​Çin, koronavirüs bilançosunu örtbas etmekle suçlanıyor

Wuhan’daki bir fast food şubesinin önü. (EPA)
Wuhan’daki bir fast food şubesinin önü. (EPA)
TT

​Çin, koronavirüs bilançosunu örtbas etmekle suçlanıyor

Wuhan’daki bir fast food şubesinin önü. (EPA)
Wuhan’daki bir fast food şubesinin önü. (EPA)

Çin’in koronavirüs salgınının çıkış noktası olan Hubei eyaletine yönelik yasağı kaldıracağı yönünde yaptığı duyuru, bir milyon kişinin yakalandığı, on binlercesinin ise hayatına mâl olan salgının sona erdiği umutlarını yeşertti. Ancak Çin’in resmi olarak açıkladığı vaka ve ölüm verilerinin güvenilirliği konusunda şüpheler mevcut.
Batılı kaynaklar, salgın karşısındaki zaferini erken kutlamak ve işaret parmağını Avrupa’ya yöneltmekle suçladıkları Pekin’e süreci ‘yanıltıcı’ bir biçimde yürüttüğü eleştirisinde bulunuyor. 
İngiliz medyasındaki bazı haberlerde, Londra’nın Pekin’in Kovid-19 vakalarının gerçek boyutunu gizlediği konusundaki öfkesi yer aldı. Çarşamba akşamı yayınlanan ABD istihbarat raporunda da Çin salgının bilançosu konusunda ‘yanıltıcı olmakla’ suçlanmıştı.
İngiliz Muhafazakâr Parti’nin eski lideri Iain Duncan Smith, Daily Mail tarafından yayınlanan makalesinde ülkelerin ticaret anlaşmaları yapmak umuduyla uzun zamandır Çin’e ayak uydurduğuna dikkat çekti. “Ancak yalnızca bu korkunç salgın sona erdiğinde bu ilişkiyi yeniden düşünmeli, daha dengeli ve açık bir temelde inşasına başlamalıyız” ifadelerini kullandı.
The Sunday Times ise daha ileriye giderek isim vermeden İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın danışmanlarının açıklamalarını aktardı. Gazetenin bilgilendirilmiş bir kaynaktan naklettiğine göre söz konusu danışmanlar, Çin’deki gerçek vaka sayısının rapor edilenlerden 15 ila 40 kat daha fazla olduğundan kuşkulandıkları görüşünde. Haberde söz konusu iddiada bulunan kaynağın “Kabul edilmesi mümkün olmayan ve tiksinç bir ‘yanıltma’ kampanyası mevcut. (Çin hükümeti) ciddi bir yanlış yaptığını bildiği için yalana başvuruyor”  ifadeleri yer aldı.
Bloomberg’in ABD’li üç yetkiliden aktardığı haberine göre, ABD istihbaratı da Çin’de bildirilen koronavirüs vaka ve ölüm verilerinin ‘gerçeklerden uzak’ ve ‘yanlış’ olduğu görüşünde. Bu tahmin, istihbaratın Beyaz Saray’a verilen raporda da yer aldı.
Cumhuriyetçi Senatör Ben Sasse, “koronavirüse bağlı ölü sayısının ABD’de Çin’den daha fazla olduğu iddiasının yanlış olduğunu, Çin Komünist Partisi’nin bu konuda sürekli olarak yalan söylediğini” öne sürdü. Temsilciler Meclisi Üyesi William Timmons da ABD istihbaratının aslında halihazırda bildikleri bir durumu doğruladığını söyledi. Çin’in virüsün tehlikesini aylarca örtbas ettiğine dikkat çeken Timmons “Dünya bugün Pekin’in hatalarının bedelini ödüyor” ifadesini kullandı.
Pekin ise eşi benzeri görülmemiş bir suçlamayla ortaya çıkmış, ABD ordusunu virüsü Wuhan’da yaymaktan sorumlu tutmuştu. Bu da Washington ile ABD’nin birbirine yönelik suçlamalarının tonunu sertleştirmişti. ABD Başkanı Trump ve Dışişleri Bakanı’nın ‘Çin virüsü’ veya ‘Wuhan virüsü’ tabirleri ise Çin’in kendi topraklarındaki ABD’li gazetecileri kovmasıyla eşzamanlı olarak geldi.
ABD ve Çin liderleri, birkaç gün önce ‘diplomatik ateşkes’ ilan etmeyi başarmıştı. Ardından da Trump, Pekin’in virüsle mücadelede verdiği çabalara saygı duyduğunu ifade etmişti. Ancak bu ateşkes uzun sürmedi. Zira sözlü çatışma, şüphelerin doğrudan dillendirildiği bir aşamaya geçti.
Trump’a Pekin’in resmi rakamları örtbas edip etmediği sorulduğunda “Verilen rakamlar gerçeklerden biraz daha az gibi görünüyor” demekle yetinmiş, ardından da Çin ile ilişkilerin ‘iyi’ olduğuna söylemişti.
Ancak Başkan Yardımcısı Mike Pence bu konuda biraz daha ileriye gitmiş, çarşamba günü yaptığı açıklamada “Çin’deki salgın tüm dünyanın virüsü öğrendiği aralık ayından çok önce ortaya çıkan bir gerçekti. Belki de bir ay öncesindeydi” ifadelerini kullanmıştı.
Beyaz Saray'ın Kovid-19 ile Mücadele Kurulu Koordinatörü Dr. Deborah Birks de Çin’de bildirilen bilançonun gerçeğinden çok daha az olduğunu doğrulamış ve “İtalya ve İspanya’da olanlar göz önüne alındığında birçok istatistiği kaçırdığımızı düşünüyorum” demişti.
Pekin ise ABD’li yetkililerin suçlamalarını ‘küstahça’ olarak niteleyerek reddetti. Reuters’ın haberine göre Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ülkesinin geçen yılın sonlarında ortaya çıkan salgın hakkında açık ve şeffaf bir yol izlediğini vurguladı. Aynı zamanda ABD’nin böyle bir sağlık sorununu siyasallaştırmayı bir kenara bırakıp halkının güvenliğine odaklanması gerektiğini de sözlerine ekledi. Bu konudaki tartışmanın önümüzdeki aylarda, hatta yıllarda da iki ülke arasındaki ilişkilere hakim olması bekleniyor.
Hem Çin hem de Batı kaynaklı bazı haberler, Wuhan sakinlerinin yayınladığı fotoğraf ve ifadelerinin, resmi olarak açıklanan 3 bin 294’ten çok daha fazla olduğunun bir göstergesi olduğuna işaret ediyor. Çin’de ülke çapındaki sinemaların kapatılması kararının ülkede salgın nedeniyle kapanan birçok yerin yeniden açılışının kutlanmasından birkaç saat sonra çıkarılması ise salgının henüz kontrol altına alınmadığının kanıtı sayılıyor. 
Çin merkezli Caixin ağı, cesetlerin küllerinin bulunduğu yüzlerce kutunun akrabalarına dağıtılmadan önceki fotoğraflarını yayınlamıştı. ABD’nin desteklediği Radio Free Asia ise her gün yaklaşık 500 kutunun ailelere dağıtıldığını, bunun da gerçekteki ölü sayısının ilan edilenden çok daha fazla olduğuna işaret ettiğini bildirmişti. 
Ancak yapılan değerlendirmeler söz konusu tahminlere güvenilir bir tistik olarak bakmanın zor olduğu yönünde. Zira karantina döneminde salgınla ilgisi olmayan sebeplerden ölenlerin de bu tahminlere dâhil edilmiş olabileceği belirtiliyor.
Aynı şekilde Şi hükümetinin mi kasıtlı bir şekilde gerçek sayıları gizlediği yoksa bu vakaları hesaplama mekanizmasının kullanımında mı zorluklarla karşılaşıldığı konusunda da şüpheler mevcut. Nitekim diğer ülkelerin de benzer zorluklarla ya da bu konudaki eksikliklerle karşı karşıya olduğu biliniyor. 
Daha önce yalnızca koronavirüsün neden olduğu hastalığın belirtilerini gösteren vaka sayısını yayınlayan ve bu yüzden ülke içi baskıya maruz kalan Pekin, dün ilk kez hiç belirti göstermeyen vakaların sayısını da duyurdu. Çin Ulusal Sağlık Komisyonu çarşamba günü, belirti göstermeyen ancak taşıyıcı konumunda olan bu vakaların sayılarını vatandaşların artan endişesini dindirmek için günlük olarak yayınlayacağını bildirmişti.
Çin’deki vaka ve ölüm oranlarının mütevazi seviyelerde kalmasının arkasındaki nedenlerden birinin de yerel yetkililerin siyasi kaygılar nedeniyle salgının kendi topraklarında yayıldığını saklamaları olabileceği belirtiliyor.



