Fransa'nın ‘Cezayir'de işlediği suçları’ nedeniyle yargılanması için 10 milyon imza girişimi başlatıldı

Cezayir Devlet Radyosu tarafından “Fransa’nın 1945’te Cezayir’de işlediği suçlar” başlığıyla paylaştığı bir fotoğraf (Independent Arabia)
Cezayir Devlet Radyosu tarafından “Fransa’nın 1945’te Cezayir’de işlediği suçlar” başlığıyla paylaştığı bir fotoğraf (Independent Arabia)
TT

Fransa'nın ‘Cezayir'de işlediği suçları’ nedeniyle yargılanması için 10 milyon imza girişimi başlatıldı

Cezayir Devlet Radyosu tarafından “Fransa’nın 1945’te Cezayir’de işlediği suçlar” başlığıyla paylaştığı bir fotoğraf (Independent Arabia)
Cezayir Devlet Radyosu tarafından “Fransa’nın 1945’te Cezayir’de işlediği suçlar” başlığıyla paylaştığı bir fotoğraf (Independent Arabia)

Ali Yahi
Fransa'nın 1830 ve 1962 yılları arasındaki Cezayir işgali döneminde ‘işlediği suçlar’ dosyası, iki ülkedeki yetkililer arasındaki baskı kartlarından biri haline geldikten sonra, kısa sürede çözüme ulaşılıp ulaşılamayacağı bilinmeyen bir konuya dönüşmüş gibi görünüyor. Öte yandan Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmeci Tebbun, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine dair ‘samimi’ niyetleri olduğunu vurguladı.

Fransa'ya dava açma girişimi
Girişimin emekli akademisyenler, hukukçular ve askerlerden oluşan liderleri, Independent Arabia’nın da katıldığı çalışma toplantısında bir araya gelirken Fransa'nın ülkelerinde işlediği savaş suçları nedeniyle Cezayir ve uluslararası mahkemelerde yargılanması için fiziksel kanıtların yanı sıra on milyon imza toplamak için kolları sıvadı.
Girişimin Fransa’nın Cezayir’deki sömürge döneminde işlediği insanlık suçları ve katliamları diğer Afrika ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi planlanırken girişimin katılımcıları, somut sonuçlara ulaşılması ve adaletin sağlanması için fiziksel kanıtlar elde etmek ve bir eylem stratejisi oluşturmak için çeşitli alanlarda uzmanlarla temasa geçeceklerini belirttiler.

Fransa’nın ‘Cezayir'de işlediği suçlar’ nedeniyle yargılanması için başlatılan girişimle ilgili toplantıya katılanlardan bazıları (İndependent Arabia)
Bazı belgeler ve kanıtların toplanmasıyla ilk adımlar atılırken işlenen suçlar 14 kategoriye ayrıldı. Bununla birlikte söz konusu suçları ortaya çıkarmaya yardımcı olabilecek tarihçilerle ve hukukçularla temasa geçerek girişimi harekete geçirmek ve kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla bir takım belgelenmiş kanıtlar sunuldu. Kamuoyu önünde harekete geçmeden önce ‘Fransa sömürgeciliği’ hakkında açılacak dava için gerekli koşulların yerine getirilmesine ve daha sonra uluslararası mahkemelere taşınmasına karar verildi. Girişim ayrıca Afrika Birliği (AfB), Arap Birliği (AL), Avrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) başvurmayı ve davanın uluslararasılaştırılması için tüm kanıtları ortaya koymayı hedefliyor.

