​Netanyahu ve Gantz hükümeti 13 Mayıs’ta yemin edecek

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (AFP)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (AFP)
TT

​Netanyahu ve Gantz hükümeti 13 Mayıs’ta yemin edecek

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (AFP)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (AFP)

İsrail’de görev süresi sona eren Binyamin Netanyahu ile rakibi Benny Gantz dün yaptıkları açıklamada İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından onaylanan ittifaklarının birlik hükümetinin göreve başlamak üzere 13 Mayıs’ta yemin etmesine zemin hazırladığını bildirdi.
AFP’ye göre İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gantz’ın koalisyon hükümetini onaylaması, birlik hükümetinin 13 Mayıs’ta yemin etmesine zemin hazırladı. Bu da İsrail devletinin tarihinde görülen en uzun siyasi krizin sona ereceği anlamına geliyor.
Üç yıllık geçerliliği olan Netanyahu-Gantz koalisyon anlaşmasıyla yeni bir hükümetin kurulması hedefleniyor. Yeni kurulacak hükümete iki liderin de 18 aylık bir süreyle başkanlık yapması bekleniyor. Böylece Netanyahu 18 ay başbakanlık yaparken Gantz da “vekili” olarak görev alacak. Bu da İsrail hükümetinde yeni bir mevki olacağına işaret ediyor.
Bu anlaşma doğrultusunda liderler 36 ay içerisinde yapılması planlanan yeni seçimlerden önce, dönemin ortasında rollerini değiştirecekler. Bununla birlikte muhalefet, kanuna göre İsrail’deki hükümetlerin 4 yıl sürmesi gerektiğini belirtiyor.
Muhaliflerden gelen eleştirilerin arasında söz konusu anlaşmada koalisyon hükümetinin göreve başladığı ilk altı ay içerisinde üst düzey yetkililerin atanmasını engelleyen bir maddenin yer alması da var.
Netanyahu liderliğindeki Likud partisi ve Gantz liderliğindeki Mavi-Beyaz İttifakı, mahkemenin işaret ettiği iki noktaya ilişkin salı günü cevap verdi.
Koalisyon anlaşması uyarınca hükümetin ilk altı ay boyunca sadece koronavirüs (Kovid-19) ile mücadeleden sorumlu bir “acil durum” heyeti olarak tanımlanması kararlaştırıldı.
Bu maddenin kanuna uygunluğu ile ilgili gelen soruların ardından iki taraf anlaşmada değişiklik yapacaklarını belirterek virüsün ilk altı ay boyunca öncelik olarak görüleceğini ancak bu meseleyle birlikte diğer sorunların da ele alınabileceğini kaydetti.
Koalisyonda bazı kamu atamalarının ilk başta planlandığı gibi 6 ay yerine sadece 100 gün süreyle geçici olarak askıya alınacağını da bildirildi.



Rehine takası anlaşmaları: 7 Ekim öncesi tutuklanan Filistinli kadınların çoğu İsrail hapishanelerinden serbest bırakıldı

İsrail'in Hamas'la yaptığı rehine takası anlaşması kapsamında 30 Kasım'da serbest bırakılan Filistinli bir kadın (AP)
İsrail'in Hamas'la yaptığı rehine takası anlaşması kapsamında 30 Kasım'da serbest bırakılan Filistinli bir kadın (AP)
TT

Rehine takası anlaşmaları: 7 Ekim öncesi tutuklanan Filistinli kadınların çoğu İsrail hapishanelerinden serbest bırakıldı

İsrail'in Hamas'la yaptığı rehine takası anlaşması kapsamında 30 Kasım'da serbest bırakılan Filistinli bir kadın (AP)
İsrail'in Hamas'la yaptığı rehine takası anlaşması kapsamında 30 Kasım'da serbest bırakılan Filistinli bir kadın (AP)

İsrail ile Hamas arasındaki rehine takası anlaşmaları kapsamında İsrail hapishanelerinden serbest bırakılanların listesi, 7 Ekim öncesi tutuklanan Filistinli kadınların 4'ü dışında çoğunluğunun serbest bırakıldığını gösteriyor.

Gazze'de ateşkes anlaşması kapsamında 24 Kasım 2023 tarihinden bu yana işgal hapishanelerinden 71’i kadın ve 169’u çocuk olmak üzere toplam 240 Filistinli esir 7 grupta serbest bırakıldı.

Mahkumlar ve çocuklarla ilgili ateşkes anlaşması oldukça sorunsuz ilerledi. Çünkü İsrail'in, İsraillilerin öldüğü eylemlere karışmayan Filistinlileri serbest bırakmasında hiçbir sorunu yoktu. Dolayısıyla İsrail'in serbest bırakmayı reddettiği ömür boyu hapis cezasına çarptırılan mahkumlardan değillerdi.

İsrail, Gazze’de Hamas’ın rehin aldığı 105 İsraillinin serbest bırakılması karşılığında 240 Filistinli mahkumu serbest bıraktı.

İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli tutuklulardan biri olan Meyun Musa el-Cibali, İsrail hapishanelerinde kalan en yaşlı kadın mahkumdu. 29 Haziran 2015'te tutuklanan Cibali, 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

New York Times’ın (NYT) yayınladığı verilere göre, serbest bırakılan Filistinlilerin çoğu, İsraillilere karşı herhangi bir eylemde bulunmaktan hüküm giymedi. Aralarında 3'ü kız çocuğu olmak üzere 18 yaşın altında 107 genç ve 18 yaşında 66 genç bulunuyordu. Aynı veriler, İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinlilerin en yaşlısının ise 64 yaşındaki Cibali olduğunu gösterdi.

