İsra eş-Şahir
Sudan siyaset sahnesi, yetkililerin renk, etnik ve kavmiyetçi bağlılıklar temelinde uyguladığı siyasi ırkçılık, dışlama ve ayrımcılıktan muzdarip.
2019’daki Aralık Devrimi, uzun yıllar süren savaşların, barış ve adalet sloganlarının ardından barış unsurunu geçiş döneminin başarılı olmasındaki temel bir öncelik haline getirdi. Nitekim Sudan siyasi sahnesinin değişmesi, yetkililerin devrimin çağrılarına ulaşması ve değişimin liderleri olarak bu çağrılara bizzat uymaları gerekiyordu.
Irkçı ifadeler
Toplumu ırkçılıkla harmanlayan Ömer el-Beşir rejiminin kökünden kazınması sonrasında beklentilerinin gerçekleşmemesi, Sudanlıları oldukça şaşırttı. Zirâ son zamanlarda sosyal medyada bazılarının ırkçı olarak tanımladıkları ifadeler kullanan önde gelen siyasetçiler ve insan hakları aktivistleri ciddi bir saldırıya maruz kaldı.
Eleştirilerden nasibini alanlardan biri de kadın hakları aktivisti ve ‘Kadınlar Ezilmesin’ adlı girişimi başlatan Dr. İhsan Fakiri. Sudanlı birçok kadının katıldığı, kadın ve çocuk haklarını savunan bu girişim, özellikle Aralık Devrimi’nin ardından yürütülen yoğun faaliyetleri sayesinde son zamanlarda ön plana çıktı. Ancak girişimi bu kadar popüler yapan bir diğer neden de Fakiri’nin sosyal medyada dönüp dolaşan ve ırkçı olarak nitelenen yorumlarıydı. Hatta bu yüzden girişimin liderliğinden ayrılmak zorunda kaldı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamaları bulunan Fakiri konuya dair şunları söyledi:
“Sudanlı kadınlara aşağılık gözüyle bakan eril toplum, beni ırkçı olarak nitelendirilen bir tartışmaya soktu. Beni ve Kadınlar Ezilmesin girişimini hedef alan hoyrat bir kampanya başlatıldı. Bu yorum, bir kadın tarafından yapıldığı için şeytanlaştırıldı. Bu dönemde vali atamasının nedeniyle ciddi bir baskı altındayız. Kadınlar valilikten uzaklaştırmak hedefiyle hiçbir anlamı olmayan sorunlardan bahsediyorlar.”
Yazar Atıf el-Hac da Independent Arabia’ya şu açıklamalarda bulundu:
“Aktivist ve siyasi aktörler, ırkçılık ve ayrımcılık adı altındaki sözleri ve eylemleri düzeltmek amacıyla eğitilmedikleri için akıllarına geldiği gibi konuşuyorlar. Ancak her türlü ırkçılık ve ayrımcılığın yaygın olduğu bir toplumda sınırı aştıklarını sonradan fark ediyorlar. Sudan siyasi sınıfının ırkçılık meselesini ele alacağı yerde söylemlerinde veya pratikte bu meseleyi daha da körüklemeleri de talihsiz bir durum.
Sudan’daki ırkçılık yalnızca ırk veya renk ile sınırlı değil, işin içine din ve insanların çalıştıkları işler de giriyor. Irkçılığa değinen 1991 tarihli bir yasanın 160’ıncı maddesine göre bir şahsa kasıtlı olarak kötülük yapanlar en fazla bir ay süreyle hapis cezası alıyor. 2007 tarihli bir kanun ise, dijital yayıncılıkla ilgili bilgi suçları karşılığının iki senelik hapis cezası olabileceğini ön görüyor.”
Independent Arabia’ya konuşan Halid Abdunnebi de şu değerlendirmelerde bulundu:
“İnsanların gruplara ayrılması, karşılıklı kötülemeler ve mensubiyetler nedeniyle yapılan ayrım, büyük haksızlıkların yaşandığı devrimden sonraki gergin atmosferden kaynaklanıyor. Şayet adaletin gevşekliği, yargı ile yasama organları arasındaki çekişmeler olmasaydı tüm bunlar ele alınacaktı. Nitekim bu gevşeklik, bazılarını aleni bir şekilde fitne çıkarmaya ve karalamaya teşvik ediyor.”
Şiddetin dozu arttı
Görünüşte şiddete karşı çıkan bazı yetkililer ve kadın hakları aktivistlerinin eşlerine ya da iş arkadaşlarına karşı gizliden uyguladıkları şiddetin dozu arttı. Öyle ki sosyal medya sayfalarında bu türde birçok hikaye paylaşılıyor. Bazıları söz konusu kişilerin özel yaşamlarının kimseyi ilgilendirmediğini savunurken diğerleri ise bu kişilerin özel hayatlarıyla da birer örnek olmaları gerektiğini vurguluyor.
Toplumsal yeri
Siyasetçilerin ve aktivistlerin bu ve benzeri türde şiddetleri ortaya çıktığında, çoğunlukla cezalandırılıyorlar. Yargılanmaları yönünde talepler artıyor ya da görevlerinden azlediliyorlar. Psikolog Nesrin Ahmed duruma dair şunları söyledi:
“Kadınların ister eşleri ister iş arkadaşları olsun yetkili bir kişiden gördüğü şiddet, herhangi bir kişiden gördüğü şiddete nazaran daha ciddi seviyelerde psikolojik travmalara neden oluyor. Zira bu kişilerden çok şey bekleniyor. Kadınların çoğu hikayelerini paylaşabiliyor ancak zaten zayıf olan yargının bu kişilere gereken şekilde, adil bir biçimde muamele etmeyeceğini de içten içe biliyorlar. Bu paylaşımlar yalnızca rahatlama ve zafer hissi veriyor.”