Japonya'dan koronavirüsü ile mücadelede yeni adım

Japonya'dan koronavirüsü ile mücadelede yeni adım
TT

Japonya'dan koronavirüsü ile mücadelede yeni adım

Japonya'dan koronavirüsü ile mücadelede yeni adım

Japonya’da hükümet, koronavirüsü salgını nedeniyle 7 eyalette ilan edilen OHAL kapsamını tüm ülkeyi içine alacak şekilde genişletme kararı aldı.
Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüsü nedeniyle daha önce 7 eyaletinde OHAL ilan edilen Japonya, kararın kapsamını genişletme kararı aldı. Hükümet tarafından korona virüsü ile mücadele için kurulan görev gücü, bugün uzman kurulunun konuyla ilgili görüşlerini dinledikten sonra toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda tüm ülkede OHAL ilan edilmesine dair karar resmen onaylandı. Böylece ilk olarak Tokyo, Osaka, Chiba, Kanagawa, Saitama, Hyogo ve Fukuoka'da geçerli olan OHAL'in kapsamı, tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiş oldu. Başbakan Şinzo Abe, hükümetin tüm vatandaşlara 100 bin Yen (930 Dolar) para yardımı yapacağını açıkladı.

Virüsle mücadelede daha fazla yetki
İlk olarak 7 eyaleti kapsayacak şekilde ilan edilen OHAL kararı geçerli olduğu bölgelerin valilerine halka evde kalma talimatı verme, okul vb. devlet kurumlarının işleyişini kısıtlama, tiyatro, konser salonu ve stadyum gibi toplu etkinlik mekanlarının kullanımını kısıtlama ya da geçici olarak kapanmasını talep etme yetkisi vermişti.

Yasal yaptırım yok
OHAL kararının dayandığı Japonya yasalarının sınırları nedeniyle vatandaşların valiliklerden yapılan çağrılara uymamaları halinde cezai yaptırıma maruz kalmayacağı açıklanırken, Çin ve İtalya gibi virüsten ciddi şekilde etkilenen ülkelerdekine benzer sokağa çıkma yasağı ya da şehir karantinası gibi zorunlu önlemlerin alınmayacağı kamuoyuna yansımıştı. Kararın geçerli olduğu bölgelerdeki ticari işletmeler faaliyetlerini durdurmaya zorlanmasa da bazı işletmelere kepenk kapatma çağrısı yapılmıştı.

Şartlı kamulaştırma hakkı
Vatandaşları direk olarak etkileyecek zorlayıcı tedbirler içermemesine rağmen, hükümet virüsle mücadele kapsamında birçok yetki kullanma hakkına sahip. Valiler, özel arazileri ve binaları sahiplerinin makul neden olmaksızın kullanımına izin vermemesi durumunda virüsle mücadele kapsamında kamulaştırma yetkisi elde etti. Ayrıca ilaç ve gıda şirketlerine stok yasağı getirebileceği belirtilen valilerin, virüsle mücadelede acil gerekli olan malzemelerin halka ulaştırılması için özel firmalardan yardım alabileceği belirtildi.

Beklenti hakimdi
İlk olarak alınan sınırlı OHAL kararı sonrası kapsam dışında kalan bazı eyaletlerde OHAL beklentisi hakim olmuş, vaka sayısının artışı üzerine Aichi eyaleti merkezi hükümetten bağımsız olarak kendi OHAL kararını ilan etmişti. Kyoto'nun da 7 eyaleti kapsayan OHAL uygulamasına dahil edilmek için Abe hükümetinden talepte bulunacağı kamuoyuna yansımıştı. Son olarak ise Hokkaido Eyaleti ve eyaletin merkezi olan Sapporo Şehri'nin yönetimi artan vaka sayısı karşısında acil durum bildirisi yayınlamıştı. Son gelişmelerle tüm ülkede geçerli hale gelen OHAL, 6 Mayıs'a kadar yürürlükte kalacak.



Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
TT

Şam'a güçlü destek veriliyor, bundan sonrası Şara’ya bağlı

Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)
Eski Suriye devlet başkanı Hafız Esed'in yüzü “özgürlük” kelimesi ve yeni Suriye bayrağı ile kapatılmış (AFP)

Jerome Drevon'un “Cihattan Politikaya” adlı kitabı, Selefi cihatçı Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) silahından vazgeçmeden siyasi bir harekete dönüşme yeteneği konusunda bir miktar kesinlik sunuyor. Ancak, bu günlerde gündeme getirilen ve güvenilir yanıtlar elde edilmesi uzun zaman alabilecek sorular, Ebu Muhammed el-Colani'nin geçirdiği dönüşüm süreci ile ilgili. Bu süreç, Bağdat'taki ABD güçlerinin yönettiği hapishanede mi yoksa el-Nusra Cephesi ve el-Kaide liderliğiyle kopuş sonrası dönemde mi başladı? Eski ABD Büyükelçisi Robert Ford, İdlib'de Colani ile yaptığı görüşmeler ile bu dönüşümde aktif bir rol oynadı mı? Yoksa, bu yavaş değişime İdlib Emiri ile dönemin istihbarat başkanı ve halihazırda Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan ve şu anda İstihbarat Başkanı ve o dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı olan Profesör İbrahim Kalın’ın yaptığı bir dizi görüşme, diyalog ve düzenleme mi katkıda bulundu?

