Fas’ta koyu tenlilerin lakabı, ‘kölelerin torunları’

Sahra Altı Afrika'dan Fas'a köle olarak getirilen kölelerin acılarını anlatan Gnawa müziği, bilhassa siyah Faslılar için sembolik bir anlam taşıyor. (sosyal medya)
Sahra Altı Afrika'dan Fas'a köle olarak getirilen kölelerin acılarını anlatan Gnawa müziği, bilhassa siyah Faslılar için sembolik bir anlam taşıyor. (sosyal medya)
TT

Fas’ta koyu tenlilerin lakabı, ‘kölelerin torunları’

Sahra Altı Afrika'dan Fas'a köle olarak getirilen kölelerin acılarını anlatan Gnawa müziği, bilhassa siyah Faslılar için sembolik bir anlam taşıyor. (sosyal medya)
Sahra Altı Afrika'dan Fas'a köle olarak getirilen kölelerin acılarını anlatan Gnawa müziği, bilhassa siyah Faslılar için sembolik bir anlam taşıyor. (sosyal medya)

İlham et-Talibi
Köle olarak getirilenlerin torunları bugün dahi aşağılayan bakış açısından muzdarip. Ten renkleri koyu olduğu için evlenmeleri engelleniyor, günlük olarak ya da daimi bir şekilde ırkçılık sorunuyla, bazen de zorbalıkla karşı karşıya kalıyorlar.

“Aşağılanmış hissediyorum”
Irkçılık ve ayrımcılığa karşı çıkan bir kolektifte görevli Murad er-Raki, hissettiklerini şu kelimelerle anlatıyor:
“Bana siyah adam dedikleri zaman aşağılanmış hissediyorum. Bu, tarifi olmayan bir his olsa da hiddetli bir şekilde cevap vermekten kaçınıyorum. Çünkü bu gibi ırkçı davranışlarla baş edemem. Bu nedenle bu gerçeği kabul etmeye ve aynı şeyi beyaz tenlilere yapmamaya çalışıyorum. Bu ırkçılık, bazılarının siyahların köle veya ‘Haratin’; beyazların ise efendiler olduğunu düşünmesinden kaynaklanıyor. Bence dünyayı küçük bir köye dönüştürmek ve sosyal medya, ırk ve ten rengine göre sınıflandırmaların değişmesine katkıda bulundu.”

Kendi ırkından veya renginden olmayanlarla evlenmemek
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamaları bulunan Raki sözlerine şöyle devam ediyor:
“Halen kendi ırkından veya renginden olmayanlarla evlenmeme yönünde nasihatte bulunan atalarının sözlerini dinleyen kabileler var. Bu kuralı ihlal etmenin onları hayatları boyunca takip edecek bir laneti peşi sıra getireceğini düşünüyorlar. En tehlikeli ırkçılık türü, renklere göre ayrımcılığa neden olan etnik olandır. Alışveriş yaptığım sırada bana siyah olduğum için daha az değerli bir insanmışım bakışı atan ya da önceliği beyazlara veren kişilerle karşılaşıyorum.”

Beyaz ten önceliği
Güney Fas'ın Guelmim şehrinde yaşayan Murad er-Raki açıklamasında dayanışmanın önemine dikkat çekiyor:
“Bu sosyal hastalık bazılarında bilinç olarak yerleşmiş durumda. Çünkü beyaz ten sahibinin her şeyde önceliğinin olduğunu düşünüyorlar. Bir kişinin ten renginin koyu olduğu anlaşıldığında her zaman diğerlerinden daha az değerli biri olarak görülür ve siyah adam lakabını alır. Irkçılık ve ten rengi ile sosyal sınıflandırmalar, bazı aşiret toplumlarında insanları etkisi altına almaya devam ediyor. Ancak farklılık ve dayanışma kültürlerini aramızda yaymalıyız, yaşamın özünün çeşitlilikten doğduğu fikrini özümsemeliyiz. Birinden bize benzemesini ya da bizim bir kopyamız olmasını istememeliyiz.”
Sahra Altı Afrika'dan Fas'ta getirilen kölelerin acılarını anlatan Gnawa müziği, bilhassa siyah Faslılar için sembolik bir anlam taşıyor. Ulusal sanat ve mirasın bir parçası olan bu müzik türü bugün dünyanın dört bir yanında dinleniyor.

Ailenin reddi
‘Kölelerin torunları’ diye nitelendirilen kabilelerden kişilerle evliliğin yasaklandığını anlatan 35 yaşındaki Ali yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“Ailem, kökenlerimin Murabıtlara bağlı asil bir aileden gelmesi nedeniyle Haratin topluluğuna ait bir kadınla evlenmemi istemedi. Bir kadın, ten rengi veya ataları köle olduğu için hor görülemez. Bu nedenle ailemin kabul etmememsine rağmen bu kişiyle dünya evine girdim. Bu da köyde istisna bir tecrübe oldu.”
Koyu renk tenli Haratinler, eski zamanlarda kölelikten muzdarip insanlardı. Ancak Fas'taki bazı kabileler halen renk ve ırka göre sosyal hiyerarşi ve bölünmeyi benimsiyor.