Geçici ateşkes süresince her gün bir grup olmak üzere 7 partide esir takası yapıldı. Takas yapılanlar arasında özellikle her iki taraftan kadınlar ve çocuklar yer aldı. Hamas'ın serbest bıraktığı tutuklular arasında Tayland, Filipinler ve Rusya vatandaşları da vardı. Ancak yabancı uyruklu rehinler için yapılan müzakereler, İsrailli rehinelerin serbest bırakılması için yapılan müzakerelerden ayrı yürütüldü.

sdve
İsrail tarafından Hamas’la yapılan takas anlaşması kapsamında 30 Kasım'da serbest bırakılan Filistinli iki genç Ramallah’ta böyle karşılandı (AFP)

İsrail hükümeti, ilk olarak Hamas'la yapılacak bir takas anlaşmasıyla serbest bırakılabilecek 19 yaşın altındaki 300 çocuk ve Filistinli kadının yer aldığı bir liste yayınladı. Daha sonra takas süreci ilerledikçe bu listeye 50 isim daha eklendi. Listedeki kişilerin doğum tarihleri, kendilerine yöneltilen suçlamalar ve diğer bilgiler de yer aldı. Listede, herhangi bir suçtan hüküm giymemiş olanlar ve resmi bir suçlama olmadan hapse atılanlar ile bir suçla suçlanan ve yargılanmayı bekleyenler arasında herhangi bir ayrım yapılmadı.

NYT, İsrail’in yayınladığı listeyle, Filistin Yönetimi’ne bağlı Filistinli Mahkumlar ve Eski Mahkumlar İşleri Dairesi tarafından günlük olarak yayınlanan, serbest bırakılan Filistinliler listelerini karşılaştırdı. NYT’ye göre İsrail’in verileri, serbest bırakılan Filistinlilerin dörtte üçünün herhangi bir suçtan hüküm giymemiş olduklarını gösterdi. Aynı zamanda çoğu bir yıldan az bir süredir hapisteydi. Listede yer alan 37 Filistinli ise Hamas’ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik saldırılarının ardından İsrail ordusu tarafından düzenlenen baskınlar sırasında tutuklanmıştı.

İsrail, listedeki tüm kişileri, ‘taş atmak, Hamas’ı desteklemek ve cinayete teşebbüs etmek’ gibi İsrail'in güvenliğiyle ilgili suçlar olarak nitelendirdiği suçlamalarla tutuklamıştı. Davaların yarısından fazlası, işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlileri yargılayan, ancak aynı yerde yaşayan İsrailli yerleşimcileri yargılamayan İsrail askeri mahkemelerinde görülmüştü.

İsrail askeri mahkemelerinde yargılanan Filistinlilerin neredeyse tamamına hapis cezası veriliyor. Güvenlik suçlarıyla suçlananlar ise herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın süresiz olarak hapse atılabiliyor. İsrail, bu tür uygulamaların güvenliği için gerekli olduğunu savunuyor. Bunları uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendiren uluslararası insan hakları örgütleri, bu uygulamaları yaygın olarak eleştiriyor. Uluslararası insan hakları örgütlerine göre İsrail, Filistinlilerin siyasi faaliyetlerini ve ifade özgülüklerini bastırmak için bu tür uygulamalara başvuruyor.

Serbest bırakılan Filistinlilerin çoğu (155'i) Batı Şeria'dan, 72'si Doğu Kudüs'ten ve 1'i Gazze'dendi. Listelerde genellikle rehine takası anlaşmalarına dahil olmayan İsrail vatandaşı Filistinliler (48 Arapları) de vardı. İsrail’in kendi vatandaşı olan Filistinlileri Hamas'la ilişkilendirmek ve vatandaşlıklarını iptal etmekle tehdit etmek için bunu kullanılacağından endişelenen bazı gözlemciler, bu durum karşısında alarma geçti.

Yeni bir ateşkese varılması halinde İsrail'in serbest bırakması muhtemel Filistinli mahkumlar listesinde yer alan 110 Filistinliden 12’si kadın, 15’i 18 yaşın altında erkek çocuk ve geriye kalanı 18-19 yaş arası genç erkek.

Filistinli Esirler Cemiyeti, 7 Ekim'den sonra tutuklanan 56 kadın mahkumun da aralarında bulunduğu 60 kadın ve genç kızın halen İsrail hapishanelerinde tutulduğunu açıkladı.

Filistin Esirler Cemiyeti Medya Koordinatörü Amani Sarhana, 7 Ekim öncesi İsrail’in gözaltı merkezlerindeki 37 kadın mahkumdan dördü de dahil olmak üzere 60 Filistinli mahkumun halen İsrail hapishanelerinde tutulduğunu söyledi. İsrail'in 37 kadın mahkumdan 33'ünü serbest bıraktığını söyleyen Sarhana, 7 Ekim'den bu yana 4 kadın mahkumun halen İsrail tarafından tutulduğunu aktardı.

İsrail’in 7 Ekim sonrası 56’sı kadın 3 bin 260 Filistinliyi tutukladığı baskınları hatırlatan Sarhana, İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinli kadınların ve genç kızların sayısının 60'a yükseldiğini kaydetti.

