Suriyeli siyasetçi yazar Fayiz Sare: Suriye, bölgesel ve uluslararası güçlerin bölüştüğü işgal altındaki bir yapı haline geldi

Sare’ye göre Suriyelilerin problemi, Esed’e alternatif rejim oluşturamamaları (AFP)
Sare’ye göre Suriyelilerin problemi, Esed’e alternatif rejim oluşturamamaları (AFP)
TT

Suriyeli siyasetçi yazar Fayiz Sare: Suriye, bölgesel ve uluslararası güçlerin bölüştüğü işgal altındaki bir yapı haline geldi

Sare’ye göre Suriyelilerin problemi, Esed’e alternatif rejim oluşturamamaları (AFP)
Sare’ye göre Suriyelilerin problemi, Esed’e alternatif rejim oluşturamamaları (AFP)

Suriyeli siyasetçi yazar Fayiz Sare, Suriye muhalefetinin önde gelen isimleri arasında yer alıyor. Kasım 1970’de Hafız Esed’e karşı düzenlenen ilk protestolara katılma ve 1978’de rejime muhalif örgütlerin faaliyetlerinde yer alma gerekçesiyle hapis yatan Sare, oğul Esed döneminde de Ocak 2008’de Şam Baharı’nın aktivistleri arasında yer alma suçlamasıyla iki buçuk yıl hapis yattı.

Esed rejimi bağımlıdır
Konuşmasına devrimin başlangıcı ile Suriye’nin mevcut durumu arasında bir kıyaslama yaparak başlayan Sare;
Tek tek sayması zor, birçok ve büyük farklar var. Bu nedenle devrimin başlangıcı ile Suriye’nin mevcut durumu arasındaki farklarla ilgili 3 nokta üzerinde duracağım.
Birinci nokta, karşımızda artık bildiğimiz Suriye yok. Bilakis, bölgesel ve uluslararası güçlerin bölüştüğü işgal altındaki bir yapıyla karşı karşıyayız. Yani Rusya ve İran milislerini kastediyorum. Esed rejimi, kendisini koruması ve düşüşünü önlemek için bu güçleri çağırdı. Geriye kalanlar ise sahadaki ve siyaset alanındaki gelişmelerin bir sonucu olarak geldi. Bu hususta dini ve milliyetçi radikal örgütlerin yanı sıra muhalif grupların özellikle de kendisine destek verenlerin çıkarlarını Suriye ve Suriye halkının çok çok üstünde tutan silahlı yapıların rolünü göz ardı etmemek gerekir. Destek verenlerden kastım da Suriye’de geçici hakimiyeti bulunan ABD ve Türkiye’dir.
İkinci nokta, iki temel grup arasında artık ortak bir pozisyon yok. Halkın oluşturduğu ilk grup içinde siyasi ve kanaat önderleri ile teşkilatlar yer alıyor. Rejimin oluşturduğu ikinci grubun kapsamında ise destekçiler, askeri ve güvenlik kurumları yer alıyor. Birinci grubun temel hedefi rejimi değiştirmek ve yerine bütün Suriyelilere eşitlik, adalet ve özgürlük sunacak demokratik rejimi kurmaktı. İkinci grubun hedefi ise rejimin düşmesini engellemek ve devrimcileri rejimin ahırına geri döndürmekti. Ancak bugün ana hedeflerin boyutu aynı olmadığı gibi destekleyicileri de yok. İki grubun da farklı hesapları var. Bazen de statükonun korunması amacıyla ortak hedef üzerinde birleşirler. Bu ortak hedef ise, çatışmanın her iki tarafında yer alan savaş lordlarının ve bu iki gruptan faydalananların gösterdiği hedeftir.
Üçüncü nokta ise, Suriyeliler (halkı ve rejimi) devrimin patlak verdiği sırada Suriye’nin geleceğini belirleyecek etkili güç konumdaydı. Bugün bu tablo tamamen değişmiş vaziyette. Zira Suriyelilere kendilerinin ve ülkelerinin kaderini eski haline döndürme imkanının hatırlatılmasının bir etkisi yok. Esed rejimi, kararlarında tamamen Rus ve İranlılara bağlı. Söz konusu kararlar sadece siyasi, askeri ve güvenlik kararıyla sınırlı değil. Bilakis, Rus ve İranlıların mevcut durumunu ve geleceğe etki edecek her türlü kararı kastediyorum. Muhalefetin ise konuşma hakkı olmadığı gibi etki yaratma, güç ve mecali de yok. Muhalefet sadece destek verenlerin yörüngesinde dönen bir vızıltı.
 
