Usame bin Ladin’in Sudan'daki yılları

Usame bin Ladin
Usame bin Ladin
TT

Usame bin Ladin’in Sudan'daki yılları

Usame bin Ladin
Usame bin Ladin

“Gideceğim, fakat siz Amerikalılarla olan problemlerinizi çözmeyeceksiniz.”
Bu, El Kaide lideri Usame bin Ladin’in 1996 yılında Hartum'dan çıkarılıp Afganistan'daki Tora Bora dağlarına götürüldüğü askeri uçağın merdivenlerinde söylediği son sözdü.
Bugün ölüm yıldönümü olan Usame bin Ladin, hiçbir şekilde Batı'ya ve özellikle ABD’ye karşı katı bir İslamcı ideolojiyi benimseyen köktendinci bir rejim tarafından sınır dışı edileceğini beklemiyordu. Fakat onun yukarıdaki sözünde dile getirdiği öngörüsü doğru çıktı. Sudan'dan ayrılmasının üzerinden bir yıl geçmesinin ardından Washington Sudan'a ekonomik yaptırımlar uyguladı.
Usame bin Ladin, Hartum’dan çıkarıldığında, 30 Haziran 1989'da düzenlenen ve ‘Kurtuluş’ adı verilen askeri darbe ile Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesinin üzerinden 7 yıl geçmiş ve Hasan et-Turabi tarafından planlanan bu askeri darbenin ardından Sudan toprakları, Arap ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkelerden gelen cihatçı liderler için bir üsse dönüşmüştü.
ABD, El Kaide liderine ev sahipliği yapmasından ve ülke topraklarını dünyanın dört bir yanından gelen radikal gruplara açmasından dolayı Sudan’ı 1993 yılında terörü finanse eden devletler listesine ekledi. Usame bin Ladin, 1991 yılında bir iş adamı ve yatırımcı kimliğiyle Sudan’a geldi. Ancak elbette Batı’ya ve onunla uzlaşı içerisinde olan komşu ülkelere karşı cihatçı sloganlar benimseyen yönetimdeki İslamcı gruba yakındı. Bunun bir sonucu olarak Usame bin Ladin, Ömer el-Beşir ve Hasan et-Turabi gibi grup liderleriyle çok sayıda açık ve kapalı görüşmeler yaptı.
O zamanlar İslamcı örgüt içerisinde karar verme çevrelerinde bulunan kaynakların aktardığına göre eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve Yardımcısı Ali Osman Taha, Hartum'da Riyad mahallesindeki evinde Usame bin Ladin’i ziyaret ettiler ve onu Afganistan'a gönderilmesi için yapılan düzenlemeler ile onun için askeri bir uçağın hazır olduğu hususunda bilgilendirdiler.
Aynı kaynakların aktardığı kadarıyla Usame bin Ladin, kendisini ziyaret edenlere Sudan'daki mülkünün ve parasının ne olacağını sordu. Kendisine haklarının bütünüyle sağlanacağına dair güvence verilse de o dönemdeki iktidara yakın olan çevrelerin tanıklığına göre böyle bir şey olmadı. Usame bin Ladin’in uçağının havalandığı gece başkan ve yardımcısı, Sudan İslami Hareket lideri Hasan et-Turabi’nin evine gittiler. İktidarı elinde tutan bu adama, Usame bin Ladin’in ülkenin içinden geçtiği zor şartlar dolayısıyla kendi takdiriyle ayrılmak istediğini söylediler. Resmi kanallardan aktarıldığı haliyle durum buydu. Ancak kaynaklar, El Kaide liderinin sınır dışı edilmesinin Ali Osman Muhammed Taha'nın fikri olduğunu dile getirdiler. Ali Osman Taha, Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e 1995 yılında Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen suikast girişiminin ardından bu fikri dile getirmiş ve sonrasında Ömer el-Beşir'in desteğini almayı başarmıştı.
Kaynaklar, Usame bin Ladin’in rejimin unsurlarıyla birlikte bu suikast girişimine karıştığına dair bazı kanıtların olduğu yönünde söylentilerin çıkmasının ardından Taha'nın ondan bir an önce kurtulmaya çalıştığını söylediler.
