Antifa, anarşistler ve kışkırtıcılar kimler? ABD’deki rolleri neler?

Göstericiler, George Floyd'un öldürüldüğü yere akın ediyorlar (AP)
Göstericiler, George Floyd'un öldürüldüğü yere akın ediyorlar (AP)
TT

Antifa, anarşistler ve kışkırtıcılar kimler? ABD’deki rolleri neler?

Göstericiler, George Floyd'un öldürüldüğü yere akın ediyorlar (AP)
Göstericiler, George Floyd'un öldürüldüğü yere akın ediyorlar (AP)

Tarık eş-Şami
ABD’nin Minneapolis şehrinde George Floyd’un bir polis tarafından gözaltına alındığı sırada öldürülmesinin ardından ülkenin dört bir yanında protesto gösterilerinin yanı sıra şiddet ve yağma olayları devam ederken  Başkan Donald Trump'ın ABD’nin anti faşist hareketi Antifa’yı terör örgütü ilan edeceklerini duyurması, Başkan’ın Antifa ya da diğer grupları terör örgütü olarak sınıflandırmaya fiili olarak gücü olup olmadığına dair soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu soru işaretlerine, şiddet ve yağma eylemlerine katılan göstericilerle ilişkilendirilen bu hareketin doğasıyla ilgili soruların yanı sıra dünyanın en güçlü ve önemli ülkesini tehdit eden tarihi şiddet olaylarına dahil oldukları rapor edilen anarşistlerin ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunanlardan (White Supremacists)  kışkırtıcıların rolüyle ilgili bir takım sorular da eşlik ediyor.
Başkan Trump’ın açıklamasının, bu gruplara dikkat çekme, muhafazakar tabanı tatmin etme ve sandık başına gitmekte isteksiz beyaz seçmenleri, Kasım 2020’deki başkanlık seçimlerinde desteklerini kazanma çabalarının ötesinde bir anlam içerip içermediği ise net değildi. Başkan’ı eleştirenler, ABD’de yurtiçi terör yasasın yokluğunun yanı sıra kelime kökeni itibariyle ‘anti faşist’ ifadesinin kısaltılmış hali olan Antifa hareketi üyelerinin, belirli bir yapısı olan bir örgütün mensubu veya açık rolleri ya da liderleri olmadığını söylüyorlar.
Bu arada, Antifa hareketinin eylemlerine kınayan Demokratlar, Başkan’ın onları ve aşırı sağcı grupları, gerçekten terörist gruplar arasına dahil etmek isteyip istemediğini merak ediyorlar.
Fakat ABD’li tarih ve siyaset bilimi profesörlerine göre Antifa; aktivistlerin felsefi bir fikri paylaştığı ve ABD'nin son yıllarda şahit olduğu protestolar sırasında Amerikalıların onları tanımasını sağlayan taktikleri kullanan bir hareketten daha fazlasıdır. Söz konusu protestolara 2017 yılında Virginia eyaletinin Charlottesville kentinde gerçekleşen ve iki taraf arasında çatışmaların yaşandığı ‘Unite right’ (beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların planladıkları) yürüyüşü de dahil.

Kim bu Antifa üyeleri?
Kaç kişinin kendilerini Antifa üyesi olarak gördüğünü bilmenin imkansız olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü hareketin gizli olduğunu, resmi liderleri olmadığını ve örgütlerinin işleyişinin bağımsız yerel hücrelere dayandığını söylüyorlar. Antifa, aşırı sağcıların eylemlerine karşı son birkaç yıldır ortaya çıkan birkaç aktif hareketten sadece bir tanesidir.
Antifa üyeleri despotik ya da yabancı düşmanlığı, ırkçı ya da homofobik olarak gördükleri eylemlere karşı kampanyalar yürütüyorlar. Antifa hareketinin diğer solcu hareketlerle herhangi bir ilişkisi bulunmuyor. Hatta solcu örgütlerin üyelerinin dikkatleri sorunlarından uzaklaştırmaya çalıştıklarını düşünüyorlar. Antifa üyeleri, Occupy Wall Street (Wall Street'i İşgal Et - OWS) hareketi ve Black Lives Matter (Siyahilerin hayatları önemlidir - BLM) hareketi gibi aynı konularda hemfikir olan grupların aktivistlerden oluşan yerel ağlarla çalışıyorlar.

