Korona salgını döneminde ahlaki vicdan zafer kazandı mı?

İçgüdüsel dürtüler, bir arada yaşamanın gereklilikleriyle bağdaşmaz (AFP)
İçgüdüsel dürtüler, bir arada yaşamanın gereklilikleriyle bağdaşmaz (AFP)
TT

Korona salgını döneminde ahlaki vicdan zafer kazandı mı?

İçgüdüsel dürtüler, bir arada yaşamanın gereklilikleriyle bağdaşmaz (AFP)
İçgüdüsel dürtüler, bir arada yaşamanın gereklilikleriyle bağdaşmaz (AFP)

Nermin Ali
Korona salgını döneminde ‘sorumluluk’ terimi büyük bir önem kazanırken hayatın tüm yönlerine, özellikle de sosyal yönüne hakim oldu. Aynı şekilde devletler ve sağlık kurumları, koruyucu ilkelere ve sosyal bir ruhla durumu kontrol eden ahlaki bilince dayanarak verilen talimatlara ve getirilen prosedürlere sıkı sıkıya bağlı kalınmasına ve bireysel farkındalığa güvendiler.
Peki, bu korona krizi sırasında sorumluluk duygusu ve ahlaki vicdanın yeniden canlanması üzerine oynanan bir bahis miydi?

Ahlaki boşluk
Kendisini doğrudan veya dolaylı olarak yöneten ve yönlendiren ‘serbest’ katılımdaki rolünü tanımlayan bir toplumun parçası olmaya alışmış bir kişi, bağımsız, aktif ve sorumlu bir varlık olarak değerlendirilir. Bireysel sorumluk, dünyanın sağlık ve sosyal politikaları açısından, toplumun hayatta kalmasının ve bir şekilde insanlığın bekasının temel bir garantörü olarak oldukça değerlidir.
Ancak bu sorumluluk söylemi, korona hikayesinin tamamında olduğu gibi bir çelişki ile çevrilidir. Eğer pratikteki etkinliğinin derecesini bir kenara bırakırsak, içeriğinin çoğunluk üzerinde biraz ters bir izlenim bıraktığını söyleyebiliriz. Tehlikeli salgınlar, paniği ve toplu sosyal izolasyon çağrısı ile bireyselciliği güçlendirdi.
Bu kötü düşünülmüş sosyal izolasyon çağrısı, hayatta kalma arzusundan, hasta ve muhtaç olma korkusundan kaynaklanan bir dizi haksız uygulamada ve sorumsuz davranışta kendini gösteren ahlaki boşluğu artırdı. Sosyal sorumluluktan kaçmak, kendisini ahlaki yükümlülükten muaf tutmak ve asgari kayıplarla hayatta kalmak için kişisel çıkarlara dönük olmak ters bir çağrıdır.
Bu içgüdüsel dürtüler, sahibini köleleştirdikleri için sosyal hayatın gereklilikleriyle uyuşmaz. Ahlaki yaşam, şartlarından biri olan sosyal yaşamı düzenlemek için akla dayanan ‘insanın meşru temsilcisi’ olan arzularımız ve başkalarının arzuları arasında uyumlu bir kompozisyona ihtiyaç duyar.

Bilmenin erdemi
Birey, diğerleriyle edinebileceği ve paylaşabileceği farkındalığı artıran bir toplumdan aldığı fikir ve bilgiyi taşıyan bir kaptır. Gerçek bir değişimde istenen sonuçlara ulaşmak için bireyler üzerine bahis oynamak, toplumdan izole edilme derecesine dikkat edilmeden yapılan ve tarihte tekrarlanan bir durumdur. Her bireyin davranışı, ahlaki ve epistemik kurallara ve yasalara göre çalışan genel bir sistemin parçasıdır. Bu, bireylerin varlıklarını desteklemeye, yeni gelişmelere ve acil sorunlara karşı farkındalıklarına yatırım yapmaya dayalı ahlaki bir yapı üreten sosyal bir sistemdir.
Fakat bu durumda bahis, bireylerin ahlaki sorumluluk duygusu üzerine midir değil midir?
Bu soruya adil bir yanıt verebilmek için öncelikle toplumun etkinliğine ve gerçek değişimin çekirdeği olan sorumlu bireyin inşasında ve istenen sonuçların elde edilmesinde temel bir güç olarak bilgi ve özgürlüğü korumadaki üstün rolünü nasıl kullandığına bakmalıyız. Bireylerin davranışları, ‘örf’ olarak benimsedikleri bir dizi gelenek ve göreneğe bağlılıklarının bir yansımasıdır. Sonuç olarak bu durumda bireyin davranışını, toplumun yaklaşımından ayrı olarak değerlendiremeyiz.

