Husilerin Yemenli kadınları saflarına çekmeye çalıştığı yeni yapı: Fatimiyyun

Husilere bağlı Zeynebiyyun Tugayı milisleri (Husilerin medya organlarında dolaşan arşiv bir fotoğraf)
Husilere bağlı Zeynebiyyun Tugayı milisleri (Husilerin medya organlarında dolaşan arşiv bir fotoğraf)
TT

Husilerin Yemenli kadınları saflarına çekmeye çalıştığı yeni yapı: Fatimiyyun

Husilere bağlı Zeynebiyyun Tugayı milisleri (Husilerin medya organlarında dolaşan arşiv bir fotoğraf)
Husilere bağlı Zeynebiyyun Tugayı milisleri (Husilerin medya organlarında dolaşan arşiv bir fotoğraf)

Husi milisler, onları saflarına çekmek, mezhepçi fikirlerini yayarken onlardan faydalanmak ve ‘Humeynici’ inançlarını teşvik etmek için bir kez daha Sana ve kontrolleri altındaki diğer şehirlerde bulunan Yemenli kadınları hedef almaya yöneldi.
Milisler, daha önce binlerce Yemenli kadını Zeynebiyyun Tugayı adı altında silahlandırdı, farklı savaş cephelerinde ve istihbarat operasyonlarında eğitti. Aynı şekilde Husiler, kadınları hedef alarak, ‘Fatimiyyun’ adlı yeni bir kadın grubu daha oluşturdu.
Kaynaklar, son 3 gün boyunca Husilerin, Sana’nın farklı bölgelerindeki kadınları, Fatimiyyun’ adı verilen Husi koluna katılmaya ikna etmek üzere yoğun faaliyetler yürüttüğünü ortaya koydu.
Kaynaklara göre Husilere bağlı Zeynebiyyun liderleri, ‘Dars, Havalimanı Mahallesi, Saavan, Mazbah, es-Senine’ mahallelerindeki evlerinde kadınları kendilerine katılmaya teşvik etmek üzere toplantılar düzenliyor.
Kaynaklar, Husilerin, kendilerine bağlı bu kadın oluşumun çabalarıyla, ‘Zeynebiyyun Tugayları’nın’ üzerindeki yükü azaltmayı, kadınlar arasında entelektüel seferberlik yürütmeyi, baskı, mücadele ve casusluk eylemleri kapsamında Zeynebiyyun Tugayı’nın faaliyetlerini canlandırmayı amaçladığını ifade etti.
Sana’da bir ev hanımı olan N.F., Husi lider Ummu Adnan’ın iki gün önce evine geldiğini, kendisini ve kızlarını Zeynebiyyun Tugayı’na katılmaya davet ettiğini vurguladı. N.F., söz konusu kadın liderin, kendilerine ‘görevlerinin askeri veya güvenlikle ilgili olmayacağı, aksine rehberlik ve entelektüel faaliyetler olacağı’ yönünde güvence verdiğini belirtti.
Yemenli kadına göre, kadın lider, kendisine ‘grubunun Sana’daki ayrı mahallelerden yaklaşık iki bin yeni kadına yoğun eğitimler vereceğini’ söyledi.
Kaynaklar, Husi kadın liderlerin faaliyetlerinin Abdulmelik Husi’nin kız kardeşlerinin birinin emirlerine yanıt olarak ortaya koyulduğunu belirtti. Kaynaklara göre bu faaliyetler, Sana’daki her bölgede ve mahallede kadınlar ve kızlar için dersleri ve kursları içerirken, çoğunlukla kışkırtıcı ve mezhepsel adımlar üzerine odaklanacak yeni bir grup kurmayı amaçlıyor.
Tahran destekli grup, daha önceleri de en yoksul aileler de dahil Yemenlilerin ihtiyaçlarını, ‘düşük maaşlar ve yardımlar karşılığında Husi saflarında savaşacak birer yakıta dönüştürmek’ için sömürücü faaliyetler yürütüyordu. Husi milisler, aynı yolu takip etmeye devam ederken, bu defa ise yeni bir kadın grup kurmak üzere seferberlik faaliyetleri yürütmeye başladı.
Bazı yerel kaynaklar ve hukukçular, bazı ailelerin Husilere boyun eğmesinden endişe ederken, açlık ve yoksulluktan kaynaklı bir baskı çerçevesinde kızlarını, milislerin planlarına dahil etmekten korkuyor. 