Antifa’nın hedefleri neler?
Antifa hareketinin destekçileri, genellikle faşist, ırkçı ve aşırı sağcı olduğunu düşündükleri grupların ötekileştirilenlerin, etnik azınlıkların, kadınların ve LGBT üyelerinin hedef alınmasına neden olan fikirlerini yaymalarını engellemeye çalışırlar.
Rutgers Üniversitesi'nde tarih profesörü ve ‘Antifa: The Anti-Fascist Handbook’ (Antifa: Anti-Faşist El Kitabı) adlı kitabın yazarı Mark Bray, “Hareket, faşizme karşı mücadeledeki katılığının, özellikle faşistlerin toplumdaki uç gruplara karşı tarihte belgelenmiş şiddeti nedeniyle doğal bir kendini savunma hali olduğunu savunuyor” yorumunda bulundu.
Dartmouth Üniversitesi'nde öğretim görevlisi iken Antifa’yı savunduğu için eleştiri oklarının hedefi olan Prof. Bray, “Hareketin birçok üyesi toplumdaki barışçıl faaliyetlere katılıyor. Ancak ırkçı ve faşist grupların faaliyetlerini organize etmelerine ve faaliyetlerini serbestçe gerçekleştirmelerine izin verildiği düşündükleri için şiddet kullanmaya hakları olduğuna inanıyorlar.  Bu da kaçınılmaz olarak toplumdaki marjinal gruplara karşı şiddete yol açıyor” ifadelerini kullandı.

Hareket ne zaman ortaya çıktı?
Merriam-Webster sözlüğüne göre Antifa kelimesi ilk kez 1946 yılında Nazi Almanyası'nda Nazi karşıtları için kullanıldı. Ancak Antifa’nın bazı üyeleri, hareketin, 1920'lerde ve 1930'larda Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra zamanın yükselen Avrupa faşizmine karşı çıktığı ortaya çıktığını söylüyorlar. Ancak hareket, ABD’de ilk kez 1980'lerde Ortabatı eyaletilerinde neo-nazi dazlaklarına karşı ortaya çıkan ‘Irkçılığa Karşı Eylem Grubu’ adıyla doğdu. Hareket yaklaşık 25 yıllık sessizliğin ardından 2016 yılında Trump'ın seçilmesinden sonra ülkedeki aşırı sağcıların yükselişine karşı aniden bir kez daha ortaya çıktı.
ABD’de Antifa adını kullanan ilk gruplardan biri, 2007 yılında Oregon eyaletinin Portland şehrinde kurulan ‘Rose City Antifa’ (Gül Şehri Antifa - RCA) hareketiydi. RCA’nın şu anda sosyal medyada çok sayıda takipçisi bulunuyor. Çünkü hareket, konuyla ilgili haberler paylaşırken bazen aşırı sağcı eğilimli önde gelen liderlerin kimliklerini ve kişisel bilgilerini, görüşlerini ve tutumlarını belgelemeye çalışıyorlar.
 Ancak, hareketin yıldızı 2017 yılında, anti-faşist göstericilerin ortaya çıktığı bir dizi eylemden sonra parladı. Bu eylemler arasında aşırı sağın önde gelen üyelerinin bastırılması, Berkeley'deki California Üniversitesi'nde aşırı sağcı bir yazarın konferans vermesinin engellenmesi, Virginia'nın Charlottesville, şehrinde beyaz ırkın üstünlüğünü savunan protestocuların karşısına çıkmak gibi olaylar yer alıyor. Ancak Charlottesville’daki şiddet olaylarında hayatını kaybedenler ve yaralananlar oldu.