İsrail tarafından tutuklanan Filistinli çocukların sayısını ise İsrail’in her gün onlarca çocuğu tutuklaması nedeniyle net olarak belirlemek mümkün değil.

İsrail, yedi gün süren geçici ateşkes sırasında 240 Filistinliyi serbest bıraktı, 260 Filistinliyi ise tutukladı.


Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı ile ilgili yeni başlayan müzakere turunun şansı ne?

Etiyopya'nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı (Arşiv - AFP)
Etiyopya'nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı (Arşiv - AFP)
TT

Etiyopya’nın inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı ile ilgili yeni başlayan müzakere turunun şansı ne?

Etiyopya'nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı (Arşiv - AFP)
Etiyopya'nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı (Arşiv - AFP)

Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa, iki yıllık bir aranın ardından bu ayın ortalarında, Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Etiyopya'nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı işletilmesine ilişkin ‘anlaşmaya varılması’ amacıyla daha önce yapılan müzakere turlarının yenisine ev sahipliği yapacak. Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanı Hani Suveylem, dün yaptığı açıklamada, yeni müzakere turunun 16-18 Aralık tarihleri ​​arasında Etiyopya'nın başkentinde gerçekleştirileceğini söyledi.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, geçtiğimiz temmuz ayında komşuları Sudan’ın da katılımıyla Kahire’de yapılan zirvenin oturum aralarında Büyük Rönesans (Nahda) Barajı’nın doldurulmasına ve barajın işletilmesiyle ilgili kurallara ilişkin anlaşmaya varılması ve ‘acil’ müzakerelerin başlatılması konusunda anlaştı. Sisi ve Ahmed, ‘anlaşmanın 4 ay içinde sonuçlandırılması için gerekli tüm çabayı göstereceklerini’ de sözlerine ekledi.

dvfergt
Büyük Rönesans Barajı’yla ilgili Addis Ababa’da daha önce yapılan müzakere turundan bir kare (Mısır Bakanlar Kurulu)

Geçtiğimiz aylarda Kahire’de ve Addis Ababa'da üç ayrı müzakere turu gerçekleşti, ancak Etiyopya’nın uzlaşmazlığı nedeniyle hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı tarafından daha önce yapılan bir açıklamada, müzakerelerde Etiyopya tarafının, barajın doldurulması ve işletilmesi konusunda bağlayıcı bir yasal anlaşmaya varılması konusunda siyasi irade ve ciddiyet göstereceğinin umulduğu belirtilmişti.

Su kıtlığı yaşayan bölgeler

Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanı Suveylem, geçtiğimiz günlerde Dubai'de başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) konuşmasında, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi nüfusunun üçte ikisinin su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşadığına dikkati çekti. Gıda üretimi için suyun tuzdan arındırılmasını ekonomik olarak mümkün kılmak, tuzdan arındırılmış suyu en yüksek ekonomik verimlilikle kullanmak ve tuzdan arındırma işleminden kaynaklanan yüksek oranda tuzlu suyun denizlere ve okyanuslara geri atılmak yerine güvenli bir şekilde geri dönüştürmek için yenilenebilir enerjiye geçilmesi gerektiği çağrısında bulundu. Ülkesinin kişi başına düşen su payında bir düşüş yaşadığını, su kaynakları ve ihtiyaçlar arasında büyük bir uçurumun olduğu ‘su kıtlığı sınırına’ yaklaştığını belirten Mısırlı Bakan, bu sorunu tarımsal atık suyun yeniden kullanılmasına yönelik büyük projelerle ve yurt dışından tarım ürünleri ithal ederek ele almaya çalıştıklarını vurguladı.

sd
Etiyopya’daki Büyük Rönesans Barajı (Reuters)

(Nil Nehri’nin aşağısında yer alan) Mısır ve Sudan (Nil Nehri’nin yukarısında bulunan) Etiyopya ile tam on yılı aşkın bir süredir barajla ilgili müzakerelerde bulundu. Ancak Etiyopya, Mısır ve Sudan ile hiçbir anlaşmaya varmadan barajı inşa etmeye ve doldurmaya devam etti. Mısır ve Sudan, Etiyopya'nın kendileriyle koordinasyon kurmadan barajı inşa etmeye ve doldurmaya devam etmesi nedeniyle ciddi zarar gördüklerini açıkladı. Etiyopya, barajın dördüncü dolum işlemini de geçtiğimiz eylül ayında tamamladı. Geçtiğimiz kasım ayında beşinci dolum işlemi hazırlıkları kapsamında orta koridor boşaltılmaya başlandı. Etiyopya’nın 4 yıl içinde depoladığı su miktarı, 41 milyar metreküpe ulaştı. Barajın toplam kapasitesinin 74 milyar metreküp su olduğu tahmin ediliyor.

Hala bir şans var

Uluslararası hukuk ve uluslararası taraflar arasında yaşanan su anlaşmazlıkları konusunda uzman olan Muhammed Mahmud Mehran, Etiyopya'nın iyi niyetle hareket etmesi ve nehrin aşağısındaki iki ülkenin su çıkarlarını dikkate alan bir anlaşmaya varmayı kabul etmesi durumunda, Büyük Rönesans Barajı ile ilgili bir sonraki müzakere turunda başarı şansının halen var olduğunu söyledi.

