Çin’de vahşi hayvan ticaretinin yasaklanması zor

Mao Zuqin, son beş yıl içerisinde Güney Çin’de, bin 100 bambu faresi besleyip yetiştirebileceği bir çiftlik kurdu (New York Times)
Mao Zuqin, son beş yıl içerisinde Güney Çin’de, bin 100 bambu faresi besleyip yetiştirebileceği bir çiftlik kurdu (New York Times)
TT

Çin’de vahşi hayvan ticaretinin yasaklanması zor

Mao Zuqin, son beş yıl içerisinde Güney Çin’de, bin 100 bambu faresi besleyip yetiştirebileceği bir çiftlik kurdu (New York Times)
Mao Zuqin, son beş yıl içerisinde Güney Çin’de, bin 100 bambu faresi besleyip yetiştirebileceği bir çiftlik kurdu (New York Times)

Bambu farelerinin yoksulluktan kurtardığı Mao Zuqin, şimdi ise salgın nedeniyle yeniden yoksulluk tehdidi ile karşı karşıya.
Zuqin, son beş yıl içerisinde Güney Çin’de, bölgedekilerin sofralarına konuk ettiği en lezzetli kemirgenlerden olan bambu faresinden bin 100 adet besleyip yetiştirebileceği bir çiftlik kurdu. Ancak Çin hükümeti, Şubat ayında, salgının muhtemel kaynağı olarak tanımlanan yabani hayvan ticaretini aniden dondurdu; çiftlikte beslenen veya yakalanan yaban hayvanları satışı ve tüketimini de askıya aldı.
Zuqin ise bu hayvanları beslemeye devam etmek zorunda, ancak masraflarını veya yatırım maliyetlerini karşılayacağı hiçbir yolu yok. Bu nedenle de “Boğazıma kadar borca battım” diyor.
Çeşitli uluslararası taraflar, yabani hayvan ticaretini askıya aldığı için Çin’e övgüde bulundu; ancak bu karar, Zuqin gibi milyonlarca işçiyi zor durumda bıraktı. Bu işçilerin ekonomik kaderleri, hükümetin kısıtlamalarındaki büyük boşluklarla birlikte, Çin'in kalıcı ambargo kısıtlamaları uygulama kararına yönelik en önemli tehditler arasında yer alıyor.
Çin'in yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (NPC), geçen ayın sonlarında yıllık oturumunu yabani hayvan ticaretini sona erdirecek yeni yasalar kabul etmeden ertelemişti. Bunun yerine, mevzuat hazırlarken mevcut kuralların uygulanmasını incelemek üzerine bir direktif yayınladı. Bu süreç, bir yıl veya daha uzun bir süre alabilir.
Gecikme, Çin'in 2003 yılındaki SARS salgını deneyiminin tekrar edebileceği korkusunu artırıyor. Ülke, krizden sonraki birkaç ay içinde kararnamenin sessizce geçmesine izin vermek için salgınla bağlantılı palmiye misk kedisi satışını yasaklamıştı.
Çin hükümeti, yaban hayatı ticaretini kısıtlamaya çalışırken bir yandan da köklü kültürel ve mutfak gelenekleriyle savaşıyor. Zirâ bu kadim kültürde ayı, kaplan ya da gergedan gibi hayvanların yenmesinin tıbbi olarak çok faydalı olduğu öngörülüyor.
Nitekim yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını; Vuhan’da bulunan, hayvanların kafeslerde satıldığı, tazeliğe verilen önem nedeniyle sağlık koşullarından yoksun tezgahlarda satılmadan hemen önce kesilen bir hayvan pazarından yayılmıştı.
