Husi milislerinin askeri darbe ile Yemen meşru hükümetini devirmelerinin üzerinden 5 yıl geçti. Ülkeyi yönetmek istedikleri mezhep merkezli projelerini her tarafa yaymak istemelerine rağmen grup liderliği içerisinde ılımlı bir kanat oluşturmaya ve verilen kararları kontrol etmeye yönelik girişimler, grubun şu ana kadarki başarısızlığı hakkında bazı soruları gündeme getirdi. Zira baskın olan mezhep ve ırk söylemleri darbeden önce ve sonra kendilerini ılımlı olarak sunan çehrelerin fırsatlarının geri çekilmesiyle birlikte feda edildi.
Husi liderleri 2014'ün ikinci yarısında Sana'nın eteklerine ulaşmaları öncesinde, yani Sana'nın kuzey bölgelerini işgal etmeye başladıkları sırada ılımlı siyasi yüzlerin yanı sıra gerek siyasi sahnede gerekse de basında yakınlık kurabilecek isimler sunmak istedi. Fakat bunun aksine devrimci sol sloganlar atıldı ve bazı siyasi topluluklarının yanı sıra Muhammed Basendva hükümetinin kötü yönetiminden rahatsız olan bazı yazarların sempatisi kazanıldı.
Çoğunluğu ülkenin eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in azledilmesine yol açan protestolarda Islah Partisi’nin yanında yer alan, ardından Islah Partisi’nin ‘hükümet kararına, devlet kurumlarına ve kamuya olan kontrolünden’ rahatsız olanlar, Husilerin Islah Partisi’nin yakın bir müttefiki olan Ahmer ailesinin evlerini bombalamalarını ve aşiret bölgelerini istila etmelerini memnuniyetle karşıladılar. Öyle ki yakıt fiyatlarındaki artışa karşı atılan sloganlar eşliğinde, hükümeti devirmek gerekçesiyle başkenti bastıkları sırada bile bu memnuniyetlerini sürdürdüler. Husiler bunu daha büyük bir plan için de kılıf olarak kullandılar. Eylemlerini hoş gören tarafların çoğunluğu bu büyük planı fark etmediler. Bunlar arasında eski Cumhurbaşkanı’nın partisi ve Güney Yemen Hareketi de bulunuyor.
Darbenin ardından yapılan ilk açıklamada bu yüzler ön plandaydı. Gazeteci Abdülkerim el-Havani söz konusu tanıdık yüzlerden biriydi. Saada'da Husi isyanını desteklediği için birkaç kez tutuklanmıştı ve muhalif partiler tarafından kucaklanmıştı. Eski cumhurbaşkanının düşmanı olarak değerlendirildiği için onu savundular. Anayasal bildirgeyi okuyan da oydu. Ana aktörler perde arkasında kalmaya devam etti.
Siyasi güçlerin darbenin meşrulaştırılmasına karşı çıkmasından sonra Yüksek Devrim Komitesi kuruldu. Komiteye Muhammed Ali el-Husi başkanlık etti. Liderliğe el-Havani ile birlikte Sosyalist Parti lideri Muhammed el-Makaleh’i de dahil etti. Makaleh, 1990’da Yemen Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra mezhep temelinde kurulan Hak Partisi’nden ayrıldıktan sonra çelişkili roller oynayan yüzlerden biriydi. Nitekim Sosyalist Parti’nin resmi web sitesinin editörlüğünü üstlendi. Ancak siteyi Sana'daki merkezi otoriteye karşı Husi isyanını savunmak için kullandı. Öyle ki bir süre sonra site Husilerin resmi sözcüsü haline geldi. Fakat komite hiçbir şey yapamadı. Zira Abdülmelik Husi tarafından atanan denetçiler her şeyi kendi kontrolleri altına aldılar. Öyle ki valiler bile denetçilerin gözetiminden ve komitenin kendilerini koruyamamasından şikayetçiydi.
