​Suriye’nin yakın tarihinin şahidi Abdulhalim Haddam, Paris’te öldü

Abdulhalim Haddam’ın 2011 yılında Brüksel’de düzenlenen bir toplantıya katılmıştı. (Reuters)
Abdulhalim Haddam’ın 2011 yılında Brüksel’de düzenlenen bir toplantıya katılmıştı. (Reuters)
TT

​Suriye’nin yakın tarihinin şahidi Abdulhalim Haddam, Paris’te öldü

Abdulhalim Haddam’ın 2011 yılında Brüksel’de düzenlenen bir toplantıya katılmıştı. (Reuters)
Abdulhalim Haddam’ın 2011 yılında Brüksel’de düzenlenen bir toplantıya katılmıştı. (Reuters)

Suriye eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Paris’te öldü. Haddam’ın hikâyesi, Suriye’nin yakın tarihinin önemli bir yönünü anlatıyor. İlk gençliğinde Baas Partisi’ne katıldı, Hama isyanında şehre vali olarak atandı, Kuneytra işgal edildiğinde yine aynı görevdeydi. Hafız Esed hastalandığında ‘yakın dostu’ olarak hep yanındaydı, iyileştiğinde de başkan yardımcılığına getirildi. ‘Lübnan dosyasından’ sorumluydu ve Suriye’nin Lübnan’dan çıkışını organize etti. Son yıllarını muhalif olarak sürgünde geçirdi. Doğduğu yer olan Banyas’a korona salgını yaklaştığında Paris’te kalp krizi geçirerek hayata veda etti.
Haddam, 1932’de Banyas’ta dünyaya geldi. İlk eğitimini bu şehirde aldı. Daha sonra Şam Üniversitesi’nde hukuk fakültesine kaydoldu. Mişel Eflak ve Salah Baytar başkanlığındaki Baas Partisi’ne katıldı. Baas Partisi, Mart 1963’teki darbe ile yönetime geldi. Üniversite yıllarında hava kuvvetlerinde pilot olan Hafız Esed ile arkadaşlık geliştirdi. Her ne kadar Esed, Nusayri kendisi ise Sünni olsa da aynı bölgeden olmaları ve aynı ideolojileri paylaşmaları ikili arasında sıkı bir ilişkinin kurulmasına neden oldu. Üniversiteyi bitirmesinin ardından Lazkiye’ye döndü ve siyasal faaliyetler yürüten bir avukat olarak bir süre çalıştı.

Hama kuşatması
Haddam, Baas Partisi Suriye’de yönetime geldiğinde rejime ve Cumhurbaşkanı Emin el-Hafız’a muhaliflerin yoğun yaşadığı Hama şehrine vali olarak atandı. Sami Mubeyyid, ‘Çelik ve İpek’ adındaki kitabında şunları aktardı:
“1964 Nisan’ında Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in bir bölümü Hama merkez olmak üzere isyan başlattı. Haddam krizi diplomatik yollarla çözmeye çalışsa da başarılı olamadı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Emin el-Hafız isyancıların konuşlandığı camiye hava saldırısı düzenlenmesini emretti.”
Söz konusu olayın ardından Hama’daki başkaldırı şiddet kullanılarak bastırıldı. Haddam daha sonra Golan Tepeleri’ndeki Kuneytra valisi olarak görevlendirildi. Ancak 5 Haziran 1967’de İsrail’in bu bölgeyi işgal etmesi üzerine şehirden ayrılmak zorunda kaldı. Bu kritik süreçte rejimde üç doktor görev almaktaydı. Bu isimler Devlet Başkanı Nureddin el-Atasi,  Başbakan Yusuf ez-Zeyn ve Dışişleri Bakanı İbrahim Mahus’tu. Suriye diplomasisinin başkanı Mahus, Golan Tepeleri işgal edildiğinde (Baas Partisi’ni iktidara getiren Mart Devrimi’ni kast ederek) şu meşhur sözü söylemişti:
“Şehirleri kaybetmemiz o kadar da önemli değildir. Çünkü düşmanın amacı devrimi sonlandırmaktır.”
 Bu cümlenin günümüze dek yansımaları bulunmakta. Zira Suriye’de şu anda üç nüfuz bölgesinde beş ülkenin ordusu mevcut.
Devlet Başkanı Atasi, 1968’de Haddam’ı kısa süreliğine Şam Valisi olarak atadı. Ardından Haziran 1969’da İktisat Bakanı olarak görevlendirildi. Bu süreçte Baas içindeki derin ihtilaflar gün yüzüne çıktı. Salah Cedid, Atasi ve Mahus evrensel solcular olarak nitelenirken Savunma Bakanı Hafız Esed ‘pragmatist’ olarak değerlendiriliyordu. Sonunda Hafız Esed, 17 Kasım 1970’te Tashih Hareketi (Reform) adını verdiği hareketle rakiplerini saf dışı bırakarak yönetime el koydu. Esed arkadaşlarını hapse attı ancak Mahus Cezayir’e kaçmayı başardı.