Husi Zekat Otoritesi
Başkent ve diğer bölgelerde Zeynebiyyun silahı aracılığıyla Husilerin kadınlara yönelik yürüttüğü faaliyetlerine değinen yerel kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Zeynebiyyun ekiplerinin, çok sayıda çalışan kadını, tüccar eşlerini, varlıklı eşlere sahip kadınları ‘altınlarının, mücevherlerinin, paralarının ve gayrimenkullerinin zekatlarını’ Husi Zekat Otoritesi’ne vermeye ikna ettiklerini söyledi.
Öte yandan başkent Sana’da bir iş kadını, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Ramazan ayının son 10 günü içerisinde üst düzey bazı Husi kadın liderden, zekatını Husilere teslim etmesi gerektiği yönünde bir telefon aldığını belirtti.
Çok sayıda Yemenli kadın da Zeynebiyyun unsurlarının, zekatlarını kendilerine ödemeleri için yakın zamanda evlerine çok sayıda ziyaret gerçekleştirdiğini söyledi.
Yemenli kadınlara göre kadın liderler, gayrimenkul, yatırım projeleri veya altın ve mücevher sahibi olan herkese, ‘zekatlarını Husi Zekat Otoritesi’ne teslim etmemeleri halinde haklarında çeşitli yasal uygulamaların yürütüleceği’ uyarısı yaptı.
Kaynaklar, Zeynebiyyun Tugayı’nın kendilerine, zekatların ve yardımların grubun denetçilerine verildiğini ve bu malların hak sahibinin kim olduğunu onlardan başkasının bilmediğini söyledi. Aktarılana göre tugay, kadınlara ‘komite ve Husi Zekat Otoritesi tarafından görevlendirilen kişiler dışında başka kimseye ödeme yapılamayacağı’ bilgisini verdi.
Yemenli aktivistlere göre Sana’da ve Yemen’in birkaç şehrinde, Husiler bir dizi uygulamayla kadınları hedef almaya devam ediyor.
Geçmiş yıllar boyunca Husi milisler, Zeynebiyyun Tugayı’nı silah kullanma, savaş ve strateji faaliyetleri yürütme alanlarında eğitti. Daha sonra tugaya, evlere baskın düzenleme, kadınları tutuklama, kaçırma ve casusluk yapma da dahil çeşitli görevler verdi.
Yerel raporlar, ‘silah kullanma, askeri araç kullanma, baskın yapma ve tutuklama eğitimi alan’ Zeynebiyyun unsurlarının sayısının, yaklaşık 4 bine ulaştığını ortaya koydu.
Geçtiğimiz Şubat ayında Birleşmiş Milletler (BM) raporları, ‘Husi gruba bağlı bir istihbarat ağı’ olarak nitelendirdiği Zeynebiyyun Tugayı’nın karanlık bir tarafını ortaya çıkardı.
Yemen’de BM Uzmanlar Komitesi tarafından yayınlanan rapor, bu ağın cinsel şiddet de dahil olmak üzere çeşitli yollarla, Husilere karşı çıkan kadınları baskı altına aldığını açıkladı. Rapor, bu grubun Sana’daki Ceza Soruşturma Dairesi Başkanı Sultan Zabun başkanlığında kurulduğunu ve Husilerin, kirli görevleri için bir istihbarat birimi haline dönüştüğünü ifade etti.
Raporda, ‘kadınların keyfi olarak tutuklanması, yağma, cinsel saldırı, dayak, işkence ve gizli gözaltı merkezlerinde tecavüzler’ de dahil olmak üzere, Husiler tarafından işlenen ihlallerin belgelendiği belirtildi.
Rapora göre Zeynebiyyun, ‘casusluk, özel oturumlarda ve çalışma alanlarında aktivistlerin takibi, kadın aktivisleri tutuklamak, onlara baskın düzenlemek, gösterilerini ve protestolarını dağıtmak amacıyla’ son derece eğitimli kadın unsurlardan oluşuyor.
Raporda, tugayın ayrıca ‘dersler vermek, seminerler düzenlemek, Husilerin fikirlerini yaymak üzere sosyal medya organlarında faaliyetler yürütmek’ gibi çalışmalar yürüttüğüne vurgu yapıldı.



Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
TT

Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın silah bırakmayı reddetmesi ve Lübnan yönetimini, silahların ABD ve İsrail lehine toplanmak istendiği suçlamasıyla hedef alması, bir dizi soruyu gündeme getirdi. Bu soruların başında, Kasım’ın açıklamalarını ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen zirvenin arifesinde yapmasının nedeni geliyor. Netanyahu’nun, Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden kazandığı gerekçesiyle Trump’ı savaşı genişletmeye ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gelen bu çıkışın, İran’a siyasi destek sağlamak amacıyla Beyaz Saray’a mesaj iletmeyi hedefleyip hedeflemediği de tartışılıyor. Bu değerlendirmeler, Washington’un Tahran’la müzakerelere yeniden dönülebileceğine dair imalarına paralel olarak yapılıyor. Kasım’ın tutumunun iç siyasete yansımaları da dikkat çekiyor. Açıklamalar, Litani Nehri’nin güneyinde ordunun ilk aşamadaki konuşlanmasını değerlendirecek ‘mekanizma’ komitesinin (Ateşkesi Denetleme Komitesi) toplantısı yaklaşırken geldi. İsrail’in sınır hattındaki bazı tepeleri işgal etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu konuşlanma henüz uluslararası sınıra kadar tamamlanabilmiş değil.

Öte yandan Bakanlar Kurulu’nun, yeni yılın ilk haftasının sonunda, Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel’in Litani’nin güneyinde birinci aşama kapsamında yapılanlara ilişkin raporunu ele almak üzere toplanmaya hazırlandığı bildiriliyor. Bu çerçevede, bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ordunun ikinci aşamada Litani’nin kuzeyinden el-Evveli hattına kadar yayılmasının, Bakanlar Kurulu’nun Heykel’in raporuna vereceği değerlendirmeye bağlı olduğunu belirtti. Kaynaklar, Lübnan’ın, ateşkes anlaşmasının Fransa ile birlikte garantörü olan ABD’den, eş zamanlı adımların uygulanmasına ilişkin verdiği taahhütleri yerine getirmesini talep etmeyi sürdürdüğünü, ancak Netanyahu’nun iş birliği yapmayı reddetmesi üzerine Washington’un tutumunda geri adım attığını ifade etti. Kaynaklar, Başbakan Nevvaf Selam’ın ikinci aşamaya geçiş hazırlıklarının yapıldığını açıklamasına rağmen, uygulamaya ilişkin net bir takvim vermemesinin, kararın Heykel’in raporu ışığında Bakanlar Kurulu’na ait olmasından kaynaklandığını vurguladı. Bu yaklaşımın, Trump’ın Netanyahu ile yapacağı görüşme öncesinde Beyaz Saray’a iletilmek istenen bir mesaj taşıdığı; mesajda Lübnan’ın silahların tek elde toplanmasına yönelik aşamalı plana bağlılığının teyit edildiği kaydedildi. Kaynaklar ayrıca, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ı savaş ihtimalinden uzak tutmayı başarmasının tesadüf olmadığını, bunun başta ABD yönetimiyle yürüttüğü temasların bir sonucu olduğunu belirtti. Bu durumun, Trump’ın Netanyahu üzerinde baskı kurarak savaşı genişletme yönündeki eğilimlerini frenleyebileceğine dair bir beklentiye işaret ettiği ifade edildi.