 Siyasi girişimlerin başarısız olması
Suriye’deki siyasi girişimlerin ve müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının sebeplerine değinen Sare, konuşmasını şöyle sürdürdü;
Suriye’deki siyasi girişimlerin ve bütün müzakerelerin çıkmaza girmesinin sebebi rejimdir. Bunu siyaseten muhalefet etmek için değil, bilakis rejimin 10 yıldır süren devrim döneminde ve ondan önceki 10 yıllık süreçte Suriyelilerle kurduğu ilişkinin gerçekliğinden hareketle söylüyorum.
Beşşar Esedi’in iktidara geldiği 2000 yılından bu yana Suriyeliler, ülkede reform yapma ve ülkeyi, özellikle siyasi ve ekonomi başta olmak üzere her anlamda içinde bulunduğu trajik durumdan çıkarma yönünde tekrar tekrar çaba gösterdi. Fakat rejim bunu reddetti. Hatta reddetmenin de ötesine geçerek, halk hareketini ve muhalefeti 2000-2005 arasındaki Şam Baharı dönemindeki faaliyetlerini bastırdı. Bu kapsamda kulüpleri kapattı, toplanmayı yasakladı ve her türlü faaliyete sıkı sansürler uyguladı. Rejim bu eylemleriyle Suriyelilerle uzlaşmayı reddetti. Rejimin bu reddedici tavrı devrimin başında da tekrarlandı. Nitekim göstericilerin, devrim hareketi liderlerinin, muhalif parti ve üyelerinin talepleri reddedildi ve bunlar ya öldürüldü ya tutuklandı ya da sürgün edildi.
Rejimin Suriye meselesinde çözümü hedefleyen müzakere ve girişimleri reddetmesi sadece bir reddetme eyleminden daha fazlasını ifade ediyor. Burada iki durum söz konusu: Birincisi, Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin verdiği destek. İkincisi, uluslararası toplumun özellikle de batının, rejimin yapıp ettikleri karşısında takındığı tavır, rejimin rehavete kapılmasına sebep oldu. Örneğin batının, rejimin kimyasal silah kullanmasının ardından sanki hiçbir şey olmamış gibi davranması buna örnektir.
 
Rejimin hiçbir hükmü ve otoritesi yok
Esed rejimi ve Suriye devriminin bugün vardığı noktayla ilgili değerlendirmelerde bulunan Sare, şunları kaydetti;
Esed rejimi ve müttefikleri ile bazıları devrimle bağlantılı olan başka çevrelere, ‘Suriyelilerin devrimi başarısız oldu ve Esed rejimi zafer kazandı’ demek tatlı geliyor. Muhtemelen bazıları rejim için zafer kutlamaları, devrim için de taziye merasimi düzenlemeyi bile düşünüyordur. Bunun Suriyelilere ve devrimlerine karşı savaşın bir parçası olduğuna eminim. Rejim ve müttefiklerini buna alıştırdık. Bu, başka açıdan büyük bir hata.
Devrimin hedefi Suriyeliler için durumu değiştirmekti ve açıkçası durum değişti. Ne Suriye artık eski Suriye ne de halkı. Aynı şekilde bölgedeki komşularına korku salan rejim de eski rejim değil. Artık hiç kimseyi korkutmuyor. Neredeyse her şey değişti. Ancak bu değişimin faturası, hem maddi hem beşeri açıdan acı ve çok büyük oldu. Bu durum Esed rejimine karşı devrimin artık gerekli ve kaçınılmaz olduğunu doğruluyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktadığı habere göre, yazının bundan sonraki bölümleri sahadaki gelişmelerle ilgilidir.
 
Suriyeli yazar Sare, konuşmasına şöyle devam etti;
Devrim düşünce evresinde gerçekleşti. Yani asıl kısmı gerçekleşti. Suriyeliler, devrimden korkan bir rejime karşı ayaklandılar ve rejimin yönetiminde yorgun düşen ülkelerinin gerçekliğini değiştirdiler. Ancak Suriyelilerin ve devrimlerinin en büyük problemi alternatif bir rejim inşa etme aşamasına geçememeleridir. Bu aynı zamanda devrimin ana hedefiydi. Fakat kanlı rejim ve müttefiklerinin olduğu, bölgesel ve uluslararası tarafların müdahalelerde bulunduğu, uluslararası toplumun vurdumduymaz davrandığı bir ortamda, bu kolay bir iş değil. Alternatif rejim oluşturmak vakit ve çaba ister.
Rejimin zafer kazandığı yönündeki ifadeler kuruntu ve yalanın bir çeşididir. Bugün rejim Suriye'de hiçbir şeye hükmetmiyor ve hiçbir şey üzerinde otoritesi bulunmuyor. Ancak Rus ve İranlı işgalcilerin aracılığıyla bir şeyleri halledebiliyor. Rejim, Kardaha’daki iktidar ailesinin kalesinde bile yakıt veya güvenliği sağlamak gibi küçük meseleler dahil hiçbir sorunu çözemez. Tüm bunları göz önüne alınca rejimin hangi zaferinden söz edilebilir. Beşşar’ın iktidarda kalmaya devam etmesi onun güç ve nüfuzuna dayanmıyor. Bilakis kendisine destek veren müttefiklerinin alternatif üzerinde uzlaşamaması ve uluslararası toplumun sorumluluklarını bir kenara atmasından kaynaklanıyor.
 