Başkanın dostu
Esed, 1970 yılında iktidarı ele geçirdiğinde ‘gençlik dostu’ Haddam’ı Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak atadı. Haddam aynı zamanda Esed’in cumhurbaşkanlığına eşzamanlı olarak üstlendiği Meclis Başkanı’nın yardımcısı pozisyonundaydı. Haddam, Sünni olması sebebiyle 1970’lerden 1980’lere kadar Müslüman Kardeşler’e karşı sürdürülen mücadelede ‘süngü başı’ olarak istihdam edildi. Ayrıca yeni rejimin savunması için entelektüellerle de yakın ilişkiler geliştirmek üzere görevlendirilmişti. Hafız Esed, 1983’te kalp krizi geçirip yatağa düşünce Haddam devlet yönetiminden sorumlu askeri-siyasi heyetin içinde yer aldı. Bu heyet o zamanlar Esed’in kardeşi Rıfat Esed’in iktidar hırsını dizginlemekle meşguldü. Rıfat Esed, Müslüman Kardeşler’le mücadele ettiği süreçte ‘Savunma Tugayları’nın’ başındaydı ve iyice güçlenmişti. Hafız Esed, 1984’te iyileştiğinde kendisine üç yardımcı atadı. Bunlar Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Abdulhalim Haddam, Askeri İşlerden Sorumlu Rıfat Esed ve parti işlerinden sorumlu olarak da Zuheyr Meşarika’ydı. Bu süreçte Haddam ve Savunma Bakanı Mustafa Atlas, Hafız Esed’in en yakın adamları olarak öne çıktılar. (Atlas sürgünde olduğu Paris’te 2017’de öldü) Haddam’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması üzerine boşalan koltuğuna Faruk Şara getirildi. İç savaş sonrası Lübnan’da konuşlu olan Suriye askerleri Haddam’ın sorumluluğundaydı. Haddam Lübnan’daki taraflarla birebir ilişkiler geliştirdi. 1979’dan sonra Tahran’la ilişkileri de Haddam yürüttü.

İzolasyonu sonlandırdı
‘Çelik ve İpek’ kitabında, Haddam'ın dışişleri bakanı olarak Baas Partisi’nin iktidara geldiği 1963-1970 yılları arasında Suriye’ye uygulanan uluslararası izolasyonun sona ermesi için etkili bir rol oynadığına işaret ediliyor. Haddam’ın Suriye’nin Arap komşularıyla iyi ilişkiler geliştirmesini sağladığı savunuluyor. Özellikle Suudi Arabistan, Lübnan, Ürdün ve Irak ile ilişkileri güçlendirdiği ifade ediliyor. Mayıs 1974'te Suriye ve Mısır'ın İsrail’e karşı müşterek savaşından sonra eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından hazırlanan ‘çatışmasızlık anlaşması’ karşıtlarına siyasi baskı uyguladı. 1978’de Hafız Esed’in İsrail ile görüşmelerde bulunan Enver Sedat karşıtı mektuplarını Arap liderlere götürmekle görevlendirildi.  Şam üzerine uluslararası baskıların artması üzerine Şah Pehlevi’nin devrilmesinin ardından İran ile ilişkiler geliştirdi. Ağustos 1979'da Tahran'ı ziyaret eden Haddam, İran Devrimi’ni “çağdaş tarihteki en önemli olay” olarak niteledi. Bu süreçte Devrim Lideri Humeyni ile ittifak geliştirilmesine öncülük etti. Ancak bir yandan da Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ülkeleri ile iyi ilişkiler geliştirerek bir denge politikası izlenmesini savunuyordu.