Öncelikle Cezayir Bağımsızlık Savaşı dönemindeki suçlar ele alınacak
Girişimin aktif üyelerinden biri olarak kabul edilen tarihçi Muhammed el-Emin Belghit, Independent Arabia’dan Ali Yahi yaptığı değerlendirmede, “Fransa’nın suç dosyalarını toplamaya ve belgelemeye 1954 - 1962 yılları arasındaki dönemden yani Cezayir Bağımsızlık Savaşı döneminden başlanması gerekiyor. Söz konusu dönemin bazı tanıkları ve kurbanları halen hayattalar” şeklinde konuştu. Belghit, Fransa'nın Cezayir’de işlediği suçları, İsrail ordusunun Filistin'de işlediği suçlar arasında bir fark olduğunu düşünmediğini söyledi.
Fransa sömürgeciliğini belgelemenin ‘bazılarının düşündüğü kadar kolay olmadığını’ vurgulayan Belghit, bunun nedeninin Fransa'nın bu dönemde yargılanmasının General Charles de Gaulle'nin yargılanması anlamına gelmesi olmasından kaynaklandığını söyledi. Bu yüzden Fransızların suçlamaları kabul etmeyeceğini düşünen Belghit, “Çünkü General Charles de Gaulle Fransızlar için adeta bir peygamber” ifadelerini kullandı.
Bu dosyanın ‘uzun ve meşakkatli bir yol olduğunu, sabır ve sebat gerektirdiğini vurgulayan Belghit, “Eğer Fransa’yı Bağımsızlık Savaşı sırasında işlediği savaş ve insanlık suçlarından dolayı suçlamayı başarabilirsek, sömürgeciliği ve ilk suçlara ulaşıncaya kadar bölge ve kasabalarda işlediği suçlar için de yargılanmasını sağlayabiliriz” dedi.
Öte yandan Cezayir Ulusal Meclisi Başkanı Süleyman Şenin geçtiğimiz ay, 120 milletvekilinin imzasını taşıyan ve Fransa’yı 1830-1962 yılları arasında Cezayir’de sömürgecilik yapmakla suçlayan yasa tasarısını kabul etti. Tasarıda imzası olan milletvekilleri, yasa tasarısının geçmesini durduracak herhangi bir yasal veya düzenleyici engel olmamasına rağmen, tasarının meclis gündemine taşınmasının neden geciktirildiğini ve gecikmenin arkasındaki nedeni sorguladılar ve yasa tasarısının gündeme, ‘önemli bir tasarı’ olarak bir an evvel taşınmasını talep ettiler.

Ulusal Meclis görmezden gelmeye devam ediyor
Daha önce ‘Egemenliğin ve Hafızanın Korunması Cephesi’ni oluşturan 14 siyasi partinin temsilcileri tarafından Ocak 2012'de Ulusal Meclis’e Şubat 2006'da Fransa Parlamentosu tarafından sömürgeciliği yücelten bir yasanın kabul etmesine yanıt olarak benzer bir tasarı sunulmuştu. Aynı şekilde 2009 yılında, Fransız sömürgeciliğinin belgelenmesiyle ilgili benzer bir yasa tasarısı daha Ulusal Meclis Başkanlığı’na ulaştıktan sonra kayıplara karışmıştı.
Yeni sunulan yasa tasarısı, 1830-1962 yılları arasında Cezayir'de işlenen tüm suçları ve bunların sonuçları nedeniyle ortaya çıkan olumsuz etkilerden dolayı Fransa’nın sorumlu tutulması ve insanlığa karşı işlenen tüm savaş suçlularının soruşturulması için özel bir mahkeme kurulmasını öngörüyor.

Fransız yargısı siyasileştirildi
Girişimin üyelerinden biri olan Uluslararası Hukuk Profesörü Muhammed Nasır Ebu Gazzale yaptığı değerlendirmede, suçların araştırılması ve belgelendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
1945'te bir hafta içinde 44 köyü insanları ve hayvanlarıyla bir haritadan silmek gibi belgelenmiş bir takım suçların olduğunu belirten Prof. Ebu Gazzale, Bağımsızlık Savaşı sırasında savaşanlardan bazılarının ülkenin ‘tarihi yazarlarsa’ şok edici gerçeklerle karşı karşıya kalacakları uyarısı yapmalarını ‘tarih yazma korkusu’ olarak niteleyerek, duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre Prof. Ebu Gazzale, “Fransa, Cezayir’in sömürgeciliğini belgelemeye çalıştığını öğrendiğinde, medeniyet getirdiği ve ülkeyi mimari olarak yeniden yükselttiği gerekçesiyle derhal sömürgeciliğin yüceltildiği yasayı yayınladı. Fransa’nın işlediği suçları reddeden Fransız yargısı siyasileştirilmiştir ve artık bağımsız değildir” dedi.