Mehran, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, uluslararası hukuk çerçevesinde Etiyopya'nın Büyük Rönesans Barajı’yla ilgili olarak özellikle Nil Nehri havzasındaki ülkelerin çıkarlarına zarar vermemesi konusunda açık sorumlulukları olduğunu belirtti. Ayrıca, yeni müzakere turunun başarısızlıkla sonuçlanması halinde Mısır'ın alternatif olarak Etiyopya'nın barajla ilgili eylemlerini kınayan bir karar çıkarmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve BM Genel Kurulu'na başvurabileceğini ifade etti. Mehran, böylece barajın doldurulması ve işletilmesiyle ilgili takvim konusunda tüm tarafları bağlayıcı hukuki bir anlaşmanın yapılması için iyi niyetle müzakere yapmalarını sağlamak amacıyla üzerlerinde baskı kurabileceğinin altını çizdi.

xasdc
Kahire'de Büyük Rönesans Barajı’nın görüşüldüğü önceki müzakerelere katılan Mısır heyeti (Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı)

BM’nin 1997 tarihli Uluslararası Suyollarının Seyrüsefer-Dışı Kullanım Hukukuna İlişkin Sözleşmesi’ne atıfta bulunan Mehran, ülkelerin, uluslararası su yollarıyla ilgili olarak diğer ülkelere zarar verecek tek taraflı adımlar atmamaları gerektiğini hatırlattı. Mehran, Sudan'da 2015 yılında imzalanan ‘İlkeler Anlaşması’nın da bunu teyit ettiğini vurguladı.

Uluslararası baskı devam ediyor

Mehran, uluslararası baskının devam etmesinin, Mısır'ın su güvenliğinin ve Nil suları üzerindeki tarihi haklarının korunmasındaki sorumluluklarını üstlenmesi için BMGK’ya başvurması gerektiğini söyledi. Uluslararası toplum ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların, bu anlaşmazlığın uluslararası barışı ve güvenliği etkilemesini önlemek için adım atması gerektiğini belirtti. Mehran, böylece Etiyopya'nın eylemlerinin, uluslararası hukuk ilkelerini ve kurallarını açık bir şekilde ihlal ederek, diğer ülkeler tarafından alınabilecek emsal kararlara ve normlara dönüşmemesi için müdahale etmesinin gerektiğini de sözlerine ekledi.

Mısır’ın Etiyopya’yı barajı dördüncü kez doldurmasının ardından Addis Ababa’nın barajın doldurulması ve işletilmesine yönelik ‘tek taraflı’ eylemlerinin ‘Mısır için bir beka savaşı oluşturduğunu ve istikrarını tehdit ettiğini’ vurgulayarak BMGK’ya şikayet etmesi dikkat çekici. Mısır, su ihtiyacının yüzde 97'sini Nil Nehri'nden sağlıyor. Mısır’ın en büyük su kaynağı Mavi Nil Nehri suları.

Mısır, Temmuz 2020’de konuyla ilgili BMGK’ya başvurdu. Ancak BMGK, Afrika Birliği’nin (AfB) öncülüğünde Büyük Rönesans Barajı'nın makul bir süre içerisinde doldurulması ve işletilmesine ilişkin taraflar için kabul edilebilir ve bağlayıcı bir anlaşmaya varılmasını sağlayacak nihai formülün hızlı bir şekilde geliştirilmesi amacıyla üç ülkeyi müzakerelere devam etmeye çağırmakla yetindi. Fakat şimdiye kadar bir sonuca varılamadı.


İngiltere, rehinelerin yerini tespit etmek için Gazze Şeridi üzerinde keşif uçuşları gerçekleştirecek

Göstericiler Cumartesi günü Tel Aviv’de Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen gösteri sırasında pankartlar ve fotoğraflar taşıyor (AFP)
Göstericiler Cumartesi günü Tel Aviv’de Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen gösteri sırasında pankartlar ve fotoğraflar taşıyor (AFP)
TT

İngiltere, rehinelerin yerini tespit etmek için Gazze Şeridi üzerinde keşif uçuşları gerçekleştirecek

Göstericiler Cumartesi günü Tel Aviv’de Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen gösteri sırasında pankartlar ve fotoğraflar taşıyor (AFP)
Göstericiler Cumartesi günü Tel Aviv’de Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması talebiyle düzenlenen gösteri sırasında pankartlar ve fotoğraflar taşıyor (AFP)

İngiltere Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, İngiliz ordusu, 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısından bu yana Hamas’ın elinde bulunan rehinelerin bulunmasına yardımcı olmak amacıyla Gazze Şeridi üzerinde keşif uçuşları gerçekleştirileceğini duyurdu.

İsrail ordusu, 7 Ekim saldırısında Gazze Şeridi’ne götürülen rehin sayısının 240 civarında olduğunu tahmin ediyor.

Çatışmaların başlamasından bu yana, çoğu ateşkes sırasında olmak üzere aralarında kadın ve çocukların çoğunlukta olduğu toplam 110 rehine serbest bırakıldı.

İsrailli yetkililere göre Hamas ve ona bağlı grupların elinde hala 136 rehine bulunuyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre, İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, devam eden rehine kurtarma faaliyetlerini desteklemek amacıyla, İsrail ve Gazze hava sahasında operasyonlar da dahil olmak üzere Doğu Akdeniz üzerinde keşif uçuşları gerçekleştirileceği ifade edildi.

Bakanlık, keşif uçağının silahsız olacağını, herhangi bir savaş görevine sahip olmayacağını ve yalnızca rehinelerin yerini belirlemekle görevlendirileceğini belirtti.