Gizli özellik
Esasen bireylerin mevcut salgın sırasında uyguladıkları kısmi bağlılığın, bu kötü durumdan birlikte kurtulmak isteyen bir ruh halinin yanı sıra sempati ve dayanışma hissinden kaynaklandığını söyleyemeyiz.
Siyasi olarak ülkeler düzeyinde açıkça ortaya çıkan sömürü ve yatırım eğilimi bir noktada durmak yerine ticari ve sosyal açıdan bencil bir şekilde bireyselliğe yatırım yaptı ve tüm topluma zarar verdi. Bununla birlikte abartılı çağrıların, yok olma tehlikesinin üstesinden geldiği belirlenen sosyal ve yasal bağlamın dışındakiler üzerinde baskı uyguladığı ortaya çıktı.
İnsan doğasında var olan şiddetin gizli kalmış özelliği, siyaset ve sağlık alanında önde gelenlerin iradesine ve talimatlarına uyduğuna inanan ve daha önce hiç şiddet uygulamayan veya hiç vahşete tanık olmamış sıradan bir insanı, acımasız görünen bir cezayı talep etme noktasına kadar getirdi.
Burada, toplumların artan yetenek ve gücünün bireylerinden birinin eksikliklerine verdiği önemi azalttığını unutmamalıyız. Çünkü artık bireyin zayıflığı, güçlü bir toplumun varlığına yönelik bir tehdit oluşturmuyor. Bu nedenle artık suçluyu cezalandırmak veya izole etmek gerekmiyor. Dahası, özellikle saldırganı savunmanın ve korumanın önemi, kendisi ve etkilenen insanlar arasındaki meseleleri çözmek son derece önemli bir hal alırken durumu sınırlı bir çerçeveye koyar.

Ahlaki körlük
Acil krizler genellikle ahlaki kavramları ve kusurları ön plana çıkarırken insan ruhunda bastırılan özellikler ortaya çıkıp dizginleri ele alarak zor zamanlarda bireylerin tepkisini ve davranışlarını kontrol eder.
Portekizli roman yazarı Jose Saramago ‘Körlük’ adlı kitabında fakir bir adamın arabasıyla evine giderken birden kör olduğu anı, dikkat çekici bir sahnede tasvir eder. Fakir adamın aniden kör olması, nazik bir adamı, ona yardım etmeye, arabasını sürüp onu evine ulaştırmaya iter. Adam, kör kişiye evine girmesine yardım etmeyi ve karısı gelene kadar onunla kalmayı teklif eder. Fakat kör adam duyduğu endişeyle bu teklifi reddeder. Fakat sürpriz bir şekilde bu iyi adam, ahlaki yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra arabanın anahtarlarını vermeyi unutup çalar. 
Hikaye, kör adama yardım etmeye gönüllü olan birinin tam olarak o anda kötü bir niyeti olmadığını varsayıyor. Fakat o anda yaptığı şey ise insan doğasının en iyi özellikleri olan cesaret ve fedakarlık duygularını altüst ediyor. Eğer kör adam adamın kendisiyle kalma teklifini kabul etseydi, belki de o anda en doğrusu, cesurca davranmak olurdu. ‘Duyulan güvenden kaynaklanan ahlaki sorumluluk cezai baştan çıkarmayı kısıtlayan ve her zaman en yozlaşmış ruhlarda var olabilecek asil duyguların zaferini kolaylaştırır’ hipotezini destekleyen de işte budur.
İnsan doğası hakkında net bir anlayışa ulaşmak gizemini korurken çelişkili yorumlara da tabidir. Çünkü entelektüel, epistemolojik ve bilimsel devrimlerin hiçbiri, ardı ardına gelen sosyal ve epistemik değişikliklerin dayattığı kalıcı hayati ilaveler dışında, kendisine eşlik eden olası davranış ile durum tespiti yapılmasına imkan veremeyen bir olaya dair tutarlı yorumlarda bulunma konusunda başarılı olamadı.
Fakat eğer herhangi bir durumda bir şeyler üzerine bahse girmek gerekiyorsa bahis, her zaman hazır bulunuşluk ve şeffaflık çerçevesinde olmalıdır. Kamu yararına olan iyi işler için yeterli olan ve zarardan kaçınan ‘bilgi erdemini’ teşvik etmenin önemini vurgulamalıdır. Bu erdem, negatif ve pozitif etki arasındaki sınırı aşan iki aşırılıkçı davranış arasında gerekli olan aracılık koşulunu oluşturan çok sayıda diğer ahlaki erdemlerden kaynaklanır.