Esed'in elçisi
Haddam, Nisan 1975'te Esed’in Lübnan Özel Temsilcisi olarak görevlendirildi. İç savaş başlamadan önce Lübnan’daki taraflar arasında gerçekleşen müzakerelerde aracı oldu. Suriye muhaberatının Lübnan sorumlusu Gazi Kenan ve Şam İstihbarat Müdürü Muhammed Nasif Hayrbek ile birlikte Lübnan siyasi çevrelerinde Suriye nüfuzunun artmasını sağladı. (Gazi Kenan’ın 2005’te intihar ettiği duyuruldu. Nasif Hayrbek Haziran 2015’te öldü.) 1985'te Velid Canbolat, Nebih Berri ve İyleh Habika’yı ateşkese ikna ederek ‘Üçlü Anlaşma’nın’ yapılmasını koordine etti. Suriye ve Suudi Arabistan, Ekim 1989'da tarafların çoğunun 17 yıllık iç savaşı sona erdirmeyi kabul ettiği Taif Anlaşması’nın imzalanmasında etkili oldu. İsrail’in 1996’da Güney Lübnan’ı işgal etmesinin ardından Lübnan Başbakanı Mişel Avn’ı ‘Nisan İttifakı’ ve benzeri uluslararası anlaşmaları imzalamaya ikna etti. Abdulhalim Haddam, 1990’lı yıllarda İsrail ile müzakerelerde diplomatik kişiliğiyle öne çıkmayı başardı. Siyasi tarih uzmanları, Haddam’ın Esed’in izniyle 1992-2000 yılları arasında Refik Hariri’nin başbakanlığını desteklediğini aktarıyor. Huddam Lübnan siyasi çevrelerinde ‘Lübnan’ın hâkimi’ olarak nitelendiriliyordu. Zira Lübnan’daki tüm siyasi çevreler üzerinde ciddi etkileri vardı. Hafız Esed, Lübnan dosyasını 1998’e kadar Haddam’a vermişti. Ancak Basil Esed’in trafik kazasında ölmesi üzerine Londra’dan dönen Beşşar Esed Lübnan dosyasında görevlendirildi. Bu durum Haddam’ın ve Lübnan’daki müttefiklerinin hoşuna gitmemişti.

