Mısır, Libya'da askeri müdahaleye hazırlanıyor: Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi dün, ülkenin batısında askeri bölgedeki Mısır Hava Kuvvetleri birliklerini ziyaret etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi dün, ülkenin batısında askeri bölgedeki Mısır Hava Kuvvetleri birliklerini ziyaret etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır, Libya'da askeri müdahaleye hazırlanıyor: Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi dün, ülkenin batısında askeri bölgedeki Mısır Hava Kuvvetleri birliklerini ziyaret etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi dün, ülkenin batısında askeri bölgedeki Mısır Hava Kuvvetleri birliklerini ziyaret etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, ‘Libya’ya doğrudan askeri müdahale’ mesajı olarak görülen dünkü açıklamasında, ülkesinin şimdiye kadar Libya’nın iç işlerine hiç karışmadığını, ancak şuan durumun farklı olduğunu ve Arap ülkeleri, Mısır ve Libya arasındaki ulusal güvenlik denkleminin sarsıldığını söyledi. Sisi, Mısır’ın ve bölgenin çıkarlarını korumak ve güvenliğini sağlamak için hazırlık yapmanın zorunlu hale geldiğini vurguladı.
Mısır Cumhurbaşkanı dün, çeşitli askeri silahların hazır olup olmadığını inceledikten sonra ülkenin batısında askeri bölgedeki Mısır Hava Kuvvetleri birlikleri önünde üst düzey devlet adamlarının, Mısır ordusu komutanlarının ve Libyalı kabilelerin temsilcilerinin de katılımıyla bir konuşma yaptı.
Ülkesinin ‘bir dönüm noktasında olduğunu’ söyleyen Sisi, yabancı askeri güçlerin yayılma hayallerinin Mısır sınırlarında doğrudan tehditler oluşturduğunu belirterek, “Gerek Birleşmiş Milletler Antlaşması uyarınca kendini savunma hakkı açısından olsun gerek Libya’da seçilmiş tek meşru otorite olan (Tobruk kentindeki) Temsilciler Meclisi'nin talebi üzerine olsun, Mısır’ın (Libya’ya ) yapacağı herhangi bir doğrudan askeri müdahale uluslararası meşruiyet kazanmıştır” ifadelerini kullandı.
Ankara ile karşı karşıya gelme isteğini somutlaştırmış gibi görünen Sisi, Libya topraklarında Sirte ve Cufra’nın ‘kırmızı çizgileri’ olduğunu söyledi. Sisi,  ülkesinin ‘yok sayılmasına izin vermeyeceğini’ vurguladı. Öte yandan Türkiye Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın dün yaptığı açıklamada, Libya'da sürekli ateşkes sağlamak için Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçlerinin Sirte ve Cufra şehirlerinden çekilmesi gerektiğini dile getirdi.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi isim vermeden Türkiye’nin bölgedeki askeri hareketlerinin ‘geçmişindeki nüfuzunu geri kazanma çabaları’ ve ‘milletimizin güvenlik ve istikrara sahip olmasını istemeyişi’ olarak görürken konuşmasında sık sık Libya’da çatışan tarafların artık durdurulması, krize bir çözüm bulunması ve müzakerelerin başlaması gerektiğini vurguladı. Silahlı müdahalenin ne doğudan ne de batıdan geçemeyeceğini söyleyen Sisi,  “Krizi sonlandırmak için müzakerelere başlıyoruz” şeklinde konuştu.
Konuşması sırasında orada hazır bulunan Libyalı kabilelerin temsilcilerine seslenen Sisi, “Şimdiye kadar Libya'nın iç işlerine karışmadık. Güvenliğiniz ve istikrarınız dışında hiçbir şeyle de ilgilenmiyoruz. Libya’yı sadece Libyalılar savunacaktır.  Gençliğinizi ve gözetiminizde onları eğitin, donatın ve silahlandırın” dedi.