Antifa ile diğerleri arasındaki fark ne?
Antifa grupları, tamamen siyah kıyafetler giymek, rakiplerinden ve polisten gizlenmek için maske takmak ve kask giymek gibi anarşistlere benzer taktikler kullanıyorlar ve anaşistlerinkiyle örtüşen ideolojileri var.   Her ikisi de sıklıkla kapitalizmi eleştiriyor ve polis de dahil olmak üzere güç yapılarını lağvetmeye çalışıyorlar.
Antifa üyeleri silah kullanımını ve doğrudan şiddeti kınayan söylemlerde bulunsalar da, şiddeti kullanmaları onları diğer solcu eylemcilerden açıkça ayırmaktadır. Bununla birlikte ‘Alman Nazi Partisi’nin muhalifleri Nazilerden daha güçlü olsalardı dünya İkinci Dünya Savaşı'nın kurbanlarına tanık olmazdı’ şeklindeki gerekçelerine rağmen aşırı sağa karşı şiddet kullanmaları, çoğu siyasi güç tarafından eleştirilmelerine ve reddedilmelerine neden oldu.

Politikacıların harekete karşı tutumları
Hareket, hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından yoğun bir şekilde eleştiriliyor. Ağustos 2017'de Berkeley’de yaşanan protestolardan sonra, mevcut Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, kendilerine ‘Antifa’ diyen kişilerin şiddet eylemlerini kınadı ve onların tutuklanmalarını talep etti. Cumhuriyetçi Parti ve muhafazakârların siyasi liderleri konuşmalarında ve yayınlarında Antifa taraftarlarının Amerikan toplumundaki muhafazakar kesimin barışçıl söylemlerini ortadan kaldırmak istediklerini söylüyorlar. Burada, Trump taraftarlarının Antifa hareketinin üyeleri tarafından maruz kaldıkları şiddetin yansıdığı görüntülere atıfta bulunuyorlar.
New York Üniversitesi'nde tarih profesörü olan ve faşizm uzmanı Ruth Ben-Ghiat yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“Antifa’nın, tıpkı Charlottesville'de beyaz ırkın üstünlüğü gösterilerine karşı düzenlenen protestoda bir aracın protestocuların arasında daldığı ve bir kişiyi öldürdüğü olaydaki gibi aşırı sağcıların uyguladığı şiddeti solcu akımların uyguladığı şiddetle karşılaştırmaya çalışmak olarak tanımladığı yöntemleri kullanıyor.”
Bir kişinin üzerine milkshake sıçratmakla bir kişiyi öldürmenin hiçbir şekilde aynı olmadığını vurgulayan Ben-Ghiat, “Ancak iktidardakiler sağcılarla müttefik oldukları için, sağcıların uyguladığı şiddete karşı herhangi bir provokasyon veya itiraz geri teper” şeklinde konuştu.
Maryland Üniversitesi tarafından 2010-2016 yılları arasında ABD’de terörist saldırılar üzerine yapılan bir araştırmaya göre dini grupların saldırı oranı yüzde 53, aşırı sağcıların yüzde 35 ve solcu aşırılık yanlılarının yüzde 12 olarak kaydedildi.

