeni cephesi olarak nitelendirdiği bir yapı oluşturması bekleniyor.

grthy
Myanmar parlamento seçimlerinde oy kullanan bir kadın (AFP)

Yaklaşık 50 milyon nüfusa sahip Güneydoğu Asya ülkesinde, isyancıların kontrolündeki bölgeler oylama sürecinden hariç tutuldu.

Askeri cunta kontrolündeki bölgelerde, üç turlu oylamanın ilki sabah saat 6'da (dünya saatiyle cumartesi günü 23:30 GMT) başladı. Bu bölgeler arasında Yangon, Mandalay ve başkent Nepido yer aldı. Myanmar'da askeri darbeyle idareye el koyan Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing de oyunu bu bölgelerde kullandı.

General Hlaing gazetecilere yaptığı açıklamada, “Seçimlerin özgür ve adil olacağını garanti ediyoruz” ifadelerini kullandı. General Hlaing, “Seçimleri ordu düzenledi ve itibarımızın lekelenmesine izin veremeyiz” diye ekledi.

fgthy
Myanmar'daki seçim merkezlerinden birinin önünde bekleyen vatandaşlar (AP)

Birkaç ay sonra ordu tarafından iptal edilen 2020 seçimlerinde, oy kullanma merkezlerinin önünde uzun kuyruklar oluşmuştu. Ancak bu kez, darbe sonrası kitlesel demokrasi yanlısı protestoların merkezi olan Sule Pagodası yakınlarındaki Yangon şehir merkezindeki bir seçim merkezinde gazeteciler ve seçim merkezi çalışanları seçmenlerden sayıca fazlaydı.

Erken gelerek oy kullanmak isteyen az sayıdaki seçmen arasında bulunan Suu Maung (45), uluslararası eleştirileri reddederek “Bu gerçekten önemli değil, her zaman sevenler olduğu gibi sevmeyenler de var” ifadelerini kullandı.

gth
Myanmar'daki parlamento seçimlerinde oy kullanan bir kadın (AFP)

Başka bir oy verme merkezinde, sandık başına ilk gelen Bo Sao (63), seçimlerin ‘çok önemli olduğunu ve ülkeye en iyisini getireceğini’ söyledi.

Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan Bo Sao, “Öncelikli hedef, güvenlik ve barışı yeniden tesis etmek olmalı” şeklinde konuştu.

AFP’nin verilerine göre iki ayrı sandık merkezinde oy verme işleminin başladığı ilk saatte sadece yaklaşık 100 seçmen oy kullandı.

Myanmar ordusu, 2011 ile 2021 yılları arasında reformların yapıldığı ve ülkenin geleceğine dair iyimserliğin hakim olduğu dönem dışında, bağımsızlıktan bu yana Myanmar'ı yönetiyor.

Ang San Su Çi’nin lideri olduğu Demokrasi için Ulusal Birlik Partisi (NLD), 2020 seçimlerinde orduya yakın adayları yenilgiye uğrattığında, General Min Aung Hlaing, seçimlerde hile yapıldığı gerekçesiyle iktidarı ele geçirdi.

Ang San Su Çi, halen tutuklu bulunurken ordunun ülkedeki on yıllık demokrasi deneyimini sona erdirmesinin ardından, halkın desteğini alan partisi de feshedildi.

Birmanya Siyasi Mahkumlara Yardım Derneği'ne (Assistance Association for Political Prisoners/AAPP) göre ülkede yaklaşık 22 bin siyasi mahkum bulunuyor.


İsrail, son saldırıların akabinde Batı Şeria'daki bazı bölgeleri kuşattı

Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
TT

İsrail, son saldırıların akabinde Batı Şeria'daki bazı bölgeleri kuşattı

Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde gerçekleştirilen bir operasyon sırasında iki İsrail asker (AP)

İşgalci İsrail askerleri, Filistinliler tarafından İsrail'in kuzeyinde ve Ramallah yakınlarında gerçekleştirilen saldırıların ardından, Batı Şeria'daki birçok şehirde yer alan köy ve beldeye boğucu bir kuşatma uyguladı. Bu saldırılar, çeşitli bölgelerde yerleşimciler tarafından Filistinlilere karşı her gün düzenlediği saldırılar ve işgalci İsrail güçleri tarafından gerçekleştirilen tutuklamaların devam ettiği bir dönemde gerçekleşti.

Filistinliler tarafından gerçekleştirilen son saldırılardan önce, İsrail'in Batı Şeria'daki saldırıları devam etti. Bu saldırılar sırasında çeşitli koşullarda birçok Filistinli öldü. İsrail, Filistinlilere yönelik baskınlarını, tutuklamalarını ve diğer saldırgan eylemlerini sürdürüyor.

