Suriye’deki savaşın devam eden bölümleri, İdlip’te bitmeyecek

İdlib’te Suriye ayaklanmasının 9.yıl dönümü kutlaması gerçekleştirildi (SPA)
İdlib’te Suriye ayaklanmasının 9.yıl dönümü kutlaması gerçekleştirildi (SPA)
TT

Suriye’deki savaşın devam eden bölümleri, İdlip’te bitmeyecek

İdlib’te Suriye ayaklanmasının 9.yıl dönümü kutlaması gerçekleştirildi (SPA)
İdlib’te Suriye ayaklanmasının 9.yıl dönümü kutlaması gerçekleştirildi (SPA)

Manal Nahas
İdlib’te yeni bir savaşın başlayacağı ve Türk-Rus anlaşmasının devam etmeyeceği düşünülüyor. NATO, İdlib’te Ankara’yı desteklemenin yollarını arıyor ancak Suriye savaşı, İdlip’deki savaş ile son bulmayacak.
Rus ve Türk güçlerinin, 2011’de Suriye’de patlak veren protestoların yıldönümünde, Halep-Lazkiye yolunda ortak devriyeler düzenlemeye başladı. Buna rağmen Fransa'nın eski Şam Büyükelçisi Michel Duclos gibi Batılı diplomatlar, İdlip savaşında ikinci bir çatışma faslının başlayacağını düşünüyor. Duclos, 5 Mart’ta varılan mutabakatın yalnızca Erdoğan’ın durup nefes aldığı bir durak olduğu görüşünde. Anlaşmanın bazı hükümleri -güvenli bir koridor oluşturulması gibi- bölgeyi doğu ve batı olarak iki kısma ayırıyor. Esed rejimi, tüm İdlib’i yeniden kontrol altına almakta kararlıyken, Rusların ise bu mutabakata uymayacağı öngörülüyor. Şu an İdlib’te Türklerin elinde bulunan bölgede bulunan 40-50 bin isyancının önemli bir kısmı yalnızca Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) ile değil, El Kaide ile de bağlantılı.
Doğrusu Suriye'deki savaşın aşamaları henüz sona ermedi. Duclos’un ifadelerine göre, bu savaş veya savaşların “jeopolitik” olduğu üzerinde görüş birliği var. Fransız araştırmacı Alexandra de Hoop Scheffer’ın belirttiğine göre ise, Ortadoğu'daki ABD askeri rolünün değişmesi, askeri ittifakların akışkanlığına izin veren bir dönüm noktası oldu. Washington’un kendi polisinin bu bölgedeki rolünden kısmen vazgeçme kararı, geleneksel müttefiklerinin karar vermede bağımsız olmalarına, Rusya ve İran gibi düşmanlarına ise nüfuzlarını yaymak için kendilerine sunulanı test etmelerine ve oluşan boşlukları doldurmalarına neden oldu.
Ankara ile NATO arasındaki mesafe ve yakınlık
Ancak Ankara’nın Nato ile uzaklığı, çok büyük bir ayrılık değil, yalnızca göreli bir uzaklık. Hürriyet gazetesinden Barçın Yinanç’ın dikkat çektiğine göre, Türk ile Suriye-Rus (Rusların rolü gizlidir) kuvvetleri arasındaki son çatışmada, Türk kuvvetleri NATO askeri teknolojisini talep etmişti. Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen’e göre ise, Türkiye, askerlerinin öldürülmesine ve Rus radarlarının ihlaline yanıt olarak Rus yapımı iki Suriye uçağını düşürdüğünü açıklamış, Türkiye'nin bu olayda etkinliğini kanıtlayan operasyonel gücünün NATO uyumlu mimariye dayandığını söylemişti. Türk kuvvetleri aynı zamanda Türk teknolojisine ve proje babasının Erdoğan’ın ünlü Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) doktora yapan damadı olduğu yerli yapım dronelara başvurdu.
