Hamduk, Şarku’l Avsat’a konuştu: Washington ile ilişkilerimiz ilerliyor. Etiyopya’ya dair endişemiz yok. Barış çok yakın

Hamduk, Şarku’l Avsat’a konuştu: Washington ile ilişkilerimiz ilerliyor. Etiyopya’ya dair endişemiz yok. Barış çok yakın
TT

Hamduk, Şarku’l Avsat’a konuştu: Washington ile ilişkilerimiz ilerliyor. Etiyopya’ya dair endişemiz yok. Barış çok yakın

Hamduk, Şarku’l Avsat’a konuştu: Washington ile ilişkilerimiz ilerliyor. Etiyopya’ya dair endişemiz yok. Barış çok yakın

Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk, ülkesinin yakın bir zamanda ABD’nin terör listesinden çıkabileceğini söyledi. ABD ile ilişkilerde önemli bir ilerleme kaydedildiğini ve birçok anlayış sağlandığını belirten Hamduk, bu anlayışların kapsamında Nairobi ve Darusselam’daki ABD Büyükelçiliklerine yönelik saldırıyla ilgili olarak tazminat ödenmesi hususunda küçük bir kısmın olduğuna da değinerek, “Bu konuda da büyük adımlar attık. Yakın zamanda sona ulaşmayı umuyoruz” dedi. Sudan Başbakanı, “İktidara geldiğimizden beri, terörizm meselesiyle mücadele etmek için çalışıyoruz. Büyük bir ilerleme kaydettik ve meselenin sonlanmasını umuyoruz” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’a kapsamlı bir röportaj veren Hamduk, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile işbirliği ve yardımların ötesinde güçlü ilişkiler kurulması çağrısında bulundu. Abdullah Hamduk, Riyad ve Abu Dabi ile ilişkilere de dikkati çekerken, “İlişkiler çok iyi. Onlardan aldığımız desteği takdir ediyoruz. Ancak ilişkilerin daha geniş bir yelpazeye ulaşmasını istiyoruz” dedi.
Hamduk, Etiyopya ile son dönemde tırmanışa geçen gerginlikle ilgili bir endişe hissetmediğini ve iki ülkenin krizle mücadelede yardımcı olabilecek bazı mekanizmalara sahip olduğunu söyledi. Ülkesinin ‘Nahda (Rönesans) Barajı hususunda asıl taraf olduğunu ve çok büyük faydalar beklediğini’ ifade etti.
Sudan’ın ekonomik krizlerini çözme yeteneğine sahip olduklarını söyleyen Sudan Başbakanı, “Ekonomik krizle başa çıkabileceğime inanmasaydım, koltuğumda bir gün bile kalmazdım.. Pek çok kaynağa sahip zengin bir ülke olduğumuza inanıyoruz. Tamamen çökmüş bir ekonomi miras aldık. Ancak birliğimiz ve çevremizdeki yerel bileşene ve dış dünyaya hitap etme yeteneğimizle, kısa vadede içinde bulunduğumuz çukurdan çıkmamıza yardımcı olacak bir atmosfer oluşturabiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

İşte Hamduk’a yönelttiğimiz sorular ve Hamduk’un cevapları…

-Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), hükümetin ‘Sudan için siyasi bir misyon oluşturma ve UNAMİD misyonunun süresini uzatma’ talebine yanıt olarak iki karar verdi. Bunların Sudan’daki durum üzerindeki etkileri nelerdir?
Altıncı madde kapsamında Sudan’a siyasi bir misyon gönderilmesini talep ettik. Talep, uluslararası toplumdan ve BMGK’dan olumlu bir yanıt aldı. Bu misyon, başta barış süreci olmak üzere geçiş döneminin zorluklarında bize yardımcı olacak. Sudan’ı 15 yıldır içinde olduğu, yedinci maddenin zorluklarından ve sorunlarından kurtarmaya çalışıyoruz.
Bu süreç, Sudan hükümetinin vizyonuna göre yürütülüyor. BMGK ise sürecin, ulusal egemenliğin korunarak yürütülmesi gerektiğini belirtiyor.
Cuba’daki barış müzakereleri iyi şekilde ilerliyor. Şu an müzakerelere katılmayan hareketler de dahil, bir barış anlaşmasına ulaşacağız. Barışın mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşü, onlara gıda güvenliği, çeşitli hizmetlerinin sağlanması da dahil olmak üzere birçok faydası var. BM misyonu barışın gereksinimlerini karşılamak için kaynak toplamamıza yardımcı olacak.
Misyon ayrıca, seçimlere hazırlık sürecinde de bize yardımcı olacak. Bu süreç, savaşlardan ve çatışmalardan çıkan tüm ülkeler için maliyetlidir. Kararın alınmasından mutluyuz.
Misyonun askeri güçleri içerdiği yönündeki söylentilere gelince, bu durum doğru değil. Misyon, vizyonumuz uyarınca geldi. Onu yönlendiren ve öncülük eden biziz.

-Ulusal egemenliği ihlal eden misyonun varlığı hakkındaki konuşmalara ilişkin düşünceniz nedir?
Sudan, BM üyesidir. Dolayısıyla bu tür konuşmalar gariptir. Destek istenmesi doğal. Ulusal egemenlik üzerine ağlayanların, 15 yıldan uzun bir süredir, yedinci madde altında ülkede binlerce uluslararası gücün var olduğunu unutması da garip.

-Bu karar, terör listesi hususunda Sudan ve ABD arasında var olan anlaşmazlıklar Sudan’ın uluslararası ilişkilerini nasıl etkileyebilir?
İktidara geldiğimizden beri terör meselesi üzerinde çalışıyoruz. Büyük ilerleme kaydettik ve bu meselesinin sona ulaşmasını bekliyoruz.