Cezayir neden zamanında Fransa'yı suçlarını kabul etmeye zorlamadı?
Girişimden uzak bir isim olan İslam düşüncesi alanında öğretim görevlisi Prof. Ammar Cidal yaptığı açıklamada, Cezayir'in neden daha önce Fransa'yı suçlarını itiraf etmeye zorlamadığına dair bir soruya, “Toplumda Fransa'nın sömürgeciliğinin kınanması konusunda kararlı bir duruş ve işlediği suçlardan dolayı özür dilemesi talebi var. Ancak Cezayir toplumundaki ezici çoğunluk tarafından bu görüş yaygın olarak dile getirilse de siyasi sınıf tarafından açıkça ifade edilmedi. Halk iradesi ile siyasi sınıfın iradesi arasında bir ayrışma söz konusu” ifadelerini kullandı.
Bu konudaki başarısızlığın birkaç nedenden kaynaklandığını belirten Prof. Cidal, “Birincisi, görüntüde olan siyasi güçlerin halk arasında gerçek bir desteği bulunmuyor. İkincisi, kitlelerin kaygılarını taşıyan, başta Fransa'nın Cezayir halkına karşı maddi ve manevi suçlarından özür dileme talebi olmak üzere halkın taleplerini ifade eden ve onları devletin politikasında uygulamaya koyan gerçek siyasi güçler de yok. Üçüncüsü, Cezayir'deki yönetici sınıfların bazılarının çıkarlarının Fransa ile ilişkili olması nedeniyle, kamuoyunun görüşünün siyasi bir karara dönüştürülmesini sağlayacak gerçek bir siyasi irade de mevcut değil. Bununla birlikte Fransa’dan ikinci vatandaşlıkları olanların sayısı ve gücü de oldukça fazla. Bazı akademisyenler sadece Fransızca biliyorlar, bu yüzden Arapça da dahil olmak üzere başka bir dil istemiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Başarısızlığın nedenlerini sıralamaya devam eden Prof. Cidal, “Fransız siyasetçiler, Cezayir devleti ve genel olarak Cezayirlileri hor görmenin doğrudan bir nedeni olabilecek yanlış bir değerlendirme olan Fransa-Cezayir ilişkilerinin geleceğinde bu tür bir ‘özür talebi’ kararının etkisinin fazla olacağını düşünüyorlar. Bununla birlikte zulüm ve devlet kurumlarında yaygın olarak görülen yolsuzluktan elde edilen gelirlerden yararlanmak için lobicilik yapılıyor. Son olarak, Fransa'nın karşılıklı rüşvet konusundaki kaygısı bu başarısızlığın nedenleri arasında yer alıyor. Çünkü Fransız siyaseti bize çeşitli dönemlerde kendisine karşı olan tarafların ağızlarını kapatarak ve ellerini kollarını bağlayarak kışkırtıp kaos yaratarak başta Cezayir olmak üzere toplumların yeteneklerini zayıflatmaya ne kadar hevesli olduğunu öğretti” şeklinde konuştu.



Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
TT

Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)

Refah Sınır Kapısı’nın açılması konusunda Mısır ile İsrail arasında çıkan anlaşmazlık ve aynı cephede Hamas üyesi olduğu sanılan unsurların İsrail güçlerine düzenlediği saldırı, Gazze'de gerginliği yeniden alevlendirdi.

Mısır dün, İsrail'in ‘Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından sadece çıkış için açılması konusunda bir anlaşmaya varıldığı’ iddiasını yalanladı. Mısırlı bir yetkili, “Sınır kapısı, eğer anlaşma sağlanırsa, geçiş noktası ABD Başkanı Donald Trump'ın barış planına çerçevesinde her iki yönde de giriş ve çıkış için açılacak” dedi. İsrail hükümetinin Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü, sınır kapısının ‘önümüzdeki günlerde, yalnızca Gazze sakinlerinin Mısır'a çıkması için’ açılacağını bildirdi.

Öte yandan sahada silahlı unsurlar, Refah Sınır Kapısı’nda konuşlu İsrail güçlerine tanksavar füzeleriyle saldırdı.

Bir diğer gelişmede, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki iktidar koalisyonu, Filistin devleti kurulmasını öngören Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planını desteklemekten kaçınmak için, muhalefetin dün İsrail parlamentosu Knesset'te önerdiği oylamayı boykot etti.


Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
TT

Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

İki yılı aşkın süredir devam eden şiddetli çatışmaların ardından Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) geçtiğimiz pazartesi günü, Orta Sudan’daki Batı Kordofan eyaletinin merkezi Babnusa şehrinde, Sudan ordusunun son kalesi olan 22. Piyade Tugayı üzerinde ‘tam kontrol’ sağladığını duyurdu. Bu arada bazı askeri uzmanlar, petrol zenginliği ve süt ürünleri üretimi ile tanınan stratejik şehrin düşmesinin, kuzey ve güneydeki diğer bölgelere yönelik yeni saha kazanımları için bir sıçrama noktası haline gelebileceğini öngörüyor. Olayın üzerinden iki gün geçmesine rağmen Sudan ordusundan resmi bir açıklama gelmezken, orduya yakın platformlarda, şehirdeki birliklerin aynı eyaletteki Heglig bölgesine çekildiği iddiaları paylaşıldı.

Kordofan şehirleri sallantıda

Kordofan’daki büyük şehirler, HDK’nin baskılarının artmasıyla sallantıda. Sudan ordusunun elinde sadece, Batı Kordofan’da Nuhud ve Babnusa’nın düşmesinin ardından Kuzey Kordofan eyaletinin el-Ubeyd ve Um Ruvabe şehirleri ile Batı Kordofan’daki petrol zengini Heglig kaldı. Güney Kordofan eyaletinde ise ordu Kadugli ve Deleng’i kontrol ederken, HDK ed-Dubeybat’ta hakimiyet kurmuş durumda. Diğer yandan HDK’nin müttefiki olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin Abdulaziz el-Hilu kanadı, Güney Kordofan’daki Nuba Dağları’ndaki Kauda şehrini kontrol ediyor.

Babnusa’nın önemi

Batı Kordofan eyaletinde, Doğu Darfur sınırına yakın konumda bulunan Babnusa, başkent Hartum’a yaklaşık 600 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Sudan demiryolu ağının en önemli kavşaklarından biri olan şehir, ülkenin batısı ile doğusu ve kuzeyini birbirine bağlıyor. Babnusa, Sudan’ın önde gelen süt fabrikalarına ev sahipliği yapmasının yanı sıra petrol zenginliği ile ekonomik açıdan stratejik bir şehir olarak kabul ediliyor.

dfvg
El-Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) eline geçmesinin ardından şehirden kaçmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş Sudanlılar, 26 Ekim 2025 (AFP)

HDK, Babnusa’nın düşüşünün ardından izleyeceği net stratejiyi henüz açıklamamış olsa da, eski Sudan ordusu askerleri olası senaryolar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. İsminin açıklanmasını istemeyen eski bir Sudan ordusu subayı, Babnusa’nın hem askeri hem de coğrafi açıdan büyük öneme sahip olduğunu, düşmesinin savaşın gidişatında kritik bir dönüm noktası oluşturabileceğini ve bunun, Güney Kordofan’ın başkenti Kadugli, Deleng ve ordunun hâlâ kontrolünde tuttuğu diğer bölgelerin ele geçirilmesine kapı açabileceğini belirtti. Subay, “HDK, Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd’i öncelikli askeri hedefleri arasına almış ve sürekli saldırılar düzenlemeye devam etmiştir. Kuvvetlerini stratejik noktalara yaymaları, şehre yönelik bir saldırının her an gerçekleşebileceğini gösteriyor” dedi.

HDK ateşkese uymadı

Kaynak, HDK’nin tek taraflı bir ateşkes ilan etmiş olmasına rağmen buna uymadığını ve 22. Piyade Tugayı’na bağlı askerlerin mevzilerine yönelik saldırılarına devam ederek şehri ele geçirdiğini belirtti. Bu durum, grubun askeri hedeflerinin henüz tamamlanmadığını ortaya koyuyor.

Askeri uzmanlara göre HDK’nin bu bölgeyi ele geçirmesi, ona daha fazla askeri operasyon için iyi bir üs sağlıyor. Uzmanlar, kuvvetlerin müttefiki olan Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Halk Kurtuluş Hareketi’ni destekleyerek, Güney Kordofan eyaletinin başkenti Kadugli’yi ele geçirmeye çalışmasının muhtemel olduğunu belirtiyor. Bu, ordunun eyaletteki önemli bazı kasabaları ele geçirmesinin ardından gelen stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.

