Topluma entegrasyon ve geri dönüş arzusu arasında İsrail’deki Lübnanlıların kaderi

İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
TT

Topluma entegrasyon ve geri dönüş arzusu arasında İsrail’deki Lübnanlıların kaderi

İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)
İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac (Independent Arabia)

Amal Şehade
İsrail’in Lübnan’ın güneyinden sürpriz şekilde geri çekilmesinin 20. yıldönümü münasebetiyle sınırın her iki tarafında etkinlikler düzenleniyor.
Kiryat  Shemona, Nahariyah, Metula, Safad ve Tiberya gibi Lübnan sınırına yakın birçok İsrail kasabasında yaklaşık 3 bin 600 Lübnanlı yaşıyor.
Söz konusu vatandaşların bazıları hala zor ekonomik ve toplumsal koşullardan mustarip. Bazıları ise İsrail’e tamamen entegre olmuş durumda. Bu Lübnanlıların çoğunluğu, bu kasabalarda doğdu ya da çocukken buralara geldi, ancak hiçbirisi Lübnan hakkında herhangi bir şey hatırlamıyor.
Bu vatandaşlar, üst düzey mevkilere yükselmeden çeşitli mesleklerde çalışıyor. Ancak İsrail ordusuna katılmış toplam 32 genç ve kadın da bulunuyor. Bunlar, bazılarının dediği gibi ‘İsrail’de saatli bir Lübnan bombası’.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre, İsrail’deki Lübnanlılar meselesiyle görevli Piskopos Musa el-Hac, yaptığı açıklamada, “Lübnanlı yetkililerle yaptığım görüşmeler, sadece durmakla kalmadı, artık bunlar için bir yer de yok. Vatandaşların büyük çoğunluğu, şartlı veya şartsız Lübnan’a dönmeyi reddediyor. Onların geri dönüşleri neredeyse imkansız. Geçen yıl bazıları tereddütlüydü ama Lübnan’ın tanık olduğu zor koşullar çerçevesinde kararları artık kesin. Lübnan, onlar için artık geri dönüş adresi olarak görülmüyor” dedi.

İsrail’deki Lübnan topluluğu
Son 20 yıl içerisinde Lübnanlılar, İsrail toplumuna entegre oldu. Çoğu, evlerinin dışında da İbranice konuşacak düzeye ulaşarak tüm yönleriyle bir Yahudi yaşamı sürmeye başladılar. Lübnanlı mı ya da Yahudi mi oldukları arasında ayrım yapmak ise zor.
Yahudi toplumuna karışmak, çocukluk döneminde başladı, daha sonra eğitim ve üniversite dönemlerine sıçradı. 1948 sınırlarındaki Filistinlilerin, onları kasabalarına kabul etmeyi ve onlarla yaşamayı reddetmeleri sonrasında İsrail kasabalarında ev ve iş aramak dışında başka seçenekleri kalmadı. Yalnızca bu durum bile Yahudi topluluğuna karışmaya başlamalarının bir nedeni oldu.
İlk on yıl boyunca birçoğu, Lübnan’a dönmek için aralıksız çabalar sarf etti ve bunu başaramayanlar, ya bir Avrupa ülkesine ya da ABD’ye göç etti. Bugün ise hiçbiri artık ülkelerine geri dönmek istemiyor. Bu durum ise İsrail’de Lübnan toplumu olarak tanınmalarını sağladı. Bu çerçevede Piskopos el-Hac, “Bunların arasında, 2000 yılında İsrail’e gelen ve tutuklanma korkusu dolayısıyla Lübnan’a dönmeyen yaşlıların sayısı ise oldukça az. Beyrut’a dönme tutkuları olduğu doğru, ama bunu istemiyorlar çünkü oradaki akıbetlerinden korkuyorlar. Lübnanlı yetkililerle bu hususta yaptığım son görüşmelerde, geri dönmek isteyen onlarca kişinin affedilmesini talep ettim. Bununla birlikte ülkedeki hızlı gelişmeler, sorunun ertelenmesi ve cesur ve kararlı kararlar alınamaması, meselenin yeniden tartışılması, geri dönüş talebinden uzaklaşılması durumları ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
Piskopos, vatandaşların karşısındaki olasılığın, yabancı bir ülkeye göç etmek, orada çocukları için Lübnan’a girmelerini sağlayan bir vatandaşlık elde etmek olduğunu belirtti. Piskopos el-Hac’a göre gençler ise, burada topluma uyum sağladılar ve İsrail’den ayrılmak istemiyorlar.
Gençlerin, İsrail ordusuna katılmasının tehlikelerine de değinen Piskopos, “ Bu bizi de endişelendiriyor. Çocukları İsrail ordusuna katılacak onlarca aile için büyük çabalar gösterdik. Böyle bir kararın beklenen tehlikelerini önlerine sunmamızın ardından bundan geri adım attılar. Ama ne yazık ki orduya katılanlar var. Onlara nedenlerini sorduğumuzda, orduya katılarak, ev ve eğitim gibi orduya dahil olmayanlara verilen haklar elde ettiklerini söylediler. Ne yazık ki hepsini ikna edemedik. Bu durum,  onların İsrail toplumuna ne düzeyde entegre olduklarını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Piskopos, bir din adamı olarak hayatlarının birçok kişisel yöne müdahale edemeyeceğini de söylerken, yaşamsal zorlukları hafifletmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışacağını vurguladı.

