Tel Aviv: İsrail’den Hartum’a giden uçak daha önce Katar’ın fonlarını Hamas’a transfer etmişti

Tel Aviv: İsrail’den Hartum’a giden uçak daha önce Katar’ın fonlarını Hamas’a transfer etmişti
TT

Tel Aviv: İsrail’den Hartum’a giden uçak daha önce Katar’ın fonlarını Hamas’a transfer etmişti

Tel Aviv: İsrail’den Hartum’a giden uçak daha önce Katar’ın fonlarını Hamas’a transfer etmişti

Sudan, İsrail'e ait bir uçağın Hartum Uluslararası Havalimanı’na indiği iddiasına yalanladı. Ancak buna rağmen İsrailli kaynaklar dün, İsrail’e ait özel bir uçağın Hartum’a indiği ve akşamında Tel Aviv’e döndüğünü aktardı. Yediot Aharonot gazetesi dün "N84UP" tipi askeri uçağın geçmişte Katar tarafından ödenen fonların Doha’dan Tel Aviv’e nakit sağlamak için kullanıldığını, daha sonra bu fonların Hamas temsilcisi tarafından teslim alınarak zırhlı bir araçla Gazze Şeridi’ne götürüldüğünü iddia etti. Uçakla ilgili ilk haberler, İsrailli gazeteci Simon Aran’ın uçağın inişi sırasından Twitter hesabından yayınlandı. Daha sonra Yediot Aharonot gazetesine bağlı YNet internet sitesi, sabah dokuzda Tel Aviv’den kalkan uçağın Eylat’a doğru, ardından da Akabe Körfezi, Kızıldeniz ve Mısır hava sahasının bir bölümünü geçerek Sudan’a iniş yaptığı haberini yayınladı. Haberde, Tel Aviv’den Hartum’a gerçekleşen uçuşun yaklaşık 2 saat sürdüğü bildirildi.
Tel Aviv kaynakları dün, İsrail uçağında koronavirüsle mücadele kullanılan ilaç ve ekipman olduğunu aktardı. Malzemelerin, Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni'nin müsteşarı Necva Abbas Kadeh ed-Dem'in iyileşmesine yardımcı olmak için İsrail’den Sudan’a transfer yapıldığı bildirildi. Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan bu yılın başlarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Kampala’da bir araya gelmişti. Necva Abbas Kadeh ed-Dem dün sabah koronavirüs sebebiyle yaşamını yitirdi. Gazete, söz konusu haberi Netanyahu'nun açıklamalarıyla, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı dahil olmak üzere Ramazan Bayramı münasebetiyle İslam liderleriyle tebrik etmek için yapılan telefon görüşmesine bağladı. Netanyahu, Sudan ile ülkesi arasındaki ilişkilerin Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni'nin daveti üzerine 3 Şubat’ta, Entebbe’de değiştiğini söyledi.
Hartum Uluslararası Havalimanı yetkilisi Muhammed el-Mehdi Abdun dün yaptığı açıklamada “Bugün hiçbir İsrail uçağı Hartum Uluslararası Havalimanı’na iniş yapmadı. Havalimanında tarifeli ya da tarifesiz herhangi bir uçuşumuz yok” dedi. Abdun, Sudan’ın koronavirüs salgını sebebiyle 2 ay önce hava sahasını uçuşlara kapattığını hatırlattı.
Sudan Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tuğgeneral Amer Muhammed el-Hasan da İsrail uçağının Hartum’a indiğine dair haberleri yalanladı. Tuğgeneral, Facebook hesabından yaptığı açıklamada Hartum'a inen uçağın Türkiye’ye ait olduğu ve tıbbi yardım taşıdığı bilgisini verdi.



İsrail ve direnişin meşruluğu

İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
TT

İsrail ve direnişin meşruluğu

İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP

Macid Kayali

İsrail'in 1948'den bu yana Filistinlilere karşı devam eden savaşı, terminolojiye dayalı bir savaştı. İsrail, kendisini laik ve liberal bir devlet, Arap dünyasında bir modernlik ve demokrasi vahası olarak sundu. Buna karşılık Filistinlileri ve genel olarak Arapları medeniyet ve modernlikten yoksun, demokrasi ve insan hakları hakkında hiçbir şey bilmeyen Bedeviler ve köylüler olarak damgaladı.

Aslında İsrail, “vaat edilmiş topraklar” ve “Tanrı'nın seçilmiş halkı” ile ilgili mitlere dayanan, Filistinlileri kökünden söküp atmaya, onları zamandan ve mekândan silmeye çalışan, sömürgeci, yerleşimci ve ırkçı bir devlet olduğu karakterini gizlemek için bu klişenin propagandasını yaptı.

İsrail, Filistinlilerin bir halk olduğunu ve kendi politikalarının kurbanı olduklarını inkâr etmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Bu çabası aynı zamanda onları insanlıktan dışlama ve varlıklarını savunma haklarını inkâr etme, her türlü meşru direnişi terörizm olarak etiketleme girişimini de içeriyordu. Hatta Golda Meir (eski İsrail başbakanı), İsrail askerlerinin kendilerine ateş açmasından Filistinlileri sorumlu tutmuştu!