Sudan ordusunun eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve sözcüsü Tümgeneral Muhammed Beşir Süleyman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Babnusa’nın HDK’nin eline geçmesinin beklenen bir gelişme olduğunu ve kenti kontrol eden tarafın operasyonel manevra alanını büyük ölçüde genişleteceğini söyledi. Süleyman, “Babnusa, petrol zenginliğiyle ekonomik açıdan önemli bir eyalette yer alıyor. Ayrıca demografik yapısı, HDK’nin sosyal tabanlarını oluşturuyor. Bu durum, onlara siyasi bir boyut kazandırıyor; özellikle Darfur bölgesi ile bağlantılı olarak kontrol alanlarını genişletmek ve Kordofan’da savaşçılar için lojistik destek sağlamak amacıyla bir tür geçici yönetim oluşturma stratejisi izliyorlar” ifadelerini kullandı.

efrf
El-Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, Tine Mülteci Kampı (Reuters)

Süleyman, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirmesinin, ordunun Kuzey Kordofan eyaletindeki operasyonel ilerleyişine karşı onu daha avantajlı bir askeri konuma getirdiğini, buna rağmen ordunun el-Ubeyd’in batısı ve Nuba Dağları’nda elde ettiği zaferlerin önemini koruduğunu belirtti.

Ordu neye ihtiyaç duyuyor?

Süleyman, ordunun Kuzey ve Batı Kordofan’daki tüm cephelerde operasyonları yönetebilmesi için doğru planlamaya ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Bunun, kuvvetler, lojistik destek ve yedeklerin sağlanması gibi büyük askeri kaynakları gerektirdiğini ifade ederek, “Operasyonel başarısızlığa yer yok. Stratejik hedef, Darfur’un yeniden kontrolünü sağlamak” dedi.

Eski asker, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirerek başarmayı hedeflediği askeri amaçların başında, Sudan ordusunu Batı Kordofan’daki sosyal tabanlarından uzaklaştırmak olduğunu söyledi.

Süleyman, “Bu bölgeyi kontrol etmek HDK’ye, operasyonlarında asker ve teçhizat tedarikini sürdürme imkânı sunuyor, böylece daha fazla toprak kazanabiliyor, aynı zamanda Darfur’u güvence altına alıyor ve stratejik öneme sahip el-Ubeyd şehrine yönelik operasyonlarını geliştirebiliyor” dedi.

Süleyman ayrıca, HDK’nin kenti ele geçirme çabasının, askeri ve siyasi olarak konumunu güçlendirme, kara hakimiyetini genişletme ve böylece daha güçlü bir müzakere pozisyonu elde etme amacı taşıdığını vurguladı. Bu çerçevede, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın dahil olduğu Dörtlü’nün Sudan’da üç aylık bir insani ateşkes sağlama çabaları da devam ediyor.


Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde 70 bin kişinin hayatını kaybetmesi, çok sayıda kişinin yaralanması, yüz binlerce insanın yerinden edilmesi ve neredeyse bütün mahallelerin yok olmasının ardından, yeniden inşa artık hayal gücünü zorlayan, neredeyse tasavvur edilemez bir görev haline geldi.

Buna rağmen, bölgede en değerli tarihi yapılar arasında yer alıp ağır hasar gören az sayıdaki noktada, işçiler şimdiden çalışmaya başladı. Amaç, geçmişten geriye kalan az sayıdaki kalıntıyı toprak altından çıkarmak.

Bu alanlar arasında, Gazze’nin eski kent merkezinde bulunan ve savaş sırasında İsrail güçlerinin hedef aldığı en önemli kültürel miras olan Büyük Ömer Camii de bulunuyor. İsrail ordusu, avlularının altında savaşçılar tarafından kullanılan bir tünel bulunduğunu öne sürerek yapıyı bombaladığını açıklamıştı. Filistinliler ise böyle bir tünelin varlığını reddediyor ve saldırının Gazze’nin dini ve kültürel mirasını yok etmeye yönelik olduğunu savunuyor.

dfrgt
Gazze şehrinde bulunan Büyük Ömer Camii'nin içindeki enkazı temizleyen bir işçi, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Batı Şeria’daki Beytüllahim’de bulunan Miras Koruma Merkezi’nde mimar ve kültürel miras uzmanı olarak görev yapan ve şu anda savaşta zarar gören alanları kurtarmak için Gazze’de çalışan Hammude ed-Dehdar, İsrail’in bu yapıların yıkımının Filistin tarihini silebileceğini düşünerek ‘yanıldığını’ söyledi.

Dehdar, Gazze’de Reuters’a yaptığı açıklamada, bu yapıların kadim bir halkın ortak hafızasını temsil ettiğini belirterek, “Bu miras, korunması ve savunulması için ortak çaba gerektiren bir bellektir” dedi.