‘Güney Lübnan Ordusu İçin Adalet’
2000 yılında İsrail’e ulaşmalarından bu yana çoğu Lübnanlının endişe duyduğu sorunların başında, üst düzey subaylar ve sıradan askerler arasındaki ayrım geliyor. Subaylar, iyi bir yaşam standardına sahip Yahudi kasabalarında lüks evler ve villalara sahip olup, ordudan ve Şin Bet’ten tazminatlar alırken, Lübnan’ın güneyindeki yüzlerce asker, aynı imkana sahip değil ve geçimlerini sağlayamıyor. Nitekim savaşları 20 yıl önce başladı ve hala da devam ediyor.
O dönemlerde ‘Güney Lübnan Ordusu’ lideri General Antoine Lahad’ın ofisinin başkanı, ayrımcılıkla karşı karşıya kalanlardan biri oldu. Lahad, 3 yıl önce de diğer bazı isimlerle birlikte, Lübnanlı ve İsrailli subaylardan oluşan, kendilerini ‘Güney Lübnan Ordusu İçin Adalet’ olarak tanıtan bir grup kurdu. Independent Arabia’ya konuşan ve isminin açık şekilde verilmesini istemeyen K. A., “Durumumuza ilişkin gerçekler gizlenemez. 20 yıl uzun bir dönem. Bugün genç erkek ve kadınların İsrail toplumuna entegrasyonundan şaşkın bir şekilde bahsedilemez. İsrail’de doğan veya buraya çocuk olarak gelenlerin büyük çoğunluğu, Lübnan hakkında hiçbir şey hatırlamıyor. Onlar, Beyrut’u diğer Arapların bildiği gibi televizyonlardan tanıyor. Eğer onları Lübnan’a bağlayan bir şey varsa, oradaki akrabalarıdır. Ancak bu bağlantı onları Lübnan’a dönüş yollarını aramaya itmiyor” ifadelerini kullandı.
K. A., “En önemli durum, başta konut olmak üzere bir dizi talebi güvence altına almak için hükümete ve Savunma Bakanlığı’na sunduğumuz planı aydınlatmaktır” dedi.
Aralarında İsrailli subayların bulunduğunu da söyleyen yetkili, hükümet yetkililerine ulaşmalarına yardımcı oldukları için onlara ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Bugün bu grubun taleplerini ele alacak önemli isimlerden biri olan Benny Gantz, 20 yıl önce Lübnan’daki İrtibat Birimi lideri olarak görev yapmış ve 2000 yılında Lübnan’dan çıkan son İsrailli subay olarak kaydedilmişti. Geri çekilme hususunda kendisiyle son konuşmamızda, bu durumu savunmakta istekli değildi. Aksine söz konusu askerlerle müşteri gibi ilgilenildiği hususunda bir soruya yanıt verirken kekelemişti.
3 yıl önce ortaya koyulan taleplerinin yerine getirilmemesine rağmen bugün bu hususta çok şey ortaya koyuldu. Belki de bunların da kaderi, 2000 yılından bu yana ortaya koyulan taleplerle aynı olacak ve İsrail bu taleplere kulak asmayacak.