-Sudan’ı terörizme sponsorluk yapan devletler listesinden kaldırmak için ABD ile diyalogda gelinen son aşama nedir?
Oldukça büyük bir gelişmeler oldu0,. Bu konuda büyük anlayışlara ulaştık. Bu anlayışlar kapsamında Nairobi ve Darusselam’daki ABD büyükelçiliklerine yönelik saldırılar hususunda tazminat ödenmesiyle ilgili küçük bir anlaşmazlık var. Bu konuda da büyük adımlar attık. Yakın bir zamanda sona ulaşmayı umuyoruz.

-Tazminat parasını nereden ödeyeceksiniz?
Bu meseleyi, ABD’liler ve bölgedeki kardeşlerimizle ele alacağız. İktidara geldiğimizden bu yana üzerinde çalıştığımız bir dosyada anlayışlara ulaşmayı umuyoruz. Yakın bir zamanda büyük bir atılım bekliyoruz.

-Sudan’ın adının ne zaman terör listesinden kaldırılacağını umuyorsunuz?
Beklentimiz, Sudan isminin 4 Haziran’da terörizm listesinden çıkartılmasıydı. Ama acil bir şekilde kaldırılmasını bekliyorum.

-Sudan, Washington’a büyükelçi atadı. Washington, ilişkileri büyükelçilik düzeyine çıkarmayı kabul etti. Büyükelçiler ne zaman ülkelere ulaşacak?
Geçen Aralık ayında Washington’a yaptığım ziyarette büyükelçi ataması hususunda uzlaşı sağladık. ABD’nin 23 yıl yıldır Sudan’da büyükelçisi bulunmuyordu. Bu yüzden büyükelçi atamaya karar verdiler. Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkilerde büyük bir gelişme olarak nitelendiriliyor. Koronavirüs salgınıyla ilgili koşulların, ABD’nin Hartum büyükelçisinin atanmasını geciktirdiğine inanıyorum.

-Silahlı hareketlerle barış süreci hususunda tartışmalar var. Bazıları, ordunun barış sürecini engellediği yönünde de eleştiriler yöneltiyor.
Bu doğru değil. Çünkü geçiş hükümetinin kurulmasından bu yana ekonomik ve toplumsal kalkınma konularını, hukuk reformunu, tazminatları ve uzlaşıyı, geçiş adaletini, güvenlik düzenlemelerini ve insani yardımları ele alan bir barış vizyonu ortaya koyduk. Tüm müzakere konuları Bakanlar Kurulu tarafından hazırlandı. Bazı bakanlar, Cuba’daki silahlı hareketlerle müzakerelere giriyor. Ben şahsen Cuba’ya ziyarette bulundum.
Devrimci Cephe liderleri ve müzakerelerde yer almayan diğer silahlı hareketlerle doğrudan ve sürekli temas halindeyim. Barış meselesi hakkında konuşmak gerekirse, bu bir başarı değil. Egemenlik Konseyi, geçici yönetimin bir parçasıdır. Biz entegre bir geçiş hükümetiyiz. Aramızda rekabet yok.
Şu an müzakerelere liderlik eden isim, Egemenlik Konseyi’nin bir üyesi olan Muhammed Hasan et-Teayişi’dir. O bir sivil, barış müzakereleri sorununa gelince, müzakereleri uzatan eksenlere hitap ettiğinden daha fazla yol ele aldı.
Geçici hükümetin kurulmasından sonraki bir ay içinde barış sağlanacağı konusunda büyük bir iyimserlik mevcuttu. Hükümeti kurmama ve silahlı mücadele hareketlerinin hükümette yer alması için bir ay beklemek bir teklif vardı, çünkü o döneme hesap verebilirlik ve iyimserlik ruhu hakimdi ve bu iyimserlik haklı bir yaklaşımdı. Zira silahlı mücadele güçleri devrimin ve değişimin bir parçasıdır ve ona çok fazla katkıda bulundular.
Biz, Cuba’da ‘müzakerede’ ne olup bittiği üzerinde durmuyoruz, aksine iki taraf arasında bir diyalog olarak adlandırıyoruz. Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ve Abdulaziz el-Hulu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi- Kuzey gibi şu ana kadar uzlaşı sağlamamış konular var. Onlarla müzakerelere başladık. Bu müzakereler, daha sonra bazı anlamazklıklar nedeniyle durdu. Barışın ikinci aşamasında, ilk aşamada ortaya çıkan tüm artı ve eksileri değerlendirmek istiyoruz. İki hareketin liderleriyle de sürekli temas halindeyim.

-Fakat Abdulaziz el-Hulu’un hareketi, laik bir devletin kurulmasıyla ilgili müzakere pozisyonuna hala bağlı mı?
Barış sürecinde belirli bir duruma ve sıfır denklemine dikkat etmemek oldukça önemlidir. Kırmızı çizgiler olmadan, açık bir zihinle müzakerelere ve tüm konularda yüksek bir ulusal ruha girmemiz gerekiyor. Bu hususlarda bir anlayışa ulaşacak olmamız muhtemel. 1955 yılında düzenlenen Mısır konulu Asmara Konferansı’nda dinin devletle ilişkilerine ve 2005 yılında geçiş anayasasındaki konulara ilişkin yaklaşımlara değinildi. Ülkeye, kalkınma ve demokrasinin sürdürülebilirliğine meraklı olduğumuz sürece, tüm konularda diyalog masasına oturacağız ve bir anlaşmaya ulaşacağız.
-Uzun süren müzakerelerin hükümetin performansı üzerinde bir etkisi var mı?
Barışın bu kadar uzun bir vakit alması, beklediğimiz bir durum değildi. Bunun nedeni, savaşın durdurulması ve barışın inşasıyla iyimserliğin artmasıdır. Eğer gerçekleşmemiş olsaydı, sürdürülebilir demokrasi ile ilgili her türlü bahis askıda kalırdı.

