Kaddafi darbesi sonucu tahtını kaybeden son Libya Kralı İdris es-Senusi’nin torunu Şarku’l Avsat’a konuştu: Libya’daki krizi Krallığın yeniden kurulması çözebilir

Prens Muhammed el-Hasan er-Rıda es-Senussi (Şarku’l Avsat)
Prens Muhammed el-Hasan er-Rıda es-Senussi (Şarku’l Avsat)
TT

Kaddafi darbesi sonucu tahtını kaybeden son Libya Kralı İdris es-Senusi’nin torunu Şarku’l Avsat’a konuştu: Libya’daki krizi Krallığın yeniden kurulması çözebilir

Prens Muhammed el-Hasan er-Rıda es-Senussi (Şarku’l Avsat)
Prens Muhammed el-Hasan er-Rıda es-Senussi (Şarku’l Avsat)

Muammer Kaddafi’nin düzenlediği askeri darbe sonucu tahtını kaybeden son Libya Kralı İdris es-Senusi’nin torunu “Prens” Muhammed el-Hasan er-Rıza es-Senusi, Libya siyasi sahnesindeki tüm kaosa rağmen iyimser bir tablo çizdi. Ancak Prens, bu iyimserliğin, ‘hoşgörü’ ruhuyla tüm taraflarca sağlanması ve ülkenin tanık olduğu engelleri aşmak için çaba sarf edilmesi gerektiğini ifade etti. Prens, çözüm girişimlerinin sahibinin siyasi taraflar değil, halk olduğunu söylerken, kendilerini memnun edecek olan hükümet sistemine de halkın karar vereceğine dikkati çekti. Kaddafi öncesi Krallığa dönüş çağrısı yaptı.
25 Kasım 1956 tarihinde İdris es-Senusi tarafından veliaht prens olarak atanan ancak 28 Nisan 1992 tarihinde hayatını kaybeden Hasan er-Rıza es-Senusi’nin oğlu olan Muhammed el-Hasan, ülkesindeki kriz hakkında Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, “Sağlam bir anayasal temelin olmaması, karşılaşılan ana sorunlardan biridir” dedi. Aynı şekilde yerlerinden edilmiş Libyalılara da hitap eden Muhammed el-Hasan, vatanlarından uzakta olan tüm sakinlere geri dönme çağrısı yaparken, Muammer Kaddafi’nin ailesini, karısını ve çocuklarını da ülkeye dönmeye çağırdı. Prens ayrıca, Kaddafi’nin ailesine de Libya vatandaşları olduklarını, aynı hak ve görevlere sahip olduklarını hatırlattı.
1962 doğumlu olan Muhammed, bazı Libyalılar tarafından da ‘ülke krallığını devralması için yeniden yetkilendirilmeye’ çağrılıyor. Prens ayrıca, “Müslüman Kardeşler’in saldırganlığına maruz kalan çatışmaların devam etmesini düşünemiyoruz. Bu durum, tüm kapasite ve yeteneklerin dağılmasına yol açacaktır, vatanın bileşenlerini gruplara ve sınıflara ayıracaktır ve kardeşleri birbirlerini öldürmeye ve Libya’yı parçalamaya teşvik edecektir” ifadelerini kullandı.
Prens Muhammed ayrıca, “Libya halkını temsil etmeyen bireyler ve gruplar arasındaki güç mücadelesi nedeniyle Libya toplumunda çok fazla sorun yaşanıyor” dedi.
İşte “Prens” Muhammed el-Hasan er-Rıza es-Senusi’nin Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-Prens Muhammed el-Hasan’ın, 1990’ların başında büyüme döneminde Libya’dan ayrıldığını ve İngiltere’ni başkenti Londra’da ikamet ettiğini, yani krizler ve sancılara maruz kalan Libyalılardan uzak yaşadığını söyleyenler var. Sizin durum karşısındaki görüşünüz nedir?
Babamın hastalığı dolayısıyla Libya’dan ayrıldım, Allah ona rahmet eylesin. Ama 1969 darbesinden sonra yirmi yıldan fazla bir süre Libya’daydım ve Libya’daki olayların önemli bir bölümüne şahit oldum. Aynı şekilde ülkemdeki tüm gelişmeleri yakından takip ediyorum. Benim açımdan medya organlarında olmak, Libya ve halkının karşılaştığı koşullar ve gelişmelerin gereğince oldu, sadece görünmek için değil. Ne yazık ki bazı taraflar, medya organlarında görünmenin güç kanıtlamak ya da Libya’nın tanık olduğu gelişme alanlarından uzak kalıyormuş veya seçim yarışında koşuyormuş gibi görünmek olduğu kanaatinde. Ama anayasal krallık, köklü bir kurumdur ve bizler, halkından ve arzularından uzak değiliz.

