Riyad'daki Bağışçılar Konferansı’ndan Yemen’e en az 1,3 milyar dolar yardım

Suudi Arabistan'ın talebi üzerine Yemen'i desteklemek için düzenlenen Bağışçılar Konferansı. (SPA)
Suudi Arabistan'ın talebi üzerine Yemen'i desteklemek için düzenlenen Bağışçılar Konferansı. (SPA)
TT

Riyad'daki Bağışçılar Konferansı’ndan Yemen’e en az 1,3 milyar dolar yardım

Suudi Arabistan'ın talebi üzerine Yemen'i desteklemek için düzenlenen Bağışçılar Konferansı. (SPA)
Suudi Arabistan'ın talebi üzerine Yemen'i desteklemek için düzenlenen Bağışçılar Konferansı. (SPA)

Suudi Arabistan'ın talebi üzerine dün Riyad'da, Birleşmiş Milletler (BM) ile iş birliğinde sanal ortamda düzenlenen Bağışçılar Konferansı, en az 1,35 milyar dolar değerindeki insani yardımın açıklanması ile son buldu.
66 ülkeden 15 uluslararası kuruluş, 3 hükümet kuruluşu ve 39 sivil toplum kuruluşu dahil olmak üzere en az 126 tarafın katılım gösterdiği konferansa İslam Kalkınma Bankası (İKB), Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) katıldı.
Konferans çıktılarına göre Suudi Arabistan 500 milyon dolar, Norveç 195 milyon dolar, İngiltere 200 milyon dolar, İsveç 30 milyon dolar, Japonya Yemen yardım kurumlarına 41 milyon dolar, koronavirüsle mücadelede 7,3 ​​milyon dolar, Güney Kore 18,4 milyon dolar ve Kanada 40 milyon dolar, Avrupa Komisyonu 80 milyon dolar, Hollanda ise 16,7 milyon dolar yardım sağlama taahhüdünde bulundu.
Yemen’deki yardım çalışmalarının giderlerini karşılamayı amaçlayan konferans, son zamanlarda koronavirüs salgını ve diğer hastalıkların yayılmasıyla ciddi bir insani krizle karşı karşıya olan ülkedeki insani durumun iyileştirilmesine yönelik BM’nin yürüttüğü, uluslararası çabaların desteklenmesi ve koordine edilmesine odaklandı.
Suudi Arabistan: Siyasi çözümü destekliyoruz
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan bin Abdullah, konferansta yaptığı konuşmada Suudi Arabistan hükümetinin Yemen’i ve kardeş halkını destekleme konusundaki kararlı konumunu teyit etti. Hükümetin BM’nin bilhassa Yemen’de olmak üzere tüm dünyada faaliyet gösteren ajansları aracılığıyla sağlanan insani çalışmalar hakkındaki derin takdirini vurguladı. Ferhan, açıklamalarına şu sözlerle devam etti:
“Biz bugün bir araya gelirken Yemen halkı da bu konferansta verilecek taahhütleri dört gözle bekliyor. İnsani, siyasi, askeri, güvenlik, ekonomik ve kalkınma konularındaki zorluklarla yüzleşmelerine yardımcı olması için bu taahhütlerin acilen sunulmasını umuyor. Nitekim bu zorluklar, Husi milislerin insanlık dışı uygulamalarından insani yardımları hiç etmeleri, yağmalamaları ve vergi uyguladıkları bu yardımların tüm Yemen topraklarına erişimini engellemelerinden kaynaklanıyor. Bu tavırları, Körfez Girişimi ve uygulama mekanizmaları, Yemen Ulusal Diyalogu çıktıları, Güvenlik Konseyi (BMGK) 2216 sayılı kararı olmak üzere üç referansa, ilgili uluslararası kararlara ve 2018 Stockholm Anlaşması'nın uygulanmasına dayanan siyasi çözümü kabul etmeme, aynı zamanda Arap Koalisyonu’nun ilan ettiği ateşkese ya da BM Yemen Özel Temsilcisi’nin Yemen tarafları arasında doğrudan müzakere davetine cevap vermeme konusundaki inatçılıklarının devamı niteliğindedir.”
Bakan Ferhan, uluslararası toplumu BM Proje Hizmetleri Ofisi (UNOPS) personelinin en az 1 milyon varil ham petrol yüklü Safir gemisine erişmesine izin vermek ve böylece petrol sızması durumunda Kızıldeniz’de kapsamlı bir çevresel felaketten kaçınmak için Husi milislere tam baskı uygulamaya çağırdı. Zirâ gemi, Hudeyde Limanı’nı ele geçirdikleri 2015’ten bu yana patlama tehdidi altında. Bakan, yardım taşıyan gemilerin varışını önleyen deniz mayınlarını etkisiz hale getirmenin, hem bunlara vergi dayatılmamasını hem de Hudeyde'deki Kızıldeniz değirmenlerini hedeflemeyi bırakmalarını sağlamanın gerekliliğini de vurguladı.
Bakan, ülkesinin BM’nin Yemen krizine sürdürülebilir bir siyasi çözüme ulaşmak için gösterdiği tüm çabaları desteklemeye ve Yemen halkının ülkenin güvenlik ve istikrarına da yansıyan insani, ekonomi, kalkınma konusunda çektiği acıları sonlandırmaya istekli olduğunu yineledi. Suudi Arabistan’ın Eylül 2014 krizinden bu yana Yemen'e toplamda en az 16 milyar 940 milyon dolar yardım sağladığını vurgulayan Ferhan, Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi’nin (KSRelief) 12 farklı gıda, yardım ve insani sektörde 453 proje yürüttüğünü, yeniden yapılanma yardımları kapsamında ise Yemen'in Geliştirilmesi ve Yeniden İnşa Edilmesi Suudi Programı dahilinde 7 farklı kalkınma sektöründe en az 150 milyon 520 bin dolar maliyetinde 175 projenin yürütüldüğünü hatırlattı. Ayrıca Suudi Arabistan'daki Yemenlilere yardım sağlandığını, ikili hükümet yardımlarının yapıldığını, yerel para birimi ve Yemen ekonomisini desteklemek için 3 milyar dolar değerinde güvence verildiğini, enerji santrallerinin işletilmesi için ayda 60 milyon dolar değerinde petrol türevleri sağlandığını, patlamamış mühimmat ve mayınların temizlenmesi için Mayın Temizleme Projesi’nin (MASAM) yürütüldüğünü de vurguladı.
Yemen'deki durumu ele alma ve halkının insani acılarını hafifletme çabalarına katılmanın önemine değinen Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah tüm ülkelere, uluslararası örgütlere ve sivil toplum örgütlerine, geçen yıl açıklandığı üzere yardım operasyonunu finanse etmek için 2 milyar 410 milyon dolar tutarındaki taahhütlerini yerine getirme çağrısında bulundu. Bu miktarın 180 milyon doları, Yemen'de koronavirüs salgınıyla mücadele etmek ve burada yaşanması mümkün olan insani felaketi önlemeye tahsis edilecek.
Bakan, açıklamalarına BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths’in Yemen'deki güvenlik ve istikrarı sağlayacak şekilde insani ve ekonomik zorluklarla mücadeledeki çabalarını, insani ve ekonomik güveni inşa etme adımları ya da ateşkes konusundaki, aynı zamanda üç referansa göre kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için siyasi istişarelerin sürdürülmesi hususundaki önerilerini desteklediğini yineleyerek devam etti.