Onlara halen köle olarak bakılıyor
Independent Arabia’ya konuşan Ali, Güney Fas’ın Ouarzazate şehri eteklerinde yaşayan, kabile adetlerinin siyah tenlilerle evliliği yasakladığı bir topluluktan geliyor.
Ali’nin anlattığına göre toplum değişmeye başlamış. Değişen siyahlar kendilerini çeşitli alanlarda kanıtlamış olsalar da bazı kabileler halen bu kişileri köle olarak görüyor.
Evlendikten sonra eşiyle beraber Kazablanka’ya söyleyen Ali, “Nitekim evliliğimi kabul etmediler. Halen daha atalarımızın ve asillerin lanetinin benim peşimi bırakmayacağına inananlar var. Ancak ben evliliğimden memnunum. Eşimin ten rengi ya da atalarının tarihi onunla olan ilişkime zarar vermiyor” diyor.

Başarılarına rağmen hor görülüyorlar
Fas'ın güneydoğusundan, Guelmim şehrinden Afrika İnsan Hakları Vakfı Şube Başkanı Nadi Hüseyin de şu açıklamalarda bulunuyor:
“Bir grup aile halen kendilerini bölgenin ileri gelenleri olarak görüyor. Eski bakış açısını sürdürüyorlar. Haratin toplumunun eğitim ve toplumsal başarılarına rağmen diğer kabileler bunu umursamıyor ve onları hor görmeyi sürdürüyor. Ten rengi nedeniyle şiddete sebebiyet veren ayrımcılık vakaları gözlemledik. Siyahların görüş beyan etmelerini engelliyorlar.”
Guelmim’de aktif olan vakıf, her türlü ayrımcılık ve ırkçılığa karşı duruyor.

“Atalarımız, efendilerin evlerinde çalışıyordu”
Independent Arabia’ya konuşan Hüseyin, “Evlilik mevzubahis olduğunda koyu renki bir adam beyaz tenli bir kadınla evlenemez. Çünkü bu noktada etnik köken ve ten rengi devreye girer. Bu konuları gündeme getirmek ve farkındalık yaratmaya katkıda bulunmak için münakaşa ve münazaralar yürütmeye çalışıyoruz” diyor.
Fas’ın kuzeyinde Şafşavan’ın eteklerinde yaşayan Muhammed de şunları söylüyor:
“Atalarım, bir zamanlar yaygın olan köle ticareti nedeniyle Fas'ın kuzeyine gelip burada efendilerin evinde çalışmış. Köleliğin kaldırılmasının ardından da burada yerleşik hayata geçmişler. Bazıları atalarının tarihini halen yâd ediyor. Diğer yandan kızını değersiz gördüğü bir siyah ile evlendirmeyi reddedenler var.  Irkçılık, maalesef hayatımızın bir parçası haline geldi. Bazen şaka yoluyla bir şey söyleniyor ancak biz bundan etkileniyoruz. Yine de bu durumla birlikte yaşamaya çalışıyoruz.”
Şafşavan’ın Bojaad köyünde yaşayan Bojaad Kalkınma ve İşbirliği Derneği Başkanı Abdusselam Evlad Hamidu, “Bu köydeki ırkçılık, kasıtlı olarak ortaya çıkmadı. Siyahlar bununla birlikte yaşamaya alışmış durumda. Bazıları şaka yollu ‘siyah adam’ tabirinin kullanılmasına alıştı. Beyaz tenlilerle evlenenler de oldu. Ancak son yıllarda önemli değişiklikle yaşanıyor” ifadelerini kullandı.

“İstisnalar var, genelleme yapmamalıyız”
Hamidu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Evliliğin reddedilmesi her zaman ten rengiyle ilişkilendirilmemeli. İstisnalar var, genelleme yapmamalıyız. Ten renginin verdiği aşağılık duygusu artık aşıldı. Zirâ köylerde önemli işlerde çalışan ve akademik başarıyı yakalamış siyahlar var.”
Bojaad köyünde siyahların yanında büyümüş olan Abdusselam, bu bölgelerde ırkçılığın zayıf olduğunu belirtiyor.



Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
TT

Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)

Dürziler, dini ve sosyal gizliliğini korumaya çalışırken, Ortadoğu'da Lübnan, İsrail ve Suriye gibi yayıldığı ülkelerde siyasi roller oynayan bir azınlığı oluşturuyorlar.