1948 Filistinlileriyle evlilik
48 Filistinlilerinin çoğunluğu, 2000 yılında ülkelerine gelen Lübnanlıları boykot etti, Arap kasabalarına ve okullarına girmelerini kabul etmedi. O dönem boyunca gösteriler yapıldı ve kapılar Lübnanlıların yüzlerine kapatıldı. Lübnanlılara, İsrail ajanı olarak davranıldı, onlara yönelik her türlü sempatiye karşı çıkıldı. Güney Lübnan’dan gelen bazı ailelerde, 48 yılında göç etmeyi reddeden Filistinlilerin akrabaları da bulunuyordu. Bu aileler arasındaki görüşmeler, 48 Filistinlileri arasında tepkilere yol açacağı dolayısıyla gizlendi.
20 yıl sonra bugün koşullar değişti. Lübnanlıların Yahudi kasabalarına entegrasyonunun Arap kasabalarındaki konut sorunundan kaynaklandığı doğru. Ancak günlük yaşam, onların bir araya gelmesine izin verdi.
Hayfa, Yafa ve Tel Aviv gibi şehirlerde yaşayan ve Arap aileleriyle ilişkiler kuran Lübnanlı aileler mevcut. Ancak bir araya gelme durumu, bu şehirlerdeki Lübnanlılarla sınırlı değil. 1948 Filistinlileri arasından yüzlerce genç, üniversitelerde veya işyerlerinde Lübnanlı yaşıtlarıyla tanıştı. İki taraf arasında ilişki kurulmasında hiçbir sorun yoktu. Bu ilişkiler aralarında bir dizi evliliğe doğru uzandı. Nihayetinde Lübnanlı kızların çoğu, Filistinlilerle evlendi. Bu nedenle Arap kasabalarındaki bu genç aileler, ülkeye varışlarının ilk 10 yılı boyunca yasaklı bir şekilde yaşadı.



Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Salı günü yaptığı açıklamada, hareketin askeri kanadı olarak bilinen “Seraya es-Selam”ın Basra ve Vasıt (Kût) vilayetlerinde faaliyetlerinin dondurulmasına karar verdiğini duyurdu. Açıklama, hareket mensuplarının bir kamu görevlisini darp ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasının ardından geldi.

Irak makamları zaman zaman, belediye mevzuatına aykırı biçimde inşa edilen yapıları yıkım kararıyla kaldırıyor. Yerel halk arasında “tecevüz” olarak bilinen bu kaçak yapılar sorunu, çoğu zaman siyasi ve toplumsal gerilimlere neden oluyor.

Son olarak, sosyal medyada paylaşılan videoda Sadr Hareketi’ne bağlı kişiler olduğu belirtilen bir grup, Basra’nın merkezinde kaçak yapıların yıkımından sorumlu Makal Belediyesi Müdürü Esir el-Ubeydi’yi darbediyor. Görüntülerde, Ubeydi’nin, hareket mensuplarına ait olduğu öne sürülen kaçak bir evi yıktığı için hedef alındığı belirtiliyor. Video ülkede geniş yankı uyandırdı ve tepkiye yol açtı.

Basra’daki kaynaklara göre, yıkılan ev Sadr Hareketi’ne bağlı din adamı Şeyh Kusay el-Esedi’ye ait. El-Esedi’nin dinî eğitim gören, cuma imamı ve Seraya es-Selam’da görevli bir isim olduğu aktarılıyor. Ev, kentin en değerli bölgelerinden birinde izinsiz olarak kullanılıyordu.