Suriye ve Arap dünyası arasındaki ilişkiler
Arap ülkelerinin büyük bir çoğunluğu hem baba Esed hem de oğul Esed konusunda acı ve kötü tecrübeler edindi. Suriye ve Arap dünyası arasındaki ilişkilerin geçmişi yüzlerce olay ve talihsiz örneklerle doludur. Nitekim baba ve oğul Esed dönemlerinde rejim Arap hükümetlerine, pozisyonlarına ve vatandaşlarına karşı düşmanca bir tavır benimsedi. Bunun yanı sıra Arap ülkelerinin iç işlerine müdahalede bulundular. İçişlerine müdahale ettiği devletler arasında Filistin, Lübnan, Irak, Ürdün ve Körfez ülkeleri bulunuyor.
2011’de Suriye devrimi başladığında Arap ülkelerinin çoğu, Esed rejimiyle çatışmaya mahal vermemek adına devrime destek vermekten kaçındı. Ancak bazıları farklı sebeplerden ötürü Esed rejimi ile Suriye’de çözümün sağlanması için çabaladı. Fakat rejim Arap dünyasının bütün girişimlerini reddetti ve bu durumu askeri yollardan çözmede ısrar etti. Bu da Arap dünyası ile rejimin arasındaki çatlağı daha da genişletti. Akabinde Araplar, Esed’in izlediği stratejiye ve halka karşı başlattığı savaşa karşı pozisyon aldılar. Bu pozisyon Körfez ülkelerinin çoğu tarafından destek gördü. Böylece bu ülkeler muhalefete siyasi ve ekonomik açıdan destek verdiler. Ancak bazı ülkeler silahlı oluşumları destekleme yolunu seçti. Bu oluşumların geneli radikal İslamcı örgütlerdi. Bu seçenek devrime hiç kuşkusuz zarar verdi. Bu seçenek, rejime ve müttefiklerine, devrime, ‘terörizm’ ve ‘radikal İslami gruplar’ gibi kulplar takmasına ve yalanlar uydurmasına fırsat verdi.
Rejime önemli destek verenlerin başında, İran destekli grupların iktidarda kontrolü ele geçirdiği Irak ve İran gelmekte. Lübnan yönetimi Suriye krizinde tarafsız olduğunu ilan etse de Hizbullah’ın Suriye’ye milislerini göndermesi karşısında sessiz kalarak, tarafsız olmadığını gösterdi. Suriye halkına karşı savaşmak için rejime destek sunmaya gelen Hizbullah milisleri, Suriye halkını katletti, köylerini yakıp yıktı. Irak’taki Haşdi Şabi milisleri de aynı şekilde Suriye’ye gelerek rejimin Suriye halkına karşı yürüttüğü savaşa destek verdi. Lübnan ve Irak örnekleri Arap dünyasının Suriye krizine yönelik ortak bir tutum benimseyemediğinin göstergesidir. Bu durum aynı zamanda Arap sisteminin çöktüğünün bir realitesini yansıtıyor.
 
Kürt güçler ve Suriye devrimi
Suriyeli yazar Sare’ye göre ‘Kürt güçleri’ denilen olgunun ortaya çıkmasının üç sebebi var.
Birinci sebep, devrimin silahlandırılması ve sivil faaliyetlerinin askeri faaliyetlere dönüştürülmesidir. İkinci sebep, Suriye’deki bölünmeleri, özellikle de Arap ve Kürtler arasında ırk temelli bölünmeleri körükleyen politikalardır. Üçüncü sebep, Türkiye’deki PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD’nin Suriye’deki askeri varlığını artırma çabalarıdır.
Devrimin silahlandırılması -ki rejim başından beri bunu istiyordu- Suriye krizine müdahale eden çoğu bölgesel ve uluslararası aktörlerin etnik veya din temelli bir silahlı milis örgütü kurmak için aradığı fırsatı sundu. Böylece DEAŞ ve Nusra Cephesi gibi radikal İslami örgütlerin yapıp ettiklerine karşı PYD ortaya çıkarıldı. Bu örgütün ana kadroları, Türkiye’de silahlı eylemler konusunda uzun bir deneyime sahipti. Örgütün kuruluş felsefesi Kürtlerin zulme uğradığı fikri üzerine inşa edildi.
YPG ve Suriye Demokratik Güçleri, DEAŞ ve Nusra gibi radikal İslami gruplarla şiddetli çatışmalara giriştiler. Aynı zamanda Özgür Suriye Ordusu gibi ılımlı gruplarla da çatıştılar. Her zaman rejimle belli bir düzeyde ilişkileri sürdürürken, diğer taraftan ABD ile doğrudan ve aleni bağlantılar kurdular. Türkiye’ye karşı büyük düşmanlıklar gösterdi ve en sonunda iki taraf arasında doğrudan üç büyük çatışma meydana geldi: 2016’da Fırat Kalkanı, 2018’de Zeytin Dalı ve 2019’da Barış Pınarı.
PYD yönetimi, Suriye krizine müdahale eden bölgesel ve uluslararası taraflarla yaptığı çatışmalar veya kurduğu dostluklar sebebiyle Suriye denkleminde bir problem haline geldi. Bu durum Suriye meselesinde siyasi bir çözüme ulaşmayı olumsuz etkiliyor.
 