Şarku’l Avsat’a konuşan Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi, Taha'nın Hüsnü Mübarek’e düzenlenen suikast girişimindeki rolünün, Mısır İslam Cihadı ve İslam Cemaati’nden olan iki suikastçıya lojistik destek ve fon sağlamaktan ibaret olduğunu belirtti. Sudanlı İslamcıların lideri olan Hasan Turabi ise Arap basını tarafından yayınlanan açıklamalarında, örgüt içerisindeki yardımcısı olan Taha’yı bu suikast girişimine doğrudan karışmakla itham etti. Turabi o zamanki açıklamalarında, Taha'nın olayla ilgili ayrıntılarını bizzat kendisine ilettiğini ve suikast girişiminde bulunan bu iki unsuru tasfiye etmesini talep ettiğini söyledi. Suikast girişiminin ardından Hartum’a dönen failler, daha sonra Afganistan'a sürüldüler. Ayrıca Turabi, Taha'nın kendisine danışmaksızın İslami Hareket’in hesabından bir buçuk milyon dolar çektiğini de dile getirdi.
Kaynakların ifade ettikleriyle Sudan’daki İslamcı çevrelerde Taha’nın nasıl bir kişiliğe sahip olduğuna dair söylenenler birbiriyle uyuşuyor. Nitekim onun, örgüt içerisindeki kardeşlerini feda etmek bile olsa kendi konumunu korumak için her şeyi yapmaya hazır olduğu söyleniyordu. Bu, Turabi'yi deviren gizli komployu yöneten birkaç kişi tarafından da dile getirildi. 1999 yılında meydana gelen ve ‘el-Mufasala’ olarak bilinen bu olayın ardından Sudan İslamcıları ikiye bölündü. Ömer el-Beşir ve onu destekleyenler iktidarda kalırken, Hasan Turabi ve onunla birlikte olanlar ise muhalif bir pozisyona geçtiler.
Kaynaklar, Usame bin Ladin’in Sudan’dan ayrılma sebebine ilişkin yapılan resmi açıklamalar ile onun kendi arzusuyla ülkeden ayrıldığı yönündeki iddiaların gerçeği çarpıttığını söylediler. Hüsnü Mübarek’e yönelik gerçekleştirilen başarısız suikast girişiminin kendilerine de dokunacağından korkan Sudan’daki Müslüman Kardeşler’den bir grubun Usame bin Ladin’i kurban olarak seçtiğine dikkat çeken kaynaklar, aynı zamanda İstihbarat Servisi Başkanı Nafi Ali Nafi’nin ve bir dizi önde gelen İslamcı liderin böylece devre dışı bırakıldığını söylediler. Kaynakların aktardığına göre Turabi, Sudan’ın bu suikast girişimine karıştığı yönünde şüphe uyandırabileceği nedeniyle Ömer el-Beşir’den istihbarat başkanının görevinden alınmamasını talep etti. Fakat Ömer el-Beşir, onun bu talebini dikkate almadı.
Diğer taraftan devrik lider Ömer el-Beşir’in, rejimin karşı karşıya kaldığı baskılardan dolayı birçok kez el-Kaide liderinden kurtulmaya, onu ABD’ye teslim etmeye çalıştığına, fakat bunda başarısız olduğuna dair başka raporlar da var. Fakat Washington'dan gelen cevap, onu yargılamak ve mahkûm etmek için yeterli kanıtın bulunmadığı yönündeydi. Nitekim ABD’ye gönderilmiş olsa da serbest bırakılacaktı.
Bu olayların yaşandığı sıralarda ABD'de yayınlanan Vanity Fair dergisinde Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi’nin bir konuşması yayınlandı. Mehdi, bu konuşmasında ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü’ne Sudan’ın Usame bin Ladin’i teslim etmeye hazır olduğunu, fakat o sıra ABD tarafından aranmadığından dolayı Washington’un teklifle ilgilenmediğini söylüyor. 