-Hükümetin, bu hafta Darfur’da ordu ve Sudan Kurtuluş Hareketi arasında meydana gelen gerginlikler hakkındaki görüşü nedir?
Geçiş sürecinin başlamasından bu yana Darfur, Port Sudan, Kassala ve Kadugli vilayetlerinde etnik ve kabilelerle ilgi çatışmalar ve sorunlar durmadı. Bu çatışmalar, devrik rejimin ortaya koyduğu kapsamlı yıkımla, bölgeselciliğe olan bağlılığı ve kabileler arasındaki çatlakları körüklemesiyle bağlantılıdır.
Bu durumlar, hükümetin karşı karşıya olduğu zorluklardır. Öldürülen Sudanlılarla ilgili sorunların da çözülmesi gerekiyor.

-Anayasal belgeye göre geçiş yapıları neden yavaş bir şekilde tamamlanıyormuş gibi görünüyor?
Sivil valilerin atanması ve Yasama Konseyi’nin kurulması yavaş şekilde ilerliyor. Bu iki husus, devrimden sonra hüküm süren iyimserlik ruhu ve barışı sağlamakla bağlantılılar. Barış kurumlarında ve geçiş hükümetinde bir sonuca ulaştık. Bu bağlantının doğru olmadığı ve bunları, barışla ilişkilendirmemiz gerektiği bir hatadır. Ancak barışın yakın olduğu beklentileri de mevcut. Silahlı mücadele güçlerini bu iki yapının oluşumuna dahil etme ruhu içinde, bunları birlikte gerçekleştirme çağrısı yaptık. İki veya üç hafta önce onlarla birlikte geçici valiler atanması ve barışa ulaşmadan önce Yasama Konseyi’nin kurulması hususlarında uzlaşı sağladık. Konuyla tam bir ciddiyetle ilgileniliyor.
Yasama Konseyi... Ekim 1964 ve Nisan 1985 dönemlerine kıyasla üçüncü geçiş dönemi için gerçek bir durum var. Anayasal belgeyi imzalayanlar, kolay bir ek olmayan bir Yasama Konseyi'nin kurulmasın hususunda uzlaşı sağladı ve ben buna “Ulusal Meclis” diyorum. Bu bir yasama konseyi değil. Eğer durum erken olsaydı, bize ülkenin ana meselelerini, laiklik hikayesini, devletin şeklini, seçimleri, anayasayı tartışma fırsatı verirdi. Tüm bu konular, Yasama Konseyi’nde siyasi taraflardan farklı temsilcilerle tartışılabilirdi. Ama yine de bunu yapmak için bir fırsat var. Bir anlayışa ulaşmalı, net bir karar almalıyız. Siyasi taraflar da bizimle bu konuda hemfikir olmalıdır.

-Maaşları, yüzde 500’den fazla artırma kararı, enflasyonun etkilerinden doğan beklenti sonuçları neticesinde mi alındı?
Bu yönün farkındayız. Bu yüzden bu karardan aylar önce, 10’dan fazla stratejik ürünü tanımlayan bir program olan ‘Emtia Programı’ olarak iki ana paket hazırladık ve bütçelerini oluşturduk. Doğrudan üreticiden tüketiciye gitme konusunda üreticilerle ayrıntılı olarak konuyu ele aldık. Bu durum, aracıyı engelleyerek emtiaların fiyatının yüzde 30 ila 40 ucuzlamasını sağladı. Büyük bir ciddiyetle başlattığımız diğer durum ise vatandaşlara mal sağlamak için işbirliği ekonomilerini harekete geçirmektir. Maaşlarda artışa ve herhangi bir enflasyon etkisinden kaynaklanabilecek koşullara yardımcı olacak büyük adımlar attık.

-Kurtarma sisteminin feshi hususunda durumu, ‘geçiş dönemi adaleti’ hakkında konuşan ve bunu ‘İslamcıları bu kapıdan cepheye geri döndürme girişimi’ olarak nitelendiren açıklamalarla mı ilişkilendirdiniz?0
Bu husustaki siyasi güçlere, İslamcılara veya diğerlerine değinmedim. Ancak ülkenin bağımsızlığından bu yana geçen 60 yıldan uzun bir süreden bahsettim. İstikrar için bir model oluşturamadık. Sudan'ın istikrarını ve demokrasinin sürdürülebilirliğini koruyan ulusal bir proje ortaya koyamadık. Bu nedenle tüm Sudanlıların uzlaşı sağlayacağı ulusal bir proje hakkında bir anlayış sağlamalıyız. Projenin birincil kısmı olarak Sudan halkının seçimlerini kimin yöneteceği meselesini geride bıraktık. Ama ikinci kısım, sürdürülebilir kalkınma konularını ele alan bir kalkınma projesinin oluşturulmasıyla ilgili. Bu iki kol, birlikte ulusal projeyi oluşturmaktadır.
Bu proje, herhangi bir bileşene veya politikacıya hitap ederken ayrıntıya girmiyor. Hiçbir partinin dahil olmadığı bir geçiş dönemindeyiz ve bu ihtiyaca cevap veren ulusal bir projeden bahsediyoruz.

-Ancak Gazi el-Atabani gibi bazı İslamcı sembollerle bir araya geldiniz.
Bizimle görüşmek istedi. Bazı Sudanlılarla ile bir araya geldik. Atabani, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi’nin tüm güçleriyle bir araya geldi. Siyasi bir gündemimiz yok.

-Etiyopya ve Sudan arasındaki sınır son zamanlarda bir güvenlik ve askeri gerilime tanık oldu. Doğu komşusuyla koşullar nereye gidiyor?
Etiyopya ile komşuluk ilişkileri, kültür ve tarihi açıdan bir aradayız. Krizle mücadeleye yardımcı olabilecek bazı mekanizmalara sahibiz. Bizim tarafımızdan Bakanlar Kurulu bakanlarından, onların tarafından ise başbakan yardımcısı, iki ülkenin dışişleri bakanları ve istihbarat başkanlarından oluşan beş üyeli ortak bir komitemiz var. Komite, geçen ay bir araya geldi. Bu ay içerisinde krizle mücadele hususunda toplantı düzenlemeyi bekliyoruz. Biz, bu tırmanış hususunda endişeli değiliz.