-Monarşinin ülkede tekrar tesisi ve Krallık Anayasası’nın yeniden kabul edilmesi yönündeki çalışma çerçevesinde ülkedeki krizin, sadece anayasa yokluğundan kaynaklandığını mı düşünüyor musunuz?
Rakip siyasi taraflar arasındaki güç ilişkisini kontrol eden ve yasama meclisleri ile yürütme organlarının sorumluluğunu belirleyen sağlam bir anayasal temelin bulunmaması ve Libya vatandaşlarının bu denklemde yer almaması krizin temel sorunlarından biridir. Kraliyet çağrısı, kayıp bir yönetimi onarmak için bizim tarafımızdan yapılmış bir çağrı değil. Aksine anayasal meşruiyeti yeniden sağlamak insanların derinliklerinden geliyor. Bu ismi taşıyan samimi Libyalılar liderliğinde bir hareket var. Bunlar, Libya’nın tüm bölgelerinde aktif ve daha önce de ülkenin batısından doğusuna kadar çeşitli konferanslar düzenlemişlerdir. Tüm Libya oluşumlarından saygın bireylerin katıldığı bu konferanslar, toplumumuzun yasalara saygı gösteren bir devlet inşa etme arzularını yansıtmaktadır.

-Birçoğu, zamanın artık değiştiğini söylüyor. Bu sebeple de kraliyet dönemine geri dönüş için uygun bir fırsatın mevcut olmadığına inanıyorlar. Gelecek Devlet Başkanlığı seçimlerine kendinizi aday gösterme yönündeki bir görüşü destekler misiniz?
Libya’yı ve tarihini bilmeyenler için açığa kavuşturmamız gereken bir gerçek var. Geçen yüzyılın ortalarında başardıkları şeylerin ardından ve henüz komşu ülkeler bağımsızlıklarını kazanmamışken, devlet kurma hayalini gerçekleştirebilenler, Libyalılar oldu. Hala gurur duyduğumuz bir bağımsızlığa kavuştular. Monarşi, bu rüyaya ve bu başarıya katkıda bulunan duraklardan biriydi. Sonuç olarak bu başarı, Libya halkına aittir. Arzu edilen kurum ve hukuk devleti için bir çerçeve olarak hükümet sistemine karar veren Libya halkıdır.

-Uluslararası raporlar, Libya krizine ilişkin bölgesel meseleler, kabilecilik ve silahlı milisler gibi karmaşık bir tablodan söz ediyor. Anayasa devletinin bu engellerle nasıl başa çıkabileceğini düşünüyorsunuz?
Belirttiğiniz gibi, Libya hususunda dilden dile dolaşan bazı vasıflara dair yanlış anlaşılmalar var. Libya, toplumu kabilelerden oluşur. Ancak bu kabilecilik, bu vasfa atıfta bulunanların kastettiği türden değildir. Libya, en gelişmiş Arap toplumlarından biridir. Kabileleri, aileleri ve bireyleri, bir zamanlar bir kenara itilen bağımsız bir devlete ulaşmada en önemli role sahipti. Libya halkını temsil etmeyen veya bu konuda toplumsal oluşuma dahil olmayan bireyler ve gruplar arasındaki güç ve para çatışması nedeniyle Libya toplumunda ortaya çıkan birçok sorun var. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kabilenin hala önemli bir sosyal role sahip olduğu Arap ülkeleri bulunuyor. Ama bazıları, Libya’dan daha karmaşık mezheplere ve kesimlere sahip olmalarına rağmen, tüm alanlarda ileri aşamalara ulaşmayı başardı ve barış, güvenlik ve uyum içinde yaşıyorlar.

-Libya’daki krizlerin kötüleşmesinden ve Birleşmiş Milletler’in (BM) siyasi taraflar arasında uzlaşı sağlamaya çalışan bir taraf olarak arenaya dahil olmasından bu yana yerli ve yabancı birçok girişim ortaya koyuldu. Ateşkes sağlamak amacıyla BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e gönderdiğiniz bir mesajınız var. Peki şu aşamada Libya çözümüne yönelik bir girişim ve vizyonunuz mevcut mu?
Girişimlerin sahipleri Libya halkıdır, yerel ya da uluslararası siyasi taraflar değil. Kendilerini memnun edecek olan hükümet sistemine de halk karar verecektir. Libya Krallığı, sadece bir hükümet sistemi değildir. Aksine halkın kurum ve hukuk devleti kurma arzusunu yerine getirmekteydi. Kurucu mecliste babalarımız ve büyükbabalarımız tarafından Libya anayasasını geliştirme ve yazma süreci, Kral İdris es-Senusi tarafından bir bağış değildi. Aynı zamanda gruba veya aileye bir hizmet değildi, siyasi güçlerin, kabilelerin ya da uluslararası tarafların çıkarlarını hedeflemiyordu. Veya çatışma taraflarının kabul edeceği bir uzlaşı sürecine dayalı bir süreç değildi. Libya anayasası, içeriği ve nihayetinde de Libya Krallığı devletinin inşası, daha iyi bir gelecek için zorlu çabaların ürünüdür.