O sıralar basında çıkan haberlerde, Sudan rejiminin kendisini yabancı devletlere teslim etme yönündeki planını öğrenmesinin ardından Usame bin Ladin’in ülkeden ayrılmak istediği bilgisi yer alıyor. Ancak o dönemde Sudan’daki karar alma mercilerine yakın olan kaynakların aktardığına göre onun sınır dışı edilmesi yönünde alınan karar bütünüyle Sudan rejimine aitti ve kararın arkasında özellikle Ömer el-Beşir ve Ali Osman Taha vardı. Usame bin Ladin’in sınır dışı edilmesinin hemen öncesinde Sudan'daki tüm yabancı İslamcılar tutuklandı. Libyalılar Kaddafi'ye, Eritreliler Cumhurbaşkanı Isaias Afewerki’ye teslim edildi. Raşit Gannuşi grubundaki İslamcılar ise düzenli bir şekilde ülkeden çıkarıldı. Tüm bunlar, Usame bin Ladin’in ABD’ye teslim edilmesine hazırlık mesabesindeydi.
1990’lı yıllarda Alman yetkililer, Frankfurt Havaalanı'nda Ebu Hacer lakaplı ve ilk ismi İmad olan bir Suriyeli mühendisi tutukladılar ve ABD istihbaratına teslim ettiler. El Kaide örgütüne bağlı olan İmad’a, Sudan’daki İslamcı rejim ev sahipliği yaptı ve İmad yıllarda Hartum’da ikamet etti. Hartum’da Usame bin Ladin’in ikamet ettiği evin yakınında yaşayan İmad, şehrin doğusunda yer alan ve El Kaide liderinin de namaz kıldığı camiye düzensiz aralıklarla gider gelirdi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Riyad mahallesi sakinlerinden biri, Ebu Hacer’in Kur’an tilavetin için kurulan halkalara devam ettiğini, aynı camide fıkıh dersleri verdiğini ve Usame bin Ladin’e yakın olan kimseler tarafından düzenli olarak ziyaret edildiğini söyledi. Usame bin Ladin’in neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir sesle selamlara karşılık vermek dışında insanlar arasına çok az karıştığı ve çok az konuştuğunu dile getiren mahalle sakini, onun evinin istihbarat servisi tarafından korunduğunu aktardı.
İronik bir şekilde Usame bin Ladin’in kiraladığı evin sahibi, ABD'nin 1998 yılında el-Kaide ile irtibatı olduğu ve kimyasal silah ürettiği iddiasıyla seyir füzeleriyle bombaladığı eş-Şifa fabrikasının yöneticisi idi. ABD’nin bu saldırısı, Darusselam ve Nairobi'deki büyükelçiliklerinin bombalanmasına karşı öfkeli bir misillemeydi. Şifa fabrikasının imha edildiği sıra Afganistan'daki mücahid kamplarına ABD uçakları tarafından bir dizi saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırılardan birinde Usame bin Ladin’in öldürülmesi hedef alınmıştı.
Kaynakların aktardığına göre Sudan'ın İslam alimlerinin ve dünyanın her yerinden İslamcı işadamlarının uğrağı olmasını ümit eden ve bundan dolayı vizeleri kaldıran, sınırları açan ve isteyen herkese Sudan vatandaşlığı veren Turabi, El Kaide liderinin Sudan’a gelme talebini memnuniyetle karşıladı. Usame bin Ladin Sudan’a vardıktan sonra eşitli projelere milyonlarca dolar yatırım yaptı, Vadi el-Akik’in de yer aldığı bir dizi şirket kurdu, tarım, yol ve inşaat alanlarında projeler aldı, daha sonra başkentin güneyinde Hartum Üniversitesi'ne ait bir çiftlik satın aldı ve burayı çeşitli uyruklardan gelen kimselerin oluşturduğu grubunu eğitmek için bir kampa çevirdi. Çiftliğin bir kısmını ise düşkünü olduğu atların yetiştirilmesi için tahsis etti.
