Irak Başbakanı Yardımcısı Allavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan yatırımları, ülkenin yeniden imarı için önemli bir itici güçtür

Irak Maliye Bakanı Ali Allavi, 23 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Şarku’l Avsat’a röportaj verirken (Kameraman/ Ahmed Fethi)
Irak Maliye Bakanı Ali Allavi, 23 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Şarku’l Avsat’a röportaj verirken (Kameraman/ Ahmed Fethi)
TT

Irak Başbakanı Yardımcısı Allavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Suudi Arabistan yatırımları, ülkenin yeniden imarı için önemli bir itici güçtür

Irak Maliye Bakanı Ali Allavi, 23 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Şarku’l Avsat’a röportaj verirken (Kameraman/ Ahmed Fethi)
Irak Maliye Bakanı Ali Allavi, 23 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Şarku’l Avsat’a röportaj verirken (Kameraman/ Ahmed Fethi)

Irak Başbakanı Yardımcısı ve Maliye Bakanı Dr. Ali Allavi, Irak’taki Suudi yatırımlarının enerji, elektrik, petrokimya ve tarım alanlarında ülkesinin yeniden imarı sürecinde önemli bir rol oynadığını açıkladı. Allavi, petrolün ülke ihracatının yüzde 92’sini oluşturması dolayısıyla Iraklılar açısından vazgeçilmez bir kaynak olduğuna dikkati çekti.
Gelecek vaat eden elektrik sektörü projelerinde en büyük paya sahip olan Suudi Arabistan’ın önemine değinen Allavi, bu kalkınma sürecine katkıda bulunabilecek şekilde Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak arasında üçlü bir elektrik bağlantısına göre harekete geçilmesi çağrısı yaptı. Başbakanı Yardımcısı, ülke bütçesinin şu anda petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle zorluklarla karşı karşıya olduğunu ve bu durumun da hükümeti işçi ve emekli maaşları hususunda endişelendirdiğini vurguladı.
Irak Başbakanının temsilcisi Allavi, 23 Mayıs’ta Riyad’daki ofisinden Şarku’l Avsat’a açıklamada bulundu. Ali Allavi, geçen cuma günü Suudi Arabistan’a ulaştığını ve Enerji Bakanı Prens Abdulaziz bin Selman, Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, Ticaret ve Yatırım Bakanı Macid el-Kasbi ve Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan ile bazı görüşmeler gerçekleştirdiğini, ayrıca Suudi Arabistan’dan Irak’a yatırım çekmek, ülkeyi yeniden inşa etmek için kendilerine siyasi ve ekonomik projeler sunduğunu ifade etti.
Şarku’l Avsat’ın Dr. Ali Allavi ile gerçekleştirdiği röportaj şu konulara yoğunlaştı;

Irak petrolü
Bazı ülkelerin kaynaklarının petrole olan bağımlılığı, özellikle de son dönemde petrol fiyatlarının dalgalanmasıyla söz konusu ülkeleri ekonomik bir krize sokabilir. Bu çerçevede petrolden sorumlu bakan Allavi, Suudi Arabistan- Rusya girişiminin ‘OPEC Plus’ anlaşmasını ortaya koyduğuna dikkati çekerken, ülkesinin üretimi azaltmak zorunda olduğunu doğruladı.
Dr. Ali Allavi, “Üretimi azaltma kararından en çok etkilenen ülkeler arasındayız. Çoğu ülke, yatırım fonları vanasına ve petrol dışında önemli finansal imkanlara sahip. Ancak petrol fiyatlarında bir düşüş olması durumunda Irak’ın korunma ağı bulunmuyor. Petrol Iraklılar için vazgeçilmez bir kaynaktır ve bu aşamada Irak'ın durumu göz önünde bulundurulmalıdır” ifadelerini kullandı.
Irak Başbakanı Yardımcısı, petrol krizinin uzaması halinde Irak’ın, komşu ülkelerdeki kardeşlerinden ülkedeki koşullara bakmalarını istemek zorunda kalacağını vurguladı. Allavi, ülke kaynaklarının yüzde 92’sinin petrolden sağladığına, esneklik alanlarının mevcut olmadığına, ülkenin konumunun nispeten dar olduğuna ve seçenekler penceresinin son derece sınırlı olduğuna vurgu yaptı.