yu
İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından hedef alınan bir otomobilin yakınında bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Ancak kaynaklar şu soruları da gündeme getirdi: “Kasım, ABD-İsrail zirvesinin sonuçlanmasını bekleyip ortaya çıkacak tabloya göre pozisyon almak yerine neden acele etti? Neden siyasi söylemin dozunu yükselterek, silahların tek elde toplanmasını talep ettiği için devleti ABD ve İsrail adına hareket etmekle suçlayarak süreci erkenden tüketti? Bu tutumunu açıklamadan önce, Cumhurbaşkanı Avn’a sahip olduğu endişe ve kaygıları, doğrudan iletişim olmadığı için, aralıklı diyalog yürüttüğü Direnişe Vefa Bloğu Başkanı Milletvekili Muhammed Raad aracılığıyla iletti mi?” Kaynaklar ayrıca Kasım’a, “Artık hiçbir şey vermeyeceğim” sözleriyle neyi kastettiğini de sordu. “Daha fazla taviz için siyasi bir bedel mi istiyor? Oysa özellikle Litani’nin güneyinde atılan adımlar, en azından Lübnan tarafı açısından ateşkesin sağlanmasına yol açtı. Bu düzenlemeler Hizbullah’ın ısrarı üzerine kabul edildi ve Hizbullah, müttefiki Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yetki vererek, o dönemde ABD’li arabulucu Amos Hochstein ile varılan mutabakata onay verdi; herhangi bir hoşnutsuzluk da dile getirmedi. Peki şimdi devleti, İsrail ve ABD lehine çalışmakla suçlayarak niyetler üzerinden yargılamak mı istiyor? Oysa kendisinden istenen, Lübnan’a ilişkin uluslararası kararları ve Taif Anlaşması’nı desteklemesiyle uyumlu biçimde silahlarını devlete devretmesidir; kimse ondan bunu İsrail ya da ABD’nin yararına yapmasını talep etmemiştir.”

Diğer yandan siyasi kaynaklar, Kasım’ın suçlamalarına yanıt olarak, eldeki bilgilere göre devletin ‘Hizbullah’tan silahlarını İsrail ve ABD’ye teslim etmesini istemediğini, aksine Hizbullah’tan elinde kalan silahları devlete bırakmasının talep edildiğini’ vurguladı. Bunun amacının, yalnızca Ateşkesi Denetleme Komitesi ile sınırlı kalmayan ve Washington’a uzanan müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirmek olduğu belirtildi. Zira ABD’nin, Tel Aviv’i ateşkesin uygulanmasına zorlamayı taahhüt ettiği, bunun da Hizbullah’ın askerî kapasitesini yeniden kazandığı iddiasıyla savaşın genişletilmesine gerekçe oluşturulmasının önüne geçmeyi hedeflediği ifade edildi. Kaynaklar, Hizbullah’ın silahlarını devlete teslim etmesi halinde, İsrail’in Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesinin ardından uygulanması gereken ve yasa dışı silahların toplanmasını öngören 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararına verdiği desteği de fiilen yerine getirmiş olacağını kaydetti. Siyasi kaynaklar şu soruyu yöneltti: “Hizbullah, silahlarını elinde tutarken, devletin tüm topraklarda egemenliğini tesis etmesini öngören 1701 sayılı kararı; silahlı grupların silahsızlandırılmasını içeren 1559 sayılı kararı ve Lübnan-Suriye sınırının kara ve denizden denetlenmesi ile kaçakçılığın önlenmesini hedefleyen 1680 sayılı kararı desteklediğini nasıl iddia edebilir?”

dfvgh
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Reuters)