Şarku’l Avsat’ın kaynaklardan aktardığına göre Usame bin Ladin’in grubu kendisiyle birlikte Sudan’a geldi. Sudan’a gelmelerinin öncesinde üst düzey askeri eğitim almış olan savaşçılardan oluşan bu grup, çiftlikte aldıkları eğitimlerle bu kabiliyetlerini ve yetkinliklerini korumaya çalıştı. Sudan’ın savaşçılara ev sahipliği yapması daha sonra terör batağına düşmesine yol açtı. Nitekim Sudan’daki İslamcı liderler ile el-Kaide lideri arasında birtakım bağlantıların bulunduğu iddia edildi ve bunu bir suçlamalar dalgası izledi. Kaynaklar, Turabi’nin Afgan Cihadı ile olan ilişkisinin, Sovyetlerin Afganistan'ı işgali sonrasında 1979 yılına kadar uzandığını belirttiler. Turabi o sıra Sudan Devlet Başkanı Cafer Nemiri yönetiminde Adalet Bakan’ydı. Turabi, Devlet Başkanı Nemiri’yi ‘Afgan Cihadı’nın Arap dünyasındaki ilk ofisini’ Hartum’da açması için ikna etti. 1980 yılında tam bir gizlilikle ofisin açılmasının ardından Turabi’yle oldukça yakın bir ilişkisi bulunan Burhaneddin Rabbasi ofise müdür olarak seçildi. O sıra Hartum'daki büyükelçiliğe bağlı güvenlik ofisinde çalışan ve Afgan Cihadı dosyasıyla ilgilenen ABD’li bir istihbarat subayı vardı. Örgütün liderleriyle yakın ilişkileri bulunan subay, Nisan 1985'te Nemiri rejimini deviren halk ayaklanmasının ardından Sudan’dan kaçtı.
Usame bin Ladin, Afgan Cihadı içerisinde merkezi bir figürdü. Nitekim bir servet sahibiydi ve el-Kaide örgütünün kurulması fikrinin arkasında olduğu düşünülen Abdullah Azzam ile yakın bir ilişkisi vardı.
Sudan’daki İslami Hareket ile ABD arasındaki ilişki, Soğuk Savaş ve Afganistan Savaşı dönemine kadar uzanıyor. Sovyet istihbaratı o sıra Müslüman Kardeşler'i, ABD istihbaratı etkisi altındaki hareketlerden biri olarak sınıflandırmıştı. İslami Hareketi'nin çok sayıda liderinin ABD’de de üniversite ve lisansüstü eğitim aldığı söyleniyor. Bu liderler arasından en ön plana çıkanlar: Ahmed Osman Mekki, Ticari Ebu Cedira, Emin Hasan Ömer, Seyyid el-Hatib, İdris Abdülkadir ve Rebi Hasan Ahmed’dir.
Hasan Turabi’nin Usame bin Ladin ile olan ilk görüşmesi, Sudan’da sel felaketlerinin yaşandığı 1988’de Usame’nin bin Ladin’in, küçük kardeşinin de yer aldığı bir yardım heyetinin başında Turabi’nin evini ziyaretiyle gerçekleşti.
Turabi’ye yakın olan kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Usame bin Ladin ile Turabi arasında çok fazla görüşme olmadı ve yapılan görüşmeler ise gözlerden uzak bir şekilde tam bir gizlilik içerisinde gerçekleşti. Turabi, radikal yönde eğilimleri bulunan Usame bin Ladin’i yenilikçi fikirlere ikna etmeye çalışıyordu. Bunun yanı sıra görüşmelerin gündem maddelerinden bir diğeri ise karayolları, tarım ve havalimanlarına yapılan yatırımlardı. Kaynakların aktardığına göre Usame bin Ladin bu görüşmelerden birinde tamamen kilden oluşan modern bir ev yapma konusundaki arzusunu dile getirmiş ve Turabi ise onun Sudan toprağının özellikleri hakkındaki bilgisi karşısında şaşkınlığını gizleyememiş.