Çin'de iktidardaki Komünist Parti kararları veya direktiflerinin aleni meydan okumalar ya da herhangi bir muhalefetle karşılaşması nadir bir durum olsa da, kalıcı bir yasak kararının aleyhinde güçlü seçmenler ve çıkarlar bulunuyor.
Pekin de dahil olmak üzere bazı Çin şehirleri, geçen hafta avcılık ve vahşi hayvan satış yasakları konusunda gelişmeler kaydetti. Vuhan, beş yıllık bir yasağın başlatıldığını açıkladı. Zuqin’in yaşadığı gibi kırsal bölgelerde ise yetkililer, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından bu bölgelerdeki aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak için açıklanan hedefi yerine getirmek amacıyla bazı istisnalar veya kısmi muafiyetler almak üzere baskı yapmaya çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta Tarım Bakanlığı, köpekleri onaylı evcilleştirilmiş çiftlik hayvanı ‘beyaz listesi’nden çıkarmış; bu gelişme, köpek eti yeme geleneğine karşı kampanya yürütenler için bir zafer kabul edilmişti. Ancak diğer yandan emu ve moskof ördeği de kabul edilen iki tür olarak listeye eklenmiş ve satışlarına izin verilmeye devam edilmişti.
Ancak Zuqin’in yaşadığı bölge olan Guangxi’deki çiftçilerin itirazlarına rağmen, bambu fareleri listeye eklenmedi. Bu fareler; yakalanması, satışı ve tüketimi onaylanan, sayısız ticareti yansıtan ve hükümetin ticaret yasalarıyla örtüşen 54 vahşi hayvandan oluşan ayrı bir hükümet listesi kapsamında bulunuyor.
Uluslararası bir hayvan hakları kuruluşu olan ACTAsia Direktörü Pei Su, konuyla ilgili açıklamasında “Çin’in gelecekteki salgın hastalıkların önlenmesi için ilerici mevzuattan geçerek bu konudaki liderliği alma ve dünyaya harika bir örnek olma fırsatını kaybetmesi hayal kırıklığına uğrattı” ifadelerini kullandı.
Çin hükümeti; vahşi hayvanların kürk elde etmek amacıyla veya Komünist Parti yetkilileri tarafından aktif olarak teşvik edildiği gibi Çin geleneksel tıp hizmetleri için kullanılmasına ilişkin bazı istisnalar açıklamıştı. Yeni tip koronavirüsün tedavi edilmesi için ayılardan çıkarılan safranın kullanılması da buna dahildi.
Ancak muafiyetler, av eti için yasadışı bir ticareti besleyebilecek boşluklara neden oldu. Bunlardan biri de koronavirüsün olası taşıyıcısı olarak tanımlanan ve nesli tükenmekte olan pangolinler içindi. Pangolinin bazıları cinsel güç kaynağı olarak kabul edilen etleri, kaçak satılıyor; ancak pullarından yapılan ilaçları satın almak yasal kabul ediliyor.
Hükümet, Cuma günü, pangolin nesli tükenmekte olan türler için en yüksek koruma seviyesine yükselttiğini açıkladı. Ancak açıklamada hayvanın geleneksel tıptaki kullanımına değinilmedi. Koronavirüs ilk patlak verdiğinde, Çinliler, en azından başlangıç için, yabani hayvan ticaretine karşıt bir konuma geçmiş, bu da hayvanların sömürüsüne karşı uzun süredir kampanya yürütenleri umutlandırmıştı.