Suudi Arabistan'dan 500 milyon dolar
KSRelief Genel Sekreteri ve Suudi Kraliyet Mahkemesi Genel Danışmanı Dr. Abdullah Rabia da yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
“Bugün dünyanın Kovid-19 salgını ile karşı karşıya olduğu zor koşullar altında buluşuyoruz. Aynı zamanda beraberinde getirdiği ekonomik, sağlık ve siyasi sıkıntılar, Yemen halkının karşılaştığı zorlu insani ve sağlık koşullar da gündemimizde. Nitekim bu sıkıntılara salgını ya da Yemen halkını tehdit eden insani koşulları dikkate almayan İran destekli Husi milisler neden oldu. Bu milisler, bağışçı ülkelerden gelen insani yardımları yağmalayıp çalmaya ve bunları kendi askeri amaçlarında kullanmaya çalıştı. Milisler, Yemen halkını bağışçıların taahhütlerini olumsuz yönde etkileyecek şekilde en temel haklarından mahrum bıraktı. Böylece BM ve insan hakları örgütlerinin omuzlarına bu ağır suiistimalleri azaltma yolunda ciddi bir sorumluluklar yükledi.”
Krallığın BM Yemen İnsani Müdahale Planı’na 500 milyon dolar katkıda bulunma taahhüdüne değinen Rabia, 300 milyon doların BM kurum ve kuruluşları aracılığıyla KSRelief’in mekanizmalarına göre koronavirüsle mücadeleye tahsis edileceğini, geri kalan 200 milyon doların da mekanizmalarına uygun olarak KSRelief aracılığıyla ulusal, yerel ve uluslararası kuruluşlarla koordineli olarak sunulacağını belirtti. Bu kapsamda MASAM’ın üçüncü aşamasına 30 milyon dolar ayrılacağını, böylece üç aşamaya toplamda 100 milyon dolar tahsis edilmiş olacağını kaydetti.