Zelenskiy: Trump'ın mevcut temas hattı temelinde müzakere etme önerisi ‘iyi bir uzlaşma’

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy (AFP)
TT

Zelenskiy: Trump'ın mevcut temas hattı temelinde müzakere etme önerisi ‘iyi bir uzlaşma’

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ABD Başkanı Donald Trump'ın mevcut temas hattı temelinde Rusya ile müzakere etme önerisini ‘iyi bir uzlaşma’ olarak nitelendirdi, ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bunu kabul edeceğinden şüphe duyduğunu belirtti.

Zelenskiy, Oslo'ya yaptığı kısa ziyaret sırasında gazetecilere verdiği demeçte, “ABD Başkanı, olduğumuz yerde kalıp diyalog başlatmamızı önerdi. Bence bu iyi bir uzlaşma, ancak Putin'in bunu destekleyeceğinden emin değilim. Bunu Başkan Trump'a da söyledim” ifadelerini kullandı.

Bu arada Rusya bugün, Putin ile Trump arasında yapılacak zirve için hazırlıkların ‘devam ettiğini’ bildirdi. Trump ise önceki gün zirvenin süresiz olarak erteleneceğini açıklamıştı.

Öte yandan Trump, Rusya'nın neredeyse dört yıldır süren Ukrayna savaşında ateşkes kabul etmemesinden duyduğu hoşnutsuzluğu giderek daha fazla dile getiriyor.

sdfgr
ABD Başkanı Donald Trump, 17 Ekim'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'yi Beyaz Saray'da karşıladı. (AFP)

ABD ve Rusya devlet başkanları geçtiğimiz ağustos ayında Alaska'da bir zirve düzenlediler, ancak toplantı herhangi bir barış anlaşmasıyla sonuçlanmadı.

Trump geçen hafta Putin ile Budapeşte'de bir toplantı yapmayı planladığını açıklamıştı, ancak dün ‘sonuçsuz’ görüşmeler yapmak istemediğini belirterek planı iptal etti.

Trump'ın açıklamaları sorulduğunda Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov gazetecilere şöyle cevap verdi: “Ne Başkan Trump ne de Başkan Putin zaman kaybetmek istemiyor.”

Şarku’l Avsat’ın Rusya'nın TASS haber ajansından aktardığına göre, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, “Zirveye yönelik hazırlıkların devam ettiğini teyit ediyoruz” dedi.


Anket: Amerikalıların çoğu, ülkelerinin Filistin devletini tanımasını destekliyor

 Elinde Filistin'i destekleyen bir pankart tutan ABD’li bir protestocu, Pensilvanya, 5 Eylül 2025 (DPA)
Elinde Filistin'i destekleyen bir pankart tutan ABD’li bir protestocu, Pensilvanya, 5 Eylül 2025 (DPA)
TT

Anket: Amerikalıların çoğu, ülkelerinin Filistin devletini tanımasını destekliyor

 Elinde Filistin'i destekleyen bir pankart tutan ABD’li bir protestocu, Pensilvanya, 5 Eylül 2025 (DPA)
Elinde Filistin'i destekleyen bir pankart tutan ABD’li bir protestocu, Pensilvanya, 5 Eylül 2025 (DPA)

Reuters/Ipsos tarafından yapılan bir ankete göre, Demokratların yüzde 80'i ve Cumhuriyetçilerin yüzde 41'i dahil olmak üzere çoğu Amerikalı, ABD'nin Filistin devletini tanıması gerektiğine inanıyor. Bu da Başkan Donald Trump'ın bu karara karşı çıkmasının kamuoyunun görüşüyle uyuşmadığını gösteriyor.

Geçtiğimiz pazartesi gününe kadar altı gün süren ankette, katılımcıların yüzde 59'u ABD'nin Filistin devletini tanımasını desteklerken, yüzde 33'ü buna karşı çıktı. Geri kalanlar ise kararsızdı veya soruya cevap vermedi.

Geçtiğimiz ayın başında, Birleşik Krallık, Fransa, Kanada ve Avustralya dahil olmak üzere bir grup ABD müttefiki, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları öncesinde ve sırasında Filistin devletini tanıdıklarını açıklayarak önemli bir diplomatik dönüşüm gerçekleştirdi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, o dönemde ülkesinin diğer ülkelere Filistin devletini tanımanın daha fazla soruna yol açacağını bildirdiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Rubio, “Tüm bu ülkelere, Filistin devletini tanırlarsa bunun gerçek olmayacağını ve bunu yaparlarsa sorunlara yol açacaklarını söyledik” dedi.

Rubio sözlerine şöyle devam etti: “Tepki olacak, ateşkes sağlanmasını zorlaştıracak ve gördüğünüz türden eylemlere, en azından bu tür eylemlere girişmelere yol açabilir.”

Rubio, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme tartışması hakkındaki görüşünü açıklamayacağını, ancak bunun nihai olmadığını ifade etti.


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News