Yumuşak geçiş
Hafız Esed’in 2000 yılında vefat etmesi üzerine ‘geçiş dönemini’ kimin üstleneceği üzerinde tartışmalar başladı. Haddam bu süreçte öne çıkmayı denedi ancak baskıların artması üzerine ‘yumuşak geçiş’ olarak adlandırılan kararnameyi imzalamak zorunda kaldı. Beşşar Esed başkomutan olarak atandı. Temmuz ayında ise anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanı tayin edildi. Beşşar Esed, Haddam’ın Başkan Yardımcısı görevini sürdürmesini talep etti. Eylül 2000’de Maruni Patriği Nasrallah Butrus’un muhalefet hareketini sonlandırmakla görevlendirildi. Temmuz 2001’de Cumhurbaşkanı Emil Lahud ve Başbakan Refik Hariri çatışmasında arabulucu oldu. Suriyeli uzmanlar, Haddam’ın bu süreçte Lahud ve Hariri’nin arasını düzelttiğini ve Hafız Esed’in ölümüyle Suriye ile arası bozulan Velid Canbolat’ın gönlünü kazandığını söylüyor. Haddam’ın siyasi rolü azaldığında, 2003 yılında, siyasi görüşleri özgürlük ve demokrasi hakkında ‘Çağdaş Arap Düzeni’ başlıklı bir kitap yazdı. Baas Partisi’nin Haziran 2005’teki kurultayında Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı görevinden istifa ettiğini ancak parti merkez yönetim teşkilatındaki görevini sürdüreceğini duyurdu. Daha sonra Lübnan üzerinden sürgün hayatı yaşayacağı Paris’e gitti. Dışişleri Bakanı Faruk Şara, Haddam’ın pozisyonuna getirildi. Velid el-Muallim de Dışişleri Bakanı olarak tayin edildi. Refik Hariri’nin suikasta kurban gitmesinin ardından birçok Arap ve Avrupa ülkesi Suriye’yi boykot etti. Haddam bu süreçte rejimden ayrıldığını ilan etti ve rejimi ‘dostu’ olan Hariri’yi öldürmekle suçladı. Haddam ayrıca Sadrettin Beyanuni aracılığıyla Müslüman Kardeşler’le ilişki kurarak ‘Kurtuluş Cephesi’ adı altında muhalif bir oluşumun içinde yer aldı. Haddam ‘vatana ihanetle’ suçlandı. Şam ve Banyas’taki özel mülklerine el konuldu. 
Haddam 2011 devriminde önemli bir siyasi rol üstlenmemeyi tercih etti. Ancak dünya devletleri müdahil olmazsa Suriyelilerin kendilerini korumak için silahlanmaları gerektiğini söyledi. Son yıllarında Suriye ve Lübnan’ın yakın tarihine dair hatırlarını yazmaya yoğunlaştı. Haddam’a yakın olanlar, son dönemlerde maddi durumunun oldukça kötüleştiğini aktarıyor. Birçok hastalıktan mustarip olan Haddam dün sabah geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda etti.
 



Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır, Sudan’daki krizle ilgili olarak ‘kırmızı çizgiler’ çizdiğini duyurdu ve bu çizgilerin aşılmasının ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edeceği’ uyarısında bulundu. Kahire yönetimi, iki ülke arasında imzalanan ortak savunma anlaşmasının kendisine tanıdığı tüm tedbirleri alma ihtimalini de gündeme getirdi. Uzmanlar, bu açıklamaları Sudan’da savaşın başlamasından bu yana Mısır’dan gelen ‘en sert söylem’ olarak değerlendirdi.

Mısır’ın bu tutumu, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin dün Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı kabul etmesiyle eş zamanlı olarak açıklandı. Sisi, görüşmede ‘ülkesinin, Sudan halkının mevcut hassas süreci aşma çabalarına tam destek verdiğini’ ifade etti. Ayrıca ‘Sudan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarını destekleyen Mısır tutumunun değişmez ilkelerine’ vurgu yaparak, bu çerçevede mümkün olan her türlü çabanın gösterilmeye hazır olunduğunu belirtti. Açıklama, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed eş-Şenavi tarafından yapıldı.

Mısır, Burhan’ın ziyareti sırasında ayrıca, ‘Sudan’da güvenlik, istikrar ve barışın sağlanmasına yönelik ABD Başkanı Donald Trump’ın vizyonuna tam destek verdiğini’ yineledi. Bu desteğin, ‘ABD yönetiminin dünyada barışı tesis etme, gerilimi artırmaktan kaçınma ve anlaşmazlıkları çözme yönündeki yaklaşımı’ kapsamında olduğu kaydedildi.

