İsrail Ürdün Vadisi’nde nüfus sayımı gerçekleştirdi ‘ilhak’ haritası çizdi

Ürdün Vadisi halkı ve bir grup diplomat, dün (AFP)
Ürdün Vadisi halkı ve bir grup diplomat, dün (AFP)
TT

İsrail Ürdün Vadisi’nde nüfus sayımı gerçekleştirdi ‘ilhak’ haritası çizdi

Ürdün Vadisi halkı ve bir grup diplomat, dün (AFP)
Ürdün Vadisi halkı ve bir grup diplomat, dün (AFP)

İsrail’deki sağcılar ve ABD’nin Batı Şeria’daki Filistin topraklarını ilhak projesini tamamen ve ya kısmen uygulamaya koymak için faaliyetlerini arttırırken öbür taraftan Filistinli vatandaşların ilhak bölgelerine akın etmesinden endişe ederek İsrail ordusundaki ‘sivil yönetim’, ‘C’ bölgesinde hızlı bir nüfus sayımı yapma kararı aldı.
Tel Aviv’deki güvenlik kaynakları, İsrail’in tahminleri bulunduğunu, binlerce Filistinlinin yaşamak için bu bölgelere akın etmesinin muhtemel olduğunu söyledi. Bazılarının hükümete bağlı şehirlerde yaşamak için taşınan bölge sakinlerinin şahsi sebepleriyle ilgili, bazılarının İsrail’deki yerleşim birimleri ve şirketlerde iş aramak için bazılarının Filistin Otoritesi veya Filistinli silahlı örgütler tarafından İsrail’in güvenliğini tehdit eden uyuyan hücrelere dönüşmek üzere gönderilebileceği işaret edildi. Filistin yönetimi istatistiklerine göre bu bölgelerde 100 binden fazla vatandaş bulunduğunu söyledi. Ancak İsrail, sayının abartı olduğunu Filistin’in gerçek niyetini ortaya koyduğuna işarette bulundu. Bu nedenle bir nüfus sayımı planı geliştirmek için faaliyetlerini hızlandırdığı bildirildi.
Planda gerekli tüm güvenlik önlemleriyle birlikte sivil yönetim ekiplerinin Filistin köylerine girişi de yer alıyor. İsrail'in bu nüfus sayımı için ABD, uluslararası görgü tanıkları ve gözlemcilerin varlığını talep etmesi mümkün görünüyor.
Tel Aviv’deki siyasi kaynaklar, ülkede ve yurtdışında projesini destekleyenler ve karşı çıkanlar tarafından büyük baskı gören İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ilhakın kademeli olması gerektiğine inandığını ve bunun ilk aşamasının önümüzdeki Temmuz ayında uygulamaya geçeceğini söyledi. ABD resmi radyosu ‘CAN’a açıklamada bulunan ABD’li kaynaklar, “İsrail daha sınırlı bir ilhakla ilgileniyor ve bu yönde bir karar alacaksa, bunun üzerinde çalışacağız” ifadelerini kullandı. ABD’li yetkili, İsrail’in harita sunması gerektiğini söyledi. Birçok soruyu cevaplamak zorunda kalacağını ifade etti. İsrail’in bundan çıkarı nedir? Belirli bölgeleri, tam da şimdi ilhaka neden bu kadar önem veriyor? Kaynak: “Şu ana kadar ilhak konusunda nihai bir harita çizilmedi. İsrail’in konumu formüle etmesini bekliyoruz çünkü neticede bu onların kararı” dedi.
Öte yandan İsrail İskan İşleri Bakanı Tzipi Hotovely yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun, hâlâ ABD ve iktidar koalisyonundaki ana müttefiki ile Batı Şeria'daki toprakları ilhak etme taahhüdü üzerindeki farklılıklarını çözmek zorunda olduğuna dikkati çekti.
Tzipi Hotovely, Netanyahu’nun bu adımını yakın zamanda işgal altındaki bölgelerde uygulamada karşılaşabileceği zorluklara işaret etti. Hükümetin konuyla ilgili tartışması resmen 1 Temmuz'da başlayacak.
Reuters’in haberine göre Hotovely, İsrail Ordusu’na ait radyoya yaptığı açıklamada, “Bu konuda biz ve Amerikalılar arasında, ayrıca bizimle ulusal birlik hükümetindeki ana ortağımız olan Mavi-Beyaz İttifakı partisi arasında anlaşmazlıklar var" dedi. Savunma Bakanı Benny Gantz liderliğindeki merkezci partiye konuyla ilgili genişletilmiş bir uluslararası diyalog çağrısında bulundu.