Peki, kim bu anarşistler?
Anarşistler bir takım kavramlar ve taktiklerde Antifa üyelerine benzeseler de her birinin temel felsefesi farklıdır. Anarşizm bir felsefe ve siyasi bir harekettir. Yönetim hiyerarşisini tüm biçimleriyle reddeder ve otoritenin, zararlı ve gereksiz gördüğü devletin ortadan kalmasını ister. Bu durum, anarşizmi eleştirenlerin onu, hükümetsiz bir uyum toplumuna yönelik algılarının yanı sıra özgürlük, demokrasi ve eşitlik olan gönüllü bir öz-örgütlenme kurulmasını istemeleri nedeniyle büyük bir nezaketle idealizme bandırılmış siyasi bir kavram olarak tanımlamalarına yol açmıştır.
Anarşizmin ortaya çıkışı tarih öncesi dönemlere kadar uzanıyor. İnsanlar, örgütlü hiyerarşik yapılar olarak ortaya çıkan resmi devletlerin, krallıkların ve imparatorlukların kuruluşundan çok önce anarşist toplumlarda yaşıyorlardı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ve yirminci yüzyılın ilk yıllarında, anarşist hareket, dünyanın birçok yerinde güçlendi ve uyguladığı şiddet nedeniyle sahip olduğu kötü şöhrete rağmen ABD’de bile işçi haklarının savunulmasında büyük rol oynadı. Bununla birlikte yeni Amerikan solu ve barışçıl anarşi ABD'de varlığını İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar devam ettirdi.
Yirminci yüzyılın son yıllarında anarşizm, dünyanın tüm ülkelerinin belirli bir çerçevede özelliklerini ve ilişkilerini tanımlayan küresel anlaşmalar kurmaya çalışan küreselleşmeye karşı dünyanın dört bir yanında yeniden ortaya çıktı. Ancak anarşistler ABD’de devrimci taktikler geliştirdiler. Destekçileri yirmi birinci yüzyılın başlarında New York'ta bir koordinasyon konferansı düzenledi.
Anarşizm Başkan Trump iktidara gelinceye kadar ışıltısını kaybetmişti. Ancak Trump’ın başkan olmasının ardından, sert tutumları ve yeni ortaya çıkan ırkçılar nedeniyle pek çok anarşist örgütün öfkesi ve anarşist söylemler de yoğunlaştı.
Trump yönetiminin ve ülkedeki bazı polis memurlarının anarşistleri şiddet ve yağma olaylarına karışmakla suçlamasına rağmen aşırı sağcılara karşı yıkıcı faaliyetlerde bulundukları şeklinde çok sayıda suçlamada söz konusu.

Kışkırtıcılar ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunanlar
Sosyal paylaşım sitesi Twitter’ın sözcüsü tarafından yapılan bir açıklamada, Antifa hareketine bağlı olduğu belirtilen, ancak sahte olduğu vurgulanan bir Twitter hesabından ABD'de devam eden protestolarla ilgili olarak şiddet çağrısı yapıldığı ve hesabından  ‘Evropa’ olarak adlandırılan bir grup beyaz milliyetçi tarafından yönetildiği belirtildi.
Bununla birlikte Minnesota Valisi, eyaletteki iki şehirde yağma eylemlerine karışan ve mülklere zarar verenlerin söz konusu şehirlerin dışından geldiği iddialarından bahsederken Paul şehrindeki görgü tanıkları, polisin ırkçı gerginliklerin körüklenmesine katkıda bulunduğunu ve polis şiddetine karşı gösterilerin meşruiyetini zayıflatmak için mülklerin kundaklanmasını teşvik ettiklerini söylediler.
Aynı şekilde bazı medya kuruluşlarında yağmalama ve kundaklama olaylarında beyaz ırkçıların rolü olduğuna dair birçok haberde henüz teyit edilmezse, aşırı sağcı gruplardan ‘Kışkırtıcılar’ olarak adlandırılan unsurular ön plana çıktı. Bu adı ilk kez duyanlar için söz konusu unsurların, hedefi, kışkırtma ilkesini benimseyen bir doktrine dayanan kaos ve yıkım yaratmak olan beyaz ırkın üstünlüğünü savunan aşırılık yanlısı bir alt grup olduklarını söyleyebiliriz. Onların görüşüne göre Batı hükümetleri doğal olarak artık yozlaşmıştır. Bu nedenle, beyaz ırkın üstünlüğü teorisinin elindeki tek seçenek, kaosu yayarak ve politik gerginlikleri artırarak toplumun sonunu hızlandırmaktır.
Beyaz ırkın üstülüğünün savunanların internetteki sohbet odalarındaki yazılar, 2019 yılında Yeni Zelanda'daki iki camide ibadet eden Müslümanları katleden katilin yayınladığı manifestodaki ‘kışkırtma’ fikirleri ile doludur.
ABD'deki bir dizi neo-nazi liderinin ve teorisyeninin yazılarına göre Kışkırtıcılar’ın amacı, her şeyi yakmak, düşmanlarına karşı şiddet uygulamak ve hükümetin açıktan ve aşırı tepkiler vermesi için olayları körüklemektir.
 Bu teori, Gustavo Goretti'nin aşırılık yanlısı ‘Aydınlık Yol’ grubu hakkındaki yazılarında da yer aldı. Goretti, hareketin amacını ‘devleti gözü kapalı bir şekilde aşırı tepkiler vermeye kışkırtmak’ olduğunu söylüyor.
Aynı şekilde, Kışkırtıcılar, beyazlar tarafından kontrol edilen bir gelecek kurup aralarında duran devlet aygıtını yok etmeyi umuyorlar. Just Security adlı internet sitesi, beyaz ırkın üstünlüğü teorisinin farklı açılardan temsil edilebileceğini, daha fazla siyasi değişim konusunda açık veya kasıtlı görüşlere sahip olmayan göstericileri itibarsızlaştırmak için örgütlendiklerini öne sürdü.
Billengcat adlı internet sitesi, beyaz ırkın üstünlüğünü savunan aşırı sağcı Boogaloo hareketin unsurlarının protestocuların arasına karıştığını belgeledi. Site, Boogaloo üyeleri, kolluk kuvvetleri ile silahlı çatışmaların yaşanmasını ya da ABD’de ikinci bir iç savaş çıkmasını umduklarını belirtti.
Tess Owen, VICE News internet sitesinde kaleme aldığı makalede şunları yazdı:
“Hükümet karşıtı Boogaloo hareketine mensup aşırılık yanlıları protestolara katılmaktan hoşnut değiller. Daha çok sosyal medyada şiddete çağıran ‘hashtag’ (etiket) ile etkileşimleri çerçevesinde protestolara katılıyorlar ve iç savaşı nasıl başlatabileceklerini konuşuyorlar.”



Rusya'nın Harkiv'e düzenlediği İHA saldırıda dört kişi öldü

Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)
Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)
TT

Rusya'nın Harkiv'e düzenlediği İHA saldırıda dört kişi öldü

Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)
Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)

Ukraynalı yetkililer bugün, Rus güçlerinin dün gece Ukrayna'nın ikinci büyük şehri Harkiv'e "büyük" bir insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenlediğini, 4 kişinin öldüğünü ve 12 kişinin yaralandığını duyurdu.

Bir itfaiyeci, Rus saldırısının hedef aldığı Harkiv'deki bir bölgede çıkan yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)Bir itfaiyeci, Rus saldırısının hedef aldığı Harkiv'deki bir bölgede çıkan yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

Harkiv Belediye Başkanı Ihor Terekhov, Telegram uygulamasından yaptığı açıklamada, "Harkiv'e büyük bir saldırı var" dedi ve dört kişinin öldürüldüğünü belirtti.

Bölge valisi Oleh Sinyhopov, ikisi çocuk olmak üzere 12 kişinin yaralandığını söyledi.

Ukrayna'nın kuzeydoğusundaki şehrin altı ilçesinde 15 saldırı bildirildi.

Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)Rus hava saldırılarının Harkiv'i hedef almasının ardından sağlık görevlileri bir kurbanın cesedini taşıyor (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Rusya sınırına 30 kilometre uzaklıkta bulunan Harkiv, üç buçuk yıldan uzun süren savaşta Rusların ele geçirme girişimlerine direndi ve o zamandan beri sık sık saldırıların hedefi haline geldi.

Güneydeki Dnipropetrovsk bölgesi valisi, Rusların Marhanets kasabasına düzenlediği saldırıda iki kişinin öldüğünü duyurdu.


Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)

Michael Horowitz

Bu ayın ortalarında, 153 Filistinliyi taşıyan bir charter uçağı, resmi çıkış belgeleri olmadan Johannesburg'a indi. Güney Afrika makamları, pasaportlarında çıkış damgası bulunmaması ve kalışları için önceden herhangi bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle yolcuların ülkeye girişine izin vermedi. Daha sonra, Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa insani nedenlerle uçaktakilerin ülkeye girişini kabul etti. Ancak bu olay, Filistinlilerin Gazze'den ayrılmaları için İsrail ordusuyla bağlantılı kanallar aracılığıyla yürütülen organize bir rota olduğunu ortaya çıkardı.

Nihai varış noktasının seçimi tesadüf olmayabilir. Koordinasyonsuz görünen bir yolculukla karşı karşıya kalan, Filistin yanlısı tutumuyla tanınan Güney Afrika hükümeti, iki seçenekle karşı karşıya kaldı ve üçüncü bir yol bulamadı. Ya bu mültecilerin girişine izin vermek ya da onları kamuoyuna açık bir şekilde sınır dışı etmek, ki bu da büyük bir halkla ilişkiler felaketi olurdu. Gazze Şeridi’nden gelen Filistinlileri kabul etmekteki bu tereddüt, ülkeyi ikiyüzlülük suçlamalarına maruz bıraktı, ki bu da operasyonun amacı ya da olası amaçlarından biri olabilir.

Bu uçuşların düzenlenme şekli, devlet kurumlarının bu duruma birden fazla düzeyde yoğun bir şekilde dahil olduğunu gösteriyor. Bazı yolcular, bu yolculuk için geçtiğimiz haziran ayında ‘Mecd’ isimli sivil toplum kuruluşuna (STK) ait bir internet sitesi üzerinden kayıt yaptırdıklarını ve seyahat düzenlemeleri için kişi başına bin 500 ile 5 bin dolar arasında ödeme yaptıklarını bildirdi. İsrail makamlarından onay alanlara, Gazze'deki belirli noktalarda toplanmaları talimatı verildi. Ardından İsrail ordusuna ait askeri araçlarıyla Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan geçerek İsrail’in güneyindeki Ramon Havalimanı'na götürüldüler. Orada, nihai varış yerlerini bilmeden kiralık uçaklara bindirildiler.

Güney Afrika'nın Daily Maverick adlı haber sitesine göre bazı yolcuların Kanada ve Avustralya'ya biletleri vardı, ancak çoğunluk nihai varış yerlerinin Hindistan olacağını düşünüyordu.

Trump, Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ yapma fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için uygulama mekanizmaları hazırlanması talimatı verdi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail gazetesi Haaretz’ten aktardığı  araştırma haberine göre bu operasyonların arkasındaki koordinasyonu, 2024 yılında İsrail-Estonya çifte vatandaşı Tomer Janar Lind’e tarafından kurulan Talent Globus adlı bir danışmanlık şirket tarafından yürütülüyor. Haberde, Lind’in İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi (COGAT) ile iş birliği içinde ayrılmaları koordine ettiğini ve geçtiğimiz şubat kurulan İsrail Savunma Bakanlığı’nın Gönüllü Göç Bürosu (Voluntary Emigration Bureau) ile doğrudan çalıştığı bildirildi. Gazete ile iletişime geçildiğinde, Filistinlilerin ayrılmasını kolaylaştırmadaki rolünü kabul etti, ancak daha fazla ayrıntı vermeyi reddetti.

scdfrgt
Gazze şehrinin ez-Zeytun Mahallesi’nde yerinden edilmiş kişileri barındıran Evkaf Bakanlığı'na ait hasarlı bir binanın enkazı arasında yürüyen Filistinli çocuklar, 20 Kasım 2025 (AFP)

Mecd, muhtemelen paravan olarak kullanılan ve ‘insani yardım projesi koordinatörleri’ olarak tanımlanan Adnan ve Mueyyed adlı iki kişiyle de bağlantılıydı.