Türkiye’nin rolü
Sare, Türkiye’nin Suriye’de bulunmasıyla ilgili de şu değerlendirmelerde bulundu;
Türkiye, Suriye’nin en önemli komşusudur. Türkiye’nin Suriye için önemi şu an olduğu gibi gelecekte de geçerli olacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin, devrim öncesinde rejim ile iyi ilişkilere sahip olmasına rağmen başından beri Suriyelilerin devrimine destek vermesi önemli ve anlaşılır bir durum. Türkiye’nin devrim öncesinde rejimi Suriye’deki durumu askeri yöntemlerden uzak bir şekilde siyasi yollarla çözmeye yönelik ikna çabaları başarısız oldu.
Son yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin Suriye politikasında köklü bir değişime açılan kapıydı. Nitekim Türkiye, silahlı ve siyasi muhalif güçlerin ve şahsiyetlerin topraklarına girmesine izin verdi ve Suriye ile sınırları iki yönlü olarak açtı. Sınırları açma kararı, yüz binlerce Suriyelinin savaştan kurtulmasına vesile olmasına rağmen radikal İslami grupların Suriye’ye girmelerini de beraberinde getirdi. Bu grupların bazıları Türkiye’ye yerleşti. Bu da bölgesel ve uluslararası güçlerin Türkiye’yi ‘teröristleri besleme’ ve ‘Suriye’ye geçişlerine yardımcı olma’ gibi şeylerle itham etmesine sebep oldu.
Türkiye’nin Suriye’deki rolü muğlak başladığı gibi halen kafa karışıklığına neden olmaya ve çelişkili bir görüntü vermeye devam ediyor. Bunun sebebi yalnızca bölgesel ve uluslararası güçlerin Suriye meselesiyle ilgili değişken tutumlarından kaynaklanmıyor. Bu belirsizliğin arkasında Türkiye’nin iç dinamiklerinin yanı sıra Türklerin Suriye gerçekliğini ve karmaşık ilişkiler ağını anlamaması ve Suriye krizindeki gelişmeleri ve ihtimalleri yanlış değerlendirmesi bulunuyor.
Devrimin başında muhaliflere ve Suriyeli devrimci güçlere etkili ve güçlü bir ittifak sunması hasebiyle Türkiye’nin Suriye meselesinde bulunma ve rol alma arayışı doğal bir durum. Ancak Türkler bu fırsatı kendi gözetiminde bir güvenli bölge kuramaması sebebiyle kaçırdı. Bu fırsatı kaçırmasında aynı şekilde ABD ve Batı’nın kandırma ve oyalama taktileri etkili oldu. Bu da Türkiye’yi Kürt kartını kullanmaya itti. Bu elindeki son karttı. Böylece Türkiye Suriye’deki silahlı grupların ve Astana’daki ortağı Rusya ile yaptığı uzlaşının da desteğiyle üç harekat düzenledi. Türkiye iki durum aracılığıyla Suriye meselesinin çözümünde çıkarlarını sağlamak ya da en azından bunlarla çelişmemek için rol almayı umuyor.
 
Suriye'nin geleceği
Sare’ye göre, meselenin önemli olan kısmı Suriye’nin geleceği. Bunun önemini 3 maddede ele alan Sare, sözlerine şöyle devam etti;
Rejimin son 50 yılda yol açtığı sorunlar ve Suriye halkının son yıllarda biriken sorunlarının çözümüne odaklanılması gerekiyor. İkinci olarak, Rejim ve müttefikine karşı verilen kurbanların bir anlamı olması için Suriye’nin geleceğine hizmet edecek tüm olaylardan faydalanılmalıdır. Üçüncü olarak da Suriyelilerin yaşadığı dramların dünyanın başka hiçbir bölgesinde bir daha tekrarlanmaması adına uluslararası toplumla işbirliği yapılmalıdır.
Suriyeliler için gelecek mefhumunun merkezinde birçok şey katılabilir. Ancak aciliyeti bulunan meselelerden başlanılmalı. Öncelikler arasında ölümün, sürgünün ve yıkımın durdurulması, tutukluların ve kaçırılanların serbest kalması, yerlerinden edilenlerin evlerine ger dönmesi yer alıyor. Bunların gerçekleşmesi için önce silahlı çatışmanın durdurulması gerekiyor. Bu en acil ve öncelikli görevdir.
*Bu yazı, Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi kendini “en büyük blok” olarak ilan etti