Filistin topraklarındaki Avrupa Birliği (AB) heyeti lideri Sven Kühn von Burgsdorff, ilhak gerçekleşse dahi, AB ve İsrail ilişkileriyle ilgili sonuçları olacağını söyledi. Burgsdorff Batı Şeria’da İsrail'in egemenliğini dayatma taahhüdünde bulunduğu bir bölgedeki diğer diplomatlarla birlikte yaptığı ziyaret sırasında bu sonuçların ne olduğunu açıklamadı.
ABD’li ve İsrailli yetkililerden oluşan bir komite, Batı Şeria'daki kara sınırlarını Trump’ın planına uygun olarak çiziyor. Hotovely, “Hala bu konuda üzerinde anlaşmaya varılmış bir harita yok. Söz konusu haritanın İsrail hükümeti ve ABD taraflarınca onaylanması gerekiyor” dedi.
Öte yandan Netanyahu’ya yakın bir kaynak, “Avrupa’nın ilhakın ‘daraltılması’ hakkında vereceği yanıt bekleniyor. İçinde olumlu bir adım görecekler mi, yoksa buna karşı çıkmaya devam edecekler mi?” dedi. Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar dün Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın geçtiğimiz Çarşamba akşamı yapılan görüşmede Netanyahu’yu bilgilendirdiğini açıkladı. Maas, “Almanya ilhak cezası olarak İsrail'i hedef alan tedbirlere katılmayacak. Ancak İsrail, işgal altındaki Batı Şeria'daki ilhak planıyla ilerlemeye karar verirse, birçok Avrupa ülkesi yaptırımlar için bastırıyor. Bazıları ise Filistin devletini tanımak istiyor” şeklinde konuştu.
Bu kaynaklara göre Maas, "Almanya İsrail'e karşı beklenen Avrupa yaptırımlarını desteklemeye istekli değil. Ancak buna rağmen bu yaptırımları da engelleyemez. İsrail, ciddi bir uluslararası hukuk ihlalinin sonuçlarıyla başa çıkma konusunda birçok zorlukla karşılaşacak” dedi. Sonrasında İsrail, Maas’ın ziyaretini, “bir kınama ziyareti, bir uyarı ve protesto gösterisi, olarak niteledi. Maas ise tavsiyeye gelen bir arkadaş ziyareti olarak sunmuştu.
Dün Tel Aviv basınında çıkan haberler, Maas’ın İsrail’den hükümetinin niyetleri, İsrail ilhak planı ve İsrail hükümetinin bu bağlamda uygulamak istediği adımlar hakkında bilgi vermesini istediğini söyledi. Ancak Netanyahu, talebi göz ardı etti ve Maas'a bu konuda nihai ve ayrıntılı bir plan sunmadı.
Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun Maas ile yaptığı görüşmede, “Her ne olursa olsun, her gerçekçi plan İsrail'in yerdeki yerleşiminin gerçekliğini tanımalı ve vatandaşların evlerinden yerinden edileceği yanılsamalarını desteklememelidir. (Yahudi yerleşimcileri kast ediyor)” dediği belirtildi. Netanyahu, İsrail'in çıkarlarının gelecekteki herhangi bir yerleşim için hayati önemde olduğunu vurguladı. Ürdün Nehri'nin batısındaki tüm arazilerin tam güvenlik kontrolünün sürdürülmesini içermesi gerektiğini söyledi.
ABD'deki Yahudi cemaati "AIPAC",  tarafından dün yayınlanan bir mesajda, ABD'deki lobi örgütü bundan sonra Trump planını eleştirebileceklerini sorgulamak için kendisine katılan Kongre üyelerini bilgilendirdiği belirtildi. Mesaja göre milletvekilleri ilhakı eleştirirse dahi İsrail'e sadık bağışçıların desteği bundan etkilenmeyecek. Bu pozisyon, ABD Yahudileri ile Netanyahu'nun politikası konusunda bir tür anlaşmazlık olarak kabul edildi, ancak AIPAC'ın açıklaması, onunla İsrail hükümeti arasındaki ilişkilerin mükemmel olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
 



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.