Açıklamada, “Rehinelerin kurtarılmasına ilişkin bilgiler yalnızca rehinelerin kurtarılmasından sorumlu yetkili makamlara iletilecek” ifadeleri de kullanıldı.

Londra, rehin alınan İngilizlerin sayısını açıklamadı.

İngiltere, 7 Ekim’deki saldırıda en az 12 İngiliz’in öldürüldüğünü, 5 İngilizin ise kayıp olduğunu duyurdu.


ABD'nin Los Angeles kentinde çocuklar yüzlerce kişiyi Filistin'e destek için buluşturdu

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)
TT

ABD'nin Los Angeles kentinde çocuklar yüzlerce kişiyi Filistin'e destek için buluşturdu

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)

Los Angeles Daily News'un haberine göre, Filistin Gençlik Hareketi tarafından organize edilen gösteri için bir araya gelen yüzlerce kişi, federal yönetim binasına yürümeden önce Los Angeles Belediyesi önünde toplandı.

Çocukların önderliğinde yürüyen göstericiler, ellerinde Filistin bayrakları ve pankartlarla Filistin'e destek mesajı verdi.

Destek gösterisinde kimsenin gözaltına alınmadığı bilgisi verildi.


İsrailli barış aktivistleri Hamas saldırısı sonrasında nasıl zor durumda kaldı?

İsrailli rehine ailelerinin Tel Aviv'de düzenli olarak toplandıkları meydan artık "Rehineler Meydanı" ismiyle anılıyor (AFP)
İsrailli rehine ailelerinin Tel Aviv'de düzenli olarak toplandıkları meydan artık "Rehineler Meydanı" ismiyle anılıyor (AFP)
TT

İsrailli barış aktivistleri Hamas saldırısı sonrasında nasıl zor durumda kaldı?

İsrailli rehine ailelerinin Tel Aviv'de düzenli olarak toplandıkları meydan artık "Rehineler Meydanı" ismiyle anılıyor (AFP)
İsrailli rehine ailelerinin Tel Aviv'de düzenli olarak toplandıkları meydan artık "Rehineler Meydanı" ismiyle anılıyor (AFP)

Hamas'ın 7 Ekim'de Gazze sınırındaki İsrail yerleşimlerine düzenlediği saldırılar, İsrailli barış ve insan hakkı örgütlerini pozisyonlarını yeniden değerlendirmeye itti.

ABD'nin önde gelen yayın organlarından CNN, barış yanlısı İsraillilerle 7 Ekim'deki saldırıları konuştu.

Hamas'ın saldırdığı yerleşim yerlerinden biri olan Kfar Aza'da yaşayan insan hakları aktivisti Ziv Stahl, saldırı sırasında büyük bir korku hissettiğini söyledi.

Yesh Din isimli insan hakları örgütünün direktörlüğünü yapan Stahl, saldırılarda görümcesinin ve Kfar Aza'da yaşayan birkaç barış aktivistinin hayatını kaybettiğini belirtirken, saldırıların ardından ne intikam çağrısı yaptığını ne de pasifist bir tutum takındığını söyledi.

Pozisyonunu "karışık" diye niteleyecek Stahl, "Ne olursa olsun ateşkes demiyorum. İsrail kendini savunma ve vatandaşlarını koruma hakkına sahip. Ancak bu ayrım gözetmeksizin ve binlerce Filistinliyi öldürerek olmamalı" diye konuştu.

Haberde, Filistinlilerle bir arada yaşama düşüncesine bağlı birçok Yahudi İsrailli'nin saldırıların ardından şiddet sarmalının yeniden harlandığı bir ortamda yaşamak zorunda kaldığına dikkat çekildi.

CNN ayrıca Tel Aviv'de Gen Zayin (Z Kuşağı) isimli savaş karşıtı grubun ofisini de ziyaret etti.  

Ofiste üzerinde, "Bir başka ülkeyi işgal eden bir ülke asla özgür olamaz" yazılı bir pankartın asılı olduğu aktarılırken, grup üyeleri İsrail'deki gözaltı dalgasını gerekçe göstererek haberde takma isim kullanılmasını istedi.

Yaşananlarla ilgili Başbakan Binyamin Netanyahu'yu suçlayan 24 yaşındaki Rafael, "Bu durum sürdürülebilir değil. Eşit, adil ve demokratik bir toplumda yaşamamızın tek yolu barıştan, işgalin sonlandırılmasından ve yerleşimcilerin Batı Şeria'dan çıkarılmasından geçiyor" ifadelerini kullandı.

Haberde 7 Ekim sonrasında İsrail'de barış çağrısı yapmanın giderek zorlaştığına dikkat çekildi.

İsrail hükümetinin çatışma istediğini söylediği için 45 gün boyunca görevden uzaklaştırıldığını söyleyen Ofer Cassif, "Komite siyasi bir yargılama yaparak, savaşa karşı yükselen muhalif sesleri susturmak istedi" diye konuştu.

Tel Aviv'de bir otel işleten Maoz Inon ise 7 Ekim'deki saldırılarda anne ve babasını kaybettikten bir hafta sonra barış aktivisti olmaya karar verdiğini söyledi.

Inon, "Barışın, Ürdün Nehri'yle Akdeniz arasında yaşayan herkesin güvenliğini sağlayabilecek tek şey olduğunu fark ettim" dedi. 