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kürt lider Mesud Barzani ve Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan dün bir araya geldiler (Irak Başbakanlığı)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kürt lider Mesud Barzani ve Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan dün bir araya geldiler (Irak Başbakanlığı)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi kendini “en büyük blok” olarak ilan etti

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kürt lider Mesud Barzani ve Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan dün bir araya geldiler (Irak Başbakanlığı)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kürt lider Mesud Barzani ve Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan dün bir araya geldiler (Irak Başbakanlığı)

Irak’ta geçtiğimiz hafta yapılan parlamento seçimlerinde meclisteki 329 sandalyenin 175'inden fazlasını kazanan Şii siyasi partilerin ve güçlerin çoğunun yer aldığı ittifak olan Koordinasyon Çerçevesi’nin temsilcileri, kendilerini bir sonraki hükümeti kurmaya hak kazanan ‘en büyük blok’ ilan etme konusunda anlaşmaya vardılar.

Görevi bırakacak Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin liderliğindeki İmar ve Kalkınma Koalisyonu listesi 46 sandalye kazanırken, onu 29 sandalyeyle Hukuk Devleti Koalisyonu listesi ve 27 sandalyeyle Asaib Ehli'l Hak listesi izledi.

Büyük siyasi güçler arasında pazartesi günü yapılan toplantının ardından anlaşmaya varıldı. Toplantıda, kendilerini ‘en büyük blok’ ilan eden ve bir sonraki başbakanın adaylığını belirleyen ‘kararname’ benzeri bir belge imzalandı. Ayrıca ilki bir sonraki aşama için ulusal hakları tartışmak, ikincisi ise ‘mesleki ve ulusal kriterlere göre’ başbakanlık makamı için adaylarla görüşmek üzere  iki komisyon kurulması kararı alındı.


Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'te aranan kişilerle çıkan çatışmada iki Lübnan askeri öldürüldü

Lübnan'ın doğusundaki Bekaa Vadisi'ndeki Lübnan askerleri (Reuters- Arşiv)
Lübnan'ın doğusundaki Bekaa Vadisi'ndeki Lübnan askerleri (Reuters- Arşiv)
TT

Lübnan'ın doğusundaki Baalbek'te aranan kişilerle çıkan çatışmada iki Lübnan askeri öldürüldü

Lübnan'ın doğusundaki Bekaa Vadisi'ndeki Lübnan askerleri (Reuters- Arşiv)
Lübnan'ın doğusundaki Bekaa Vadisi'ndeki Lübnan askerleri (Reuters- Arşiv)

Lübnan'ın doğusundaki Baalbek kentinin Şaravne bölgesinde dün aranan şahıslarla çıkan çatışmada iki Lübnan askeri şehit oldu, üç asker de yaralandı.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, "18 Kasım 2025'te, Askeri İstihbarat Müdürlüğü tarafından bir ordu birliği desteğiyle düzenlenen bir dizi baskın sırasında, aranan şahıslarla çıkan çatışmada iki asker şehit oldu, üç asker de yaralandı" denildi.

Açıklamada, "Çatışmalar sırasında orduya ateş açanlar arasında bulunan aranan şahıs (H.A.J.) yaralandı ve ardından hayatını kaybetti. Çeşitli suçlardan dolayı aranan en tehlikeli şahıslardan biriydi. Bunlar arasında, farklı tarihlerde ordu devriyelerine ateş açarak dört askerin şehit olmasına ve bir subayın yaralanmasına yol açmanın yanı sıra adam kaçırma, silahlı soygun ve uyuşturucu kaçakçılığı da yer alıyordu" ifadeleri yer aldı.

Baskın sırasında "çok miktarda uyuşturucu, silah ve mühimmat ele geçirildi. Ele geçirilen malzemeler teslim edildi ve olaya karışan diğer şahısların yakalanması için çalışmalar devam ediyor."


ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni
TT

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'ye yönelik barış planını, özellikle de Gazze Şeridi'ne uluslararası bir güç konuşlandırılmasını desteklemek için ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan taslak kararının tam metni.

Güvenlik Konseyi içindeki müzakereler kapsamında birkaç kez revize edilen metin, İsrail ile Hamas arasında 10 Ekim'de ateşkesi sağlayan planı onaylıyor.

Karar taslağı, sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak ve Gazze Şeridi'ni silahsızlandırmak için İsrail, Mısır ve yeni eğitilen Filistin polisiyle iş birliği yapacak bir “uluslararası istikrar gücü” kurulmasına olanak tanıyor. Uluslararası istikrar gücü ayrıca “resmi olmayan silahlı örgütlerin kalıcı olarak silahsızlandırılması” üzerinde çalışacak, sivilleri koruyacak ve insani koridorlar oluşturacak.

