Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısına dair umutlar azalıyor, geriye bu tehditle bir arada yaşamaya alışma seçeneği kalıyor.
Çin, koronavirüs ailesi virüsü SARS (Şiddetli Akut Solunum Sendromu) virüsünün ilk enfeksiyonunu Aralık 2002'de bildirmiş, bu tehdit 2003’te tüm dünyayı sarsar hale gelmişti. Ancak SARS’ın üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen bu virüse karşı herhangi bir aşı üretilmedi. O halde niçin koronavirüs ailesinin yeni üyesi olan SARS-CoV-2 (Kovid-19) için aşı üretileceğine güveniliyor?
Bunun cevabı, Kovid-19’un dünyayı aşı üretmeye zorlayacak derecede yaygınlaşmış olması olabilir. Ancak gerçek şu ki, dünya bir SARS aşısı üretmede başarısız olmuştu.
Avustralya’daki Queensland Üniversitesinden Dr. Ian Frazer ancak bağışıklık tepkisini virüsün hedeflediği hücrelere doğru aktif kılacak türden bir aşının başarılı olabileceğini söylüyor. Nitekim aşı bu hücreler haricinde bir yanıta neden olduğu taktirde sonuç aşının yapılmadığı halden çok daha kötü bir hal alıyor. SARS aşısı yolunda ilerlemeyi engelleyen sorunlardan biri de bu husus. Rahim ağzı kanserine neden olan insan papilloma virüsüne (HPV) karşı aşırı geliştirilmesine katkıda bulunan Frazer’ın ifadelerine göre, bu minvalde hayvanlar üzerinde deneyi yapılan aşılardan biri, akciğer iltihaplanmasına neden oldu; ancak aşı verilmemiş olsaydı böyle bir şey gerçekleşmeyecekti.
Frazer, ABC tarafından 27 Nisan'da yayınlanan açıklamasında, virüsün direk üst solunum yollarını hedeflediğini, bu kısmı hedefleyecek bir aşı bulmanın zor olduğunu belirtmişti.
Zirâ bu bölgenin ayrı bir bağışıklık sistemine sahip olması, aşılar tarafından kolayca erişilmesini zor kılıyor. Solunum sistemi, vücudun dış yüzeyi sayılıyor, bu yüzden bu bölgenin hedeflenmesi zorlaşıyor. Sorunun cilt yüzeyindeki bir virüsü öldürmek için aşı bulmaya çalışmakla benzer olduğunu söyleyen Frazer, şu ifadeleri kullanıyor:
“Üst solunum yollarındaki epidermis ve dış hücre tabakası, virüslerin vücuda girmesini önlemek için bariyer görevi görüyor. Virüsü vücut dışında nötralize etmenin bir yolunu bulmak oldukça zordur. Nitekim yalnızca dış hücre tabakası enfekte oluyor.”
Dünyanın dört bir yanından araştırma ekipleri, virüsü yok etmek, onu bir aşıda kullanmak ya da virüsten etkilenen hücreleri antikor üretmeye teşvik etmek için mRNA’nın kullanılması gibi çeşitli teknolojiler üzerinde çalışıyor. Birçoğunun başarısız olduğunu söyleyen Dr. Frazer ise “Yine en olası aday, bağışıklık tepkisini uyarmak için virüsün kimyasal bağlantılı kısmını kullanan bir aşı olacaktır” diyor
Aşı üretilse dahi virüse karşı sonsuz koruma sağlanmayacağını dile getiren Frazer, bundan emin olmak için, soğuk algınlığına neden olan diğer koronavirüsler hakkında bildiklerimize bir göz atmamız gerektiğine değinerek şöyle diyor:
“Soğuk bir enfeksiyonda antikor üretiyoruz ancak bunların etkisi yaşam boyu değil, hatta yıllarca da değil, yalnızca aylarca devam ediyor. Yeni tip koronavirüs enfeksiyonu ardından üretilen doğal bağışıklığın geçmişte gördüğümüz koronavirüslere benzeyeceğini söylemek doğru olur. Nitekim etkisi en fazla birkaç ay sürebilir.”