Irak yatırımları
Suudi Arabistanlı yetkililerle görüşmesinin sonlanmasının ardından 23 Mayıs’ta ülkesine geri dönen Irak Maliye Bakanı, Irak hükümetinin amaçlarından birinin de bölge ülkeleriyle Irak dengesini ekonomik ve ticari açıdan geri kazanmak olduğunu ifade etti. Ali Allavi, Suudi Arabistan’ın Irak’taki ekonomik rolünün, özellikle de Suudi Arabistan ekonomisinin büyüklüğünün Arap dünyasının ekonomisinin yarısına eşit olmasına rağmen yıllık 1 milyar dolara ulaşan Irak’taki Suudi Arabistan yaptırımları karşısında yatırımları yılda 12 milyar dolar olan Türkiye ve İran’a kıyasla zayıf kaldığını belirtti.
Allavi, “Dengeyi değiştirmek istiyoruz. Suudi Arabistan’ın Irak içerisinde elektrik, petrol, petrokimya ve tarım da dahil olmak üzere çeşitli alanlardaki payını artırmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Irak’taki Suudi Arabistan yatırımlarının, bu yatırımların önündeki engellere rağmen Irak’ın yeniden imarı sürecinde daha önemli ve daha büyük bir rol oynadığına dikkat çeken Ali Allavi, Irak içerisinde ‘yasal sistemden idari düzenlemelere, boğulmuş bürokrasiye, ülke için bankacılık mali desteğinin kaybına kadar’ büyük engellerin mevcut olduğunu ifade etti.
Allavi, Suudi Arabistan- Irak Koordinasyon Konseyi’nin hala ayakta olduğunu, ancak aşamalardan geçtiğini söyleyerek, Suudi Arabistan’ın ilgisinin oldukça yüksek olduğunu, ancak Irak’taki koşulların ve birbirini takip eden siyasi krizlerin bu ekseni canlandırmayı engellediğini ifade etti. Iraklı yetkili ayrıca, “Bu ekseni etkinleştirmek istiyoruz. Suudi Arabistan’a karşı tüm yükümlülüklerimizi ve vaatlerimizi gerçekleştirmek için ciddi bir plan çerçevesinde ilerliyoruz” dedi.
Allavi, “Suudi Arabistan ile yaptığım görüşmeler sırasında, gelecek haftalarda ilişkinin nasıl geliştirileceği, ekonomik ilişkilere örnek olabilecek, acil ve orta vadede uygulanabilecek projeler ve hedefler, ‘rakamlara, engellere ve yapıya’ dayalı olarak ayrıntılı notlar sunma hususlarında uzlaşı sağladık” ifadelerini kullandı.

Borçlanma talebi
Ali Allavi, Irak’ın Suudi Arabistan’dan yaklaşık 3 milyar dolar borç almak istediği yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Bu haberlerin doğruluğunun bulunmadığını söyleyen Allavi, “Irak’ta uygulanabilecek Suudi projelerden sağlayacağımız destek hacminden bahsedersek, bu projeler için sermayenin artırılması durumunda daha fazlasına ulaşabiliriz. Yatırımları Irak içerisine taşımak istiyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Irak’ın açığı kapatması ve önümüzdeki aylar için işçilerin ve emeklilerin maaşlarını sağlaması gerekliliği çerçevesinde bu projelerin uzun zaman alıp almayacağına dair bir soruya yanıt veren Allavi, “Irak’ta açıklık ve esneklik kaybı ile ilgili acil mali sorunlarımız var. Irak bütçesi iki varsayım üzerine kurulu. Bunlardan ilki petrol fiyatı ve üretim miktarı olarak uçucudur. İkinci olarak ise maaşlar ve emekli maaşları. Bu denklem oldukça endişe verici” ifadelerini kullandı.
Iraklı yetkili, “Düşüş, devletin likiditesini büyük ölçüde etkiledi. Fonları olabildiğince rasyonelleştirmeliyiz. Böylece açığı kısa vadede desteklemeye yardımcı olmak için dostlara hitap edebiliriz. Kısa ve orta vadeye gelince, ticari projeler neredeyse hazırdır ve sadece uygulamaları kalmıştır” dedi.
Ali Allavi, Irak halkını ise ülkeyi yeniden imar etmek ve dengelemek için fedakarlık yapmaya çağırdı.