Terör etiketinin, İsrail'in uygulamaktan kaçındığı Oslo Anlaşma’sını 1993'te Washington'da imzalamasına rağmen, FKÖ ve onun merhum lideri Yaser Arafat'ın liderliğini de kapsadığını belirtelim. Bu da nehirden denize kadar tüm Filistin topraklarına hâkim olmakta ısrar eden İsrail'in, Filistinlilere topraklarının yalnızca yüzde 22'si üzerinde bir devlet kurulmasını gerektiren çözüm konusunda ne kararlı ne de hazır olduğunu doğruluyor. Bu konuda da Batı'nın ve özellikle de ABD'nin desteğinden cesaret alıyor.

Filistinlilerin İsrail terörünün şantajına boyun eğmeden direnişe dair başka bir açıklamaları var. O da direnişin, birey ve grup olarak insanın varlığını ve haklarını savunma açısından verdiği doğal bir insani tepki olduğudur.

Bu, İsrail'in 2007'den beri Gazze'de 2 milyon Filistinliye sıkı bir abluka uygulamasına, onlara karşı birçok yıkıcı savaş yürütmesine paralel olarak uzlaşı seçeneğini başarısızlığa uğratmasının ardından Hamas Hareketinin yükselişine, Filistinlilerin tarihsel liderliği ile rekabet etmesine yol açan tarihsel bağlamdır. Yahya Sinvar da aynı bağlamda Hamas'ın liderliğine yükseldi. Ardından Netanyahu, Smotrich ve Ben Gvir liderliğindeki İsrail'in 1948'deki ilk Nekbe'yi tamamlamak, nehirden denize kadar Filistinlilere boyun eğdirerek, onlara hükmetmek için bir fırsat olarak gördüğü Aksa Tufanı operasyonu geldi.

İsrail böylece kavramları alt üst ederek siyasete, mantığa ve ahlaka karşı çıkma cesaretini gösteriyor. O sömürgeci, yerleşimci, ırkçı ve saldırgan bir devlet. Dünyanın gözü önünde Filistinlilere karşı canice bir soykırım savaşı yürütme noktasına varsa da dünyadaki tek kurban statüsünün ve meşru müdafaa hakkının tekelinde olduğunu iddia ediyor. Bu bağlamda ister şiir ve tarih gibi sözlü, ister gösteri ve şehirlerin sokaklarında, köylerde, kamplarda tanklarına ve ağır silahlı askerlerine taş atmak gibi eylem şeklinde olsun her türlü direnişi Filistinlilere yasaklıyor. Sanki Filistinliler, onları öldürerek, tutuklayarak, kırılgan varlıklara dönüştürerek, sudan, yiyecekten, barınaktan, yakıttan, ilaçtan mahrum bırakarak, onlara uyguladığı tüm işkence ve eziyetlere boyun eğmek zorundaymış gibi!

Buna rağmen Filistinlilerin İsrail terörünün şantajına boyun eğmeden direnişe dair başka bir açıklamaları var. O da direnişin, birey ve grup olarak insanın varlığını ve haklarını savunması açısından doğal bir insani tepki olduğudur. Dolayısıyla Meşal'den Heniyye ve Sinvar'a kadar Hamas liderleriyle olan anlaşmazlık, canlı bomba (şehitlik) eylemleri, iki ordu gibi savaşma ve karşılıklı füze saldırılarını benimsemenin yol açtığı tehlikelerle ilgilidir. Çünkü bu, esas olarak halka, onun imkanlarına ve dayanma kapasitesine bağlı olan uzun vadeli direniş kavramının dışındadır. Kaderci ve güç dengesi konusunda gerçekçi olmayan bir ruha, yanlış ve zararlı bahislere dayanan Aksa Tufanı seçeneği de bunun dışındaydı.

Aksa Tufanı İsrail'in sandığı gibi başlı başına bir olay değildi, tarihsel bir tepki bağlamında gerçekleşmişti. Adaletsizlik, umutsuzluk ve öfke deposunun patlaması ve tutukluların isyanıydı

O halde anlaşmazlık konusu, direniş ilkesiyle ilgili değil, daha ziyade liderliğin en uygun, en az maliyetli ve en faydalı biçimi izlemek için benimsediği seçeneklerle ilgilidir.

Burada kastettiğimiz, Aksa Tufanı İsrail'in sandığı gibi başlı başına bir olay değildi, tarihsel bir tepki bağlamında gerçekleşmişti. Adaletsizlik, umutsuzluk ve öfke deposunun patlaması ve tutukluların isyanıydı. Bu, Judith Butler, Ilan Pappe, Norman Finkelstein, Gideon Levy ve Amira Hess gibi Yahudilerin aktardığı, Varşova Gettosu'ndaki Yahudilerin, İkinci Dünya Savaşı'nda faşizmin kendilerine karşı yürüttüğü imha savaşına karşı isyanını hatırlatan bir olaydır.

Bu, Tufan’ın Hamas liderliği ve Sinvar tarafından, bölgedeki koşullar, imkanlar ve riskler konusunda stratejik bir ufku olmayan yanlış tahminlere göre gerçekleştirildiğini, direnişin meşruiyetine zarar veren davranışlar içerdiğini doğruluyor. Ama bunun sonucunda ortaya çıkan en önemli hata, aşırı sağcı İsrail'e beklediği fırsatı vermesiydi.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.