Ortak savunma anlaşmasının yürürlüğe girmesi

Kahire yönetimi, söz konusu ilkeleri teyit ederken Sudan krizinde ilk kez ‘kırmızı çizgiler’ belirlediğini açıkladı. Mısır, bu çizgilerin aşılmasına ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği ve Sudan’ın ulusal güvenliğiyle yakından bağlantılı olduğu’ gerekçesiyle izin verilemeyeceğini vurguladı. Mısır’ın uyarıları arasında ‘Sudan’ın birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, Sudan halkının imkân ve kaynaklarıyla oynanmaması ve Sudan topraklarının herhangi bir bölümünün ayrılmasına izin verilmemesi’ yer aldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı dün yaptığı açıklamada, ‘Sudan devlet kurumlarının korunmasının ve bu kurumlara zarar verilmesinin engellenmesinin de bir diğer kırmızı çizgi olduğunu’ bildirdi.

Açıklamada ayrıca, ‘uluslararası hukukun tanıdığı tüm tedbir ve önlemleri alma konusunda tam hakka sahip olunduğu’ ifade edilerek, bu kapsamda ‘iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının devreye sokulmasının da kırmızı çizgilerin ihlal edilmesini veya aşılmasını önlemeye yönelik seçenekler arasında bulunduğu’ kaydedildi.

a
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır ile Sudan arasında Mart 2021’de, ‘eğitim, sınır güvenliğinin sağlanması ve ortak tehditlerle mücadele’ alanlarını kapsayan bir askeri iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmadan önce ise iki ülke, ‘dış tehditlere karşı’ 1976 yılında bir ortak savunma anlaşmasına taraf olmuştu.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Tümgeneral Yahya Kedvani, Mısır’ın ulusal güvenliğinin Sudan topraklarının birliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirterek, “Sudan’ı bölmeyi hedefleyen komploların varlığı, aşılmaması gereken kırmızı çizgilerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır” dedi.

Kedvani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Sudan’ın birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik Mısır tutumunun sabit ve güçlü olduğunu, Kahire’nin Sudan devlet kurumlarını korumaya yönelik açıkladığı girişim ve söylemleri hayata geçirme kapasitesine sahip bulunduğunu’ ifade etti. Ortak savunma anlaşmasının gündeme getirilmesinin, ‘iki ülke arasında uluslararası meşruiyet ve daha önce imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde ortak bir koordinasyonun bulunduğunu teyit etmeyi amaçladığını’ söyledi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından dün yayımlanan açıklamada ise ‘Kahire’nin Sudan’da süregelen gerilimden derin endişe duyduğu’ belirtildi. Açıklamada, bu durumun ‘Sudanlı sivillere yönelik korkunç katliamlara ve insan haklarının en temel kurallarının açık ihlallerine yol açtığı’ vurgulandı. Mısır’ın, ‘Sudan’ın birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vereceği gerekçesiyle, herhangi bir paralel yapının kurulmasını veya tanınmasını kesin bir dille reddettiği’ kaydedildi.

Diğer yandan eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Salah Halime, ülkenin bölünmesine yönelik tehditlerle mücadelede Mısır-Sudan koordinasyonunun, Mısır, Sudan ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini koruma çerçevesinde ele alındığını belirtti. Halime, iki ülkenin Kızıldeniz’e kıyısı olan devletleri bir araya getiren konseyin üyesi olduğuna işaret ederek, bu yapının temel rollerinin ‘savunma ve kalkınma’ olduğunu söyledi.

Halime, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun Uluslararası Dörtlü girişimi ile Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD ziyareti sırasında gündeme getirdiği inisiyatif kapsamında şekillendiğini ifade etti. Kahire’nin, ‘üç ay sürecek bir ateşkesle başlayacak, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan ordusuna entegre edilmesini ve Sudan askeri kurumunun bütünlüğünün korunmasını öngören bir yol haritasının uygulanmasını desteklediğini’ kaydetti.