Diğer taraftan kaynaklar, Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir’in de Usame bin Ladin ile iyi ilişkisinin bulunduğunu teyit ettiler. Kaynakların aktardığına göre Beşir, onu evinde ziyaret eder ve Sudan'daki bir dizi projesinin açılışı sırasında onunla birlikte görünürdü. Devletin önde gelen isimleri, Sudan'da kaldığı süre boyunca el-Kaide lideri olan bağlantıları hakkında konuşmaktan kaçındılar. Bu durum, Usame bin Ladin’in ülkede yatırım yapmakla kalmayıp başka faaliyetlere yöneldiği yönündeki şüpheleri pekiştirdi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi, bölgede yer alan ülkelerden gelen yoğun baskıların ardından Turabi ve Beşir’in Usame bin Ladin’i bir an önce ülkeden çıkarma yönünde karar aldıklarını, fakat Ali Osman Taha’nın da bunda bir rolü olduğunu inkâr etmediği farklı bir anlatı sundu. Kutbi el-Mehdi, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sovyetler Birliği’nin 990'ların başında Afganistan'dan ayrılmasından ve Arap Afgan Mücahidleri’nin ABD’nin desteğiyle girdikleri savaşın ardından ABD’nin onları kendi ülkelerinin hükümetlerine teslim etmesinden korktular. Çok sayıda Afgan Cihadı savaşçısı, kendilerine kapılarını açan Sudan’a girdi. Bu kişilerden bazıları yatırım alanında Usame bin Ladin ile birlikte çalıştı. Sudan hükümeti ABD’ye Usame bin Ladin’i teslim etmeyi teklif etti. Fakat Washington'dan gelen cevap, onu yargılamak ve mahkûm etmek için yeterli kanıtın bulunmadığı yönündeydi. Dolayısıyla Sudan’ın önündeki tek yol onu sınır dışı etmekti. Teröre destek verdiği yönündeki şüphelerden böyle kurtulabilirdi. Terörün ortaya çıkmasından, Ruslarla savaşmaları için onları silahlarla destekleyen ABD sorumludur. Ayrıca ABD, Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından Afgan Cihadı savaşçılarını topraklarından kovması için Sudan'a baskı yaptı. Önümüzde, onları ülke topraklarını terk etmeleri için bilgilendirmek dışında bir seçenek yoktu. O sıra istihbarat servisi, onların ABD’ye teslim edilmesi olayına müdahil olmadı. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e suikast düzenlemeyi planlamakla suçlanan grup ile Usame bin Ladin ve Eymen ez-Zevahiri arasında herhangi bir ilişki yoktu. Mısır İslam Cihadı ve İslam Cemaati unsurları Usame bin Ladin’in grubunu buna dahil olmaya çalıştılar, fakat başarılı olamadılar. Ali Osman Taha, Hüsnü Mübarek’e olan suikast girişiminde rol oynadı. Onun rolü, suikast için lojistik destek ve fon sağlamakla sınırlıydı. Taha, Hüsnü Mübarek'i Sudan-Mısır ilişkilerinin yanı sıra Körfez ülkeleri ve diğer birçok ülke ile iyi ilişkiler kurulmasının önündeki en büyük engel olarak görüyordu.”
Kaynaklar, Mısır İslam Cihadı ile Taha arasındaki iletişimin Sudan İstihbarat Servisi aracılığıyla temin edildiğini, Mustafa Hamza'nın Beşir ve Turabi’nin bilgisi olmaksızın Taha ile görüştüğünü ve ziyaretin İbrahim es-Senusi tarafından engellendiğini aktardılar. Senusi, şu anda Harum’daki Kobar Cezaevi’nde bulunuyor.
Suikast girişimi başarısız oldu, olay yerinde 3 kişi öldü, Etiyopya güvenlik makamları 3 kişiyi tutukladı ve diğer 3 kişi ise Sudan’a kaçtı. Daha sonra olayın örtülmesi amacıyla bu kaçan 3 kişinin tasfiye edildiği söylendi.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir başka kaynak ise şunları söyledi:
“Sudan Güvenlik ve İstihbarat Servisi’nde, Usame bin Ladin grubunun yanı sıra bütün cihatçı gruplarla ilgilenen özel bir departman vardı. Terörle mücadele alanında işbirliği yapılmasıyla birlikte İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş, ABD istihbaratına 300 dosya ve Usame bin Ladin grubu hakkında önemli bilgiler verdi. ABD istihbaratı, Clinton yönetiminin Sudan ile işbirliği yapmamasının sebebinin Eylül saldırılarıyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor. Sudan istihbaratının kendilerine verdiği bu önemli bilgilerden haberdar olsalardı; New York dünyanın çehresini değiştiren bu saldırıdan korunmuş olurdu. Usame bin Ladin için tek güvenli seçenek Afganistan’dı. Çünkü Afganistan, Usame bin Ladin’e inanan Taliban tarafından yönetiliyordu. Nitekim Taliban onu teslim etmeyi reddetti ve öldürülünceye kadar onu koruması altında kaldı.”



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.