Cuma günü İsrail'in kuzeyindeki Afula yakınlarındaki Beysan kentinde iki İsraillinin öldürüldüğü saldırının ardından, İsrail güçleri saldırının failinin geldiği Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesine boğucu bir kuşatma uyguladı.

fv
İsrail ordusunun dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde düzenlediği operasyon sırasında barikatlarla katılan bir yol (AP)

İşgalci İsrail güçleri, Kabatiya ve çevresindeki onlarca eve baskın düzenlerken birçok Filistinliyi gözaltına alarak sahada sorguya çekti. Gözaltına alınanların bir kısmı yakınlardaki gözaltı merkezlerine nakledildi. Gözaltına alınanlar arasında saldırılara karışanlardan Ahmed Ebu er-Rub'un ailesi, arkadaşları ve saldırıyla bağlantılı olduğundan şüphelenilen kişiler de vardı.

Baskın düzenlenen evlerin bazı odaları, ev sakinlerinin gözaltına alınmasının ardından askeri karargaha dönüştürüldü. Diğer evlerin sakinleri ise sokakların ve altyapının geniş çapta tahrip edilmesi ve beldenin yan girişlerinin çoğunun toprak setlerle kapatılması nedeniyle tamamen terk etmek ve bölgenin dışına kaçmak zorunda kaldı.

Öte yandan İsrail, Batı Şeria'nın merkezindeki Ramallah'ın kuzeybatısındaki yaklaşık 10 köye ve beldeye, Modi'in Illit Yahudi yerleşim biriminden 700 metre uzaklıktaki Hashmonaim kontrol noktası yakınlarındaki güvenlik çitine Filistinli silahlı bir kişinin ateş açtığı gerekçesiyle, herhangi bir can kaybı olmamasına rağmen, bir başka boğucu kuşatma uyguladı.

İsrail güçleri, Ni'lin köyünün ana girişini kapatarak insan ve araç giriş ve çıkışlarını engelledi. Kharbatha Bani Harith köyüne giden yol da kapatılırken bölge sakinlerinin giriş-çıkışları sırasında sıkı önlemler alındı. Atara askeri kontrol noktası da kapatıldı. Bunun sonucunda Filistinliler, Ramallah'ın kuzeybatısı ve batısındaki birkaç köye ve beldeye ulaşmalarını engelleyen ciddi bir trafik kriziyle karşı karşıya kaldı.

Filistin hükümetinin bir organı olan Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu, geçtiğimiz ekim ayında yayınladığı bir raporda Filistin topraklarını bölen kalıcı ve geçici bariyerlerin toplam sayısının, askeri kontrol noktaları ve kapılar dahil olmak üzere 916'ya ulaştığını bildirdi. Rapora göre bunların 243'ü 7 Ekim 2023'ten sonra inşa edilen demir kapılardı.

gbh
Dün Cenin'in güneyindeki Kabatiya beldesinde düzenlenen operasyona katılan İsrail güçleri (AP)

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'un bildirdiğine göre Ramallah yakınlarında meydana gelen olayın milliyetçi bir saldırı değil, bir Filistinlinin kuş avına çıktığı bir olay olduğu sonradan ortaya çıktı. İsrail ordusu tarafından daha sonra yapılan açıklamada, kuş avı için kullanılan silaha el koymak ve soruşturma yapmak amacıyla avcıyı aramak için bölgeye uygulanan kuşatmanın devam ettiği belirtildi.

Tüm bunlar olurken Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde günlük olarak tutuklama kampanyaları da devam ediyor. Bu tutuklama kampanyalarında, çoğu El Halil’den olmak üzere en az 14 Filistinli tutuklandı. Bunların arasında bir kadın ve bir çocuk da vardı. Cuma akşamı İsrail'in kuzeyinde bir bölge sakini tarafından düzenlenen saldırının ardından operasyonun sürdürüldüğü Kabatiya beldesinde tutuklananlar bu sayıya dahil değil.

Öte yandan Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerinde yerleşimcilerin saldırıları devam ederken, yerleşimciler Ramallah'ın batısındaki Bil'in beldesi girişinde Filistinlilere ait araçlara saldırarak maddi hasara yol açtı. Nablus'un güneyindeki Akraba bölgesine bağlı Khirbet Yanoun yerleşim biriminde yerleşimcilerin düzenlediği başka bir saldırıda bir Filistinli yaralandı.

Duvar ve Yerleşim Direniş Komisyonu’na göre işgalci İsrail güçleri ve yerleşimciler kasım ayı boyunca 2 bin 144 saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılardan 360’ı Ramallah ve el-Bireh illerinde, 348’i El Halil’de, 342’si Beytlahim’de ve 334’ü Nablus’ta meydana geldi.