Yine karar taslağı, Gazze’de teorik olarak Trump başkanlığında olacak ve görev süresi 2027 sonuna kadar devam edecek bir geçiş yönetimi organı olan “Barış Kurulu”nun kurulmasına da olanak sağlıyor.

Önceki taslaklardan farklı olarak, bu karar gelecekte kurulacak bir Filistin devleti olasılığından bahsediyor.

Karar taslağında Filistin Ulusal Otoritesi gerekli reformları uyguladığında ve Gazze'nin yeniden inşasına başlandığında, “Filistinliler için güvenilir bir kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma süreci için koşulların nihayet oluşabileceği” belirtiliyor. Bu madde İsrail tarafından sert bir şekilde karşılandı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı Karar taslağının ve Trump’ın Planı’nın tam metni şöyledir:

Güvenlik Konseyi, 29 Eylül 2025 tarihli ve (bu karara Ek 1 olarak eklenmiş) Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı memnuniyetle karşılamıştır. Bunu imzalayan, kabul eden veya onaylayan devletleri takdir etmektedir.

Ayrıca Trump’ın 13 Ekim 2025 tarihli tarihi Kalıcı Barış ve Refah Deklarasyonu'nu memnuniyetle karşılamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Gazze Şeridi'nde ateşkesi kolaylaştırmada oynadıkları yapıcı rolü takdir etmektedir.

Gazze Şeridi'ndeki durumun bölgesel barışı ve komşu devletlerin güvenliğini tehdit ettiğini kabul etmektedir.

Filistin meselesi de dahil olmak üzere Ortadoğu'daki durumla ilgili önceki Güvenlik Konseyi kararlarını hatırlatmaktadır.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır

1. Güvenlik Konseyi, Kapsamlı Planı onaylamakta, tarafların planı kabul ettiğini kabul etmekte ve tüm tarafları, ateşkesi iyi niyetle ve gecikmeden sürdürmek de dahil olmak üzere planı eksiksiz bir şekilde uygulamaya çağırmaktadır.

2. Uluslararası tüzel kişiliğe sahip geçiş yönetimi olacak bir “Barış Kurulu” kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Bu kurul, Kapsamlı Plan’a uygun olarak ve ilgili uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, Gazze'nin yeniden inşasına yönelik çerçeveyi geliştirecek ve finansmanı koordine edecektir. Kurul, Başkan Trump'ın 2020’de sunduğu barış planı ile Suudi-Fransız teklifi de dahil olmak üzere çeşitli tekliflerde yer aldığı gibi, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tatmin edici bir şekilde tamamlayana kadar görevini sürdürecektir. Reform programının uygulanması Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze üzerinde güvenli ve etkili bir kontrolü yeniden kazanmasını sağlayacaktır.

Filistin Ulusal Otoritesi’nin reform programını uygulaması ve Gazze'nin yeniden inşa sürecinde kaydedilen ilerlemenin ardından, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkı ve bir Filistin devletinin kurulması yönünde güvenilir bir yol geliştirmek için koşullar oluşabilir.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır.

3. Barış Kurulu ile iş birliği içinde insani yardımın tam olarak yeniden başlatılmasının ve ilgili uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak ve BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Kızılay da dahil olmak üzere iş birliği yapan kuruluşlar aracılığıyla Gazze Şeridi'ne ulaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, yardımların barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve silahlı örgütler tarafından yönlendirilmemesini sağlamayı da garanti etmektedir.

4. Barış Kurulu’na katılan üye devletlere ve Kurul'un kendisine şunları yapma yetkisi vermektedir:

(a) Aşağıdaki 7. fıkraya göre kurulacak kuvvetlerdeki personelin ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları da dahil olmak üzere, Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak.

(b) Gerektiğinde görevlerini yerine getirmek üzere uluslararası tüzel kişiliğe ve yürütme yetkilerine sahip operasyonel birimler kurmak. Bu görevlere şunlar dahildir:

  1. Arap Devletleri Birliği tarafından onaylanan, Gazze Şeridi'nde Filistinli teknokratlardan oluşan bağımsız ve apolitik bir komitenin denetlenmesi ve desteklenmesi de dahil olmak üzere, Gazze'de kamu hizmetlerini yönetmek ve günlük idareyi üstlenmek üzere bir geçiş yönetimi kurmak.

  2. Gazze'de yeniden inşa ve ekonomik toparlanma programlarını uygulamak.

  3. Gazze'de kamu hizmetlerini ve insani yardımı koordine etmek, desteklemek ve sunmak.

  4. Kapsamlı Plan’a uygun olarak, insanların Gazze'ye giriş ve çıkışlarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak.