Yinanç, Türkiye’nin Sovyetler Birliği döneminde bile Batı ile Rusya arasında kesin bir tercih yapmak zorunda kalmadığına dikkat çekiyor. Tarımdan sanayiye geçiş döneminde NATO müttefiklerinin kendisine kapılarını kapatmasının ardından Sovyetler ile işbirliğine başvurmuştu; bu yüzden Sovyet yapımı Türk fabrikalarının listesi epey uzundur. Türkiye, Soğuk Savaş’ın zirvesinde olduğu 1960 ve 70’lerde, sosyalist olmayan ülkelerdeki Rus yardımlarının da önde gelen alıcılarındandı. Yinanç, dostlarla düşman kesilmeden “düşmanlarla” işbirliği yapmayı gerektiren bir denge kurmanın dikkatli bir diplomasi gerektirdiğini söylüyor. Türkiye’nin Soğuk Savaş’ın ardından Rusya ile ilişkilerini pekiştirmesi de dikkat çekiciydi. Ancak mevcut dünya düzeninin içinde bulunduğu kaosu düşünüldüğünde ve Moskova'nın isteği ile Ankara'nın hedeflediğinin çatıştığı bir zamanda, askeri ve stratejik olarak Rusya ile işbirliğinde bir sınır bulunuyor. Buna en iyi örnekler Suriye, Kırım ve Libya'daki gerçeklerdir.
Türkiye ve Rusya ortaklıklarını güçlendiriyor olsa da (Türk Akımı gaz hattı, S-400 sistemi, Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali) ilgili jeostratejik hedefleri ve stratejik vizyonları değişiklik gösteriyor. Bu nedenle Alexandra de Hoop Scheffer, Ankara’nın Rus yörüngesinde dönüşünün tam bir deveran olmadığını, NATO ve ABD’ye bağlı kalmasının muhtemel olduğunu söylüyor. Gerçekten de Türkiye’nin İdlib ve Libya’da Rusya ile karşı karşıya gelerek çıkmaza düşmesi, Ankara’yı ABD ve NATO’ya yönelmeye itti.
Putin, azılı bir müttefik
Duclos ise, bugün karşılaşılan en önemli sorunun bir yandan Rusya, diğer yandan Avrupa ve NATO arasında gidip gelen Türkiye'nin kaderini belirlediğini söylüyor. Zirâ Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan'a hak ettiği saygıyı göstermedi. Moskova’ya gelen Türk heyetinin 18. yüzyılda Osmanlılara karşı zafer kazanan Katerina heykelinin önünde durduğu, Erdoğan ile Putin’in arkasında duran heykelin ise Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılın sonlarında Bulgaristan’daki yenilgisini simgelediği hakkında haberler çıkmıştı. Erdoğan taraftarları ise bu heykellerin o salonda ilk defa bulunmadığını, başka görüşmelerde de dikkat çektiğini, bu yüzden bunun bir hakaret ya da mesaj niteliğinde olmadığını dile getirmişti. Putin’in çıkarı, Türkiye’yi NATO’dan uzak tutmak yolunda ilerlerken Erdoğan ise, Moskova'nın ülkesini Suriye'de hapsettiği tuzaklardan kurtarabileceğinin ya da büyük askeri kayıplara maruz bırakabileceğinin