Tunus Cumhurbaşkanı Said ile Meclis arasında kriz

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (AFP)
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (AFP)
TT

Tunus Cumhurbaşkanı Said ile Meclis arasında kriz

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (AFP)
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said (AFP)

Basil Tercüman
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in, ülkenin güneyindeki Kabili vilayetinde 11 Mayıs’ta koronavirüsle enfekte olan vatandaşları tedavi etmek için bir karantina hastanesinin açılışında Halk Temsilcileri Meclisi’ne eleştirilerde bulunması kamuoyunu şaşırttı. Konuşmasında, parlamentonun iç sisteminin yeniden düzenlenmesi ve ‘parti turizminin’ önlenmesi hususundaki tartışmalara değinirken, “Bir insanı etkileyebilecek en büyük hastalık, gerçeğe sahip olduğu inancıdır. Gerçek, halktadır. Gerçek, insanlar iradelerini özgürce ifade edebildiklerinde ve güven ihlalinde bulunanlardan vekaletlerini geri çektiklerinde olur. Ne yazık ki altmışlı, yetmişli ve seksenli yıllarda Temsilciler Meclisi’nin iç sistemi etrafında dönen bu tartışmalar, aynı yerlerine geri döndüler. Milletvekilleri, seçmenlerine karşı sorumlu olsalardı ve seçmenler güvenlerini geri çekebilselerdi, belki de dünyaya yayılan koronavirüs salgınından daha büyük bir anayasal ve politik hastalık içeren böyle ciddi bir ihlale ihtiyaç duymazlardı” ifadelerini kullandı.
Tunus Cumhurbaşkanı, vatandaşların on yıllardır yağmalanan paralarının ve seçimlerin yapıldığı gün pompalanan milyarların kaderini de sorguladı.

İfadeler, krizi tetikledi
Cumhurbaşkanının Temsilciler Meclisi üyelerine yönelik açıklamaları yayınlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı ve parlamentonun iç sistemini gözen geçirmek için son değişiklikleri düzenleyen partiler başta olmak üzere milletvekilleri arasındaki çatışmalar alevlendi.
Mecliste en fazla koltuğa sahip olan Nahda Hareketi liderlerinden Seyyid el-Farcani, Said’i eleştirerek, Cumhurbaşkanının, anayasal bir kurum olan Halk Temsilcileri Meclisi’ni kışkırttığını söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Farcani, “İfadeleri, sıradan bir kişiden gelseydi kabul edilebilirdi. Ancak seçilmiş ve anayasanın uygulanmasını sağlamakla görevli bir Cumhurbaşkanı’ndan gelmesi, kabul edilemez” dedi.
Seyyid el-Farcani, Said’in Karl Marks’ın özgün tezlerinden geliştirilmiş doğrudan bir demokrasi teorisine inandığını ve onu zeminde uygulamak istediğini vurguladı.

Cumhurbaşkanını görevden alma tehdidi
Temsilciler Meclisi’nde geçen salı günü başta Onur Koalisyonu’ndan olmak üzere bir dizi milletvekilinin Cumhurbaşkanına sözlü saldırıda bulunduğu bir oturum düzenlendi. Milletvekili Seyfeddin Mahluf, ‘tehlikeli’ olarak nitelendirdiği açıklama karşısında öfkesini dile getirdi.
Mahluf, Cumhurbaşkanının açıklamasının ‘genel olarak devlet kurumlarına ve özel olarak da Temsilciler Meclisi’ne karşı şiddet, kan ve isyan çağrılarını haklı çıkarma daveti’ olduğunu belirtti.
Milletvekili, Said’e verdiği güven oyunu geri çekmekle tehdit ederken, “Son 6 ay içerisinde faaliyetleri iyi görünmüyor. Bu şekilde devam ederseniz, düşüncelerinizi size karşı uygulayacağız ve güveninizi geri çekeceğiz. Bu size karşı yapılmış son uyarıdır” dedi.
Temsilciler Meclisi’nde 19 sandalyeye sahip olan Onur Koalisyonu, Cumhurbaşkanı Kays Said’e destek vermişti.