Son birkaç gün boyunca, Güney Suriye'deki Suveyda şehrinde Dürzi milisler, Bedevi milislerle çatışmaya girdiler ve bunun sonucunda yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti. Suriye hükümeti güçleri salı günü Suveyda şehrine girip ateşkes ilan ederken, İsrail Suriye güçlerini hedef alan hava saldırıları düzenlediğini duyurdu. Zira Tel Aviv daha önce azınlık Dürzi halkını korumaya ve Güney Suriye'de asker konuşlandırmayı önlemeye çalışacağına söz vermişti.

Peki Dürziler kimdir ve inançları, siyaset ve toplumdaki rolleri hakkında ne biliyoruz?

Dini inançları

Dürzilik, 11’inci yüzyılın başında, İmamiye’den (İsna Aşeriye) sonra Şiiliğin ikinci en büyük dalı olan İsmâiliyye mezhebinin bir fırkasıdır.

Kendilerine Muvahhidun diyen Dürziler, Lübnan'daki en yüksek dini otorite olan el-Akl Şeyhliğinin web sitesine göre, “Bir ve tek olan, yeri ve göğü yaratan Allah’a” meleklerine, peygamber ve resullerine, ahiret gününe inanırlar.

Mezhep mensupları ile sınırlı olan öğretilerinin gizliliğini açıklar şekilde, ritüellerine aşina olan ve adının açıklanmasını istemeyen birinin AFP’ye vurguladığı gibi, Dürziler inançlarında “zahiri mesaj ile batini mesaj”ı temel alırlar.

Bahsi geçen kişi, tek tanrılı dinlerin uzun bağlamlarına dayanan, dini kavramları felsefe ile karıştırma yoluyla Platon'un fikirlerinden etkilenen, “Allah’ın gerçek tevhidinde olgun bir aşamaya” dayanan öğretilerden bahsediyor.

Dürzilik, sözde doğruluk, iman kardeşlerini koruma ve karşılıklı yardım, İblis'i ve bütün şer güçleri tanımama gibi yedi temel tavsiyeyi (esası) benimser ve reenkarnasyonun “mezhebin bir parçası” olduğuna inanır.

Dini günler

Dini günleri, diğer mezhepler ile aynıdır. Ek olarak, kurban bayramından önceki on gün boyunca yapılan günlük toplantılar vardır. Bu toplantılarda dini okumalar, bazı ibadetler, bazı şiirler ve manevi okumalar yapılır. Bunlar Muvahhid birisinin yerine getirmesi halinde gerçek tevhidi uygulamış kabul edileceği yedi esası pekiştirmektedir.

Aynı şekilde, Hicri yeni yılı ihya ederler ve herkes gücü yettiğince zekat öder.

Şeyhleri iman kardeşlerini koruma ve iletişimi koruma ilkesini yerine getirmek için perşembe-cuma gecesi ritüelleri ve ibadetleri eda etmek, dini okumalar yapmak amacıyla toplanırlar.

Mezhebin öğretileri mensupları arasında gizli kalır ve bazı karma evliliklerin varlığına rağmen, genellikle Dürzilerin kendilerine mezhep mensuplarının dışında hayat arkadaşı seçmeleri hoş karşılanmaz.

Yayıldıkları bölgeler

Dindar erkeklerinin siyah kıyafetler giyinip başlarına beyaz sarık sardıkları, kadınlarının ise yine siyah kıyafetler giyip, başlarını ve yüzlerinin bir kısmını örten beyaz bir başörtü taktıkları Dürzilerin sayısının 1 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.  

Dürzi mezhebi mensupları çoğunlukla Lübnan, Suriye, Filistin toprakları ve Ürdün'deki dağlık bölgelerde yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Suriye'deki nüfuslarının 700 bin olduğu tahmin ediliyor ve çoğu kaleleri sayılan Suveyda şehrinin bulunduğu ülkenin güneyinde yaşıyor. Ayrıca Şam kırsalındaki Ceramana ve Sahnaya ilçeleri ile ülkenin kuzeybatısındaki Idlib'de sınırlı sayıda bulunuyorlar.

Lübnan'da sayılarının yaklaşık 200 bin olduğu tahmin ediliyor ve yoğun olarak ülkenin merkezindeki dağlarda, özellikle de Şuf, Aliya ve el-Metn el-Ala bölgelerinde, ayrıca Cebel el-Şeyh’in batı eteklerindeki Hasbaya ve Raşiya gibi bölgelerde yaşıyorlar.

İsrail'de ise Celile, Karmel Dağı ve işgal altındaki Golan Tepeleri'nde 20'den fazla köyde dağınık bir şekilde yaşıyorlar. Merkezi İstatistik Bölümü'ne göre, İsrail vatandaşlığına sahip olanların sayısı 153 bin. Ek olarak, Golan'da yaşayan yaklaşık 23 bin Dürzi’nin büyük çoğunluğu kalıcı İsrail ikametgah belgesine sahip.