Sisi, konuşması sırasında önünde hazır bulunan batı askeri bölgedeki birliklere işaret ederek, “İlerleyecekler ve sizler (Libyalılar) kabilelerin ileri gelenlerinin önderliğinde oradasınız. Mesele sona erdiğinde askeri güçler barışçıl bir şekilde oradan çıkacaklar. Libya'da güvenlik ve istikrar dışında hiçbir şey istemiyoruz” diye konuştu.
Sisi’nin konuşmasında sık sık, Libya'daki gelişmelerin ‘ve paralı askerler ile milislerin bölgeye getirilmesinin’ Arap ülkelerinin, bölgenin ve Avrupa’nın ulusal güvenliğinin yanı sıra uluslararası barış ve istikrara ve Mısır’ın çıkarlarına doğrudan tehdit oluşturduğunu vurgulaması dikkat çekti.
Bu bağlamda LUO lideri Halife Hafter ve Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile geçtiğimiz haftalarda başlattığı ‘Kahire Bildirgesi’ girişimine de değinen Sisi, girişimin ılımlı güçlerin ve uluslararası tarafların memnuniyetle karşılamasına ve desteğine rağmen, çatışan taraflarından birine aşırılık yanlısı milisler ve paralı askerlerle destekleyen dış güçlerin hakimiyetinin, ateşkes girişiminin uygulanmasına izin vermediğini ve komşu ülkelere düşmanca mesajlar gönderildiğini söyledi.

Libya'ya müdahale etmesi durumunda Mısır ordusu için beş stratejik hedef belirleyen Sisi bunları şöyle sıraladı:
1 - Mısır devletini batı sınırlarını terörist milislerin ve paralı askerlerin tehditlerinden korumak ve kollamak,
2 - Mısır’ın ve Arap ülkelerinin güvenliğinin bir parçası olarak Libya’nın güvenlik ve istikrarını hızla yeniden kazanması için destek vermek,
3 - Ateşkes için gerekli koşulları oluşturarak doğudaki ve batıdaki Libyalıların kanının akmasını durdurmak,
4 -  Taraflardan herhangi birinin mevcut koşulları aşmasını önlemek ve derhal ateşkes uygulanmasını sağlamak,
5 - Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde ve Berlin Konferansı’nın sonuçları çerçevesinde kapsamlı bir siyasi anlaşmanın başlatılması.
Sisi dün yaptığı konuşmada, Mısır ordusunun Libyalı kabileleri eğitip silahlandıracağına dikkati çekerek, ordunun Libya'ya ilerlemesi halinde Libyalı kabilelerin öncülük edeceğini ifade etti.
Öte yandan Libya Kabileleri ve Şehirleri Yüksek Konseyi Başkanı'nın Dışişleri Danışmanı Halid el-Guveyl, Libyalı kabilelerin, devletin yokluğunda, çok sayıda dış müdahalenin olduğu devlet işlerinde en büyük role sahip olduğunu söyledi.
Diğer yandan LUO Ahlaki Rehberlik Dairesi Başkanı Tuğgeneral Halid el-Mahcub, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin konuşmasıyla ilgili değerlendirmesinde Mısır'ın Libya krizindeki konumunun ‘Arap mükemmeliyetinin’ bir yansıması olduğunu belirtti. Tuğgeneral Mahcub dün düzenlediği basın toplantısında, Libya'da güvenliği sağlayacak olan ‘gerçek ortağın’ Türkiye değil, Mısır olduğunu vurguladı.
Sisi’nin konuşması sırasında orada hazır bulunanlardan biri olan Terhune Kanaat Önderleri Başkanı Salih Fendi ise Mısır’ın Libya’daki krizi çözme çabalarına, sınırsız desteğine, Tobruk Temsilciler Meclisi ve LUO güçleri ile terörün ortadan kaldırılması konusundaki tavrına övgüde bulundu.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.