İngiltere’nin Sağlık Direktörü Prof. Chris Whitty de Cuma günü bir parlamento komitesi huzurunda bu hususlardan bahsederek şu ifadeleri kullanmıştı:
“Bağışıklığı virüse karşı uyarmanın mümkün olmadığını gösteren endişe verici kanıtlar var. Cevabını bilmediğimiz ilk soru şu: Hastalıkla mücadele edildiği sürede virüse karşı doğal bir bağışıklık kazanılıyor mu? Kısacası bilmiyoruz. Bu, aşı üretimini imkansızlaştırmasa da olasılığı aza indiriyor. Bu hastalık karşısında kızamıkta bulunduğu gibi yaşam boyu etkili olacak bir aşı olacağını düşünmüyoruz.”
Dünyanın dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Dr. Whitty’nin belirttiğine göre, diğer koronavirüs formlarından elde edilen kanıtlar, bağışıklığın virüs karşısında nispeten hızlı bir şekilde zayıfladığına işaret ediyor.
Uygulanabilir bir aşı olasılığı hakkındaki şüpheler, büyük ölçüde ABD’de ya da İngiltere’de diğer koronavirüs formlarına karşı kullanılacak herhangi bir aşıya onay verilmemesine dayanıyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de Cumartesi günü yaptığı açıklamada bağışıklığın virüse karşı harekete geçirileceği ihtimaline şüpheyle yaklaşıldığı belirtilmişti. WHO, bazı hükümetlerin hastalığı atlatanlar için bağışıklık pasaportu uygulaması getirmesi hakkında yaptığı açıklamada, “Şu anda virüsü atlatan kişilerin kendilerini ikinci bir enfeksiyondan koruyacak antikorlar geliştirdiğine dair herhangi bir kanıt yok” ifadelerini kullandı.
Imperial College London'dan küresel sağlık profesörü Dr. David Nabarro, The Observer’a verdiği röportajda şöyle söylemişti:
“Dünya, bir aşının belki de mümkün olmayacağı gerçeğinin idrakine varmalı. Her virüse karşı güvenli ve etkili bir aşı geliştirmek gerekmez. Nitekim aşı geliştirme söz konusu olduğunda bazı virüsler çok zordur. Bu yüzden yakın gelecekte bu virüsü sürekli bir tehdit olarak ele almanın yollarını bulmamız gerekecek.”
Zevail Bilim ve Teknoloji Şehri’nde Biyomedikal Bilimler Profesörü Dr. Tamer Salim’in ifade ettiğine göre virüsün genetik materyali, RNA olarak bilinen ve DNA’dan oluşan türlerden daha tehlikeli olan bir türe ait.
Grip virüsleri ve hepatit C virüsü gibi genetik materyali RNA olan türler, virüsün zaman zaman biçimini değiştirmesine neden olan mutasyonlara tanık oluyor. Bu da aşı üretimini zorlaştırıyor.
Dr. Salim, sözlerine “Gribe karşı daimi bir aşı yoktur. Ancak virüste meydana gelen mutasyonları içeren bir kokteyl vardır ve bu karışım her yıl değişir. Bu nedenle bir aşı üretilse dahi daimi olmayacaktır. Zirâ virüste meydana gelecek mutasyonların izlenmesi yıldan yıla değişecektir” ifadeleri ile devam ediyor.
Salim, henüz bir aşısı değil de ilacı (sofosbuvir) bulunan hepatit C virüsündeki gibi, virüsün genetik materyalinin katlanmasını durduracak bir ilaç üretmeye odaklanmanın daha önemli olacağına inanıyor.
Dün düzenlenen bir basın toplantısında konuşan WHO Doğu Akdeniz Acil Durum Direktörü Dr. Richard Brennan, geliştirilmekte olan 108 aşı olduğunu, bunların 8'inin ise şu anda klinik çalışma aşamasında bulunduğunu açıkladı. Aynı zamanda dünyanın bu yeni tip virüs hakkında yeni bilgiler elde ettiğini de vurguladı.
Dünyanın virüsle bir arada yaşama yolunda ilerlediğine değinen Brennan; hastanelerin çok sayıda vakayı kaldırabileceğinden emin olmak, işyerlerinde sosyal mesafe prosedürlerine uymak ve sağlık sisteminin hem hastalığı hem de gelişmeleri izlemesi gibi bu doğrultuda dikkate alınması gereken bazı kuralların olduğunu hatırlattı.
Koronavirüs aşısına dair umutlar azalıyor
Koronavirüs aşısına dair umutlar azalıyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة