Arap Bakanlar, yabancı kuvvetlerin Libya toprakları ve sularından çekilmesini talep ediyor

Ebu Gayt, Arap dışişleri bakanlarının video konferans yoluyla düzenlenen olağanüstü toplantısında Libya krizini ele aldı (Şarku’l Avsat)
Ebu Gayt, Arap dışişleri bakanlarının video konferans yoluyla düzenlenen olağanüstü toplantısında Libya krizini ele aldı (Şarku’l Avsat)
TT

Arap Bakanlar, yabancı kuvvetlerin Libya toprakları ve sularından çekilmesini talep ediyor

Ebu Gayt, Arap dışişleri bakanlarının video konferans yoluyla düzenlenen olağanüstü toplantısında Libya krizini ele aldı (Şarku’l Avsat)
Ebu Gayt, Arap dışişleri bakanlarının video konferans yoluyla düzenlenen olağanüstü toplantısında Libya krizini ele aldı (Şarku’l Avsat)

Libya'nın birliği, egemenliği, toprak bütünlüğü ve istikrarına olan bağlılıklarını vurgulayan Arap dışişleri bakanları, Libya ulusal devleti ve kurumlarını yeniden çalıştırmak ve kurma yolunda herhangi bir müdahaleden uzak durulması gereğini vurguladı.
Mısır’ın daveti üzerine dün olağanüstü bir video konferans toplantısında görüşen söz konusu bakanlar; uluslararası yasa, karar ve normları ihlal eden, terörist milislerin yayılmasına katkıda bulunan bütün yasa dışı yabancı müdahaleleri reddederek Libya toprakları ve karasularındaki tüm yabancı güçlerin geri çekilmesi talebinde bulundu. Aynı zamanda, askeri harekâta devam edilmesinin akıbeti konusunda uyardı.
Toplantı sonunda bakanlar, Libya krizine siyasi bir çözüm getirmenin önemini ve Bakanlar Konseyinin Suheyrat’ta imzalanan Libya siyasi anlaşmasının tam olarak uygulanmasına verdiği desteğin altını çizdi. Aynı zamanda Libya anlaşmasından doğan tüm meşru kurumların rolünün, en sonuncusu Berlin Konferansı olan çeşitli uluslararası ve bölgesel çıktıların, komşu ülkelerinin merkezî ve esaslı rolünün ve Libya krizini sona erdirme çabalarında bu ülkeler arasındaki koordinasyonun önemini vurguladı.
Arap Bakanlar Konseyi; yabancı, terörist ve aşırılık yanlısı savaşçıların Libya'ya intikalini kolaylaştıran, tüm tezahürleri ve kaynaklarıyla herhangi bir dış müdahalenin reddedilmesi ve önlenmesi gerektiğini, keza komşu ve bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit eden silah akışını yasaklayan uluslararası kararların ihlal edildiğini hatırlattı.
Her çeşit mensubiyetten tüm Libyalılar arasında siyasi bir çözümün önemine dikkat çeken bakanlar, bunun güvenlik ve istikrarın geri dönüşü ve terörizmin ortadan kaldırılması için tek çözüm olduğuna dikkati çekti. Aynı zamanda dış askeri yükselişin Libya'daki krizi daha da körükleyeceği ve bir bütün olarak bölgenin güvenlik ve istikrarını tehdit edeceği yönündeki endişelerini dile getirdi.
Bakanlar, Libya'daki askeri operasyonları durdurup siyasi sürece yeniden başlamayı amaçlayan, Birleşmiş Milletler (BM) himayesindeki tüm girişimleri ve çabaları; bununla birlikte çözümün Libya siyasi anlaşmasını, Berlin Güvenlik Konferansı karar ve çıktılarını, önceki uluslararası zirve ve çabaları temel edinmesi gerektiğini vurgulayan, ayrıca BM Libya Destek Misyonunun yürüttüğü çabalara tam destek veren Kahire Bildirgesi’ni memnuniyetle karşıladı.
Bakanlar, derhal ateşkesin sağlanması, bunun uygulanması için kalıcı ve kapsamlı düzenlemeler üzerinde anlaşılması ve Cenevre'deki Ortak Askeri Komisyon (5+5) görüşmelerinde izlenen yolu tamamlayarak bu anlaşmaya bağlılığın tahakkuk edilmesi gerektiğini teyit etti. Diğer yandan, seçimlere hazırlanmak ve sivil demokratik bir devlet kurmak için siyasi çözüm müzakerelerine hızlı bir şekilde geri dönülmesinin ve Libya'daki askeri ve güvenlik kurumlarını siyasi bir çözüm yolunda birleştirmek için çalışmanın gerekliliğini belirttiler.
Libya krizinde kapsamlı bir siyasi çözüme varmak amacıyla Arap Birliği üye devletleri arasında istişare ve koordinasyona olan temel desteği hatırlatan bakanlar, Arap Birliği Genel Sekreteri’nden bu kararın uygulanmasını takip etmesini istedi.
Söz konusu toplantı başlangıcındaki konuşmasında Libya'daki mevcut durumun ciddiyetine değinen Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Libya'nın çok tehlikeli bir dönemden geçtiğine işaret ederek daha fazla Arap çözümüne ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ise ülkesinin Libya krizi konusunda çeşitli kesimlerden Libyalılar arasındaki bakış açılarını birbirine yakınlaştırmak için tüm diplomatik yollardan çalışmayı, siyasi bir çözüme varmayı amaçlayan tüm uluslararası girişimlere katılımı, aynı zamanda Libya Temsilciler Meclisi Başkanı ve Libya Ulusal Ordusu (LUO) liderinin başlattığı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin katılımı ve sponsorluğunda 6 Haziran’da başlattığı Libya-Libya siyasi girişimini kucaklamayı garanti eden kararlı tutumunu yineledi.
Öte yandan toplantıda konuşan Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libya dosyasıyla ilgilenen Arap ülkelerinden mini bir Arap ekibinin kurulmasını ve bu ekibin Libya'daki barışa katkıda bulunmayı amaçlayan kolektif Arap hareketi için stratejik bir vizyon geliştirmesini istedi.
Burita; bu iki önerinin Arap Birliği'nin krizin çözümüne fiili katkıda bulunacak bir yol açacak ortak bir stratejik vizyonu ne derece sağlayacağı ve kendisini Libya konusunda karar almayı etkileyecek ve uygulanmasına katkıda bulunacak bölgesel bir blok olarak dayatma yeteneği hakkındaki sabitler ve sorulardan kaynaklandığını söyledi. Aynı zamanda Libyalı tüm taraflara kapı açma, onları dinleme ve görüşlerini birbirine yaklaştırma gereğini vurguladı.
Fas Krallığı'nın Libya çatışmasına yönelik yaklaşımını kısaca hatırlatan Burita, bu yaklaşımın Libyalıların ulusal uyumu, ülkenin toprak bütünlüğü ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğinin korunması şeklinde özetlenen esaslara dayandığını kaydetti. Aynı zamanda çatışmaları sakinleştirmeye çalışmak iddiasıyla dış müdahaleleri reddettiklerini ifade etti. Fas'ın Libya'ya yönelik Arap bölgesinden olmayan herhangi bir yabancı müdahaleyi reddettiğini söyleyen Burita, “Krallık, Libyalıları yaklaştırmayı ve bu krize bir çözüm getirmeyi amaçlayan her türlü çabayı ve girişimi memnuniyetle karşılıyor” ifadelerinde bulundu.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.