- Sudan, Mısır ve Libya’yı Nahda (Rönesans) Barajı sorununu çözmek için müzakere masasına geri döndürmek için bir girişim başlattınız. Bu konuda durum hangi aşamada?
Nahda Barajı hususunda aracı değiliz, asıl tarafız. Barajdan çok önemli faydalar sağlıyoruz. Etiyopya’nın gölü doldurmaya başlamadan önce barajı doldurmaya başlaması için yaptığımız şeyler var; üç tarafa yardım etmek, yetkileri durdurmak, müzakere masasına dönmek. Gölü doldurmaya başlamadan önce Etiyopya'nın baraj gölünü doldurmasını sağlayan bir anlaşmaya varmak.

-Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere, Körfez ülkeleriyle iyi ilişkileriniz var. Ancak gözlemciler bir anlaşmazlık hakkında konuşuyor. Bu konuda ne söylersiniz?
Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkilerimiz oldukça iyi ve bu iki kardeş ülkeden aldığımız desteğe minnettarız. Ama bu ilişkilerin daha geniş bir yelpazeye yükselmesini istiyoruz. Belirli bir tavan olmadan ortak çıkarlara ve yatırıma dayalı bir ilişki istiyoruz. Milyarlarca dolarlık yatırımlarla Suudi Arabistan ve BAE’nin sermayelerinin bize akması için çabalıyoruz. Çünkü entegrasyonu mümkün kılacak yeteneklere ve avantajlara sahibiz. Yardım sınırlarında durmayan, aksine daha geniş ufuklara uzanan, sınırsız tavana sahip ilişkiler istiyoruz.

-Koronavirüs salgını öncesinde bağışçılar konferansını düzenlemeye yönelik çalışmalar çok iyi gidiyordu. Ancak sonrasında duraksadı. Peki, şu an hangi düzeyde?
Ona yeni bir isim verdik: ‘Sudan Ortaklık Konferansı’. Tüm dost ve kardeşlerle, koronavirüs nedeniyle sanal şekilde düzenlenecek. Ana ortaklar Sudan, Almanya, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği'dir (AB).

- Valilerin atanması ve Yasama Konseyi’nin oluşturulması için birçok çağrı aldınız, ama sonrasında geri adım atıldı. Bu ne zaman gerçekleşecek?
Hayır. Bir geri adım olmadı. Valilerin adlandırılması gecikti. Çünkü gerçek zorluklar yaşanıyor. Halkımızı kandırmayacağız, çözmeye çalıştığımız zorluklar var.

-Özellikle sivil valilerin atanmasıyla ilgili bu zorluklar nelerdir?
Valilerin atanmasıyla ilgili üç zorluk var. Özgür ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile görüşmemizde, onlara valilerin, her eyaletin toplumsal ve etnik koşullarını ve karmaşıklıkları ele almasını istediğimizi söyledik. Sorun yaratan bir vali istemiyoruz. Aksine problemleri çözen bir vali istiyoruz. Bu yüzden belirli vilayetlerdeki bileşenlerle uyumlu olmak zorundalar.
Aynı şekilde eyalet yönetimlerinde kadınların temsil edilmesi sorunu da var. Bu da karşımızda duran sorunlardan biri. İkinci zorluk ise silahlı mücadele güçleriyle uzlaşı. Çünkü onlarla birlikte Cuba Bildirgesi’ni imzaladık. Yönetici atanmasının barış gelene kadar ertelenmesini şart koştuk. Bu durumun, barış süreci üzerinde çok olumsuz bir etkisi olabilir. Bu üç zorlukta büyük ölçüde bir anlayışa ulaşıldı ve valileri atamaya yaklaştık.

-Atamalar ne zaman gerçekleşecek?
Bir zaman belirleyemem, daha önce geçen Mayıs ayının sonu olarak belirledik. Ama bunun üzerinde çalışıyoruz. Çünkü diğer tüm taraflardan daha istekliyiz, çünkü bu durum yürütme organlarına da yardımcı olacak. Vilayetlerde meydana gelen değişimi hissetmeyen halkımız var. Bu gerçekleşmeli. Sizi temin ederim ki sivil valilerin atanması gecikirse, bu, insanların bu konu üzerinde çalışmadığı gerekçesiyle değildir, aksine onarmaya çalıştığımız gerçek karışıklıkların sonucudur.

-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri, önerilen valilerin isim listesini sundu. Bu konuda bir görüşe sahipsiniz. Sunulan liste tekrar gözden geçiriliyor mu?
Bunu düzenli olarak tartışıyoruz.

-Yasama Konseyi’nin kurulmasını ne engelliyor?
Bildiğiniz gibi Yasama Konseyi’nin atanması, yürütme organının yetkisi dahilinde değil. Biz yardımcı oluyoruz ve görüşleri daha da yakınlaştırmak için çalışıyoruz. Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ne tavsiyelerde bulunuyoruz. Seçme sorumluluğu tamamen onlara aittir.

-Geçişin mevcut şeklini benzeri olmayan bir Sudan modeli olarak tanımladınız. Sudan büyük adımlar atabilir. Ancak her dönemden sonra, bileşenler arasında faaliyetler açısından sorunlar ortaya çıkıyor mu?
Sudan modelinden bahsediyoruz ve bunu bu şekilde isimlendiriyoruz. Çünkü Arap Baharı veya çevremizdeki Afrika ülkelerinin tecrübeleri çerçevesinde benzersiz özelliklere sahip. Buna, siviller ve ordu arasındaki ittifak gibi, benzersiz özellikleri dolayısıyla Sudan modeli diyoruz. Özgürlük ve Değişim gibi siyasi bir bileşene de sahip. Önceki deneyimlerimizde bile buna paralel bir deneyim mevcut değildi. Ama mutlaka bu modelin de sorunları var. Bu nedenle tutarlı olmayan her konuşma, yanlıştır.
Özgürlük ve Değişim İttifakı çok geniş bir ittifaktır. İçerisindeki sorunları ve anlaşmazlıkları yürütme veya egemenlik faaliyetleri, tüm geçiş dönemine, siviller ve askeri personeller arasında ilişkilere de yansır. Tüm bu süreç ‘anayasal belge’ tarafından yönetilir. Bu belge de hataları ve sorunları olan bir belgedir. Uygulanması da yeni karmaşalara ve sorunlara neden olur. Bir hedefe ulaşmak için sabır göstermek ve karmaşıklıkları çözmek çok önemlidir. Eğer yürütme organı, Egemenlik Konseyi ya da Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri dahilindeysek, bu halkı sürdürülebilir demokrasi ve kalkınma dönemine geçirmekten başka hedefimiz olamaz. Bunlar geçiş döneminin hedefleridir. Bu yüzden bunun gibi herhangi bir deneyimin doğal olarak sorunları da vardır.