  5. Kapsamlı Plan’ı desteklemek ve uygulamak için gerekli tüm ek görevleri yapmak.

  6. 4’üncü fıkrada belirtilen operasyonel birimlerin Barış Kurulu'nun yetki ve denetimi altında faaliyet göstereceği ve bağışçılardan, Kurul'un finansman mekanizmalarından ve hükümetlerden gelen gönüllü katkılarla finanse edileceği anlaşılmaktadır.

  7. Dünya Bankası ve diğer finans kuruluşları, bağışçıların yönetiminde özel bir güven fonunun kurulması da dahil olmak üzere, Gazze'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemek için gerekli finansmanı sağlamaya ve kolaylaştırmaya çağrılmaktadır.

Güvenlik Konseyi, Barış Kurulu ile iş birliği yapan üye devletlere, Kurul’un kendisine, Gazze'de, Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik bir komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi vermektedir. ISF, Mısır Arap Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yakın istişare içinde, katılımcı devletlerin kuvvetlerinden oluşacaktır ve uluslararası insancıl hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak görevini yerine getirmek için gerekli tüm araçları kullanacaktır.

ISF şunları yapacaktır:

• Mevcut anlaşmalarına halel getirmeksizin İsrail ve Mısır ile iş birliği yapmak.

• Eğitimli ve seçilmiş bir Filistin polis gücünü desteklemek.

• Sınır bölgelerini güvence altına almak.

• Gazze Şeridi'nin silahsızlandırılması, tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapının tamamen imha edilmesi ve yeniden inşa edilmesine izin verilmemesi yoluyla güvenlik ve istikrarı sağlamak.

• Devlet dışı silahlı örgütleri kalıcı olarak silahsızlandırmak.

• İnsani yardım operasyonları da dahil olmak üzere sivilleri korumak.

• Filistin polis gücünü eğitmek ve desteklemek.

• İnsani yardım koridorlarını güvence altına almak için ilgili devletlerle koordinasyon sağlamak.

• Kapsamlı Plan’ı desteklemek için gerekli tüm ilave görevleri yerine getirmek.

Barış Kurulu ve onunla iş birliği yapan üye devletler, Gazze'de Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurabilir

ISF kontrolü ve istikrarı sağladığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre Gazze’den çekilecektir. Gazze'nin yenilenen herhangi bir terör tehdidinden arındığı garanti edilene kadar çevre güvenlik varlığı sürdürülecektir.

ISF şu görevleri yerine getirecektir:

(a) Barış Kurulu'na Gazze'deki ateşkesin uygulanmasının denetlenmesinde yardımcı olmak ve Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak

(b) Barış Kurulu'nun stratejik yönlendirmesi altında ve gönüllü katkılar, Kurul'un ve hükümetlerin finansman mekanizmaları tarafından finanse edilecek şekilde faaliyet göstermek.

Barış Kurulu ve bu kararla yetkilendirilen uluslararası sivil ve güvenlik varlığının, Kurul’un gelecekteki icraatlarına tabi olmak üzere, 31 Aralık 2027 tarihine kadar varlığını sürdürmesine ve ISF’nin görev süresinin uzatılmasına yönelik herhangi bir kararın Mısır, İsrail ve diğer katılımcı üye devletlerle tam bir iş birliği ve koordinasyon içinde alınmasına karar verilmiştir.

Üye devletler ve uluslararası kuruluşlar, operasyonel birimlerine ve ISF'ye personel, ekipman ve mali kaynak sağlama fırsatlarını belirlemek, teknik yardım sağlamak ve çalışmalarını ve belgelerini tamamen tanımak için Barış Kurulu ile iş birliği yapmaya çağırılmaktadır.

Barış Kurulu'ndan, yukarıda kaydedilen ilerleme hakkında her altı ayda bir Güvenlik Konseyi'ne yazılı bir rapor sunması talep edilmektedir.

Bu konunun Güvenlik Konseyi’nin gözetimi altında kalmasına karar verilmiştir.

_______________________________________________________________________________________

Ek 1 – Başkan Donald J. Trump'ın Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı

1. Gazze, komşuları için hiçbir tehdit oluşturmayan, radikalizm ve terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

2. Gazze, yeterince acı çekmiş halkının yararına yeniden geliştirilecektir.

3. Tarafların bu öneri üzerinde mutabık kalmaları halinde savaş hemen sona erecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri rehinelerin iade işlemlerinin alt yapısını hazırlamak amacıyla üzerinde uzlaşılan sınırlara çekilecektir. Bu aşamada tüm askerî faaliyetler (hava ve topçu saldırıları dâhil) durdurlacak, cephe hatları dondurulmuş şekilde muhafaza edilecektir.

Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır

4. İsrail'in kamuoyuna açık bir şekilde anlaşmayı kabul ettiğini duyurmasından itibaren 72 saat içinde, hayatta olan ve olmayan tüm rehineler iade edilecektir.