Bu iki kişi hakkında, Mueyyed'in uçağa binerken çekilmiş ve altında ‘Gazze'yi terk ettim ve geri dönmeyeceğim. Geride savaş, açlık ve cehaletin hüküm sürdüğü bir ülke, sürgünde kalmanın orada kalmaktan daha merhametli olduğu bir vatan bıraktım” yazdığı bir Facebook paylaşımından başka bilgi bulunmuyor.

Yolculuğun siyasi kökenleri

Bu operasyonların temelinde daha önce yapılan bazı siyasi görüşmelerin sonuçları yatıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz yıl eylül ayında Savunma Bakanlığı yetkilileriyle bir toplantı düzenleyerek, Gazze’den Filistinlilerin gönüllü olarak göçünü nasıl gerçekleştirebileceklerini tartıştı. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz şubat ayında Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ olarak tanımladığı bir bölgeye dönüştürme fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için operasyonel mekanizmalar hazırlama talimatı verdi.

Katz, geçtiğimiz şubat ayında Savunma Bakanlığı'na bağlı Gönüllü Göç Bürosu'nu resmen kurulduğunu duyurdu. Bu büro, ‘Gazze Şeridi sakinlerinin üçüncü ülkelere güvenli ve düzenli bir şekilde yeniden yerleşmelerini kolaylaştırmakla’ görevlendirildi. İsrail hükümeti, bu girişimin Trump'ın önerisi çerçevesinde olduğunu açıkça belirtti. Zira Trump tarafından önerilen 20 maddelik barış planında Gazze'deki Filistinlilerin Gazze Şeridi'ni gönüllü olarak terk etmelerine izin veren bir madde yer alıyor. Ancak dikkat çekici bir şekilde Filistinlilerin Gazze'ye geri dönüşünü de öngören planda bu hükmün ne ölçüde uygulanabileceği meselesi belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Bakanlığı, girişimin bürokratik yapısının bireylere kendi kararlarını verme özgürlüğü sağlamak için tasarlandığını belirtti.

COGAT temsilcileri, tahliyelerin varış noktası olacak ülkelerle koordineli olarak gerçekleştirildiğini, ancak uygulamanın bazen aracı kuruluşlar aracılığıyla yapıldığını açıkladı. Öte yandan bağımsız analistler, bu operasyonların gerçekleştirildiği bağlamın bu ‘seçimi’ sınırladığını ve niteliğini etkilediğini belirttiler.

Bu yolculukların ardında hangi nedenler var?

Bu operasyonlarda organizatörlerin oynadığı rolün niteliği büyük ölçüde belirsizliğini koruyor. Mecd, İsrail ordusu adına görevin bir kısmını yerine getiren bir yüklenici mi, İsrail makamlarıyla koordineli çalışan özel bir ticari girişim mi, yoksa ikisinin bir karışımı mı bilinmiyor. Ancak kesin olan bir şey var ki o da bu yolculukların bir İsrail projesinin parçası olduğu ya da en azından İsrail hükümetinin kontrolü altında gerçekleştirildiği. Bu da yolculukların gerçek amacının ne olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulması konusunda net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor.

İsrail hükümetinin Filistinlileri açıkça yerlerinden etmeye çalıştığından bazıları bu soruyu nahif bulabilir. Zira İsrail’in aşırı sağcı ve hatta bununda ötesine geçen birçok yetkilisi, bu niyetlerini gizlemeden açıkça dile getirdi.