-İnsanlara sabır çağrısı yaptınız. Onlar da sabrediyorlar. Bu sabır ne kadar devam edecek?
İnsanlar otuz yıldır sabırlılar. 9 ay ya da geçiş dönemi de ‘sabır’ olarak mı isimlendiriliyor?

-Ancak siz beklenti tavanını yükseltiyorsunuz.
Halkımızın semaya bağlı olma, beklentilerini dile getirme hakları var, bununla ilgili bir anlaşmazlık yok. Çünkü en büyük devrimi gerçekleştirdiler. Ama biz cennet sözü vermedik. Daha ziyade, tüm sorunları ele almak için halkımızla çalışmaya geldik.

-Ekonomi meselesine ilişkin olarak, ülkeyi yaşadığınız sıkıntılı krizden kurtarabileceğinizden emin misiniz?
Ekonomik krizle mücadeleye odaklanmış olmasaydım koltuğumda bir gün bile kalmazdım. Pek çok kaynak bakımından zengin bir ülkeyiz ve tamamen çökmüş bir ekonomiyi miras aldık. Ancak birliğimizle, çevremizdeki yerel bileşene ve dış dünyaya hitap edebilme yeteneğimizle, kısa vadede içinde bulunduğumuz ‘çukurdan’ çıkmamıza yardımcı olan bir atmosfer oluşturabiliriz. Pek çok kaynak bakımından zengin bir ülkeyiz ve tamamen çökmüş bir ekonomiyi miras aldık. Ancak birliğimizle, çevremizdeki yerel bileşene ve dış dünyaya hitap edebilme yeteneğimizle, kısa vadede içinde bulunduğumuz ‘çukurdan’ çıkmamıza yardımcı olan bir atmosfer oluşturabiliriz. Çok zengin bir ülke olmamıza rağmen içinde bulunduğumuz "delik" nedeniyle, ekonomik politikalar hakkında özel bir kısım olmalı. Derinliği 60 milyar dolar olan bir borç deliğini mirasını aldık ve ister iç ister dış dengesizlik olsun, giderler ile gelirler arasındaki tutarsızlık ve ihracat ve ithalat ile ilgili kredi, bağış ve borçlarla uğraşma olsun, sorunlarla ilgili birçok konuyu ele alan özel bir kısım var.

-Medyada ilk görünmenizde Başbakan olarak anayasal yemininizi ettikten sonra üretim ekonomisine, bağımlılığa ve ülkenin yerli yeteneklerinden yararlanmaya dikkati çektiniz. Ancak birçok kesim, hükümetin ekonomik faaliyetlerinin hala bağışlara, hibelere ve kredilere bağlı olduğuna inanıyor.
Bu durum, yüzde 100 doğru değil. Kimse bize hediye vermiyor.

-Sunulan vizyon ne düzeyde?
Ekonomimizin kendi ayakları üzerinde durması için çalışıyoruz ve bu temel şeylere bağlıdır. Eğer borç meselesini ele almazsanız, ‘ülkeyi yatırımına açma, yerli veya yabancı sermayeyi çekme’ konusundaki hiçbir konuşma başarılı sonuç vermez. Ülkenin onarımı, iç ve dış dengesizlikleri ele alan eksiksiz bir makroekonomik politika paketine ihtiyaç duymaktadır.
İç sıkıntı, gelir ve harcamalarla ilgilidir ve gelirlerin merkezinde vergiler vardır. Kurtarma dönemi boyunca bir ülke olarak, milli gelirin yüzde 6’sını vergi gelirlerinden ele ettik. Afrika ve küçük ülkelerde yüzde 15’i, diğer bölgelerde de milli gelirin yüzde 20’sinden fazlası vergilerden sağlanmaktadır.
Saygın bir ülkeyi yönetmek için vergilerin, ulusal gelirin en az yüzde 15’ini sağlaması gerekli. Biz bunu yaşamadık. Çünkü hâkim olan koşul, vergi tahsilatı değil, ‘vergi muafiyeti’ ve vergi kaçakçılığıdır. Bu nedenle devlet, elini eğitim ve sağlık alanına uzatmak zorunda kaldı. Buradan, ekonomik iyileşmeye katkı sunmak amacıyla gerçekleştiği düzeyde fayda sağlamak istiyoruz. Hiçbir ülke, eğitim ve sağlığa harcama yapmadan gelişemez. Bu yüzden bunu maaş yapısında da ele aldık. İkinci olarak, tamamen yıkılan altyapıyı (yollar, ulaşım, yol, hava, nehir taşımacılığı, elektrik) onarmak istiyoruz. Bir ülke, bu gibi yıkılmış sektörlerle nasıl gelişebilir?
Bunlar ekonomimizi iyileştireceğine inandığımız konulardır. Dış sorunlar ise ihracat gelirleriyle ele alınıyor. Şu anda ihracatımız yok. Tarım sektörünü tamamen yok ettiler. Bunu Sudan ekonomisinin bel kemiği olacak şekilde sağlığına kavuşturmak için çalışıyoruz. Sanayileşmeyle bağlantılı bir tarım ekonomisinden bahsediyoruz. Çünkü hala hammadde ihracatına dayalı, sömürgecilik mirası modele dayanıyoruz. Örneğin hayvanları canlı olarak ihraç ettiğinizde onlarla kaç ürün ithal etmektesiniz?
Bunu söylemek kolay. Ama çok fazla gereksinimiz var. Biz, ekonomimizi iyileştirmek istiyoruz. Üretime bağımlı olduğumuzu söylediğimizde de bunu kastediyoruz. Bu hususta, bir dizi politika mevcut. Ancak diğer altyapı hususlarında da gereksinimler var.