5. Tüm rehinelerin serbest bırakılmasının ardından İsrail, müebbet hapis cezası almış 250 Filistinli tutukluya ek olarak, 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'de tutuklanan bin 700 tutukluyu serbest bırakacaktır. Bu kapsamda tutulan tüm kadın ve çocuklar da buna dahildir. Naaşı verilecek her İsrailli rehine karşılığında İsrail, 15 Gazzelinin cenazesini iade edecektir.

6. Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir arada yaşamayı ve silahlarını bırakmayı taahhüt eden Hamas üyelerine af tanınacaktır. Gazze'den ayrılmak isteyenlere ev sahibi ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacaktır.

7. Anlaşmanın kabul edilmesinin ardından Gazze'ye derhal yardım gönderilecektir. Yardım miktarları, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada belirtilen miktarlardan az olmamalıdır ve altyapının (su, elektrik, kanalizasyon), hastanelerin, fırınların yeniden işler hâle getirilmesini ve molozların temizlenip yolların açılmasını mümkün kılacak ekipmanların girişini kapsamaktadır.

8.Yardımlar, BM ve bağlı ajansları, Kızılay ve taraflar ile ilişkisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ve her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın Gazze’ye giriş yapacak ve dağıtılacaktır. Refah Sınır Kapısı’nın her iki yönde de açılması, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada uygulanan aynı mekanizmaya tabi olacaktır.

9. Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır. Komite, nitelikli Filistinliler ile uluslararası uzmanlardan oluşacaktır. Başkan Donald J. Trump başkanlığında, eski Başbakan Tony Blair de dahil olmak üzere diğer üyeler ve devlet başkanları tarafından yönetilecek “Barış Kurulu” adı verilen yeni bir uluslararası geçiş organının gözetiminde görev yapacaktır. Bu yapı, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tamamlayana kadar Gazze'nin yeniden inşası için çerçeveyi oluşturacak ve finansman sağlayacaktır.

Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkına ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir

10. Yeniden inşa ve kalkınmaya yönelik “Trump Ekonomik Planı”, Ortadoğu'da modern mucize şehirlerin gelişimine katkıda bulunmuş uzmanlardan oluşan bir komite tarafından hazırlanacaktır. Çeşitli uluslararası tarafların yatırım teklifleri de değerlendirilecektir.

11. Katılımcı ülkelerle müzakere edilerek, tercihli gümrük tarifelerine sahip özel bir ekonomik bölge oluşturulacaktır.

12. Hiç kimse Gazze'den ayrılmaya zorlanmayacaktır. Ayrılmak isteyenler bunu özgürce yapabilecek, dönmek isteyenlere de dönüş hakkı tanınacaktır. Halkın Gazze’de kalması teşvik edilecek ve daha iyi bir geleceğe katkı sunmaları sağlanacaktır.

13. Hamas ve diğer silahlı fraksiyonlar, Gazze’nin yönetiminde doğrudan, dolaylı ya da herhangi bir şekilde yer almayacaklarını taahhüt etmektedir. Tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapı tamamen imha edilecek ve yeniden inşa edilmesine izin verilmeyecektir. Gazze, bağımsız gözlemcilerin gözetiminde, uluslararası fonlarla desteklenen ve bağımsız kuruluşlar tarafından doğrulanan satın alma ve yeniden entegrasyon programlarıyla silahsızlandırılacaktır.

14. Bölgesel ortaklar, Hamas ve diğer fraksiyonların yükümlülüklerine uymalarını sağlamak ve “Yeni Gazze”nin ne komşuları ne de kendi halkı için tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaklardır.

15. ABD, Ürdün ve Mısır ile iş birliği içinde, Filistin polisini eğitmek ve desteklemek üzere Gazze'ye bir an önce konuşlandırılacak bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmak için Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışacaktır. Bu güç, sınırları güvence altına almak, silah girişini engellemek ve yeniden inşa için mal akışını kolaylaştırmak amacıyla İsrail ve Mısır ile birlikte çalışacaktır.

16. İsrail Gazze'yi ne işgal edecek ne de ilhak edecektir. Kontrol ve istikrar sağlandığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.

17. Eğer Hamas teklifi geciktirir veya reddederse, yukarıda belirtilen hususlar, İsrail Kuvvetleri tarafından kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredilecek “terörden arındırılmış” alanlarda uygulanmaya devam edecektir.

18. Filistinliler ile İsraillilerin zihin dünyasını ve anlatı biçimlerini dönüştürmeyi amaçlayan, hoşgörü ve barışçıl bir arada yaşama değerlerine dayalı bir dinler arası diyalog mekanizması hayata geçirilecektir.

19. Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkı ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir.

20. ABD, İsrail ile Filistinliler arasında kalıcı ve barışçıl bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla bir diyalog süreci başlatacaktır.