Şili'de aşırı sağcı aday başkanlık seçimini kazandı

Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
TT

Şili'de aşırı sağcı aday başkanlık seçimini kazandı

Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)
Jose Antonio Kast, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyunu kullandıktan sonra bir seçim merkezinin dışında konuşuyor (AFP)

Şilililer dün, Augusto Pinochet'nin diktatörlüğünün sona ermesinden 35 yıl sonra, en sağcı cumhurbaşkanını seçti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun resmi sonuçlarına göre Jose Antonio Kast oyların yüzde 58'ini alırken, rakibi yenilgiyi kabul etti.

10 milyondan fazla oy sayıldıktan sonra, toplam oyların yaklaşık yüzde 70'ini temsil eden sonuçlarla, Kast, geniş bir sol koalisyonun başında bulunan Komünist Parti üyesi Janet Jara'ya karşı açık bir üstünlük sağladı.

51 yaşındaki Jara, yenilgiyi kabul ederek sosyal medya paylaşımında seçmenlerin yüksek sesle ve açıkça konuştuğunu ve cumhurbaşkanı seçilen kişiye tebriklerini ve en iyi dileklerini ilettiğini söyledi.

Muhafazakâr Katolik Cast, kampanyasını Şili'deki suçlarla mücadeleye odakladı ve çoğu Venezuelalı olmak üzere yaklaşık 340 bin belgesiz göçmeni sınır dışı edeceğine söz verdi.

Şarku'l Avsat'ın edindiği nilgiye göre Kast, askeri diktatörlüğün açık bir destekçisi ve Pinochet hayatta olsaydı ona oy vereceğini söylemişti.

16 Kasım'da yapılan ilk turda, her iki aday da oyların dörtte birini aldı ve sol kanat az bir farkla öndeydi. Ancak, tüm sağcı adaylar birlikte oyların yüzde 70'ini topladı.


Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.