Kaynaklar, Kasım’ı eleştirirken, “Kasım’ın devleti suçlamak yerine hükümetteki iki bakanını geri çekmesi gerekirdi; zira zıt çıkarların tek çatı altında bir arada bulunması uygun değil. Oysa Kasım’ın suçlamaları, kabine açıklamasına ve özellikle devletin silah tekelini öngören maddelere onay vermesiyle çelişiyor. Daha sonra ise hükümete karşı tavır aldı” değerlendirmesinde bulundu. Kasım’ın gerilimi artırıcı tutumuyla devleti zor durumda bıraktığını vurgulayan kaynaklar şu ifadeleri kullandı: “Önceki bir açıklamasında Kuzey Filistin’deki yerleşimcilere silahlarının sadece kendini savunma amacı taşıdığını ve saldırı amacı gütmediğini güvence olarak vermişti. Peki bu durumda askerî kapasitesini yeniden kazanmasının yönü nereye olacak? Netanyahu’ya bahane sağlamak zorunda mıydı?” Ayrıca, Lübnan’ın Kasım’ın bu tutumları nedeniyle ‘maddi ve insani maliyeti ölçülemez bir bedel ödediği’ belirtildi. Bunun, Hizbullah’ın Gazze’ye tek başına destek vermesinden kaynaklandığı ve hükümetin, saldırının Lübnan’da yarattığı etkileri gidermeye çalıştığı kaydedildi. Öte yandan hükümetin, yıkılan köylerin yeniden inşasının, silahların devlete teslim edilmesi koşuluna bağlandığı ifade edildi. Bu durum, ordunun desteklenmesi amacıyla uluslararası konferansın hızlandırılmasının önünde bir engel olarak gösterildi. Kaynaklar, Paris’te yapılan hazırlık toplantısında konferansın önümüzdeki şubat ayında yapılmasının planlandığını, ancak zaman ve yerin silahların tek elde toplanması koşuluna bağlı olduğunu belirtti. Kasım’ın, devlete destek vermek yerine fırsatı kaçırarak, Washington ile müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirecek desteği sağlamadığı ifade edildi. Popülist tavrının, siyasi bir bedel arayarak hem yerel hem de uluslararası alanda herhangi bir fayda sağlamayacağı; istikrarın sağlanması için silahların devlete tesliminin zorunlu olduğu vurgulandı. Kaynaklar ayrıca, Kasım’ın hükümet ve muhaliflerle çatışmaya girmesinin siyasi bir macera olabileceğini ve vaat edilen yardımlar sağlanmadığı sürece Şii kamuoyunu tatmin edemeyeceğini kaydetti.


İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?
TT

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

Binyamin Netanyahu hükümeti, iç siyasi krizlerden kaçmak amacıyla bölgesel cephelerde gerilimi tırmandırma yarışına girerken, son dönemde Afrika Boynuzu’nda, özellikle de Somaliland’da İsrail kaynaklı “tehlikeli” olarak nitelendirilen hamleler dikkat çekiyor.

Somaliland’da bir İsrail askeri üssü kurulması ihtimali, Mısır ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini yeni bir stratejik sınavla karşı karşıya bırakıyor. Kızıldeniz’in girişine yönelik herhangi bir müdahalenin “kırmızı çizgi” olduğu yönündeki resmî ve hukuki uyarılar, bu tür bir adımın bölgeyi daha önce gündeme gelmemiş askerî seçeneklere sürükleyebileceğine işaret ediyor.

Şarku’l Avsat Al Arabiya’dan aktardığı habere göre Askerî tabloyu ayrıntılı biçimde analiz eden Harp Akademileri Yüksek Askerî Çalışmalar Akademisi’nden öğretim üyesi Tümgeneral Usame Mahmud Kebir, yaptığı açıklamalarda, Netanyahu’nun hükümetinin dağılmasını önlemek için siyasi ve askerî gerilimi canlı tutmaya çalıştığını belirtti.

Kebir’e göre İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ederek Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıması, üç temel jeostratejik hedefe dayanıyor:

  • Birincisi, Husileri yakın mesafeden tehdit edebilecek bir askerî üs kurmak;
  • İkincisi, Somali’deki Türk çıkarlarını hedef almak;
  • Üçüncüsü ve en tehlikelisi ise Kızıldeniz’in girişindeki deniz trafiğini kontrol ederek Mısır’a baskı uygulamak. Bu durumun Süveyş Kanalı gelirlerini olumsuz etkileyeceğini ve Etiyopya’nın Nahda Barajı dosyasında Kahire’ye karşı siyasi koz kazanmasına hizmet edeceğini vurguladı.