Hangisi olursa olsun, Colani gerçek adı olan Ahmed eş-Şara’ya geri dönmek için Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ile birlikte Şam'a varana kadar bekledi. Şara'nın söylemleri dışında sahada olup bitenler ve olmaya devam edenler, Savunma Bakanlığı'na katılan Selefi cihatçı grupların liderleri ve kadroları arasındaki dönüşümün gerçekliği hakkındaki soruları gündeme getiriyor. Zira bunlardan bazıları azınlıklara karşı katliamlar yaptı, bazıları da restoranlarda, kafelerde, gece kulüplerinde ve kadınların giyimi konusunda sosyal özgürlükleri kısıtladı.  

Düşünce ve ayrıntılardan bağımsız olarak, ABD, Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Türkiye’nin desteği, açık bir fırsata ve yaklaşan bir tehdit ile yüzleşmeye bahis oynamaktan başka bir şey değil. Amerikalılar, Araplar, Türkler ve Avrupalıların hemfikir olduğu husus, Başkan Şara'nın istediklerine ve sunabileceklerine güvenmek ve bunlar üç noktada özetlenebilir. Birincisi, İran'ı Suriye'den ve orada herhangi bir etkiye sahip olmaktan uzak tutmak, İran silahlarını Lübnan'daki Hizbullah'a kaçırmak için kullanılan Suriye koridorunu kapatmaktır. Nitekim Suriye güvenlik servisleri, İsrail'in bombalamadığı tüm sevkiyatlara el koyuyor. İkincisi, güvenliği temin etmek, geçiş adaletini sağlamak, Suriye toplumundaki çeşitliliğe açık olmak, deneyim veya yeterlilik sahibi olmayan sadık kişiler yerine nitelikli bireyleri atamaktır. Üçüncüsü, sahte bir “sosyalist ekonomi” kisvesi altındaki “çete ekonomisinden” liberal bir ekonomiye geçiş yapmak, on yıllardır Moskova ve Tahran'ı taklit edip ekonomik abluka ve yaptırımlar kâbusu içinde yaşadıktan sonra Araplara ve Batı'ya açılmaktır. Zira abluka ve yaptırımlar Suriyelilerin yüzde 90'ını yoksulluk sınırında veya altında yaşamaya mahkum etti.

Trump yönetiminin isteklerine gelince, Suriye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesidir. Yaptırımların kaldırılmasında ve destek sağlanmasında acele edilmesinin nedeniyse, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Kongre'de yaptırımların kaldırılmasını savunurken söylediği gibi, yeni Suriye yönetiminin başarısız olmasından ve birkaç hafta içinde “kaos ve iç savaş” patlak vermesinin duyulan “korkunun gücü”dür. Ama bundan sonrası yeni Suriye yönetimine bağlı. Etkili bir yargı sistemi ve insan hakları, sosyal özgürlükler ve para transferlerinde özgürlük konusunda güçlü garantiler olmadan, 2011’den önceki durumuna dönmek için yaklaşık 500 milyar dolara ihtiyaç duyan bir ülkeye yatırım akışı olmayacak. Liberal veya neoliberal gibi rejimin türünü açıklayan yasalar olmadan, ortaklıklar ve özelleştirme için verilecek garantiler, Suriyeli, Arap ve uluslararası özel sektör lehine kamu sektöründen ne ölçüde vazgeçileceği açıklanmadan ekonomik kalkınmaya bahis oynanmayacak.

Yeni Suriye yönetiminin, İdlib'deki hükümet deneyimine benzer belirli siyasi, ekonomik ve sosyal seçeneklere sahip olduğu anlaşılıyor. Ancak bu yönetim, daha önce inanmadığı ve yönetme konusunda hiçbir deneyiminin olmadığı başka seçenekleri de takip etmek zorunda. “Ülkeyi özgürleştiren kararları verir” şeklindeki tehlikeli çerçevenin dışındaki yeteneklere ve liyakatli kişilere açılmaktan kaçış yok. Zira yurtdışından ve Suriye kamuoyundan gelen baskı altında açıklanan kararlar, etkili bir komite veya organ olmadan sadece birer başlık olmayı sürdürüyorlar. Bunlara geçiş adaleti, kayıp kişilerin aranması ve toplu mezarların ortaya çıkarılması, sahil bölgesindeki katliamlarının araştırılması, silahı yasa gibi görüp istedikleri gibi hareket eden, çoğunluğun parçası olmayan herkes öldürülmesi gereken bir “kâfir”miş gibi davranan silahlı grupların etkili bir şekilde durdurulması dahildir. Bunun anahtarı, sokaklarda barışçıl, birleştirici devrimi başlatan erkek ve kadınlara, genç erkek ve kızlara iade-i itibarda bulunmaktır. Yani devrimle övünüp son aşamasına odaklanırken, aynı zamanda devrimcilere ve “Suriye halkı birdir” sloganına iade-i itibarda bulunmaktır. Zira devrim, Suriyelilerin tutuklama, öldürülme, yıkım, nüfusun yarısının şehirlerinden, kasabalarından, köylerinden ve evlerinden yerinden edilmesi ile bedelini ödediği bir şeydir. Devrimciler, yalnızca yüz binlerce kişiden oluşan ama bir unsurunun aylık maaşı 10 doları geçmeyen bir ordunun kendisini savunmadığı ve aşamalı olarak çöken bir rejimi devirmek için son darbeyi vuranlar değildir.

Devrimden daha önemli tek şey bir devlet kurmaktır. Troçki'nin ısrarla vurguladığı kalıcı devrim, devletin kurulmasını engeller ve sürekli çatışmalara ve savaşlara giden yolu açar. Devrimin başarılı olduğu herhangi bir ülke için en tehlikeli durum, devrimin ne bir devlet ya da rejim olamayarak, ne de devrim olarak kalamayarak melez bir şeye dönüşmesidir.

Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.