İlk vaka kümesi, birçok canlı hayvan dükkanı ve tezgahının bulunduğu geniş bir pazar olan Huanan Deniz Ürünleri Toptan Satış Pazarında gerçekleşmişti. Bu pazar, yetkililer salgının şiddetini tam olarak anlamadan veya kabul etmeden önce 1 Ocak'ta kapatılmıştı.
Ardından, Çin Hastalık Kontrol Merkezi, pazardan alınan örneklerde koronavirüse rastlandığını bildirmişti. Yetkililer koronavirüsü doğrudan belirli bir hayvana bağlamamış olsa da, SARS’da olduğu gibi muhtemelen yarasadan kaynaklandığı, ardından başka bir memeliye, sonrasında ise insana sıçradığını öngörülmüştü.
Salgınla mücadelede yer alan tanınmış bir Çinli bilim insanı Zhong Nanshan ise porsuk ve bambu fareler de olmak üzere iki olası konakçı daha belirledi. Nitekim her ikisi de Vuhan'da satışa sunuluyordu.
Çin yerel hükümeti, geçtiğimiz Ocak ayı sonlarında, ulusal pazara vahşi hayvan -balıklar, yengeçler ve diğer deniz ürünleri istisna tutulacak şekilde- ticaretini tamamen durdurma emri verdi. Bir ay sonra koronavirüse bağlı can kayıpları artmaya başladığında ise tüm karasal vahşi hayvan ticaretini askıya alacağını açıkladı.
Bu geleneğe bir son verilmesi çağrısında bulunan Başkan Şi, Şubat ayında yaptığı açıklamada “Vahşi yaşamı tüketme risklerinin uzun zamandır farkındayız, ancak avcılık endüstrisi hala çok büyük ve halk sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
Çin Yaban Hayatı Koruma Derneği programı direktörü Aili Kang, ekonomik kalkınmanın her türlü vahşi yaşam için arz ve talebi körüklediği SARS salgınından bu yana toplumsal tutumların önemli ölçüde değiştiğini söyleyerek “İnsanlar şimdi ekolojik medeniyetten bahsediyorlar” dedi.
Kang, Başbakanı Li Keçiang’ın NPC’de sunduğu çalışma raporunun yabani hayvanlar ile ilgili yasadışı ticaretten ilk olarak bahsettiğini belirterek “Hükümetin bu ilerlemesinde olumlu eğilimlerin olduğunu hissediyorum” ifadelerini kullandı.
Çinli yetkililerin ve devlet medyasının kalıcı bir yasak olarak memnuniyetle karşıladığı hükümet önlemleri, aslında yalnızca yetkililerin ilgili yasa ve düzenlemeleri gözden geçirebilmeleri için etkinliklerin askıya alınması kararlarıydı. Çalışma raporu, yasal olanı düzenlemek için hangi adımların atılacağını ayrıntılarıyla belirlemeden, yaban hayatı yasadışı ticareti ve tüketimini sona erdirme sözü verdi. Hükümetin sözünü gerçeğe dönüştürmedeki bazı zorlukları belirleyen Başkan Cinping, mevcut yasaların uygulanmasında, düşük halk sağlığı standartlarında, hayvanların yasadışı ticaretinde ve yasal ticaretin yol açtığı ekonomik kalkınmadaki boşluklara değindi.
Hükümetin 2017 tahminlerine göre vahşi hayvancılık, ülkede yaklaşık 8 milyar dolar değerinde büyük ölçekli bir iş haline geldi. Özellikle de salgının ardından alternatif iş ve gelir bulmak, göz korkutan görevlerden biri sayılıyor.