-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri de dahil olmak üzere insanlar, altı aydır ülkenin mücadele edecek bir bütçesi olmadığını söylüyor. Bu doğru mu?
Bu doğru değil. Geçen Aralık ayında iki konseyin ortak toplantılarında bir bütçe ortaya koyduk. Destek hususunda sadece bir anlaşmazlık meydana geldi. Bu konuda nihai bir karara varılmasını ulusal ekonomi konferansına erteledik. Konferansın, geçtiğimiz Mart ayında yapılması planlandı. Kimse, koronavirüs salgınının her şeyin ertelenmesine neden olacağını beklemiyordu.
Ancak bu dönem boyunca, hükümetteki ekonomi bürokrasisi ile Özgürlük ve Değişim Ekonomik Komitesi arasında, ekonomik reform paketi görüşünü yakınlaştıran son derece faydalı bir diyalog gerçekleşti. Bu diyalog, 5 belirleyiciden oluşur. Dördü üzerinde yüzde yüz uzlaşı sağladık ve beşincisi kaldı. Bu da emtianın desteklenmesiyle ilgili bir mesele. Aynı şekilde daha sonradan bunda da bir uzlaşı sağlandı. Destek hakkında değil, bunun kaldırılması hakkında konuşuyoruz. Yakıt gibi sektörlerden bahsediyoruz. Az sayıda tüketici olmasına rağmen, benzine büyük destekler sağlamaya gerek yok. Darfur’daki, kuzeydeki, doğudaki ve ülkenin her yerindeki üreticilerin benzinle bir ilişkileri bulunmuyor.
Benzinin desteklenmesi meselesi, sadece tüketimle ilgili değil, aynı şekilde tüketim modelindeki dengesizliğin nedeniyle de ilgilidir. Ucuz olduğunda tüketim artar. bunların en önemlisi yakıt kaçakçılığıdır. Çevremize kıyasla beş kat daha fazla satış yapıyoruz. Bu yüzden maceracılar, büyük bir kazanç sağladıkları için kaçakçılıktan geri adım atmayacak. Sonuç olarak, yakıtın yüzde 40’ı mahallelere kaçırılıyor.

-Geçici hükümetin kuruluşundan bu yana dokuz ay geçti. Sizce neler başarıldı?
Ülkedeki rejimin 30 yıllık mirasını aldık. Anayasal belge rehberliğinde başta barış ve ekonomi meselesi olmak üzere geçiş dönemi için 10 önceliğe dayalı bir program belirledik. Bu sorunların büyük bir kısmını ele aldık ve barış sürecinin yavaş ilerlemesine rağmen, doğru yönde seyrettiğine inanıyoruz.
Hükümetin en büyük başarısı, kış tarım sezonunun başarısı ve buğday mahsulünün yüksek verimliliğindir. Çiftçiler sayesinde buğday yeterliğini sağlayabiliyor, hatta yurtdışına ihraç edebiliyoruz.
Maaş yapısının değiştirilmesi meselesini de ele aldık. Halkımıza güven vermiyoruz, çünkü elde ettiğimiz başarılar, bu büyük insanların beklentilerinden daha azdır. Geçiş birimlerinin yavaş şekilde tamamlandığı doğru. Ama bu konu üzerinde çok çalışacağız.



Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
TT

Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)

İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını ihlal etmeyi sürdürerek her gün yenilenen saldırılarla yeni can kayıplarına neden oluyor.

Son olarak, iki ayrı olayda 3 Filistinli öldürüldü. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde bir insansız hava aracının hedef aldığı iki genç yaşamını yitirirken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Atatara bölgesinde bir başka Filistinli, İsrail’e ait bir drone tarafından vurularak öldürüldü.

Saha kaynaklarına göre, Atatara’da öldürülen gencin, ateşkes hattını belirleyen “sarı çizgi”ye yaklaşık 250 metre mesafede, uzaktan kumandalı küçük bir drone ile hedef alındığı belirtildi.

df
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan İsrail topçuları, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusunda bir grup vatandaşı hedef aldı; saldırıda bir baba ve kızı yaralandı.

Kış koşulları nedeniyle çadırları ve eşyaları zarar gören Gazzelilerden onlarcası, Han Yunus’un doğusundaki Zinne, Beni Suhîle ve Absan bölgelerine dönerek evlerine ve eşyalarına ulaşmaya çalıştı.

Aynı dönemde, Orta Gazze’deki El-Bureyc Kampı yakınlarındaki Selahaddin Caddesi’nde, kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu bir Filistinli daha hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklarca doğrulanmayan iddialara göre saldırıyı düzenleyenlerin İsrail’in özel bir birimine mensup olduğu öne sürüldü. Yerel kaynaklar, öldürülen kişinin Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı Nasır Selahaddin Tugayları’ndan aktif bir isim olan Vasim Abdülhadi olduğunu bildirdi.

Kimliği belirsiz cenazeler defnedildi

Gazze Sağlık Bakanlığı, kimlik tespiti yapılamayan ve İsrail tarafından uzun süre alıkonulan 14 Filistinlinin defnedildiğini duyurdu. İsrail, çeşitli esir değişimi anlaşmaları kapsamında en az 330 cenazeyi teslim etmiş, bunların bir kısmı kimlikleri tespit edilemediği için Deyr el-Belah’taki bir mezarlığa defnedilmişti.

dfvgy
Filistinliler, Deyr el-Balah'ta savaş sırasında İsrail tarafından uzu süre alıkonulan  kimliği belirsiz cesetleri gömüyor (Reuters)

Bakanlık yetkilileri, gerekli tıbbi teknik imkanların bulunmaması nedeniyle kimliği belirlenemeyen cenazelerin belirli bir sürenin ardından fotoğraflama ve işaretleme yöntemiyle kayıt altına alınarak defnedildiğini açıkladı.