Guterres: Zor bir dönemle karşı karşıyayız
Hayati önemdeki söz konusu konferansa ve Yemen'e sağlanan kalıcı yardımlara sponsor olduğu için Suudi Arabistan'a teşekkür eden BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Yemen’in hem kurumsal hem de bireysel düzeyde, özellikle koronavirüs salgınının patlak vermesiyle, zorlu ekonomik ve insani koşullarla karşı karşıya olduğunun altını çizdi.
Yemen’in bu insani kriz sırasında yardıma ihtiyacının olduğunu hatırlatan Guterres, açlık ve yetersiz beslenmenin Yemen’de en az 4 milyon insanın yerinden edilmesiyle birlikte çocukların hayatının tehlike altında olduğunu, salgının ise en az 10 milyon insanın hayatını tehdit ettiğini vurguladı. Aynı zamanda “Zor bir dönemle karşı karşıyayız. Acilen bir şeyler yapmazsak yüksek ölüm oranlarıyla karşılaşabiliriz” ifadelerini kullandı.
Yemen'deki sağlık tesislerinin salgın krizini şiddetlendirecek şekilde başta solunum cihazları ve ambulanslar olmak üzere tıbbi cihaz sıkıntısı çektiğini açıklayan Guterres, hastanelerin enerji kaynaklarından yoksun olduğunu, nüfusun yarısının ise temiz suya erişiminin bulunmadığını vurguladı.
BM’nin Yemen'de yürüttüğü en az 30 insani programın fon yetersizliği nedeniyle önümüzdeki yıl sona erdirilmesi konusunda uyarıda bulunan Guterres, bağışçıları Yemen'deki acil insani yardım programlarına cömertçe destek vermeye ve finanse etmeye çağırdı.

Sağlık sektörünün çöküşü
İnsani ve Acil Durum Yardımlarından Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock, sağlık sektörünün çöküşü, yaşam koşullarının bozulması, kıtlık, yerinden edilme, başta koronavirüs olmak üzere hastalıkların yayılması nedeniyle Yemen'deki insani durumun son derece zor olduğunu bildirdi.
Tüm dünyanın Yemen ve halkının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bağışlarda bulunacağı ümidini dile getiren Lowcock, BM’nin Yemen'deki 10 milyondan fazla insana yardım sağlayan ve buradaki vaziyetin nispeten normale dönmesine yardımcı olacak, eyleme geçirilebilir bir plana sahip olduğunun altını çizdi. “Yemenli ailelere yardımcı olabilmemiz ve koronavirüsle mücadelede temel ihtiyaçları elde edebilmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Yemen hükümetini risklerden kaçınmak için çalışmaya ve gelişmeye devam etmeye çağıran Lowcock, en ciddi zorluğun finansman olduğunu belirterek yeterli finansman sağlanmadığı taktirde 41'den fazla yardım programının yıl içerisinde kapatılacağını söyledi. Ayrıca koronavirüs müdahale ekiplerinin temmuz ayı sonuna kadar ülkedeki kalacağını ve gelecek ay bütçenin azaltılacağını kaydetti.

BAE yardıma devam ediyor
Son birkaç yıl içerisinde BM Yemen İnsani Müdahale Planı ve BM ajansları girişimlerine en az 6 milyar dolar destekte bulunan Birleşik Arap Emirlikleri de yardımları sürdüreceğini açıkladı.
Uluslararası toplumun barışçıl bir çözüm bulma çabalarını söz konusu üç referansa dayanarak desteklemenin önemini vurgulayan BAE’nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Mart-Haziran döneminde 100 milyon dolar değerinde 107 ton insani yardıma başladık. Bunlardan 7 tonu, uçaklar aracılığıyla haftalar önce Yemen’e vardı. Dolayısıyla durum önemli ölçüde değişti. İnsani yardımlara yönelik acil bir değişim gerekiyor. Dünyadaki krize etkili yanıt verebilmek için yeni mekanizmalara ve yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç duyuyoruz.”



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.