Sadr’a yakınlığıyla bilinen ve X platformunda açıklama yapan “Salih Muhammed el-Iraki” isimli hesap, Seraya es-Selam’ın Basra ve Vasıt’ta altı ay süreyle “dondurulması ve tüm merkezlerin kapatılması” talimatını duyurdu. Açıklamada, kararın, “Seraya es-Selam’ın adını kirleten ihlallerin ve hakaretlerin önüne geçmek amacıyla” alındığı belirtildi.

Iraki mesajında, söz konusu davranışların “harekete karşı dış çevreler tarafından kasıtlı olarak yapılmış olabileceğini” öne sürerek “Seraya es-Selam’ın itibarı benim için varlıklarından daha önemlidir” ifadelerini kullandı.

Seraya es-Selam mensupları, 2014’ten bu yana özellikle Samarra kentinde yoğun şekilde konuşlanmış durumda. Kentte, 2006’da El Kaide tarafından bombalanan İmam Ali el-Hadi ve İmam Hasan el-Askeri türbeleri bulunuyor ve saldırının ardından bölgede mezhepsel çatışmalar patlak vermişti.

Örgütün ayrıca Bağdat ve Şii nüfusun çoğunlukta olduğu orta ve güney vilayetlerinde yaygın merkezleri bulunuyor. Hareket mensupları geçmişte de sosyal medyada Sadr’a yönelik sert eleştiriler yapan kişilere saldırmakla gündeme gelmişti.

sdvfg
Irak'ın güneyindeki Basra kentinde bulunan Şatt el-Arab sahil şeridinin önünden araçlar geçiyor (AFP)

Sadr hareketi, son hükümette ve parlamentoda temsil gücünü kaybetmiş olsa da, Seraya es-Selam ve hareket tabanı pek çok bölgede hâlâ ciddi nüfuza sahip.

Basra Valisi Esad el-İydani, saldırı sonrasında Sadr ile iletişime geçtiğini açıklayarak, “Sadr bu ihlali reddetti ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi” dedi.

‘Mutsuz bir durumdayım’

Saldırıya uğrayan belediye yetkilisi Esir el-Ubeydi, yaşananları “mutsuz ve trajik bir durum” olarak tanımladı. Basra valisine gönderdiği ses kaydında, “Bu muameleyi hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum” ifadelerini kullanarak korunma talep etti.

Ubeydi, görevini güvenlik güçleri ve yıkım ekipleri eşliğinde yürüttüğünü belirterek, evinin iki gündür akrabaları tarafından korunmak zorunda kaldığını anlattı. Yaptığı açıklamada, “Dört gündür uyuyamıyorum. Şikâyet için karakola gittiğimde bile hareket mensupları benden önce oradaydı” dedi.

Basra’da kaçak yapıların sayısına ilişkin net veri bulunmasa da, kentte nüfus artışı ve çarpık kentleşme nedeniyle sorun giderek büyüyor. Yerel yönetim son dönemde çok sayıda kaçak yapıyı yıktı ancak bu operasyonlar çoğu zaman bölgede gerginliklere yol açıyor.


Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
TT

Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, bölgede etkili olan şiddetli yağışların başlamasından bu yana 17’den fazla binanın tamamen çöktüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

erf
Gazze şehrinde yağmurlu bir günün ardından su basmış bir çadırda ağlayan yerinden edilmiş Filistinli kadın (Reuters)

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve su bastığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

sd
Gazze şehrindeki sahilde kurulan geçici mülteci kampında, annesi çamaşır yıkarken, bir Filistinli çocuk annesinin yanında duruyor. (AP)

Basal, alçak basınç sistemlerinin başlamasından bu yana sivil savunma ekiplerinin vatandaşlardan 5 binden fazla yardım ve imdat çağrısı aldığını aktardı.

sdv
Yoğun yağışlar nedeniyle Gazze'nin merkezindeki ez-Zevayide mahallesinde kısmen suya batmış bir araba (AP)

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.


Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.