farkında. Ancak Rusya ile olan ittifakın üzerinde dikenler yer alıyor. Suriye’deki güçler olan Türkiye, Rusya ve İran’ın -liderlerinin önceki toplantılarda söyledikleri ne olursa olsun- hedefleri farklı. Ancak Esed’in tüm Suriye topraklarını kontrol eden Rus ve İran yardımları yoluyla geri çekilmesi, vaziyeti 2011 öncesine döndürmeyecek. Lübnan, Ürdün ve Türkiye'deki Suriyeli mülteciler, Esad rejiminin himayesinde yaşamak için geri dönmeyecek. Zaten bugün savaş alanlarından rejimin kontrolü altındaki alanlara değil, Türkiye’ye doğru kaçıyorlar.
Avrupa destek mi oluyor yoksa uzaklaşıyor mu?
Duclos, “Erdoğan’ın Putin’in pençelerine düşmemesinin” Avrupa ve ABD’nin yararına olacağını söylüyor. NATO’daki Avrupalılar, silahlı gruplar ve HTŞ ile mücadelesinde Türkiye’ye teknik destek sunmayı düşünüyor. Ancak bu destek, Erdoğan'ın aşırılık yanlıları ile olan bağlarını kesme kararını rehin alıyor. Şayet İdlib’teki askeri saldırı, NATO’nun Türkiye’ye desteği olmadan başlarsa bu Avrupa’nın çıkarına olmayacak.
Batı'da, Suriye'de Putin ile işbirliği yapmak, ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmak ve mülteci krizini çözmek için çağrıda bulunanlar var. Ancak Putin ile Esed’in mülteci meselesine ağırlık vermediğini unutuyorlar. Zirâ bu ikili, nüfusun mezhepsel yapısını değiştiren bir “nüfus mühendisliği” politikasını benimsiyor. Yani mültecilik; Suriye, Rusya ve İran’ın askeri operasyonlarının bir sonucu değil, aksine bu ülkelerin zaten hesaplamış olduğu bir hedeftir. Nitekim mülteci krizi, Avrupa halklarının hançeri Avrupa Birliği’ne saplayan eğilimini şişirdiğinde, Ruslar bu hesaplı politikanın meyvelerini toplamış oldu. Putin, Avrupa'ya yeniden bir mülteci akışının olmasını önemsemiyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Suriyelilerin yerinden edilmesi, İran'ın, Suriye'de daimî askeri üsler oluşturma ve topraklarından Akdeniz'e kadar uzanan bir kara koridoru oluşturma çıkarına da hizmet ediyor. Bunu reddeden İsrail de muhtemelen Suriye’deki İran bölgelerini bombalamaya devam edecek. Esed ise Suriye’deki Sünnilerden “kurtulmadığı” sürece, işlerin rejimi için yolunda gitmeyeceğini düşünüyor. Zirâ 2017’deki bir konuşmasında nüfusun homojenliğine övgüde bulunarak; “Gelişigüzel anlamda değil, gerçek anlamda daha sağlıklı ve daha homojen bir toplum kazandık. Bu homojenlik, ulusal birliktir, inanç, fikir, gelenek, görenek ve vizyon birliğidir” demişti.
Bugün Suriye’deki vaziyeti belki de en iyi özetleyen şey, Fransız analist Alain Frachon’un şu sözleridir:
“Üç eski imparatorluk olan Rus, Fars ve Osmanlı, ölmekte olan hasta bir Arab’ın yatağını kolluyor. Hepsinin bölge hakkındaki niyetleri farklı. Bu durum, ne Suriye’deki savaşın sonu olacak ne de mülteci krizini çözecek.”
 