Siyasi ve yasal tartışma
Mahluf’un anayasadan meşruiyeti geri çekme tehdidi, Hakim Gülsüm Kano’yu yanıt vermek zorunda bıraktı. Hakim, milletvekilinin, Cumhurbaşkanının görevden alınmasından söz etmeden önce anayasayı, özellikle de 88’inci maddesini iyice okuması gerektiğini vurguladı.
Tunus Anayasası’nın 88’inci maddesi, “Halk Temsilcileri Meclisi üyelerinin çoğunluğu, anayasaya yönelik ciddi bir ihlal dolayısıyla Cumhurbaşkanını görevden almak için haklı bir girişim başlatabilir. Meclisin üyelerinin üçte iki çoğunluğunun girişime onay vermesi halinde, üyelerinin üçte iki çoğunluğunun karar alması amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne sevk edilir” ifadelerini içeriyor.
Kano, milletvekilinin Cumhurbaşkanının azline ilişkin ifadelerini, ‘değersiz veya anlamsız’ olarak nitelendirirken, bu durumun koşullar ne olursa olsun bir kişinin kararını değil, yasal ve anayasal prosedürleri gerektirdiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı, gerçeğin bir kısmını ifade etti
Halk Hareketi Başkanı Zuheyr el-Magzavi, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı, konuşması sırasında gerçeğin büyük bir kısmını, ayrıca Tunus’taki siyasi sahnenin ve parlamentonun müptezelliğini dile getirdi” dedi.
Magzavi, Cumhurbaşkanına yönelik saldırıların anlaşılır olmadığını ve Kays Said’in, seçim kampanyası sırasında söylediklerini tekrarladığını ifade ederken, “Yeni bir şey söylemedi. Nahda Hareketi ve Onur Koalisyonu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda bu konuya alkış tutmuştu” ifadelerini kullandı.

Seçim yasası değişikliği
Tunus Üniversitesi’nden Anayasa Hukuku Profesörü Dr. Emin Mahfuz’a göre Said tarafından ortaya koyulan düşünce, seçim yasasıyla ilgili olarak 2014 tarihli ana yasanın değiştirilmesine ihtiyaç duyuyor. Mahfuz, bu şekilde seçmenin milletvekiline verdiği vekaletin zorunlu bir vekalete dönüşeceğini söyledi.
Emin Mahfuz, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, seçim vekaletinin, dünyanın çoğu ülkesi tarafından cumhurbaşkanlığı veya yasama seçimleri düzeyinde kabul edildiğini belirtti.
Milletvekillerine verdikleri güvene ihanet edilmesi halinde seçmenler, bu zorunlu vekaleti geri çekebilirken bu sistem, ABD’de bazı eyaletlerde de kullanılıyor. Bu eyaletlerde seçmenler, yükümlülüklerini ve taahhütlerini ihlal ettikleri takdirde milletvekillerinden güven oylarını geri çekebiliyor.

Halk istiyor
Cumhurbaşkanlığı ve ‘Cumhurbaşkanının ifadelerini kendileri için bir tehdit olarak algılayan’ siyasi partiler arasındaki siyasi çatışma, halk hareketine de somut şekilde yansıdı. Öyle ki Tunus’un güneydoğusundaki Tatavin şehri, geçen salı akşamı eylemcilerin parlamentonun feshedilmesi çağrısı yaptığı gençlik yürüyüşlerine tanık oldu.
Gözlemcilere göre bu hareket, Cumhurbaşkanının siyasi söylemi olarak ‘Halk istiyor’ sloganını yükselten Said’in yandaşlarından bir mesaj niteliğinde. Aynı şekilde siyasi tırmanış, devam etmesi halinde halk hareketinin diğer bölgelere sıçraması ve çatışmanın siyasi kurumlardan sokaklara taşınması tehdidiyle karşı karşıya.



Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
TT

Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)

Hamas, ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesini desteklediklerini ve silah bırakmaya açık olduklarını duyurdu.