Rapor: ABD'nin İran'ı bombalama tartışması Irak Savaşı'nın acılarını hatırlatıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ve İran Dini Lideri Ali Hamaney (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ve İran Dini Lideri Ali Hamaney (AFP)
TT

Rapor: ABD'nin İran'ı bombalama tartışması Irak Savaşı'nın acılarını hatırlatıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ve İran Dini Lideri Ali Hamaney (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ve İran Dini Lideri Ali Hamaney (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İsrail ile birlikte İran'a karşı saldırılara katılma olasılığı ABD içinde ve dışında tartışılıyor.

Financial Times'a göre bu tartışma akıllara Irak Savaşı'nın acılarını getirirken, İsrail ile güçlerini birleştirmeyi düşünen Trump'ın zihninde yirmi yıl önceki istihbarat felaketinin hayaleti dolaşıyor.

Donald Trump 2016 yılında yaptığı açıklamada, Irak'ın işgalini, ABD istihbaratının kasıtlı aldatmacasının sonucu olan ‘büyük bir hata’ olarak tanımlamıştı.

Trump, “Yalan söylediler. Kitle imha silahları olduğunu söylediler. Oysa öyle bir şey yoktu. Var olmadıklarını biliyorlardı” ifadelerini kullanmıştı.

Şimdiyse Trump, 2 trilyon dolarlık bir israf olarak nitelendirdiği Irak'a Özgürlük Operasyonu'na benzeyen bir savaşa askeri müdahalede bulunmayı düşünüyor.

sacfdsw
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz nisan ayında ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray'da bir araya geldi. (DPA)

Mevcut haliyle savaşın gerekçesi, bir ülkenin nükleer silah edinmesini engellemek ve böylece ABD'nin en yakın müttefiklerinden biri olan İsrail'e yönelik varoluşsal bir tehdidi ortadan kaldırmaktır.

Şimdi olduğu gibi, bazıları kitle imha silahları tehdidinin gerçekliği konusunda şüpheci.

Savunma Öncelikleri Merkezi'nin Ortadoğu Programı Direktörü Rosemary Kelanic, “İstihbarat, İran'ın bir nükleer programı olmasına rağmen nükleer silah peşinde olmadığını gösteriyor” dedi.

ABD'nin yeni bir Ortadoğu savaşına girmesine şiddetle karşı çıkan sağcı gazeteci Tucker Carlson, İran'ın nükleer bomba yapmaya yakın olduğu iddiasının Tahran'da rejim değişikliğini savunanlar tarafından uzun süredir desteklenen bir ‘yalan’ olduğunu belirtti.

Carlson X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Aslında, İran'ın nükleer bomba yapmanın eşiğinde olduğunu ya da böyle bir planı olduğunu gösteren güvenilir bir istihbarat yok. Eğer ABD hükümeti İran'ın nükleer silaha sahip olmasına haftalar kaldığını bilseydi, çoktan savaşa girmiş olurduk” ifadelerini kullandı.

Savaş aceleciliğini eleştirenler, eski bir Demokrat olan ve yurtdışına askeri müdahalelere şüpheyle yaklaşan Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard tarafından geçtiğimiz mart ayında Kongre'ye sunulan son yıllık ABD istihbarat tehdit değerlendirmesine atıfta bulunuyor.

İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğunu kabul eden Gabbard, Tahran'ın atom bombası yapmadığında ısrar etti.

Ancak Trump bu değerlendirmeyi reddetti ve salı günü Gabbard'ın görüşü sorulduğunda şu ifadeyi kullandı: “Ne dediği umurumda değil.” Trump’a göre İran nükleer silaha sahip olmaya ‘çok yakın’.

Trump'ın ilk döneminde ABD'nin İran ve Venezuela Özel Temsilcisi olarak görev yapan Elliott Abrams, “Bu çok aptalca. Hiçbir ülke nükleer silah yapmaya devam etmeden uranyumu İran'ın yaptığı gibi yüzde 60 saflıkta zenginleştirmemiştir” dedi.

Abrams ayrıca, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) İran'ın denetçileriyle yeterince iş birliği yapmadığına dair son dönemde dile getirdiği endişelere de atıfta bulundu.

UAEA geçtiğimiz günlerde Tahran'ın yaklaşık 20 yıl sonra ilk kez nükleer silahların yayılmasını önleme yükümlülüklerini ihlal ettiğini ilan etti.

Irak'ta savaşmış ve daha önce ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nı (CENTCOM) yönetmiş olan emekli general ve eski CIA Direktörü David Petraeus, Tahran'ın nükleer bomba kapasitesine ‘rahatsız edici derecede yakın’ olduğunun açık olduğunu söyledi.

Petraeus, “Ülke yönetimi nükleer bomba yapmaya karar vermemiş olsa bile şu anda her zamankinden daha yakınlar… Her zaman nükleer silaha sahip olmalarına izin vermeyeceğimizi söyledik” şeklinde konuştu.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski İran danışmanı Suzanne Maloney de benzer bir görüşe sahip. Maloney, “Bu krizin başından beri, İran'ın zenginleştirmesi sivil altyapı ve enerji üretimi için değil askeri amaçlar için tasarlanmış bir programın tüm özelliklerini taşıyor” dedi.