-Rusya’nın Seyfu’l İslam el-Kaddafi ile temasını, siyasi eylem hakkına yönelik destekleri ve gelecek başkanlık seçimlerine katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa ve yasalar uyarınca Libya halkının mensupları eşit hak ve göreve sahiptirler, devletin genel sistemine bağlı kaldıkları sürece, kişisel ya da siyasi görüşleri nedeniyle vatandaşları etkileyen herhangi bir haksızlık yapılmamalıdır. Ne yazık ki 1969 Darbesinden sonra, birçok adaletsizliğe ve karalamaya tanık olduk, bizim ve ailelerimizin maaşlarında kesintilere maruz kaldık. Buradan ülkeleri dışında yaşamak zorunda kalan tüm Libya vatandaşlarının geri dönmeleri için derhal güvence sağlanması çağrısı yapıyorum. Aynı şekilde Muammer Kaddafi’nin ailesi de dahil olmak üzere Libya’nın içerisinde ve dışında yerlerinden edilmiş tüm sürgünlerin geri dönüşlerinin güvence altına alınmasını talep ediyorum. Çünkü onlar da Libya vatandaşıdır ve yasalar çerçevesinde aynı hak ve görevlere sahiptirler.

-İkinci yılına giren Trablus kuşatmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Libya halkına ‘anavatanlarını inşa etmek ve bireylerinin iyi yaşam arzularını gerçekleştirmek’ için çalışma fırsatı bırakmayan bu ardışık krizlerin baskısı altında ülkemizin acı çekmesine tanık oluyoruz. Müslüman Kardeşler’in saldırganlığına maruz kalan çatışmaların devam ettiğini düşünemiyoruz. Bu durum, tüm kapasite ve yeteneklerin dağılmasına yol açacaktır, vatanın bileşenlerini gruplara ve sınıflara ayıracaktır ve kardeşleri birbirlerini öldürmeye ve Libya’yı parçalamaya teşvik edecektir.
Kuşkusuz iyi bir sistem kurmak için 2011 yılında meydana gelen değişimden bu yana çok sayıda ciddi girişimde bulunuldu. Ama Libya’nın toplumsal, kültürel ve politik özelliklerini göz önünde bulunduran sağlam bir anayasal temelli projelerin olmaması, başarısızlığı da kaçınılmaz kılmıştır.

-Size göre Libya’nın istikrarını garanti eden çıkış yolu nedir?
Hoşgörü; acı, yaralar ve nefrete galip gelmeli, ellerimiz birbirimize uzanmalıdır. Siyasi düzenlemelerden önce kardeşlik ve sevgi ruhu ortaya koyulmalıdır. Bunu başardığımızı ve Libya halkının ‘herkesin başarma yolunda kabiliyetli olmadığı şeyi’ başardığını kanıtlayan tarihimizden ders almalıyız. Ülkemiz ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek sağlama yolunda bu tarihi unutmamalıyız.

-Son olarak birçok Libyalı, bağımsızlığın sağlandığı ve krallığın kurulduğu yıllarda Libya’nın tanık olduğu kalkınmayı hatırlar. Böyle bir kalkınma dönemine bir kez daha geri dönmek için bir yol var mı?
Libya Krallığı, 18 yıl boyunca mevcuttu. Tecrübe, dönem ve sınırlı yetenekleriyle, binlerce Libyalının kendileri, çocukları ve torunları için bir gelecek inşa etmesini sağlayan eğitim, sanayi, tarım ve sağlık sektörleri için ilk yapı taşlarını döşedi. Gerçekte birleşik bir devlet kuran bir sistem olmadan, Libya’daki rejimlerin birbirini takip etmesi mümkün olmazdı. En hassas koşullarda Allah’ın lütfuyla ortaya çıkarak bu devleti kurabilenlerin onurlu erkekler ve vatansever önderlerin şu an torunlarının yaşadığını söyleyebilirim. Onlar, Libya’yı daha iyi bir geleceğe ulaştırabilirler.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.