İsrail ordusu ise Hamas hedeflerine yönelik her saldırının, bu tür alanları tehlikeye atabilecek olması nedeniyle sıkı bir onay sürecinden geçtiğini açıkladı.

fgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “İsrail ordusu, kültürel miras alanları ile tarihi ve kültürel önemi bulunan mekânlara azami hassasiyetle yaklaşmaktadır. Bu alanlar ve sivillerin zarar görmesini en aza indirmek, saldırı planlamasında temel bir önceliktir” ifadeleri yer aldı.

Zamansız hikayeler

Nüfusunun büyük bölümü, bugün İsrail sınırları içinde kalan şehir ve köylerden zorla göç ettirilmiş mülteciler ya da onların çocuklarından oluşan Gazze Şeridi’nde, Büyük Ömer Camii, Gazze halkını kendi kültürel mirasına ve Ortadoğu’nun zengin mimari tarihine bağlayan temel unsurlardan biriydi.

Halk arasında anlatılan geleneksel hikâyelere göre Samson’un onu esir alanların üzerine tapınağı yıktığı yer olduğu söylenen bu alan, İslam’ın 7. yüzyılda Halife Ömer bin Hattab döneminde Akdeniz’e ulaşmasından önce bir Bizans kilisesine de ev sahipliği yapıyordu. Bölge İslam hâkimiyetine girdikten sonra yapı camiye dönüştürüldü.

Sonraki yüzyıllar boyunca yapı; Memlükler, Haçlılar ve Osmanlılar tarafından pek çok kez yeniden şekillendirildi ve Orta Çağ’da bölgenin mimari harikalarından biri olarak ün kazandı.

Caminin minaresi, Gazze siluetinin en belirgin unsurlarından biriydi. Cemaat, kubbeli tavanlar altında ve cilalı taşlarla döşeli avlularda ibadet eder; namazın ardından caminin görkemli cephesinin önünden geçerek kapılarından dışarı çıkar ve eski kentin çevresindeki çarşı sokaklarına doğru akardı.

frgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

Yakındaki Kayseriyye Çarşısı, dükkânlarıyla ünlüydü; esnafı ve komşuları, âşıkların düğün takılarından kıskanç kayınvalidelerin hikâyelerine uzanan unutulmaz öyküler anlatırdı. Bugün bunlardan geriye neredeyse hiçbir iz kalmadı.

Ağır hasar gören bir diğer yapı da 13. yüzyıla uzanan tarihi Paşa Sarayı oldu. Bir müzeye ev sahipliği yapan yapının sergilediği eserler artık kayıp.

Dehdar, kültür ve miras söz konusu olduğunda bunun yalnızca eski bir bina ya da tarihi taşlardan ibaret olmadığını vurgulayarak, “Her taş bir hikâye anlatır” dedi.

Filistin’in Batı Şeria merkezli Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı Müsteşarı Cihad Yasin ise Filistinli yetkililer ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) tarihi alanların restorasyonu için üç aşamalı bir plan hazırladığını, ilk maliyetin 133 milyon dolar olarak öngörüldüğünü belirtti.

Yasin, önceliğin çökme riski taşıyan yapıların hızlı müdahaleyle desteklenmesi olduğunu söyledi. Ancak beyaz çimento ve alçı sıkıntısı yaşandığını, Gazze’deki kaynakların sınırlı olduğunu ve restorasyon malzemelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını ifade etti.

sdfgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail hava saldırıları sırasında hasar gören, kısmen yıkılmış Berkuk Kalesi, 16 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde kültürel mirasın yıkımı, evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmiş yaslı aileler arasında bile ayrı bir acı yaratmaya devam ediyor.

Münzir Ebu Asi, küçük kızı Kenzi’nin Büyük Ömer Camii’nin vurulduğunu duyunca hissettiği derin üzüntü nedeniyle onu teselli etmek zorunda kaldığını söyledi.

Ebu Asi, “Küçük kızım Kenzi çok üzüldü. Camiye saldırı haberini duyduğumuzda biz de şaşırdık; neden böyle bir şey yapıldı?” dedi.

Sözlerini sürdüren Ebu Asi, Paşa Sarayı’nın da bombalanmasının ardından artık kesin bir kanaate vardıklarını belirterek, “Bu işgalin, Filistin kimliğini yok etmek, her türlü Filistin eserini silmek istediği artık bizim için kesinleşti” ifadesini kullandı.