Elektrik
Bakan Allavi, geçen cuma günü Riyad’daki Suudi yetkililerle yaptığı görüşmelerde elektrik sektörünün de masaya yatırıldığını söyleyerek, bu alandaki projeleri önemli projelerden biri olarak nitelendirdi.
Bu projelerden en büyük payı Suudi Arabistan’ın almasını istediğini söyleyen Ali Allavi, “Irak’taki elektrik ağını, Suudi Arabistan ve Kuveyt ağlarına bağlamamız gerekiyor. Bu çeşitlilik Irak'taki ekonomik denge için önemlidir” dedi.

Dış hegemonya
Başbakan Yardımcısı Allavi, Irak hükümetinin herhangi bir yabancı ülkenin hakimiyeti altında olduğu iddialarını reddederek, Irak’ta kendi çıkarları olan bir devletin bulunduğunu vurguladı. Ali Allavi, ancak bu çıkarların devletin üstünlüğünün çatısı altında olduğunu söylerken, “Sadece güvenlik ve askeri olarak değil, titiz, güçlü, güvenilir ve herkes tarafından kabul edilebilir bir ülke inşa etmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Bazı gruplar ve akımları kontrol ettiklerini belirten yetkili, “Ancak bu, hükümetin gücünü yeniden kazanma kapsamında olmalıdır. Irak, karmaşık bir ülkedir ve hiçbir grup kalıcı şekilde diğerinden daha üstün olamaz. 2003 yılından günümüze kadar mücadeleler değişti. Dünün düşmanları bugün dost oldular” değerlendirmesinde bulundu.



Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
TT

Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)

Salim er-Rayes

Hamas ve İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın desteklediği bir ABD girişiminin ardından 60 günlük ateşkes anlaşmasına varmaya yakın. Girişim, esas olarak ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un mayıs ayı sonlarında sunduğu belgeye dayanıyor. Söz konusu belge, belirtilen süre içinde ateşkesi ve esir takasını sağlamayı, kalıcı bir ateşkese varmak ve savaşı sona erdirmek amacıyla, anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasıyla eş zamanlı olarak müzakereler yürütülmesini öngörüyordu.

Mevcut teklif her iki tarafın da ön onayını alırken, kalıcı ateşkesin şartları konusunda bir anlaşmaya varılamadı. Bu şartlar arasında müzakereler sırasında askeri operasyonların durması, Hamas başta olmak üzere Gazze'deki Filistinli direniş gruplarının elindeki İsrailli rehinelerin sayısını azaltma girişimleri sayılabilir. İsrail, savaşı sona erdirmek için Hamas’ın iktidardan tamamen vazgeçmesini ve Gazze Şeridi'nin tamamen silahsızlandırılmasını şart koşuyor. Hamas ise silahların teslim edilmesini kırmızı çizgi sayarak, teslim etmemekte ısrar ediyor. Buna karşılık, liderlerinden az sayıda kişinin sınırlı bir süre için Gazze Şeridi'nden ayrılması konusunda esneklik gösterdi.

Savaşın sona erdirilmesiyle ilgili şartlarda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, Witkoff belgesine yakın zamanda güncellenmiş bir formül eklendi. Bu formül müzakere sürecinin geçici ateşkes süresince devam etmesine, müzakerelerde “iyi niyet” gösterilmesi halinde, altmış günlük sürenin ardından ateşkesin daha uzun bir süre uzatılabilmesine imkân tanıyor. İyi niyet gevşek bir ifade, zira İsrail'in Hamas'ın kalıcı bir ateşkese varılması konusunda iyi niyet göstermediğini düşünmesi halinde askeri operasyonlarını ve hava saldırılarını yeniden başlatmasına olanak tanıyor. Kalıcı ateşkes için daha önce de belirttiğimiz gibi hem İsrail hem de ABD, Hamas'ın iktidardan vazgeçmesini ve silahlarını tamamen teslim etmesini şart koşuyor, dolayısıyla İsrail, Hamas’ın iyi niyetli olmadığını ve silahlarını teslim etmekten ziyade “depolamayı” önerdiğini öne sürerek savaşa geri dönebilir.