 



Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının ‘barış ve demokratik toplum süreci’ olarak adlandırdığı ve terör örgütü PKK’nın tasfiyesi ile silahsızlanmasını öngören ‘terörden arındırılmış Türkiye’ hedefini başarıya ulaştırma kararlılığını dile getirdi.

Bu açıklama, PKK yönetiminin, cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve hükümetin Kürtlerin haklarını genişletecek ciddi yasal adımlar atması yönündeki talepleri karşılanmadığı takdirde sürece dair yeni bir adım atmayacaklarını söylemesinin ardından geldi.

Erdoğan, “Türkiye, terörün ortadan kalktığı; kardeşliğin ve istikrarın her karış toprağa hâkim olduğu bir döneme doğru ilerliyor” dedi.

Farklı tutumlar

Erdoğan, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen 4. İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Terörden arındırılmış Türkiye hedefine yaklaştıkça, sabotaj girişimleri, medya kampanyaları ve siyasi-sosyal mühendislik faaliyetleri artıyor” ifadelerini kullandı.

cdf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da düzenlenen İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu. (Cumhurbaşkanlığı)

Erdoğan, “Terörsüz Türkiye sürecinin başarısı için iktidarımızın da, ittifakımızın da, devletimizin de kararlılığının tam olduğunun bilinmesini isterim” dedi.

Aynı dönemde PKK yönetimi, Abdullah Öcalan serbest bırakılmadığı ve Ankara somut, kapsamlı yasal adımlar atmadığı sürece ‘çözüm süreci’ kapsamında yeni bir adım atmayacağını belirterek tehditlerini artırdı. PKK, geçtiğimiz mayıs ayında, Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nden yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına yanıt olarak kendini feshettiğini duyurmuştu.

xcdf
Terör örgütü PKK’nın 11 Temmuz'da Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda düzenlenen silah yakma töreninden (Reuters)

PKK’lı 30 militanın 11 Temmuz’da Kandil Dağı’nda düzenlenen sembolik bir törenle silah bırakmasının ardından, örgüt 26 Ekim’de tüm mensuplarını Türkiye’den Kuzey Irak’a çektiğini açıkladı. Ardından örgütün Zap bölgesindeki güçleri de olası çatışmaları önlemek amacıyla geri çekildiğini duyurdu. Bu adımların tamamı, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK tarafından tek taraflı olarak atılmıştı. Ancak PKK yöneticilerinden Amed Malazgirt cumartesi günü AFP’ye yaptığı açıklamada, Öcalan’ın öncülüğünde atılan bu adımlara rağmen örgütün ‘çözüm süreci’ kapsamında artık yeni bir adım atmayacağını söyledi. Malazgirt, Ankara’nın iki temel şartı karşılamaması halinde sürecin ilerlemeyeceğini vurguladı: ‘Öcalan’a özgürlük’ ve ‘Türkiye’de Kürt halkının anayasal olarak tanınması’.

Bu açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın, Türkiye’nin Kürt meselesi demokratik temelde çözülmediği ve Öcalan ‘baş müzakereci’ olarak muhatap alınmadığı takdirde ‘ciddi risklerle’ ve bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarının üzerinden sadece birkaç gün sonra geldi.

Kürt televizyonlarından birine konuşan Bese Hozat, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) geçtiğimiz ağustos ayında kurduğu Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin 24 Kasım’da İmralı’da Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi ‘olumlu ve iyi bir adım’ olarak nitelendirdi, ancak ‘güçlü bir adım olarak değerlendirilemeyeceğini’ söyledi.

PKK yöneticisi Hozat, aynı röportajda, “Türkiye, Kürt meselesini demokratik bir zeminde çözmezse; Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa, köklü yasal reformlar ve değişiklikler yapmazsa, ülkenin geleceği gerçekten karanlık olur” ifadelerini kullandı.

xcvfg
Terör örgütü PKK’nın silahsızlandırılması için yasal bir çerçeve oluşturmakla görevli Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 4 Aralık'ta toplanacak. (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi X hesabı)

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer alan siyasi partiler, sürecin işleyişine ilişkin raporlarını hazırlayarak 4 Aralık’ta yapılması planlanan toplantıda sunmak üzere çalışıyor. Öcalan’ı ziyaret eden heyetin (AK Parti, MHP ve DEM Parti’den üç milletvekili) görüşmeye dair bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Barzani’den destek

Diğer yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecine destek verdiğini açıkladı. Barzani, “Bizden ne istenirse yapmaya hazırız” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı konuşmada Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecini ‘bölge için köklü bir değişim’ olarak nitelendirdi.

dfgr
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, 29 Kasım'da Şırnak'ta düzenlenen bir etkinlikte konuştu. (Türk medyası)

Barzani, 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren barış sürecine daha önce de destek vermiş bir lider olarak, bu kez sürecin halkın, parlamentonun ve siyasi partilerin devlete verdiği destek sayesinde ‘daha organize bir şekilde’ yürütüldüğünü söyledi.