Mısır Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre Kahire, ‘insani bir ateşkese ulaşılması, bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesi ve Sudanlı sivillerin güvenliği ile korunmasını sağlamak amacıyla güvenli insani sığınaklar ve geçiş koridorları oluşturulması’ hedefiyle Uluslararası Dörtlü çerçevesinde çalışmayı sürdürme konusundaki kararlılığını yineledi. Bu sürecin, Sudan devlet kurumlarıyla tam koordinasyon içinde yürütüleceği belirtildi.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan Uluslararası Dörtlü, ağustos ayında sunduğu yol haritasında, ‘üç aylık insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkesin sağlanmasını, siyasi sürecin başlatılmasını ve dokuz ay içinde bağımsız bir sivil hükümetin kurulmasını’ öngörmüştü.

sfg
New York'ta düzenlenen Uluslararası Dörtlü toplantısından (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Burhan’ın Mısır ziyareti, geçtiğimiz pazartesi günü Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından geldi. Burhan, söz konusu ziyaretin sonunda, ‘Sudan’ın barışın sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi yönündeki çabalarda ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Özel Temsilci Massad Boulos ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu’ ifade etmişti.

El-Ehram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Afrika Programı Direktörü Emani et-Tavil ise ‘Mısır’ın Sudan dosyasında ilk kez kırmızı çizgiler koyduğunu, son tutumunun savaşın başlamasından bu yana en sert duruşu yansıttığını’ belirtti. Et-Tavil, bu yaklaşımın ‘Sudan’ın birliğinin korunması, savaşın durdurulması, paralel yapıların reddedilmesi ve devlet kurumlarının muhafazası’ konularında Suudi Arabistan ve ABD’nin tutumlarıyla örtüştüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan et-Tavil, ‘Sudan’ın birliği konusunda güçlü tutumlar sergilenmesi noktasında Suudi Arabistan ile Mısır arasında bir uyum bulunduğunu, bunun da ateşkes ilanı ve insani ara verilmesine yönelik bir girişimin şekillendirilmekte olduğunu gösterdiğini’ ifade etti. Ancak et-Tavil, ‘birbirini kabul etmeyen Sudanlı taraflarla yürütülecek siyasi çözümlerin en karmaşık mesele olmaya devam ettiğini’ vurguladı.

Sumud İttifakı bünyesindeki siyasi ve sivil güçler, salı günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi ve Arap Sosyalist Baas Partisi ile Sudan’daki savaşı durdurmaya yönelik ortak bir ilkeler bildirgesine imza attı. Bu adım, savaşa karşı olan Sudanlı tarafların büyük bölümünü bir araya getiren ilk yakınlaşma olarak değerlendirildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Burhan arasındaki görüşmelerde, ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin, halkların bütünleşme ve karşılıklı kalkınma beklentilerini yansıtacak şekilde güçlendirilmesinin ele alındığını, ayrıca sahadaki gelişmelerin değerlendirildiğini’ bildirdi.


İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
TT

İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)

İsrail ordusunun yasağına rağmen, dün birkaç İsrailli Gazze Şeridi'ne girdi ve eski bir yerleşim yerinde İsrail bayrağını dalgalandırarak harap olmuş Filistin topraklarının yeniden işgalini istedi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre İsrail sağ kanadıyla bağlantılı sosyal medya hesapları, açık bir alanda İsrail bayrağının etrafında toplanmış yaklaşık 20 erkek, kadın ve çocuğu gösteren bir fotoğraf paylaştı ve fotoğrafın Kfar Darom'da çekildiğini iddia etti.

Gazze Şeridi'nin merkezindeki bu eski kibbutz, diğer 20 yerleşim yeriyle birlikte, İsrail'in 2005'teki tek taraflı çekilmesi sırasında boşaltılmıştı.

O zamandan beri, İsrail sağının bir kesimi, Gazze'de İsrail yerleşimlerinin yeniden kurulmasını savunuyor. Bu çağrı, Gazze Şeridi'ndeki savaşı başlatan 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından sonra daha da yoğunlaştı.