Tedavileri tamamlanan 76 hasta Gazze’ye döndü

Gazze Sağlık Bakanlığı ayrıca, Kudüs’te tedavileri tamamlanan 76 hasta ve refakatçisinin, Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) Sınır Kapısı üzerinden Gazze’ye giriş yaptığını bildirdi. Grubun içinde 4 çocuk, yaşlı kadın ve erkekler ile savaş başlamadan önce Kudüs’te bulunan ve 26 ay boyunca orada kalan gençler de yer aldı.

Söz konusu hastalar, Makassed ve Augusta Victoria (El-Mutle) hastanelerinde tedavi gördükten sonra gerekli işlemleri tamamlanarak Gazze’ye döndü. Bakanlık, halen tedavi gereksinimi devam eden Gazze’li bazı hastaların Kudüs’teki hastanelerde bakım almaya devam ettiğini belirtti.


İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
TT

İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

Yüksek patlama sesleri duyan Hanadi, yıkılmakta olan evinin penceresine atlayarak, sarı hatın arkasında evleri yıkmaya devam eden askeri zırhlı araçların ve buldozerlerin yaptıklarını izlerken İsrail'in ne planladığını merak ediyordu.

Zırhlı araçlar Hamas'ın kontrolü altında kalan Gazze'nin batısından çekildiğinde ve askerler ABD Başkanı Donald Trump'ın planında yer alan haritalara göre sarı hata geri çekildiğinde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki insani yardım bölgesine kaçan Hanadi mahallesine dönmeye karar verdi.

Yeni sınırlar ve yıkım

Evi, İsrail ordusunun halen konuşlandığı yeni sarı hatın bitişiğinde yer alan Hanadi, “Mühendislik, coğrafi ve demografik değişiklikler nedeniyle evim Gazze'deki son ev haline geldi. Şimdi İsrail’in Gazze Şeridi’nin alanının yarısını kaplayan yeni sınırının yakınlarında yaşıyorum” dedi.

İsrail ordusu, ABD Başkanı Trump’ın planı çerçevesinde Gazze'nin batısından çekilerek birliklerini, işgal altında tutulan ve askeri devriyelerin gezdiği Gazze Şeridi’nin doğu yarısına yeniden konuşlandırdı. Tel Aviv’in kontrolü altındaki bölge ‘Doğu Gazze’ olarak adlandırıldı. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ‘sarı hat’ denilen bu sınırın belirlenmesi emrini verdi. Ancak bu hattın Gazze Şeridi için kalıcı bir yeni sınır haline gelebileceği endişeleri hakim.

f
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırlarının dışında oturan iki küçük Gazzeli çocuk, 10 Kasım 2025 (AFP)

Gazze'nin ikiye bölünmesi, Hanadi'nin evini Gazze Şeridi'nin yeni sınırındaki ilk ev haline getirdi. Bu konum, Hanadi'nin İsrail ordusunun Gazze'nin doğusunda yaptığı garip şeyleri yerinde gözlemlemesini sağladı.

Hanadi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her gün patlama sesleri duyuyorum ve savaşın yeniden başladığından korkuyordum ama evin penceresine çıktığımda, sarı hatın öte yanında kalan evleri yıktıklarını gördüm.

Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının yürürlüğe girmesine rağmen, sarı hattın gerisindeki bölgelerde evlerin yıkılması politikası devam ediyor. Bu durum endişe ve paniğe neden olurken, Gazzelilere sona ermiş olması gereken savaş atmosferini hatırlatıyor. Bu da “İsrail neden evleri yıkmaya devam ediyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Sarı hattın arkası

Trump’ın planına göre Hamas Gazze’de tuttuğu rehinelerin tamamını serbest bıraktığında, anlaşmanın ikinci aşaması başlayacak ve bu aşamada Gazze'nin İsrail'in varlığının olmadığı tek bir coğrafi yer olduğu ve İsrail ordusunun Gazze'nin fiili sınırlarına yakın yeni bölgelerden çekilmesi gerektiği belirtilecek.

Trump'ın barış planının ikinci aşaması bu şartlara göre uygulandığında, Gazzelilerin Gazze'nin doğusundaki evlerine geri dönebilecekleri düşünülüyordu. Ancak, ordunun sistematik olarak yıkmaya devam ettiği bu bölgedeki evlerini ve konutlarını bulamayacaklar ve böylece bölge yaşamın olmadığı, yaşanmaz bir ortama dönüşecek.

Gazze Şeridi'nin kuzey kısmı ile Gazze şehri, Han Yunus ve Refah gibi doğu şehirlerini kapsayan sarı hattın arkasındaki bölgeler her gün İsrail ordusu tarafından bombalanmaya ve evlerle altyapı tahrip edilmeye devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu askeri operasyonlar, Hamas üyeleri ile İsrail askerleri arasında doğrudan çatışmalar olmamasına rağmen gerçekleştiriliyor.

Evlerin yıkılmaya devam etmesi, ateşkesin kırılgan olduğu ve İsrail'in halen güç kullanarak yeni bir gerçeklik oluşturmaya çalıştığı yönünde genel bir his yaratıyor. Gazze Şeridi sakinlerinden Şehira, “Evim sarı hattın arkasında ve her bina yıkıldığında, her patlamada kalbim parçalanıyor. Her defasında bir daha evime geri dönemeyeceğime daha da ikna oluyorum” diyor.

Bir diğer Gazzeli Şaban ise askerlerin misilleme olarak evleri havaya uçurduğunu kendi gözleriyle gördüğünü söyledi.

Şaban, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD Başkanı’nın planının aşamalı olarak uygulanmasını, hayatın yakında normale dönmesini ve insanların sarı hattın ötesindeki topraklarına erişebilmesini umuyoruz. Ama bunun olacağını sanmıyorum. Doğu Gazze'nin tamamını kaybedebiliriz, bu bölge kalıcı olarak İsrail toprağı haline gelebilir.”