Son haftalarda İsrail, Hamas’ın hem siyasi hem askeri liderlerini ve üyelerini hedef alarak hava bombardımanlarını ve topçu saldırılarını yoğunlaştırdı ve bunlar, Gazze Şeridi'nde onlarca Filistinli sivilin hayatına mal oldu. Ancak, askeri baskıyla yetinmedi; ayrıca Gazzelileri aç bırakarak ve BM’ye bağlı uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yardımların onlara ulaşmasını engelleyerek baskısını daha da yoğunlaştırdı. BM yerine Amerikan yardım dağıtım noktaları kurdu ve bunun sonucunda İsrail ordusunun ateşiyle, çocuklarına yiyecek götürmek isteyen 650'den fazla kişi öldü.

Buna ilave olarak, Hamas’a karşı savaşan silahlı Filistinli milis gruplar da ortaya çıktı ve bunlar, birkaç haftadır İsrail ordusu tarafından kontrol edilen bir bölge olan Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda bulunan bölgede konuşlanmış bulunuyorlar. Bu milisler, “Terörle Mücadele Birliği” veya silahlı grubu yöneten kişiye atfen “Yasir Ebu Şebab Grubu” olarak biliniyor. İsrail medyası, grubun İsrail ve Filistinli taraflarca desteklendiğini bildirdi, Ebu Şebab ise Wall Street Journal'a verdiği röportajda bu iddiayı reddetti.

İsrail'in Hamas’ın gerek askeri kanadı olan Kassam Tugayları'na gerekse İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis kuvvetlerine mensup askeri unsurlarını yoğun bir şekilde hedef alması, İsrail ordusunun Gazze sakinlerine zorunlu tahliyeyi dayatması, Gazze Şeridi'nin 365 kilometrekarelik alanının yüzde 80'inden fazlasının kontrolünü ele geçirmesi ile birlikte, Hamas’ın iç güvenlik kontrolü azaldı. Gazze'deki önde gelen ailelere ait çeşitli gruplar arasında silahlanma yaygınlaştı. Bunlar yardım tırlarını gasp ettiler ve çaldıkları malları pazarlarda Gazzelilere normal fiyatlarının 300 ila 500 katı fiyatlara sattılar.

Haziran ayının ikinci yarısından itibaren, 2007'den beri silah zoruyla dayattığı Gazze Şeridi üzerindeki kontrol ve otoritesini kaybetmesi anlamına gelen, güvenlik gücünün zayıfladığını hissetmesiyle birlikte Hamas, yönetimini sessizce yeniden yapılandırdı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı analize göre adının açıklanmasını istemeyen Hamaslı bir yetkili; “Hamas, açıklanmayan kararlarla kendisine bağlı iki yeni vali (biri eski bir güvenlik görevlisi) atadı. İsrail tarafından öldürülenlerin yerine yeni güvenlik liderleri belirledi” bilgisini verdi.

Kaynak, “Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı. İşgalin, varlığını ortadan kaldırma hedefine ulaşmasına da izin vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze'deki hükümet atamalarına paralel olarak, “Delici Ok” adı verilen ve varlıklarını üç merkezi bölgede yoğunlaştıran silahlı gruplar da yaygınlaştı. Bu bölgeler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un güney-orta bölgesi, Gazze Şeridi'nin merkezi bölgesi Nuseyrat Kampı ve Deyr el-Belah şehri, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze Şehri'nin kuzeybatı ve orta bölgesidir. Bu gruplar, siyah giyinen, maske takan, silah ve sopa taşıyan yirmili yaşlarının başındaki genç erkeklerden oluşuyor. Yardım tırlarını gasp etmeye ve çalmaya çalışan çeteleri ve haydutları hedef alıyorlar.

Delici Ok grubu, 2006 yılında Hamas ve İslami Cihat'ın askeri kanatlarını da kapsayacak şekilde kurulan Filistin Direniş Grupları Ortak Harekât Odası'na bağlı. Oda, Hamas'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları başta olmak üzere, Filistinli direniş örgütlerinin 12 silahlı kanadını bünyesine kattıktan sonra 2018 yılında yeniden oluşturuldu ve canlandırıldı.