Hamas saldırılarında ailesini kaybettiği için diğer barış aktivistleri kadar zorluk çekmediğini belirten Inon, "Ayrıcalığımı ve mağdur olmanın verdiği 15 dakikalık ünü başkaları mağdur olmasın diye kullandım. Birçok Yahudi barış aktivisti konuşmaya hazır değil çünkü herkes travma halinde. Ama benim söyleyeceklerim var" diye konuştu.

7 Ekim'de askerde olan 20 yaşındaki oğlu Yannai'yi kaybeden Elana Kaminka, "Eğer İsrailliler işgalin günlük yaşama nasıl yansıdığını gerçekten anlasalar, görüşlerinin farklı olacağını düşünüyorum. Filistinliler için de İsraillileri şeytanlaştırmak ve her İsrail askerini korkunç bir insan olarak görmek kolay. Karşı tarafla herhangi bir etkileşime girmediğiniz bir balonun içinde yaşamak çok kolay" dedi.

Bir arada yaşamanın uzun vadeli tek yol olduğunu belirten Kaminka, "Olabilecek en fazla sayıda insanın eşit hissettiği ortak bir toplum inşa etmenin bir yolunu bulmalıyız" ifadelerini kullandı.

İsrail'de 7 Ekim'deki saldırılarda 310'dan fazlası asker olmak üzere 1200 İsraillinin öldüğü, 5 bin 132 kişinin yaralandığı duyuruldu. İsrail ordusuna göre, 7 Ekim'den bu yana Gazze'deki çatışmalarda 72, Lübnan sınırında da 6 İsrail askeri öldürüldü.

Gazze'deki hükümete göre, 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde İsrail saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 6 bin 150'den fazlası çocuk ve 4 binden fazlası kadın olmak üzere 15 bin 207'ye yükseldi.

Independent Türkçe


Bilim insanları, "sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşmasının kaçınılmaz hale geldiği" uyarısında bulundu

(AA)
(AA)
TT

Bilim insanları, "sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşmasının kaçınılmaz hale geldiği" uyarısında bulundu

(AA)
(AA)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 28. Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında, sosyal ve doğal bilimler alanındaki bilim insanları, UNFCCC İcra Sekreteri Simon Stiell ile İklim Biliminde 10 Yeni Öngörü raporunu açıkladı.

İklim araştırma kuruluşları Future Earth, the Earth League ve Dünya İklim Araştırma Programı işbirliğiyle hazırlanan rapora, 24 ülkeden 67 önde gelen araştırmacı katkı sağladı. Rapor, politika yapıcıları COP28'deki müzakerelere, 2024 ve sonrasındaki politikalara bilgi sağlamaya yardımcı olmak üzere sentezlenen son 18 ayın en yeni ve önemli iklim bilimi araştırmasını kapsıyor.

Bilim insanları, ortaya koydukları 10 öngörü kapsamında, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşmasının hızla kaçınılmaz hale geldiğini ifade ederek, bu sınır aşımının büyüklüğünü ve süresini en aza indirmenin kritik olduğuna dikkat çekti.

Paris Anlaşması'ndaki "sıcaklık artışını 2 derecenin altında ve mümkünse 1,5 dereceyle sınırlandırma" hedef aralığında kalmak için fosil yakıt kullanımının hızla azaltılması gerektiğine işaret eden bilim insanları, emisyonlarda keskin düşüş sağlanması için güçlü politikalar benimsenmesi çağrısında bulundu.

Bilim insanları, dağ buzullarının kaybının hızlandığını belirterek, iklim risklerinin bulunduğu bölgelerde "insan hareketsizliğinin" arttığını, iklim adaptasyonunun adil şekilde yapılması gerektiğini ve gıda sistemlerinde reform yapılmasının adil iklim eylemine katkı sunabileceğini vurguladı.

"1,5 derecelik sınırı kaçırmaya doğru tehlikeli yoldayız"

UNFCCC İcra Sekreteri Stiell, İklim Biliminde 10 Yeni Öngörü raporunun, karar alıcılar için önemli bir araç sunduğunu dile getirerek, "Bu gibi raporlardan elde edilen bilimsel bulgular, hızlandırılmış iklim eyleminin bu kritik on yılında ihtiyaç duyulan iddialı ve kanıta dayalı eylem planlarını bilgilendirmelidir." dedi.

Potsdam İklim Etkileri Araştırma Enstitüsü Direktörü Johan Rockström, bilimin çok açık ve net olduğunu ifade ederek, "COP28, dünyanın fosil yakıtları aşamalı olarak terk etme konusunda ciddileştiği küresel toplantı olmalıdır. COP28, ekosistemlerde kalan karbon yutaklarını ve stoklarını koruyarak, ayrıca tarımda dayanıklılık ve yeni karbon yutakları inşa ederek emisyonları azaltma anıdır." diye konuştu.

Şu ana kadar doğa ve enerji konusunda başarısız olunduğunu vurgulayan Rockström, "Bu da bizi Paris Anlaşması hedefi olan 1,5 derecelik biyofiziksel sınırı kaçırmaya doğru tehlikeli bir yola soktu." uyarısında bulundu.