ABD’nin vizyonu bu

Gazzeliler, savaşın daha az gürültülü ama daha az şiddetli olmayan başka bir forma dönüştüğüne ve İsrail'in güç kullanarak kendi denklemlerini dayattığına, Gazze'yi doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmeye çalıştığına, doğu şehrinin güvenliğini kontrol ederek onu değiştirilemez yeni bir gerçekliğe dönüştürmeye çalıştığına inanıyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) uydu görüntülerine göre İsrail, Gazze Şeridi içinde bin 500'den fazla binayı yıktı. Bu binaların tamamı sarı hattın arkasında, yani İsrail ordusunun kontrolündeki mahallelerde bulunuyor. Bu durum ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ediyor.

Trump’ın barış planı, ‘hava ve topçu bombardımanı dahil tüm askeri operasyonların durdurulmasını’ öngörüyor, ancak buna rağmen İsrail ordusu anlaşmanın şartlarına tam olarak uymuyor. İsrail Ordu Sözcüsü Ella Waweya, sarı hatın gerisindeki evlerin yıkılmasını “Ordumuz güvenlik nedenleriyle bölgeyi temizlemeye ve sınır yakınlarındaki binaları kaldırmaya çalışıyor” diyerek savundu.

frety
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah şehrindeki çadırların yakınlarındaki plajda, 15 Kasım 2025 (AFP)

Ancak siyasi analist Muhanned el-Helu, devam eden yıkımların İsrail'in Gazze'de yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı anlamına geldiğini söyledi. Koşulların eskisi gibi olmayacağını, bunun da Netanyahu'nun İsrail'in Gazze'de güvenlik kontrolünü sürdüreceği yönündeki açıklamalarının pratik bir yansıması olduğunu belirten Helu, “Bu operasyonlar, ABD’nin Gazze'nin yeniden inşasının sarı hatın ötesindeki alanda başlayacağını öngören vizyonuyla uyumlu. Bu durum, ABD vizyonunun, bu geniş alanların düzleştirilmesi için hazırlık olarak yıkımlar yapılarak sıkı bir şekilde uygulandığının açık bir göstergesi” değerlendirmesinde bulundu.

Bu politikanın devam etmesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağına işaret eden Helu, “Çünkü bu politika yeni bir gerçeklik dayatıyor ve vatandaşların evleri ve yerleşim alanlarındaki mülkiyet haklarının kaybına işaret ediyor” ifadelerini kullandı.

İsrail, sarı hatın gerisinde yoğun olarak yıkımlar gerçekleştirerek Gazze'yi İsrail'in çıkarları ve ABD’nin planları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53'ü halen İsrail'in kontrolü altında.

Trump'ın planının tam olarak uygulanamayacağı ihtimaliyle birlikte, Gazze Şeridi’ni iki bölgeye ayırma ilkesine dayanan alternatif planlar ortaya çıkmaya başladı. Bu bölgelerden biri İsrail tarafından kontrol edilecek ve uluslararası ve İsrail güçleri tarafından korunan ‘yeşil bölge’ olarak, diğeri ise Hamas tarafından yönetilecek ve harabeye dönmüş ‘kırmızı bölge’ olarak sınıflandırılacak.

Trump, barış ve refah planını açıklamadan önce, Gazzelileri sınır dışı etme ve yıkılmış bölgeyi yapay zeka özelliklerine sahip yeni şehrin kurulması ve inşası için bir alan haline getirme ilkesine dayanan ‘Ortadoğu Rivierası’ adlı planını açıklamıştı. Ancak bu plan, Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra uluslararası kamuoyu tarafından da tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine ABD Başkanı ana fikrinden vazgeçmeden planlarını değiştirme kararı aldı.

Refah'tan başlayarak

Gözlemciler, Trump'ın şu anda Tel Aviv'in yıkmaya devam ettiği Gazze'nin doğu yarısında bir Ortadoğu rivierası inşa etmeye çalıştığını düşünüyor. Gözlemcilere göre bu artık sadece bir spekülasyon değil, siyasi açıklamalar ve sahadaki gelişmelerle ortaya çıkan gerçeklik.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Gazze'nin yeniden inşa edilebileceğini, ancak bunun yalnızca İsrail'in kontrolündeki bölgelerde mümkün olacağını söyledi. Yeniden inşa için Refah şehrinin seçildiğini belirten Vance, hazırlıklar tamamlandığında Filistinlilerin bu bölgeye taşınabilmesinin beklendiğini kaydetti. ABD Başkan Yardımcısı, Hamas'ın kontrolü altında olmayan bölgelerde inşa çalışmalarının çok hızlı bir şekilde başlayabileceğini de ifade etti.

Aslında bu ifade mevcut duruma da uygulanabilir, çünkü Vance ‘yeniden inşa’ ifadesi yerine Gazze'yi ‘inşa etmek’ ifadesini kullandı. Bu da Gazze'nin tüm topraklarında değilse de doğu bölgelerinde Ortadoğu Rivierası planının uygulanması anlamına geliyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in haberine göre ABD, İsrail'den, ordunun kontrolündeki bölgelerde yeni Gazze'nin inşasına başlanmasına izin vermesini istedi. Buna göre ilk aşama Refah'ta başlayacak.

Siyasi araştırmacı Hiyam Haccac yıkım operasyonlarının sadece Doğu Gazze'yi Ortadoğu Rivierası'nın inşasına hazırlık için gerçekleştirildiğini söyledi. İsrail ordusunun sarı hattan çekilmesi umutlarının çok zayıf olduğunu ve Gazzelilerin hatın gerisindeki evlerine dönme düşüncelerinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını belirten Haccac, “Sarı hat, Gazze'yi süresiz olarak bölen fiili sınır haline gelecek gibi görünüyor. Doğuda yeni Gazze, batıda ise nüfusun Hamas yönetimi altında yaşadığı eski Gazze yer alacak” şeklinde konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”