Adının paylaşılmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan Hamas yetkilisi, Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak müzakerelerin başlatılması halinde silah bırakacaklarını söylüyor:

Bu zorla veya ültimatomlarla yapılamaz. İsrail iki yıl boyunca Hamas'ı silahsızlandırmak için tüm askeri gücünü kullandı ama işe yaramadı. Silah bırakma meselesi siyasi bir sorunla bağlantılıdır ve bu nedenle siyasi bir çözüm gerektirir.

Yetkili, Filistinlilerin 78 yıllık İsrail işgaline karşı silahlı mücadele hakkının olduğunu belirterek, 1967 sınırlarının esas alınacağı bir Filistin devleti kurulması taleplerini yineliyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. Haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü kontrol ettiği belirtiliyor.

İsrail, Hamas'ın elindeki 28 rehinenin hepsini teslim etmeden ikinci aşamaya geçilmeyeceğini duyurmuştu. Filistinli örgüt şimdiye dek 27 rehineyi İsrail'e gönderdi. Ancak 7 Ekim saldırısında öldürülen İsrailli polis memuru Ran Gvili'nin naaşı hâlâ Gazze'de. Hamas yetkilisi, cesedin yerini bulmak için çalışmaların sürdüğünü söylüyor.

İkinci aşama kapsamında Barış Kurulu üyelerinin belirlenmesi ve Gazze'ye güvenlik gücü konuşlandırılması hedefleniyor. Bu aşamaya geçiş için Hamas'ın silah bırakmayı kabul etmesi gerekli. Bunun ardından İsrail askerleri daha gerideki bir hatta çekilecek.

Trump ikinci aşamaya "çok yakında geçileceğini" söylemiş fakat bir takvim açıklamamıştı. Ocak itibarıyla Gazze'ye ISF askerlerinin gönderilmesi planlanıyor.

Hamas yetkilisi, 7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nda esir alınan kişileri ilk etapta operasyondan kısa süre sonra bırakmayı düşündüklerini söylüyor.

Ancak İsrail'in saldırıları durdurmaması ve arabulucular tarafından savaşın sonlandırılacağına dair garantiler sunulmaması nedeniyle bu plandan vazgeçtiklerini ifade ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın öncülüğünde hazırlanan plana göre ISF, Hamas'ın silahsızlandırılmasında da rol oynayacak.

Öte yandan Hamas yetkilisi, ISF kontrolündeki böyle bir sürece yanaşmayacaklarını belirterek, güvenlik gücü askerlerinin Gazze'de İsrail ordusuyla Filistin halkı arasında "tampon bölge" görevi görmesi gerektiğini savunuyor.

Ayrıca silahsızlanma karşılığında İsrail ordusunun tamamen Gazze'den çekilmesini talep ettiklerini aktarıyor.

7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nın sonuçlarından pişmanlık duymadıklarını söyleyen Hamas yetkilisi, dünya kamuoyunun İsrail'in gerçek yüzünü görmesini sağladıklarını vurguluyor:

Tarihi değiştirmeyi başardık. Dünya gözlerini açtı, Filistinlilerin yaşadıklarını ve İsrail'in ne suçlar işlediğini gördü.

IDF ve Yahudi yerleşimciler işbirliği yapıyor

Diğer yandan İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF), Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimcilerle aktif işbirliği yaptığı aktarılıyor.

İsrail'in kamu yayıncısı Kan'ın hazırladığı Zman Emet (Gerçek Zamanlı) programına katılan Tuğgeneral Avi Bluth, ISF'nin "sınır bölgelerinde çiftlikler kurmaları için yerleşimcilerle tam işbirliği içinde hareket ettiğini" söyledi.

Bluth, bu işbirliğinin özellikle geçen yıl temmuzda hızlandırıldığını belirtti.

Independent Türkçe, Times of Israel, Haaretz


Muhammed bin Salman ve eş-Şara Suriye ekonomisini canlandırma çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
TT

Muhammed bin Salman ve eş-Şara Suriye ekonomisini canlandırma çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman bin Abdulaziz, dün Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'dan telefon aldı.

