İnsanların çoğu neden karantinada kendini çok yorgun hissediyor?

Stres vücudu baskı altına alır ve özellikle uzun vadede büyük ölçüde etki yapar (AFP)
Stres vücudu baskı altına alır ve özellikle uzun vadede büyük ölçüde etki yapar (AFP)
TT

İnsanların çoğu neden karantinada kendini çok yorgun hissediyor?

Stres vücudu baskı altına alır ve özellikle uzun vadede büyük ölçüde etki yapar (AFP)
Stres vücudu baskı altına alır ve özellikle uzun vadede büyük ölçüde etki yapar (AFP)

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının yayılmasını önlemek amacıyla dünya çapında milyonlarca insan karantinada. Karantinadakilerin ortak sorunu ise genel yorgunluk hali.
Karantina, insanların hareketlerini ve günlük aktivitelerini azaltırken, bu süreçte çoğu insan kendisini çok yorgun hissetmekten şikayetçi.
Daily Mail gazetesine göre Avustralyalı uyku uzmanı Olivia Arezzolo, karantina dönemi boyunca insanların kendisini yorgun hissettiklerini, büyük bir zihinsel çabanın yanı sıra, psikolojik baskının vücudu tükettiğini ve bu durumun uzun vadede etki yaratabileceğini söyledi.
Uyku uzmanı açıklamasında, bunu, vücudun bir risk sırasında hissedilen psikolojik baskıya nasıl tepki verdiğini ifade eden 'genel uyum sendromu' olarak bilinen şeyle bağlantılı olduğunu açıkladı.
Arezzolo açıklamasında, genel uyum sendromunun vücudun stres karşısında, alarm, direnme ve tükenme gibi üç belirgin aşamada tepki gösterdiğini belirterek, alarm yani uyarı aşamasının tehlikeyle yüzleşmek için aktif ve uyanık hissettiğimiz bir dönem olduğunu belirtti.
Açıklamasında kortizolun derin uyuma yeteneğimizi sınırladığını ve bunun enerji seviyelerimiz için çok önemli olduğunu ve vücudun serotonin gibi mutluluk hormonları oluşturma yeteneğine zarar vereceğini aktaran Arezzolo, tüm bunların duygusal yorgunluk hissettiğimiz anlamına gelebileceğini aktardı.
Uyku uzmanı, birçok kişinin bu dönemdeki yorgunluğunu azaltmak için bir kaç ipucu vererek, akşam saat 22:00’dan sonra uyunması gerektiğini, sosyal medya ve televizyondan uzak kalınması gerektiğini aktardı. Uzman ayrıca uyku güçlüğü çekildiği an papatya çayı içilmesini tavsiye etti.
Sabah ve akşam magnezyum takviyeleri almayı öneren uzman, çalışmanın da kaygıyı yüzde 31 oranında azalttığını söyledi.



Ağızdaki bakteri miktarı ne kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor

New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
TT

Ağızdaki bakteri miktarı ne kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor

New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)

Yeni bir araştırmaya göre depresyon, ağızda bulunan bakterilerin çeşitliliğinin azlığıyla bağlantılı olabilir.

Siz bu haberi okurken ağzınızda 500 milyar ila 1 trilyon bakteri bulunuyor. Bağırsak mikrobiyomundan sonra ağız, insan vücudundaki en büyük ikinci mikroorganizma topluluğunu barındırıyor.

New York Üniversitesi'ndeki (NYU) araştırmacılar, bu mikropların yapısının depresyonun teşhis ve tedavisinde işe yarayabileceğini söylüyor. Yeni çalışmada, ağızda mikropların çeşitliliğinin azalmasının ruh sağlığıyla ilişkili olduğunu buldular.

NYU Rory Meyers Hemşirelik Okulu'nda araştırmadan sorumlu dekan yardımcısı Dr. Bei Wu, "Ağız mikrobiyomunun, iltihaplanma veya bağışıklık sistemindeki değişiklikler yoluyla depresif semptomları etkilemesi mümkün. Tersine, depresyon beslenme alışkanlıkları, kötü ağız hijyeni, sigara ve alkol kullanımının artması veya ilaç kullanımı gibi değişikliklere yol açabilir ve bunların tümü ağız mikrobiyomunu değiştirebilir" dedi.

Bu ilişkinin hangi yönde işlediğini ve altında yatan mekanizmaları anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var.

Wu, bu hafta BMC Oral Health adlı akademik dergide yayımlanan çalışmanın kıdemli yazarı.

Bu sonuçlara ulaşmak için yazarlar, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'nin Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi'nden elde edilen verileri inceledi. 2009'la 2012 arasında 15 binden fazla yetişkinden toplanan anket verilerini kullanarak depresyon belirtilerini tükürük örnekleriyle karşılaştırdılar.

Ayrıca, tükürükteki mikropları tanımlamak ve ağız mikrobiyomunun çeşitliliğini ölçmek için gen dizileme kullandılar. Böylece, mikrobiyal çeşitliliği daha az olan kişilerin depresyon belirtileri gösterme ihtimalinin daha yüksek olduğunu keşfettiler.

Ek analizler, sigara içme, alkol tüketimi ve diş bakımı gibi alışkanlıkların ağız mikrobiyomuyla depresyon arasındaki ilişkiyi etkilediğini ortaya koydu. Bunların tümü ağızdaki bakteri yapısını değiştirebiliyor.

Antidepresanlar ve diğer psikotropik ilaçların, tükürük miktarını azaltan ve ağız mikro ortamını değiştiren yan etkileri olduğunu belirttiler.

"Dolayısıyla ilaçlar sadece depresif semptomları hafifletmekle kalmıyor, aynı zamanda ağız sağlığı üzerinde düzenleyici bir etkiye de sahip" dediler.

cdsfvgh
Önceki araştırmalar, ağız mikrobiyomuyla genel sağlık arasında bağlantı olduğunu göstermişti. İçki içme ve diş bakımı gibi alışkanlıklar ağızdaki bakteri yapısını değiştirebiliyor (AFP)

Yine de ağızdaki mikropların çeşitliliğinin depresyonu etkileyip etkilemediği, depresyonun ağız mikrobiyomunda değişikliklere yol açıp açmadığı veya simbiyotik bir ilişki olup olmadığı hâlâ belirsiz.

Araştırmacılar, yakın zamanda yapılan bir çalışmanın depresyonla bağırsaktaki bakteri çeşitliliği arasında olası bir bağlantı bulduğunu belirtti. Ayrıca giderek artan sayıda araştırmanın ağız mikrobiyomuyla genel sağlık arasında bağlantı olduğunu gösterdiğini eklediler. Bunun nedeninin iltihaplanma ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar olduğu düşünülüyor.

Araştırmacılar, bu bulguların konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağını umuyorlar. 2021'de, tahmini 21 milyon yetişkinin geçen yıl en az bir kez majör depresif nöbet yaşadığı tahmin ediliyor.

Wu, "Ağız mikrobiyomuyla depresyon arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması, sadece depresyonun altında yatan mekanizmaları öğrenmemize yardımcı olmakla kalmayıp, duygudurum bozuklukları için yeni biyolojik işaretler veya tedaviler geliştirilmesine de katkıda bulunabilir" dedi.

Independent Türkçe