2016 yılının sonunda eski Cumhurbaşkanı’nın koalisyonu ile Husiler, Husilerin kontrolü altında bulunan bölgelerin yönetimi için iki taraftan oluşan yüksek bir siyasi konsey kurma konusunda anlaştılar. Ancak Husiler Yüksek Devrim Komitesi’ni feshetmeyi kabul etmediler ve gelecekteki muhtemel bir siyasi manevra için bundan kaçındılar. Bu adımla birlikte ılımlı kanat tarafından piyasaya sürülen yüzler silinmeye yüz tuttu. Nitekim Ulusal Diyalog Konferansı’ndaki ekibin lideri Salih Habra devrildi, Yusuf el-Fişi siyasi konsey üyeliğinden çekildi ve Havani ile Muhammed Abdülmelik el-Mütevekkil ise suikasta uğradılar. Sana içindeki çatışmaların 2017'nin sonunda eski Cumhurbaşkanı ile sona ermesinin ardından Husiler, tek taraflı olarak iktidarı paylaşmaya başladılar.
Milis lideri grup içindeki çatışmanın her iki tarafından da kurtulmaya çalıştı. Bu taraflar, milis liderinin amcası ve Sana’nın fiili yöneticisi olan Abdülkerim el-Husi ile Yüksek Devrim Komitesine başkanlık eden kuzeni Muhammed Ali Husi’ydi. Eski Cumhurbaşkanı’nın öldürülmesinin ardından komiteye gerek kalmadı. Husi lideri, amcasının Şura Konsey’i üyesi olarak atadığı bir karar çıkardı. Fakat o bunu açıkça reddetti. Bunun üzerine geri adım attı ve onu İçişleri Bakanı olarak atadı. Aynı şekilde kuzenini de Şura Konsey’i üyesi olarak atamak istedi ancak onun bunu reddetmesinin ardından Yüksek Siyasi Konsey üyesi olarak atadı.
Milis liderinin eski ofis başkanını siyasi konseye başkan olarak atamasından dolayı Muhammed el-Husi tarafından temsil edilen ılımlı kanatla olan çatışmalar siyasi konseye taşındı. Bu, Muhammed Husi’nin ılımlı kanadı temsil etmesi, uluslararası organizasyonlara karşı esneklik göstermesi, Yardımları Koordinasyon Konseyi tarafından getirilen kısıtlamalara yönelik itirazları anlaması, birçok kez bazı siyasi tutukluların serbest bırakılması için girişimde bulunması ve bazen de darp edilip tutuklanmalarından sonra onlardan özür dilemesinden kaynaklanıyor.
Ayrıca varlığını kanıtlamak adına Birleşmiş MilletlerYemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ile ateşkes teklifleri üzerine bir diyalog gerçekleştirdi ve uluslararası teklifleri tartışma konusunda esneklik gösterdi. Fakat basında isminin Abdüsselam hesabına ön plana çıkmasının ardından kendisini Husilerin sözcüsü olarak nitelendiren Muhammed Abdüsselam, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen tüm turlarda grubun temsilini kendi tekeline aldı. Bu, grup içinde Yemen siyasi güçlerinin geri kalanıyla bir arada bulunabilecek ve Tahran’a daha az bağımlı olacak ılımlı bir kanat oluşturma girişimi için yeni bir engeli teşkil ediyor.
Bütün bunların yanı sıra bazı Yemenliler, Husiler içerisinde mutlak anlamda ayrışmanın olduğunu reddediyor. Onların okumaları, herhangi bir ideolojik veya partizan grup içerisindeki bileşenler içinde yaşanan anlaşmazlıkların doğal bir durum olduğu yönünde. Bu fikrin destekçilerine göre referansın bir olması ve hatta bu referansın ‘efsane’ niteliğinde olması dolayısıyla grup içerisinde farklı kanatların bulunduğu yönündeki tartışmaların hiçbir anlamı yok. Bölgedeki ülkeleri ve dosyadaki etkili devletleri temsil eden diplomatlar tarafından sıklıkla sorulan bir soru var:
“Husi milislerini İran’dan ayırmak mümkün mü?”
İsminin açıklanmasını istemeyen bir diplomat soruyu şöyle cevaplıyor:
“Sorunun cevabı sözlerde veya yapılan açıklamalarda değil, bilakis eylemlerde ve grubun önceliklerinde yatıyor. Öncelik Yemen ve Yemenlilerin çıkarları mı yoksa Devrim Rehberi Ali Hamaney’in çıkarları mı?”