Kürt lider, Türkiye’de barış kapısının açılmasına katkıları nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, TBMM’ye ve Türk halkına teşekkür ederken, süreç kapsamında attığı olumlu adımlar nedeniyle Öcalan’a da teşekkür etti. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sürece ‘tüm gücüyle destek vereceğini’ vurguladı.


İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
TT

İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)

Anadolu Ajansı'nda dün yer alan habere göre, İstanbul'da hayatını kaybeden Hamburg’dan tatil için gelen Türk ailenin otel odasında zehirli gaz fosfin bulundu.

Adli tıp raporuna atıfta bulunan ajans, maddenin odadan alınan sürüntü örneklerinde ve otel havlularında da tespit edildiğini belirtti. Ancak ölüm nedeni henüz bilinmiyor.

Alüminyum fosfit, zararlılarla mücadelede yaygın olarak kullanılır. Suyla veya yeterli miktarda atmosferik nemle temas ettiğinde, zehirli bir gaz olan fosfin üretir. Bu gaz, memelilerde hücrelere zarar verir ve yüksek konsantrasyonlarda kanda oksijen taşınmasını engeller.

İnsanlarda fosfin, kuru öksürük, kusma ve karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında bozulma gibi semptomlara neden olabilir ve solunduğunda ölümcül olabilir.

Hamburg’dab gelen Türk ailenin dört üyesi, kasım ayının ortasında İstanbul'da tatildeyken hayatını kaybetti.

Adli tıp ön raporuna göre ailenin odasının altındaki odada bulunan pestisitler ölümlerine neden olmuş olabilir, ancak bu henüz doğrulanmadı.

AA’nın haberine göre, ailenin yemek yediği yerlerde yapılan tetkiklerde herhangi bir anormalliğe rastlanmaması üzerine ölüm nedeninin gıda zehirlenmesi olduğu yönündeki ilk şüpheler de reddedildi.


Türkiye, İsrail'in muhalefetine rağmen Gazze'ye destek vermek istiyor

Türkiye, İsrail'in muhalefetine rağmen Gazze'ye destek vermek istiyor
TT

Türkiye, İsrail'in muhalefetine rağmen Gazze'ye destek vermek istiyor

Türkiye, İsrail'in muhalefetine rağmen Gazze'ye destek vermek istiyor

Konuya yakın Türk yetkililere göre, İsrail'in muhalefetine rağmen Türkiye, Gazze Şeridi'ndeki çoğunluğu Müslüman, ABD destekli bir güce binlerce asker göndermeye hazırlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg'ten aktardığı habere göre isimlerinin açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD, Ankara'nın geçen ay Mısır ve Katar ile birlikte Gazze'de ateşkes sağlanması için arabuluculuk yapmasının ardından, ABD tarafından önerilen çok aşamalı bir planın parçası olan uluslararası istikrar gücüne Türkiye'nin katılımını genel olarak desteklediğini belirtti.

Konuşlanmada muharebe ve istihkam birliklerinin yer alması beklenirken, Türkiye, İsrail'in Gazze Şeridi'ne girmesinin ardından Washington'un İsrail'in askeri güç kullanımını sınırlamasını istiyor.

dcfr
Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye'de yıkımın ortasında bir sebze tezgahı (AP)

Türkiye'nin, Trump'ın ateşkesin kalıcı bir barışa dönüşmesini sağlama planının önemli bir bileşeni olan uluslararası istikrar gücüne İsrail'in onayı olmadan nasıl katılabileceği henüz belirsizliğini koruyor.

Türk hükümeti, ABD'nin baskı yapması halinde İsrail'in sonunda geri adım atabileceğine inanıyor, ancak şu ana kadar İsrail hükümetinin geri adım atacağına dair bir işaret yok.