Grubun operasyonları son günlerde varlığını dayatma ve göreceli olarak güvenliği sağlama amacıyla gelişti. Delici Ok’un operasyonlarına ait onlarca video dolaşıma sokuldu ve bunlarda, Gazze Şeridi'nde yakın zamanda silahlanan ailelere mensup kişilerin kurşuna dizilerek infaz edilmesi de dahil olmak üzere hırsız çetelerinin dövüldüğü ve dağıtıldığı görülüyor. Bu uygulama, aşiretlerin, sivil bir yargılama olmaksızın hırsızlık suçlamasıyla öldürülen üyeleri için intikam talep eden açıklamalar yapmasına yol açtı.

Bütün bunlar, İsrail ordusunun tüm Filistin güvenlik güçleri unsurlarını hedef almaya devam ettiği sırada yaşandı. Nitekim yardım tırlarını korumaya çalışırken veya hırsızlara ve haydutlara kurdukları pusular sırasında “Delici Ok” unsurlarını hedef aldı ve bazılarını öldürdü. Delici Ok güçleri ise çalmaya ve hatta fiyatları yükseltmeye çalışan herkesi daha güçlü ve sert bir şekilde cezalandırarak bu saldırılara karşılık verdi. Piyasada sınırlı miktarda bulunan temel gıda maddelerini, yaklaşık 650 gündür devam eden savaştan psikolojik ve mali olarak bitkin düşmüş, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak isteyen sıradan vatandaşların satın alamayacağı fiyatlarla satın alıp sattıkları için kendilerine doğrudan tehditler yöneltilen bir dizi esnafı, dükkanlarını kapatmaya zorladı.

Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı.

Hamas ve İsrail arasında önümüzdeki günlerde ateşkese varılmasının yakın olduğu konuşulurken, Delici Ok, kanun kaçağı olarak sınıflandırdığı Yasir Ebu Şebab Grubu gibi silahlı grupları tehdit eden bir bildiri yayınladı. Ayrıca, son haftalarda ortaya çıkan silahlı aileleri tehdit etti. Güvenlik ve kontrolü sağlamak için ateşkes döneminde hırsızları, çeteleri, haydutları ve tekelleşen büyük tüccarları takip etme ve hesap sorma ile tehdit etti.

Yukarıdaki tüm saha verileri göz önüne alındığında, Hamas'ın ateşkes ışığında savaşı kalıcı olarak sona erdirmek, İsrail’in askeri operasyonlarını, liderlerini ve üyelerini hedef almasını durdurmak için nihai çözümü, müzakere etmeyi seçtiği anlaşılıyor. Hamas, İsrail ordusunun geçen mart ayındaki sınırlara kadar geri çekilmesini şart koşuyor. Bu, ordunun güney, doğu ve kuzey sınırları boyunca 700 ila 1.000 metre derinliğe çekilmesi anlamına geliyor. Geri çekilme, Hamas’a 60 gün içinde serbestçe faaliyet gösterip, hareket etmesine ve güvenliği sağlamasına olanak tanıyacak. Böylece, iki yıllık soykırım savaşının ardından Gazze Şeridi'nde hükümet ve askeri olarak varlığını kanıtladıktan sonra, diğer tarafa -ABD tarafından desteklenen İsrail'e- kendi koşullarını dayatmaya çalışacak.

fgthy
İsrail’de askeri araçlar, İsrail ile Gazze arasındaki sınırın yakınında duruyor, 7 Temmuz (Reuters)

Hamas, üyelerinin kararlılığına, yaşamak için en temel ihtiyaçlarını, çocuklarını, mallarını ve işlerini kaybeden Gazze sakinlerinin fedakarlıklarına güveniyor. Ayrıca elinde kazançlı bir kart olan İsrailli rehinelerin veya onlardan geriye kalanların bulunmasına güveniyor. Ancak bir rehine takası gerçekleşirse ve bu kartını kaybederse, İsrail'in 60 gün geçtikten sonra savaşa geri dönmemesini nasıl garantiye alacak? İsrail ve ABD'nin kalıcı bir ateşkes için ön koşul olarak iktidardan vazgeçmesi ve tüm silahlarını teslim etmesi konusundaki ısrarı göz önüne alındığında, yönetiminin devamını nasıl sağlayacak ve savaşta yıkılanları yeniden inşa etme aşamasını nasıl başlatacak?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.