Mısırlı askerî uzman, Kahire’nin bu girişimleri diplomatik olarak derhal kınadığını, ancak İsrail’in fiilen askerî üs inşasına başlaması halinde sürecin “daha etkili bir aşamaya” evrilebileceğini ifade etti. Kebir, Mısır’ın ulusal güvenliğini ve stratejik kazanımlarını koruyacak yeterli araç ve düzenlemelere sahip olduğunun altını çizdi.

Hukuki ve uluslararası boyuta ilişkin değerlendirmede bulunan uluslararası hukuk profesörü Dr. Muhammed Mahmud Mehran ise, İsrail’in bu adımda ısrar etmesinin “stratejik kırmızı çizginin aşılması” anlamına geleceğini söyledi. Mehran, Al Arabiya.net ve Al Hadath.net’e yaptığı açıklamada, Mısır’ın yalnızca diplomatik seçeneklerle yetinme lüksüne sahip olmadığını; Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. maddesi uyarınca önleyici savunma tedbirleri alma yükümlülüğü doğacağını dile getirdi.

Mehran ayrıca, Somali’nin meşru hükümetiyle Mogadişu’da imzalanan ortak savunma anlaşmaları çerçevesinde Mısır’ın halihazırda bölgede askerî varlık bulundurmasının, Kahire’ye “hukuki ve sahadaki araçlar” sağladığını ve bu sayede gayrimeşru üs kurma girişimlerinin engellenebileceğini belirtti.

Coğrafi mesafenin Mısır Silahlı Kuvvetleri için caydırıcı bir unsur olmayacağını vurgulayan Mehran, Babülmendep’teki hayati çıkarların korunmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Mehran, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: Somaliland’da herhangi bir İsrail askerî varlığı Mısır tarafından tek başına karşılanmayacak; bu adım, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Sistemi ile de karşı karşıya kalacak. Söz konusu sistem, Arap ülkelerini varoluşsal tehditlere karşı ortak hareket etmeye zorunlu kılıyor.


Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu bugün, tüm sivillere Hadramut ilindeki Mukalla Limanı’nı bir sonraki duyuruya kadar derhal tahliye etmeleri çağrısında bulundu. Koalisyon, bu önlemin onların güvenliğini sağlamak amacıyla alındığını vurguladı.

Tahliye talebinin liman çevresinde yapılacak askeri operasyon hazırlıkları ile birlikte can ve mal güvenliğini korumayı amaçladığını açıklayan Arap Koalisyonu, herkesin verilen talimatlara uymasını ve güvenliklerinin sağlanması için iş birliği yapmasını istedi.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi’nin Güney Geçiş Konseyi'ne (GGK) bağlı silahlı unsurların Hadramut’taki sivillere karşı işlediği ciddi ve korkunç insani ihlalleri nedeniyle talebi üzerine sivilleri korumak için acil önlemler alınacağını açıkladı. Bu önlemler, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) gerilimi yatıştırmak, GGK güçlerini geri çekmek, mevzilerini Vatan Kalkanı Güçleri'ne devretmek ve yerel makamların sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak için yorulmak bilmeden sürdürdükleri ortak çabaların devamı niteliğinde. Arap Koalisyonu güçleri, bu çabaları bozacak her türlü askeri eyleme, sivil hayatları korumak ve Suud Arabistan-BAE’nin çabalarının başarısını sağlamak için doğrudan ve derhal müdahale edileceğini teyit ediyor.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı'nın meşru Yemen hükümetine yönelik sürekli desteğini ve kararlı tutumunu teyit eden Tümgeneral Maliki, herkesi ulusal sorumluluklarını yerine getirmeye, itidal göstermeye ve güvenlik ve istikrarı korumak için barışçıl çabalara yanıt vermeye çağırdı.