İsrail'deki Dürzi Mirası Merkezi'ne göre, İsrail mezhebi “kendi mahkemeleri ve bağımsız manevi liderliği ile tek başına bir oluşum olarak” tanıyor.

Tarihçi Sami Nesib Makarem, “Dürzi İnancı” adlı kitabında, özellikle Lübnan ve Kuzey Suriye'deki bazı Dürzilerin “16. yüzyıldan itibaren Cebel-i Havran'a göç ettiğini” ve bölgenin “Cebel-i Dürzi” olarak anılmaya başladığını belirtiyor.

Buradan bazıları, özellikle kuzeyde yaklaşık 15 bin ila 20 bin Dürzi'nin yaşadığı Ürdün'e göç etti.

Az sayıda Dürzi de Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Avustralya gibi dünyanın çeşitli bölgelerine ve ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'ya göç etti.

Sosyal ve politik rol

Dürziler, farklı ülkelere yayılmalarına rağmen yakın bağlarını sürdürmeye çalıştılar.

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden tarihçi Profesör Makram Rabah, Dürziler, Maruniler ve Lübnan Dağı'ndaki çatışmalar üzerine yazdığı bir diğer kitapta şu açıklamayı yapıyor: “Karma evlilikler ve Dürziler arasında ilişkiler var ve din adamları bu ilişkinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynuyorlar. Sınırlar çizilmiş olsa da, Dürziler onları gerçekte tanımadılar.”

Makram'a göre, bir azınlık olmalarına rağmen, Ortadoğu'da Dürziler “bölgenin siyasi ve sosyal yaşamında, ekonomik ve sosyal meselelerinde önemli ve bazen öncü bir rol” oynadılar.

Bu durum genellikle, azınlığın rolünü, büyüklüğünün ötesinde şekillendirmede önemli bir etkiye sahip olan feodal liderlerden veya aile liderlerinden kaynaklanıyordu.

Örneğin Lübnan'da lider Kemal Canbolat, 1950'lerden iç savaşın başlangıcı (1975-1990) ve 1977'deki suikastına kadar önemli bir siyasi rol oynadı.

Suriye'de Fransız manda yönetimi, 1921'de Cebel el-Dürzi bölgesine idari bağımsızlık verdi ve bu statü 1937'ye kadar devam etti. Ancak bu dönemde, en önde gelen Dürzi liderlerinden biri olan Sultan Paşa el-Atraş, 1925'te Fransızlara karşı patlak veren büyük bir ayaklanmaya liderlik etti.

İsrail'e gelince, Makram Rabah, Dürzilerin “devlete tamamen entegre olduklarını ve orduda görev yaptıklarını, bunun da onlara devlet nezdinde daha fazla nüfuz sağladığını” açıklıyor.

Suriye'de çatışmanın patlak vermesinin ardından Dürziler, kendilerini çatışmadan ve sonuçlarından uzak tuttular. Birkaç istisna dışında, genellikle rejime karşı silahlanmadılar veya muhalefete katılmadılar. Bulundukları bölgelerde çeşitli silahlı grupların parçası olan Dürziler, Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra iktidara gelen yeni yetkililerle henüz bir anlaşmaya varamadılar.

Nisan ayı sonlarında Şam kırsalındaki iki bölgede patlak veren ve Suveyda'ya uzanan çatışmalar, Dürzi milisler ile güvenlik güçlerinin de aralarında olduğu en az 119 kişinin ölümüne yol açtı. Bu kanlı çatışmaya İsrail hava saldırılarıyla müdahale etti ve Şam’ı, Dürzilere zarar verilmemesi konusunda uyardı.

Nadir görülen bir siyasi ayrışmayla, Dürziler arasında son olaylara ilişkin tutumlar farklılaştı. Kemal Canbolat’ın oğlu Lübnanlı lider Velid Canbolat, Dürzileri Müslümanlar ile “sonsuz bir savaşa” sürüklemek konusunda uyarıda bulunurken, dini otoriteler ve Suriyeli Dürzi askeri gruplar, Dürzilerin ülkenin “ayrılmaz bir parçası” olduğunu vurguladılar.Şarku'l Avsat'ın Independet Arabia'dan aktardığı analize göre buna karşılık, Suriyeli din adamları ve İsrail’deki Dürzilerin dini lideri Şeyh Muvaffak Tarif, İsrail'e Suriye Dürzilerini koruma çağrısında bulundular.

Rabah, bu tarafların “farklı ajandalara sahip olduğunu ve daha da önemlisi, üç ülkeye uzanan bir nüfuz mücadelesi olduğunu” belirtti.