Prens Muhammed bin Salman ve Ahmed eş -Şara, Suudi Arabistan ve Suriye arasındaki ikili ilişkilerin çeşitli yönlerini ve bu ilişkileri bir dizi alanda güçlendirme fırsatlarını gözden geçirdiler.

İki taraf ayrıca ortak ilgi alanlarına giren konuları ve Suriye'de güvenlik ve istikrarın pekiştirilmesi ile ekonomik toparlanmanın sağlanması çabalarını görüştü.


Suriye’de sivillerin üzerine varil bombası atılmasını öneren komitenin üyesi olan bir pilot tutuklandı

Suriye’de sivillere karşı varil bombası kullanılmasına karışan isimlerden Tuğgeneral Faik Miyase (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye’de sivillere karşı varil bombası kullanılmasına karışan isimlerden Tuğgeneral Faik Miyase (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Suriye’de sivillerin üzerine varil bombası atılmasını öneren komitenin üyesi olan bir pilot tutuklandı

Suriye’de sivillere karşı varil bombası kullanılmasına karışan isimlerden Tuğgeneral Faik Miyase (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye’de sivillere karşı varil bombası kullanılmasına karışan isimlerden Tuğgeneral Faik Miyase (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Lazkiye'deki iç güvenlik güçleri, Suriye’deki devrimin başlangıcında savunmasız Suriye halkına karşı varil bombalarının kullanılmasını öneren eski rejimin askeri komitesinin üyesi olan Tuğgeneral Faik Eyub Miyase’yi tutukladı.

Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), Lazkiye İç Güvenlik Komutanı Albay Abdulaziz el-Ahmed, Haffah bölgesindeki İç Güvenlik Müdürlüğü birimlerinin Terörle Mücadele Şubesi ile iş birliği içinde özel bir güvenlik operasyonu gerçekleştirdiğini söylediğini ve birkaç gün süren dikkatli izleme ve takip sonucunda, Lazkiye kırsalındaki Lukmani köyünden pilot Tuğgeneral Faik Eyub Miyase’nin tutuklandığını aktardı.

Albay Ahmed, Miyase'nin askeri rütbelerde yükseldiğini, teğmen pilot rütbesiyle mezun olduğunu ve 1982 yılında Hama Askeri Havaalanı’nda çalıştığını belirtti. Suriye devriminin başlangıcında Taftanaz Askeri Havaalanı'ndaki 63. Tugay'ın komutanlığına atanan Miyase, İdlib kırsalındaki Mestuma’daki hava ve kara harekât odalarıyla birlikte hedefleri belirlemekle görevlendirildi, böylece tüm bu noktalar daha sonra helikopterler tarafından hedef alınabilecekti.

Suriye rejimi tarafından Suriye'nin güneyinde bulunan Dera kentindeki İnhil beldesine atılan varil bombası (Arşiv - Reuters)Suriye rejimi tarafından Suriye'nin güneyinde bulunan Dera kentindeki İnhil beldesine atılan varil bombası (Arşiv - Reuters)

Miyase, ön soruşturmalar sırasında, devrimin başlangıcında varil bombalarının kullanılmasını öneren askeri komitenin üyesi olduğunu itiraf etti. Ayrıca, çeşitli illerde varil bombaları ve deniz mayınlarıyla hedef alınacak yerlerin belirlenmesinden de sorumluydu.

Lazkiye iç güvenlik komutanı, masumların kanıyla lekelenmiş her suçluyu adalete teslim etmek ve yasalar uyarınca hesap vermelerini sağlamak için her türlü çabayı göstereceğine dair taahhüdünü teyit etti.

Bu operasyon, İçişleri Bakanlığı ve ilgili makamların, geçiş dönemi adaletinin uygulanması, mağdurların ve ailelerinin haklarının güvence altına alınması ve hiçbir suçlunun hesap vermekten kaçmaması ilkeleri temelinde, Suriye halkına karşı işlenen suçlara ve ihlallere karışan eski rejimin simalarının peşine düşme ve hesap sorma çabaları çerçevesinde gerçekleşti.