Gıda güvenliği konusunda araştırma yapan uluslararası kuruluşları birleştiren küresel ortaklık CGIAR'ın İklim Değişikliğine Uyum ve Azaltım Etki Alanı Platformu Direktörü Aditi Mukherji, şu değerlendirmede bulundu:

İklim değişikliğinin azaltılması ve adaptasyonu, biyolojik çeşitliliğin korunması ve gıda güvenliği de dahil olmak üzere daha geniş toplumsal ihtiyaçlar arasındaki yakın bağlantılar, sosyo-ekolojik sistemleri her ölçekte ortaklaşa yönetme şeklimizde dönüştürücü bir değişim gerektiriyor. En önemlisi, artan gıda güvenliği riskleri nedeniyle politikalar ve çözümler en çok acı çekenlerle birlikte tasarlanmalı ve uygulanmalı.

Future Earth Küresel Merkez Direktörü Wendy Broadgate de bilimsel bulguların, sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşmaya doğru gittiğini gösterdiğini belirterek, "Dünyanın dört bir yanındaki toplumlara yönelik riskleri azaltmak istiyorsak bu aşımı en aza indirmek kritik önem taşıyor. COP28, fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmaya yönelik kolektif eylemin hız kazandığı bir dönüm noktası olmalı." diye konuştu.


Kuzey Kore, uydu keşif operasyonlarına başladı

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un (sağda), Ulusal Havacılık Teknolojisi İdaresi yetkilileriyle konuşurken ülkenin yeni askeri casus uydusunun görüntülerini inceliyor (DPA)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un (sağda), Ulusal Havacılık Teknolojisi İdaresi yetkilileriyle konuşurken ülkenin yeni askeri casus uydusunun görüntülerini inceliyor (DPA)
TT

Kuzey Kore, uydu keşif operasyonlarına başladı

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un (sağda), Ulusal Havacılık Teknolojisi İdaresi yetkilileriyle konuşurken ülkenin yeni askeri casus uydusunun görüntülerini inceliyor (DPA)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un (sağda), Ulusal Havacılık Teknolojisi İdaresi yetkilileriyle konuşurken ülkenin yeni askeri casus uydusunun görüntülerini inceliyor (DPA)

Kuzey Kore, geçen ay ABD ve müttefiklerinin yeni yaptırımlarına yol açan ilk askeri casus uydusunu fırlattıktan sonra bugün uydu keşif operasyonlarına başladı.

Şarku’l Avsat’ın Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA’dan aktardığına göre, Ulusal Havacılık ve Uzay Teknolojileri İdaresi’nin (NATA) Genel Kontrol Merkezi’nde yer alan yeni Uydu Operasyon Ofisi görevini yerine getirmeye başladığı, elde edilen bilgileri ordudaki keşif bürosuna ve diğer büyük ofislere rapor edileceği ifade edildi.

Kuzey Kore, Beyaz Saray, Pentagon, ABD askeri üslerinin ve Güney Kore’deki ‘hedeflenen bölgelerin’ fotoğraflarını çekip iletecek ilk askeri casus uydusunu 21 Kasım’da başarıyla fırlattığını duyurdu.

Bu hamle bölgesel gerilime yol açtı ve ABD, Avustralya, Japonya ve Güney Kore’nin Kuzey Kore’ye yeni yaptırımlar uygulamasına yol açtı.

sdcferg
Güney Kore, 1 Aralık’ta ABD merkezli uzay şirketi SpaceX tarafından üretilen Falcon 9 adlı roketin taşıdığı casus uydusunu fırlattı

Pyongyang henüz uydu görüntüsü yayınlamadı.

Bu durum, analistler ve yabancı hükümetlerin yeni uydunun yetenekleri konusunda kafalarını karıştıracak.

KCNA tarafından bugün yayınlanan ayrı bir makalede, ismi açıklanmayan bir Kuzey Kore askeri yorumcusu, Güney Kore’nin casus uydu fırlatmasını, bunu diğer ülkelerin de yaptığını söyleyip gerekçelendirdiğinin altını çizerek, Seul’un iki taraf arasındaki askeri güven artırıcı anlaşmanın çökmesinin sorumlu olduğunu öne sürdü.

Makalede ayrıca, Güney Kore’nin ilk askeri keşif uydusunu bu ay fırlatmasının kendisiyle çeliştiğini kanıtladığı belirtildi.

Seul, Pyongyang’ın casus uydu fırlatmasını protesto etmek amacıyla, aralarında 2018 yılında varılan askeri anlaşmanın bir kısmını askıya aldıktan sonra, Kuzey Kore, geçen ay Güney Kore sınırına daha güçlü silahlı kuvvetler ve yeni silahlar konuşlandıracağını açıklamıştı.

Öte yandan, Güney Kore Genelkurmay Başkanlığı, Genelkurmay Başkanı Kim Myung-soo’nun hazırlıkların durumunu değerlendirmek için Kuzey Kore sınırına yakın ön birimleri ziyaret ettiğini bildirdi.

Güney Kore, ülkenin ilk yerli askeri casus uydusunu, SpaceX’e ait Falcon-9 roketi ile ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden Cuma günü fırlatıldığı duyurdu.

Güney Kore, Kore Yarımadası’nı günün 24 saati izleme hedefini hızlandırmak amacıyla, 2025 yılına kadar toplam beş casus uyduyu fırlatmak için SpaceX ile sözleşme imzaladı.