Bunun ardından, bazı İsrailli yetkililer de Filistinlilerin Gazze'den tahliye edilmesini ve bölge üzerindeki İsrail kontrolünün yeniden kurulmasını savundu.

rty65u7
Gazze'ye yerleşmeyi destekleyen İsrailliler, ordunun kendilerine Gazze Şeridi içinde Hanuka bayramını kutlama izni vermesini talep eden bir yürüyüşe katıldı (Reuters)

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ne girenlerin "İsrail topraklarına geri gönderildiğini" duyurdu ve "onlarca" kişinin daha başka bir sınır kapısından sızmasının engellendiğini, ancak bazılarının güvenlik bariyerlerini aşmayı başardığını belirtti.

Açıklamada ayrıca, "savaş bölgesine herhangi bir giriş yasaktır, sivilleri tehlikeye atar ve bölgedeki askeri operasyonları aksatır" denildi.

Sınır kasabası Sderot'ta düzenlenen bir mitingde, yerleşim hareketinin önde gelen isimlerinden Daniella Weis, yaklaşık 100 destekçisine şöyle seslendi: “Allah'ın izniyle, bu bayrağın yükseltilmesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edecek; Gazze'ye geri döneceğimiz bir dönem.”

Şöyle devam etti: “Gazze, Endonezyalılar, Türkler, Mısırlılar veya başka herhangi bir ülke tarafından yönetilmeyecek. Gazze'yi yalnızca İsrail halkı yönetecek.” Bu sözleriyle, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılması beklenen uluslararası istikrar gücüne katılması muhtemel ülkeleri kastediyordu.

Geçtiğimiz hafta, Weis'in kurucu ortaklarından olduğu aşırı milliyetçi yerleşim hareketi "Nahala", bir mesajda, Gazze'de İsrail bayrağını dalgalandırmayı organize etme niyetini açıkladı. Bu girişim, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, on diğer bakan ve Knesset'in yirmiden fazla üyesi tarafından destekleniyor.


İsrail, Kassam Tugayları'nın 100 üyesinin idam edilmesi için baskı yapıyor

İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
TT

İsrail, Kassam Tugayları'nın 100 üyesinin idam edilmesi için baskı yapıyor

İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).
İsrailli yerleşimciler dün güney İsrail'deki Sderot'ta düzenlenen bir etkinlikte Gazze'nin yeniden işgal edilmesi çağrısında bulundu (Reuters).

İsrailli yetkililer dün, Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın seçkin birliğinin 7 Ekim 2023 saldırısındaki rolleri nedeniyle 100 üyesinin idam edilmesine yol açacak koşulların ve suçlamaların yapılması ve özel bir askeri mahkeme kurulması için baskı yaptı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Adalet Bakanı Yariv Levin, savaşın başlangıcından bu yana İsrail tarafından tutuklanan 450 Hamas üyesinin yargılanması için özel bir mahkeme kurulması olasılığını görüştüler.

Dava hakkında bilgi sahibi yetkililer, İbranice yayın yapan medya kuruluşlarına, "Ciddi suçlarla suçlananlardan 100'ünün askeri savcılık tarafından idam cezasıyla karşı karşıya kalacağını" söyledi.

İsrail ordusu ve Adalet Bakanlığı'ndan üst düzey yetkililer, Başsavcı Itai Ofir de dahil olmak üzere, seçkin birliğin üyelerinin yargılanması için özel bir yasal çerçeve oluşturulmasını görüşmek üzere bir araya geldi. Katz, "İsrail, saldırının faillerini kesin bir şekilde cezalandırmaya kararlıdır: İsrail sivillerine zarar veren herkes tam olarak hesap verecektir" dedi. İsrailli yetkililere göre, Tıp Birliği'nin zehirli iğne fikrini reddetmesinin ardından, askeri savcılık muhtemelen kurşuna dizilerek idam cezası isteyecektir.

Şarku’l Avsat’ın Kanal 14’ten aktardığı habere göre "Yetkili makamlar bu kişileri ağır güvenlik önlemleri altında özel bir askeri tesiste tutuyor ve gözaltı koşulları uluslararası insan hakları örgütlerinin tepkisini uyandırıyor."