Ancak buna rağmen Trump'ın Tahran'ın nükleer silaha ‘birkaç hafta’ uzaklıkta olduğu yönündeki ısrarı bölgedeki uzmanları şaşırttı.

Maloney şöyle devam etti: “Beni endişelendiren Başkan'ın doğru bildiklerimizin birkaç adım ötesine geçerek akla yatkın ama istihbarat tarafından desteklenmeyen bir sonuca varmış olması.”

Bu izlenim, Trump'ın Beyaz Saray'ında politikanın gayrı resmi bir şekilde yapılmasıyla daha da kötüleşiyor.

Maloney sözlerini şöyle sürdürdü: “Başkan, bilgili danışmanların en iyi tavsiyelerinden ziyade sezgilerine dayanarak karar veriyor gibi görünüyor.”

Bazı analistler Trump'ın, İran'ın uranyumu silah haline getirmek için gizli bir planı olduğu konusunda ısrar eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun etkisinde kalmasından korkuyor.

Şüpheciler ayrıca Trump'ın, birçoğu ABD'nin ‘sürekli savaşlarına’ son verme vaadini destekleyen ABD seçmenlerinin ruh halini doğru değerlendirip değerlendirmediğini de sorguluyor.

Petraeus, “Irak ve Afganistan'daki savaşlar şüphesiz uyarı niteliğinde” dedi.

Irak'ın iddia edilen kitle imha silahları programıyla ilgili tartışmalar, 11 Eylül 2001 saldırılarından sadece iki yıl sonra, Amerikalıların ülkenin düşmanlarına karşılık verme ihtiyacı konusunda daha fazla birleştiği bir dönemde ortaya çıktı. Ancak şimdi yabancı askeri müdahalelerin bilgeliği konusundaki görüşler daha bölünmüş durumda.

Kelanic, dönemin Başkanı George W. Bush'un ‘18 ay boyunca Amerikan halkına seslenerek savaşı savunduğunu ve yetki almak için Kongre'ye gittiğini’ söyledi. Kelanic, “Şimdiki en büyük fark ise tüm bu olayların ortaya çıkış hızı” ifadesini kullandı.

xcdfgr
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz mayıs ayı ortasında Doha'nın güneybatısındaki el-Udeyid Hava Üssü'nde askerlere hitap etmeden önce (AFP)

Askerî harekât için acele edilmesi, Trump ile Carlson'ın başını çektiği daha izolasyonist takipçileri arasında süregelen gerilimi de ortaya çıkardı. Bazı destekçileri Trump'ı, İsrail'e koşulsuz destek, düşman ülkelerde rejim değişikliği arayışı ve ABD'nin stratejik çıkarlarını savunmak için dünyada tek taraflı hareket etme şeklindeki eski neo-muhafazakâr dış politikadan tehlikeli bir şekilde saparak ‘Önce Amerika’ ilkelerine ihanet etmekle suçladı.

Carlson'ın Cumhuriyetçi senatör ve Trump destekçisi Ted Cruz ile yaptığı röportajda ABD'nin İran'la savaşında İsrail'i desteklemesi gerektiğini söylemesi gerilimi artırdı.

Cruz Carlson'a şunları söyledi: “Bizi öldürmek isteyen çılgın bir adamın milyonlarca Amerikalıyı öldürebilecek nükleer silahlara sahip olmasını engellemek istiyorum. Bunun ABD'ye nasıl bir faydası olacağını anlamadığımı söylüyorsunuz. Bu çok garip…”

Carlson ise Cruz'un dış politika referanslarıyla dalga geçerek, “Hükümetini devirmek istediğiniz ülke hakkında hiçbir şey bilmiyorsun” dedi.

Trump yanlısı koalisyonun (Amerikayı Yeniden Büyük Yap – MAGA) bazı üyeleri, Trump'ın İran konusundaki tutumunda bir değişiklik olduğu uyarısında bulunurken, diğerleri Trump'ın birdenbire yeni muhafazakâr olduğunu söylemenin yanlış olacağını belirtti.