İİT’den engelliler için sosyal adalet ve toplumsal güvenliğin sağlanması yönündeki çabaları yoğunlaştırma çağrısı

İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha (Şarku’l Avsat)
İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha (Şarku’l Avsat)
TT

İİT’den engelliler için sosyal adalet ve toplumsal güvenliğin sağlanması yönündeki çabaları yoğunlaştırma çağrısı

İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha (Şarku’l Avsat)
İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha (Şarku’l Avsat)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), üye devletlere, örgütün ilgili organlarına, uluslararası kuruluşlara ve sivil toplum kuruluşlarına, engelliler için sosyal adalet ve toplumsal güvenliğin sağlanması yönündeki çabalarını yoğunlaştırma çağrıda bulundu.

Bunun da, bu konuda geliştirilen karar ve politikaların uygulanması, engelli kişileri destekleyen programların sağlanması ve onların topluluklarına entegrasyonunu kolaylaştıracak farkındalık yaratma faaliyetlerinin teşvik edilmesi yoluyla gerçekleştirileceğinin altını çizdi.

İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, Engelli bireylerin topluma entegrasyonu, sorunlarının anlaşılması ve bu konularda toplumsal farkındalığın artırılması yönündeki çalışmaları yoğunlaştırmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla 1992 yılında kabul edilen 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle bir açıklama yaptı.

İbrahim Taha, İsrail’in saldırıları nedeniyle genel olarak Filistin halkının, özelde ise engellilerin yaşadığı zorlu insani koşullara dikkat çekti.

İsrail’in saldırılarında masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ve gençlerin öldüğünün, sağlık, kültür, spor ve hizmet altyapısının tahrip olduğunun da altını çizdi.

Mısır’da Haziran ayında düzenlenen İİT Sosyal Kalkınma Bakanları Konferansı’nda, üye devletleri engelli kişilerin entegrasyonu ve rehabilitasyonu alanında deneyim alışverişinde bulunmaya teşvik edecek, engellileri destekleyen kararlar alındı.

Konferansta ayrıca İİT’ye üye ülkelerdeki engelli kişilerin korunması ve entegrasyonuna yönelik eylem planı taslağı da kabul edildi.


Eski Almanya Dışişleri Bakanı Fischer'e göre AB'nin kendi nükleer caydırıcılığına ihtiyacı var

(AA)
(AA)
TT

Eski Almanya Dışişleri Bakanı Fischer'e göre AB'nin kendi nükleer caydırıcılığına ihtiyacı var

(AA)
(AA)

Joschka Fischer, Alman Zeit gazetesine yaptığı açıklamada, "Almanya nükleer silahlara sahip olmalı mı? Hayır. Avrupa mı? Evet. AB'nin kendi nükleer caydırıcılığına ihtiyacı var." dedi.

Fischer, dünyanın değiştiğine dikkati çekerek, "Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de nükleer şantajla çalışıyor. ABD ve Avrupa'nın birlik içinde kalacağını umuyorum ama Donald Trump yeniden seçilirse ne olacak?" ifadelerini kullandı.

Önceliğin konvansiyonel alanda caydırıcılık kabiliyeti olduğunu vurgulayan Fischer, şöyle devam etti:

Ukrayna'nın bize öğrettiği ders de budur. Ukrayna'nın acilen etkili hava savunmasına ihtiyacı var. Avrupa olarak bizim de acilen etkili hava savunmasına ihtiyacımız var. Bunu birlikte yapmak zorundayız. Aynı zamanda siber saldırganlığa karşı caydırıcı ve savunmacı bir kabiliyete de sahip olmalıyız.


Doğu Afrika Topluluğu Barış Gücü, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nden çekilmeye başladı

(AA)
(AA)
TT

Doğu Afrika Topluluğu Barış Gücü, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nden çekilmeye başladı

(AA)
(AA)

Yerel basındaki haberlere göre, görev süresinin uzatılmayacağı açıklanan EAC Barış Gücü askerlerinin ilk grubu, bölgeden çekildi.

Yaklaşık 100 Kenyalı Barış Gücü askerini taşıyan uçak, yerel saatle 05.00 sularında Goma Havalimanı'ndan, Kenya'nın başkenti Nairobi'ye doğru yola çıktı.

Tanzanya'da 24 Kasım'da düzenlenen EAC Devlet Başkanları Zirvesi'nde, 8 Aralık'ta görev süresi dolacak KDC'deki Barış Gücü'nün süresinin uzatılmayacağı kararlaştırılmıştı.

EAC Barış Gücü "başarısızlıkla" suçlandı

KDC hükümeti, 23 Mart Hareketi (M23) adlı isyancı grup tarafından ele geçirilen bölgeleri kurtarmak üzere EAC güçlerini, şiddet olaylarının yaşandığı bölgelerde konuşlanmaya davet etmişti. KDC Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi ise EAC Barış Gücü'nün, isyancıların silah bırakmasında başarısız olduğunu ileri sürerek, görev süresinin uzatılmayacağını açıklamıştı.

Ülkelerinin kaderini tayin etme sorumluluğunu alacaklarını belirten Tshisekedi, EAC Barış Gücü'nü, isyancılarla birlikte hareket etmekle suçlayarak, bölgeden çekilmeleri çağırısında bulunmuştu.

KDC'nin doğusundaki Ruanda, Uganda ve Burundi sınırı, 20 yılı aşkın süredir altın ve kobalt gibi madenlerin kontrolünü sağlamaya çalışan silahlı grupların saldırılarına ve çatışmalarına sahne oluyor.

Ülkeye son olarak EAC ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (SADC), barış gücü göndermişti.