Ancak İsrail'in, gizemli aracılar kullanarak bu tür gizli operasyonlarla Gazzelileri tahliye etmeye çalıştığı fikri, pek olası görünmüyor. Bununla birlikte İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze'yi tek seferde boşaltabileceğine gerçekten inandığını düşünmek zor. Büyük olasılıkla, başlangıçta da böyle bir hedef yoktu. Netanyahu birçok özelliğiyle tanınır, ancak hayal dünyasında yaşamak bunlardan biri değil. Mevcut ateşkese verdikleri desteğin kesin olmadığı aşırı sağdaki müttefiklerini yatıştırmak Netanyahu için daha gerçekçi bir hedef. Bilindiği üzere hem Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir hem de Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, ateşkesin devamı konusunda endişelerini dile getirmişlerdi.

cdfgth
Pazartesi günü Johannesburg Tambo Havalimanı'nda pistteki uçakları izleyen aileler, 29 Kasım 2021 (AP)

Ayrıca, bu operasyonların bağlamıyla doğrudan ilişkili olabilecek yeni bir ateşkes aşamasına girmiş bulunmaktayız. Özellikle uzun soluklu maddeler içermesi açısından oldukça belirsiz bir şekilde kaleme alınmış görünen anlaşma, çatışmaları durdurmayı ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı başardı. Ancak Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze'ye konuşlandırılacak uluslararası istikrarı destekleme gücünün rolü, sivil yönetimin geleceği ve iki devletli çözümün yeniden gündem alınması gibi temel konuları göz ardı etti.

Nihayetinde kendimizi gerçek bir çıkmazda buluyoruz. Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulmasına ilişkin net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor ve İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yarısını işgal etmeye devam ediyor.

Bu çıkmaz, ateşkesin çökmesine yol açabilir, ancak Başkan Trump'ın ateşkesi korumaya istekli olduğu ve bunu başarmak için kişisel itibarını ortaya koyduğu aşikar. Öyle ki, ateşkesi ve Gazze'nin yeniden inşasını denetlemek üzere kurulacak yeni bir konseye başkanlık yapmayı dahi düşünüyor.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Ateşkes anlaşması halen çökme riskiyle karşı karşıya olsa da her iki tarafın da üstünlük sağlamak için rekabet ettiği bir gri alanda, geçici de olsa, devam etmesi daha olası. İki inatçı düşman arasında kirli bir siyasi oyun oynandığı düşünülürse bu yolculuklar, Hamas'a zamanın onun lehine işlemediği mesajını vermek ve aynı zamanda Filistinlileri desteklediğini iddia edenlere dolaylı baskı uygulayarak onları Hamas’ın kararlarını etkilemeye zorlamak şeklindeki farklı bir amaçla bir araç olarak kullanılabilir.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Bu olay gönüllü bir insani yardım girişimi olarak sunulsa da esasında İsrail hükümetinin politikaları, özel sektör aracılarının rolü ve gelenleri kabul eden ülkelerle kurulan belirsiz koordinasyon arasındaki karmaşıklığı gözler önüne seriyor.

Bu olay, Güney Afrika için Filistin davasına desteklerini açıklayan ülkelerin, yerinden edilmiş kişileri kabul etme sorumluluğuyla karşı karşıya kaldıklarında verdikleri siyasi tepkiyi ortaya koydu.

İsrail için bu yolculuklar, programın kapsamı ve nihai hedefleri belirsiz olsa da göçü kolaylaştırmaya yönelik uzun süredir devam eden siyasi tartışmalara uygun pratik bir araç olarak ortaya çıkıyor.

Kırılgan ve belirsiz bir ateşkes ortamında, bu operasyonlar hem İsrail içinde hem de Hamas ve uluslararası ortaklar gibi dış aktörlere yönelik bir tür siyasi sinyal işlevi görüyor. Bu yolculuklar daha geniş bir stratejinin başlangıcı mı, yoksa siyasi baskıyı hafifletmek için sınırlı bir araç mı olarak kullanılıyor bilinmez ama Gazze'den çıkışın, bu çatışmanın etkisi, anlatısı ve geleceği üzerine daha geniş bir çaplı bir mücadelenin parçası haline geldiği aşikar.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.